Giriş
Türkiye ekonomisi hakkında yazıp-çizilenler iç siyasi dengelerle ve ideolojik eğilimlerle yakından ilgili olduğu ve ulusal kurumlardan sağlanan istatistiklere yönelik çeşitli eleştiriler yapılabildiği için, ekonominin gelişim süreci ve günümüzdeki haliyle ilgili uluslararası kuruluşların verilerini değerlendirmek daha doğru bir metodolojik tercih olabilir. Bu nedenle, bu yazıda, Dünya Bankası (World Bank) internet sitesinde Türkiye hakkında sağlanan verileri inceleyecek ve bunları yorumlamaya çalışacağım.[1]
1960’tan Günümüze Türkiye Ekonomisine Dair Temel Bazı Veriler
Dünya Bankası verilerine göre Türkiye ekonomisi hakkında yapılması gereken ilk önemli tespit, 1960 yılında 14 milyar dolardan küçük (13,995 milyar dolar) olan ekonominin, günümüzde (2018 verilerine göre) 771,35 milyar dolar seviyesine gelmiş olabilir. Bu da, Türkiye ekonomisinin geçen 60 yıllık süreçte 55 kattan daha fazla büyüdüğünü göstermesi bakımından önemlidir. Türkiye için ekonomik büyüklük açısından en başarılı yıl 2013 olurken, bu dönemde Türkiye’nin toplam gayrisafi milli hâsıla (GDP) düzeyi 1 trilyon dolara (950,579 milyar dolar) yaklaşmıştır.
Türkiye ekonomisinin ekonomik büyüklük açısından tarihsel gelişimi (1960-2018)
Bir diğer önemli tespit, uzun yıllar boyunca istikrarlı ama küçük oranlarla büyüyen Türkiye ekonomisinin, 2001 yılından itibaren bir anda hızlı bir yükselişe geçmeyi başarmış olmasıdır. Bu durum, 2001 ekonomik krizi sonrasında Kemal Derviş tarafından uygulanan ekonomik programın başarısına işaret ederken, iktidarının ilk yıllarında bu programı uygulayan AK Parti hükümetinin de doğru bir tercih yaptığını ortaya koymaktadır. 2009 yılında -2008 ekonomik krizinin etkisiyle- bocalama yaşayan Türkiye ekonomisi, buna karşın 2010’dan itibaren yeniden büyüme trendine girmiş, ancak 2013’ten sonra da giderek irtifa kaybetmeye başlamıştır.
Türkiye’nin yıllar içerisindeki ekonomik büyüme oranları (1960-2018)
Dünya Bankası verilerine göre ikinci önemli konu başlığı, yıllara göre ekonomik büyüme (GDP growth) oranlarıdır. Bu açıdan en başarılı yıl, Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu ve yıllık ekonomik büyümenin yüzde 11’i aştığı (11,213) 1966 senesidir. 1966 sonrasında en başarılı yıl AK Parti iktidarında ve Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlığında geçirilen 2011 senesidir. Öyle ki, bu yıl içerisinde ekonomik büyüme oranı neredeyse 1966’yı yakalamış ve yüzde 11,113 seviyesine ulaşmıştır. Demirel’in Başbakan olduğu 1976 senesi de yüzde 10,461’lik büyüme yüzdesiyle başarılı bir ekonomik yıl olarak tarihe geçmiştir.
1960-2018 döneminde Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin gelişimi
Dünya Bankası verilerine göre üçüncü önemli konu başlığı ise, kişi başına düşen gelir (GDP per capita) olarak belirtilebilir. 1975 yılına kadar kişi başına gelirin 1.000 doların altında olduğu Türkiye’de, bu konuda rekor yılı -ekonomik büyüklükle paralel olarak- 2013 senesi olmuş ve bu yıl içerisinde kişi başına düşen milli gelir 12.519 dolar seviyesini yakalamıştır. İlk kez 2008 senesinde 10.000 dolar barajını aşan Türkiye, böylelikle 2013 döneminde “orta gelir tuzağı”nı aşabilecek ve yüksek gelir seviyesi olan bir topluma dönüşmek konusunda kritik bir aşamaya gelmiş; ancak 2014 yılından başlayarak yeniden düşüş trendine girerek bu fırsatı kaçırmıştır.
Türkiye’de enflasyon 1961-2018
Dünya Bankası verilerine göre dördüncü önemli konu başlığı ise, ülkedeki enflasyon oranlarıdır. Bu açıdan en başarısız yıl 1998 senesi olarak dikkat çekerken, 1994 ve 1980 senelerinde de enflasyon oranlarının yüksek olması Türkiye ekonomisinde olumsuz etkiler bırakmıştır. Son yıllarda ise, enflasyonun düşük düzeylerde seyretmesi Türkiye ekonomisi adına önemli bir kazanımdır.
Verilerin Yorumlanması
Bu veriler, siyasal tarih altyapısıyla desteklenerek incelendiğinde, şu gibi tespitlere ulaşmak mümkündür:
- Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi, ekonomik büyüme açısından bir başarı tarihidir. Son birkaç yıldaki olumsuz gidişata karşın, 2000’ler ve 2010’ların başı ise en başarılı dönemler arasındadır.
- Türkiye’de sağ/muhafazakâr partilerin sandık başarısı genelde kültürel saiklerle açıklanmasına karşın, ekonomik büyüme ve kişi başına düşen gelirin yükseltilmesi açısından da bu tarz parti ve liderlerin (Demirel, Erdoğan) daha başarılı oldukları görülmektedir. Ancak sol partilerin kültürel önyargılar ve Türkiye siyasi sistemindeki sorunlar (1960-1980 döneminde parlamenter sistemde yüzde 41 oyla bile tek başına hükümet kurmakta zorlanan Bülent Ecevit hükümeti örneği) nedeniyle daha başarısız olduğu ve halkın sol partilere daha az şans verdiği de bu noktada belirtilmelidir.
- Askeri darbelerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi sanıldığı kadar kötü olmamıştır. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin desteğinin de etkisiyle, darbe sonrası dönemlerde ekonomik performans çok iyi olmasa da, kötü düzeyde de olmamış ve ekonomi kısa sürede yeniden büyüme trendine girmiştir. Bu durum, elbette darbeleri meşru hale getirmez. Ayrıca günümüzde askeri yönetimlerin ekonomik performansı -Soğuk Savaş koşulları olmadığı için- daha da olumsuz olabilir.
- 2013 senesinden beri Türkiye ekonomisi iyi gitmemektedir. Bu durum daha çok küresel ekonomik gelişmelerden de kaynaklansa da, Türkiye’nin Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’da uyguladığı iddialı dış politikanın olumsuz etkileri de düşünülmeli ve hem ulusal güvenlik, hem de ekonomik güvenlik parametrelerini bağdaştıran bir yönetim anlayışı benimsenmelidir. Bu noktada özellikle Türkiye’ye sıcak para ve yatırım akışı sağlayan ülkelerle (Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Çin Halk Cumhuriyeti, Katar vs.) dostane ilişkiler kurulması çok önemlidir.
- Türkiye, kriz zamanlarında kendine kendine yetebilecek, ancak dışarıya açık ve uluslararası sistemle uyumlu bir ülke olmak zorundadır. Aksi takdirde, ekonomik verilerin kötüye gitmesi Türkiye’deki iç siyasi sorunların da daha da büyümesine yol açabilir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Bu verilere https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?end=2018&locations=TR adresinden ulaşılabilir.