Demokratların iddialı ABD Başkan adayı Joe Biden, Council on Foreign Relations (CFR)/Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun 1922 yılından beri düzenli olarak yayımladığı ünlü Foreign Affairs dergisi için, geçtiğimiz gün, “Why America Must Lead Again: Rescuing U.S. Foreign Policy After Trump” (ABD Neden Yeniden Liderlik Etmeli: Trump Sonrasında ABD Dış Politikasını Kurtarmak) adlı bir makale kaleme almış[1] ve görüşlerini Amerikan entelektüelleri ve kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu yazıda, Biden’ın makalesi özetlenecek ve burada dile getirilen bazı fikirler tartışılacaktır.
Foreign Affairs
Joe Biden, makalesine, Barack Obama ve kendisinin Başkanlık ofisinden ayrıldığı Ocak 2017’den beri ABD’nin dünyadaki etkisi ve güvenilirliğinin azaldığı tespitiyle başlamakta ve mevcut Başkan Donald Trump’ın ABD müttefiklerini ve partnerlerini küçümsediğini ve hatta bazı durumlarda onları terk ettiğini belirtmektedir. Trump’ın kendi ülkesinin güvenlik bürokrasisiyle kavga ettiğini, buna karşın ABD’nin düşmanlarını yüreklendirdiğini iddia eden Biden, Trump döneminde Amerikan dış politikasının Kuzey Kore, İran, Suriye, Afganistan ve Venezuela gibi ülkelerden kaynaklanan ulusal güvenlik tehditleri konusunda başarılı sonuçlar üretemediğine dikkat çekmektedir. Trump’ın ABD’nin dostları ve düşmanlarıyla başlattığı ticaret savaşlarının Amerikan orta sınıfını yaraladığını da vurgulayan Biden, ayrıca Başkan Trump’ın uluslararası sistemde ihtiyaç duyulan Amerikan liderliğine uygun davranmadığını düşünmektedir. En önemlisi, Demokrat Başkan adayı, Başkan Trump’ın demokratik değerlere sırt çevirdiğini düşünmektedir.
Daha sonra, uluslararası sistemde var olan iklim değişikliği, kitlesel göçler, salgın hastalıklar, otoriter, illiberal ve milliyetçi yönetimlerin artması gibi sorunların Trump döneminde daha da yoğunlaştığına vurgu yapan Biden, partizanlık, yolsuzluk ve eşitsizlik gibi nedenlerle günümüzde demokratik rejimlerin zorlandıklarına işaret etmektedir. Son dönemde demokratik kurumlara yönelik halkın güveninin de azaldığını kaydeden Biden, halklarda korku duygusunun arttığını; zira Trump ve benzeri demagogların -kişisel çıkarları uğruna- ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından binbir zorlukla kurduğu uluslararası sistemi paramparça ettiklerini yazmaktadır. Sonraki ABD Başkanı’nın (kendisini kastediyor) 2021 Ocak ayında bu zorluklarla yüzleşeceğini düşünen Biden, ABD’nin itibarını kurtarmak, Amerikan liderliğine olan güveni yeniden tesis etmek ve ülkeyi (halkı) ve müttefikleri mobilize etmeyi en önemli öncelikleri olarak belirlemekte ve kaybedilecek vakit olmadığının altını çizmektedir. Bu nedenle, Biden, Başkan seçilirse, Amerikan demokrasisini ve ittifaklarını yenilemek, ABD’nin ekonomik geleceğini korumak ve ABD’nin yeniden dünyaya liderlik etmesini sağlamak için hemen harekete geçeceğini yazmaktadır. Bu bağlamda, demokrasi ve liberalizmin geçmişte faşizm ve otokrasiyi iki Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ta mağlup etmeyi başardığını hatırlatan Biden, ancak bunun gelecekte de böyle olması için çalışacağını vurgulamaktadır.
Demokrasiyi İçeride Yenilemek
Makalesinin ilk bölümünde, işe ilk olarak demokrasiyi içeride (ABD’de) güçlendirerek başlamak gerektiğini yazan Biden, bu bağlamda eğitim sistemi ve adalet sistemi konularını öne çıkarmaktadır. Eğitim sisteminde yapacağı reformlarla fırsat eşitliği yaratacağını belirten Biden, adalet sisteminde de benzeri reformlarla eşitsizlikleri azaltacağının sözünü vermektedir. Demokrasinin ABD’nin temeli ve güç kaynağı olduğunu düşünen Joe Biden, bu değerin Amerika’nın ekonomik refahının da itici gücü ve Amerikan kimliğinin temeli olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, Amerikan ulusunun dünyaya yeniden liderlik etme konusunda hazır olması gerektiğini kaydeden Başkan adayı, Amerika’nın temel değerlerini yenileyeceğinin sözünü vermektedir.
Başkan Trump’ın sınırdaki çocukları ailelerinden ayıran acımasız politikalarını sonlandıracağını açıklayan Biden, Trump’ın uygulamaya soktuğu ABD’ye yönelik seyahat yasağı ve sıkı göç kanunu gibi tartışmalı politikaların da değiştirileceği sözünü vermektedir. İşkenceyle mücadele ve Amerikan askeri operasyonları konusunda şeffaflık gibi başka önemli vaatlerde de bulunan Biden, kadınlar ve kız çocuklarının tüm dünyada korunması konusuna da özel vurgu yapmaktadır. Benzer şekilde, Demokrat aday, basın-yayın özgürlüğü, oy verme hakkının korunması ve bağımsız yargı gibi temel demokratik değerlerin de özenle korunacağını makalesinde belirtmektedir. Yıllık mülteci kabul sayısını 125.000’e yükseltmeyi vaat eden Biden, buna karşın, -mülteci haklarını engellemeden- sınır güvenliği konusunda sıkı davranacağını açıklamaktadır. Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, El Salvador, Honduras ve Guatemala gibi ülkelere yönelik büyük bir (750 milyon dolarlık) partilerüstü destek fonu yaratmayı başardığını hatırlatan Biden, Başkanlığı döneminde 4 milyar dolarlık bir fon oluşturarak, bir bölgesel strateji işleteceğini ve bu sayede ABD’ye yönelik göçü azaltacağını vaat etmektedir.
Başkan adayı Biden’ın vurguladığı bir diğer konu ise yolsuzlukla mücadeledir. Amerikan demokrasisine zarar veren kara parayla mücadele edeceğini belirten Biden, ayrıca Federal Etik Komisyonu (the Commission on Federal Ethics) adıyla yeni bir birim oluşturma sözü vermekte ve bu birimin Amerikan seçimlerine yönelik dış müdahalelerle mücadele etmek için kurulacağını açıklamaktadır. Bu bağlamda, Biden, seçim kampanyaları finansmanı konusunda da şeffaflık vurgusu yapmaktadır.
Başkan seçildikten sonra dünyanın demokratik ülkelerinin liderlerini ülkesine davet edeceğini ve demokrasiyi güçlendirmeye çalışacağını belirten Joe Biden, Freedom House’un 1985-2005 döneminde 41 ülkenin düzenli olarak “özgür” kategorisinde yer aldığı, ancak son 5 yılda bu ülkelerden 22’sinde düşüşler başladığını belirten tespitine de yazısında yer vermektedir. Hong Kong, Sudan, Şili ve Lübnan gibi bölgelerde/ülkelerde yaşanan olayların yolsuzluk ve otoriterlik gibi sorunlara karşı halkların tepkisi olduğunu belirten Başkan adayı, Covid-19 (koronavirüs) pandemisi ve yolsuzlukların da yarattığı kaos ortamında tüm dünyanın gözlerini ABD’ye çevirdiğini ve ABD’nin özgür dünyaya liderlik etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu ortamda, Trump’ın, özgür dünyaya liderlik etmek yerine otoriter liderlere destek verdiğini iddia eden Biden, Trump’ın dünyanın dört bir yanındaki kleptokratlara destek olduğunu düşünmektedir. Başkanlığının ilk yılı içerisinde bir Demokrasi Zirvesi (Summit for Democracy) düzenleyeceğini de açıklayan deneyimli siyasetçi, yolsuzlukla mücadele, otoriterlikle mücadele ve insan haklarının geliştirilmesini üç önemli önceliği olarak ilan etmektedir. Demokrasi Zirvesi’nin dünyanın demokratik ülkelerinin liderleriyle birlikte sivil toplum örgütlerini de kapsayacağının altını çizen Biden, özel sektörün ve sosyal medya ve teknoloji şirketlerinin de bu sürece dahil olacaklarını belirtmektedir. Biden, bu noktada, sosyal medyanın otoriter rejimlerin gözetleme araçları haline gelmemesi konusunda da bu şirketlerin sorumlu davranmaları gerektiğini belirtmektedir.
Orta Sınıfa Uygun Dış Politika
Makalesinin dış politika konulu ikinci bölümünde, Joe Biden, Amerikalıların ekonomide başarılı olmaları için orta sınıfa uygun bir dış politika geliştireceklerini yazmaktadır. Çin’le girilen rekabette başarılı olunması için yenilikçi bir ekonomik model geliştirilmesi gerektiğini kaydeden Demokrat siyasetçi, demokratik rejimlerin ekonomik güçlerini birleştirmeleri gerektiğinin de altını çizmektedir. Ekonomik güvenliğin artık bir ulusal güvenlik konusu olduğunu yazan Biden, Amerikan ticaret politikasının orta sınıfın ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. ABD’nin altyapı konusundaki eksikliklerine dikkat çeken Başkan adayı, yollar ve eğitim konusunda iyi durumda olmadıklarını belirtmektedir. Biden, herkese sağlık hizmetlerine erişim hakkı, asgari ücretin saatlik 15 dolara yükseltilmesi ve 10 milyon yeni iş imkânı yaratılarak temiz ekonomi devriminin gerçekleştirilmesini de hedefleri arasında saymaktadır.
Başkanlığı döneminde, ülkesi ABD’nin ar-ge çalışmalarına büyük kaynak ayıracağının sözünü veren Biden, temiz enerji, kuantum bilgisayarı (quantum computing), yapay zeka, 5G, yüksek hızlı tren ve kanserle mücadele gibi konuları bu noktada öne çıkarmaktadır. ABD’nin dünyadaki en iyi araştırma üniversitelerine sahip olduğunu belirten Demokrat siyasetçi, hukuk devleti geleneğinin de ABD’de güçlü olduğunu, üstelik Amerikan mucitleri ve işçilerinin de harika olduklarını düşünmekte, bu nedenle ABD’nin dünyanın en güçlü ekonomisi olarak kalabileceği konusunda iyimser mesajlar vermektedir. Ticarette adalete inandığını belirten Biden, bu nedenle kendisinin Başkanlığı döneminde ABD’nin serbest ticareti yaygınlaştırmak için çalışacağını yazmaktadır. Kendilerinin başka ülkelerle ticaret yapmaması durumunda, diğer ülkelerin ticaret yapmaya devam edeceklerini belirten Demokrat aday, bu nedenle, uluslararası sisteme liderlik ederek, ticaretin kurallarını kendilerinin yazmaları gerektiğini düşünmektedir. Ancak, Biden, yeni ticaret anlaşmaları yapmadan önce, Amerikalıların küresel ekonomide rekabet edebilecek ölçüde donanımlı hale getirileceklerini de vurgulamaktadır.
Bu noktada, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilere özel bir atıfta bulunan Joe Biden, Çinli liderlerle Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde uzun süre birlikte zaman geçirdiğini ve Pekin’in ekonomik gücünü kullanarak ve geleceğin teknolojilerine yatırım yaparak, kendi siyasi sistemini dünyaya yaydığını iddia etmektedir. ABD’nin Çin’le ilişkilerinde daha sert bir tutum alması gerektiğini yazan Biden, teknoloji hırsızlığı ve fikri mülkiyet hakları gibi konularda Çin’le mücadele edeceğini ve bunun için müttefik ülkelerle birlikte hareket edeceğini söylemektedir. Trump’ın ticaret kısıtlamaları getirdiği Avrupa Birliği ve Kanada gibi müttefiklerle birlikte hareket edilmesi halinde, dünya ekonomisinin dörtte birini temsil eden ABD’nin, dünya ekonomisinin yarısını temsil eden gruba önderlik edeceğini belirten Joe Biden, Çin’in bunu görmezden gelemeyeceğini ve bu nedenle kurallara uygun davranacağını düşünmektedir.
Yeniden Masanın Başına Geçmek
Dış politikasının özünün dünyada ABD liderliğini tesis etmek olacağını yazan Joe Biden, -Donald Trump’a kadar- ülkesi ABD’nin kuralları koyan ve anlaşmaları ve kurumları oluşturan bir devlet olduğunu, ancak Trump döneminde sorumluluktan kaçtığını belirtmektedir. Bu durumda iki ihtimalin olduğunu belirten Biden, ya ABD’nin değerlerini paylaşmayan ve çıkarlarına uygun hareket etmeyen başka bir devletin liderlik edeceğini (örneğin Çin), ya da kaos oluşacağını düşünmektedir. Bunu önlemek için de, yeniden uluslararası sisteme liderlik etmeyi önermektedir.
Bu gidişatın ortaya çıkmasında ülkesi ABD’nin de önemli hataları olduğunu kaydeden Biden, örneğin geçmişte askeri güce çok güvendiklerini, sorunları orduları yoluyla çözmeye çalıştıklarını ve bunun ABD’ye zarar verdiğini yazmaktadır. Amerikalıların güvenliklerini sağlamak için sert güce başvurmaktan çekinmeyeceğini de kaydeden Biden, buna karşın, dünyanın en güçlü ordusu olan Amerikan Ordusu’nu kullanmanın ilk değil, son çare olması gerektiğinin altını çizmektedir. Dahası, Biden, bunun (sert güç kullanımı), Amerikan halkının onayıyla, yaşamsal Amerikan çıkarları tehdit altında olduğunda ve ulaşılabilir ve net hedefler belirlenerek yapılması gerektiğini düşünmektedir. Geçmişte yapılan savaşların ABD’ye kan ve ekonomik kayıp olarak geri döndüğünü hatırlatan Joe Biden, Afganistan ve Ortadoğu’da görev yapan Amerikan askerlerinin büyük bölümünün ülkeye geri getirilmesini savunmakta ve bu bölgedeki Amerikan siyasal hedefinin El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleriyle mücadele olarak sınırlandırılmasını önermektedir. Büyük kara orduları yerine, nokta atışı operasyonlar yapabilecek Özel Kuvvetler’in kullanılması gerektiğini de kaydeden deneyimli siyasetçi ve devlet adamı, diplomasinin ise Amerikan gücünün en önemli temeli olması gerektiğini düşünmektedir.
Daha sonra, Başkan Barack Obama ile birlikte diplomasiyi kullanarak birçok başarı elde ettiklerini hatırlatan Biden, Paris İklim Sözleşmesi’nin imzalanması, Batı Afrika’da Ebola ile mücadele edilmesi, İran’ın nükleer silahlara ulaşmasının engellenmesi gibi olayları bu bağlamda geçmiş başarıları olarak öne çıkarmaktadır. Bu nedenle, Biden, kendi Başkanlığı döneminde Amerikan diplomasisinin yeniden atağa kalkacağını iddia etmektedir. Diplomasinin güvenilirlik gerektirdiğini, oysa Trump’ın aldığı kararlarla Amerika’nın güvenilirliğine büyük zarar verdiğini düşünen Joe Biden, Trump’ın yalanları, çelişkili sözleri ve demokratik ülkelerle yaşadığı sorunları gündeme getirmektedir. Trump’ın övündüğü NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını yükseltmeleri önerisinin Obama ile kendisinin döneminde gündeme getirildiğini de belirten Biden, NATO ile ilişkilerin ABD dış politikasında çok önemli olduğunu da özel olarak vurgulamaktadır. Başkan seçilirse, NATO’nun güçlendirileceğini ve bunun Rusya’yı korkutacağını düşünen Biden, Moskova’nın uluslararası kural ve normlara uygun hareket etmeye zorlanacağının sinyallerini vermekte ve Vladimir Putin’in rejimini “otoriter” ve “kleptokratik” olarak tanımlamaktadır.
Başka ülkelerle birlikte hareket etmenin ABD’yi takoz yapmayacağını da vurgulayan eski ABD Başkan Yardımcısı ve ABD Başkan adayı, böyle hareket edilmesi halinde dış politikada daha başarılı ve güvende olunacağını yazmaktadır. Bu bağlamda, Kuzey Amerika ve Avrupa dışında, Avustralya, Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerle de ilişkileri güçlü tutmak gerektiğini kaydeden Biden, Hindistan ve Endonezya ile de ilişkileri derinleştirmek gerektiğini yazmaktadır. İsrail’in güvenliği konusunu da özel olarak vurgulayan Biden, Latin Amerika ve Afrika’da da müttefikleri arttırmak ve demokrasileri bir araya getirmek gerektiğini düşünmektedir.
Dış politikada, ayrıca, iklim değişikliği, nükleer savaş ve yıkıcı teknolojiler (disruptive technology) gibi risklere vurgu yapan Joe Biden, bu konulardaki önerilerini ise şöyle sıralamaktadır. İklim değişikliği konusunda; 2050 yılında karbon salınımını sıfırlayacak bir temiz enerji ekonomisi vaat eden Biden, Başkan seçilir seçilmez Paris İklim Sözleşmesi’ne dönüş sözü vermekte ve Çin gibi devletlerin karbon salınımı konusundaki politikalarını eleştirerek, bunları azaltma yönünde politikalar uygulayacağını belirtmektedir. Nükleer savaş riski konusunda ise, Biden, nükleer silahlanma yarışına son vermeyi, İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin nükleer silahlara erişimi konusunda dikkatli davranmayı vaat etmekte ve JCPOA’nın (İran nükleer anlaşması) yenileceğini de sözlerine eklemektedir. Bu noktada, İran’daki rejimi de eleştiren Joe Biden, buna karşın, JCPOA’nın İran’ın nükleer silaha erişimini engellediğini, oysa Trump’ın General Kasım Süleymani suikastı ve diğer politikalarıyla İran’ı nükleer yükümlülüklerine uygun davranmaktan vazgeçirdiğini yazmaktadır. Kuzey Kore konusunda ise, Biden, Çin’le birlikte, bu ülkeyi nükleersizleştirmek için çalışmalar yürüteceklerini belirtmektedir. Son olarak, yıkıcı teknolojiler konusunda, Joe Biden, ABD’nin yapay zeka ve 5G gibi teknolojilerde lider durumda olması ve kuralları koyması gerektiğini; zira ancak bu şekilde bu ileri teknolojilerin ABD ve demokrasiler aleyhine kullanılmasının önüne geçilebileceğini vurgulamaktadır.
Yönetmeye Hazır
Makalesinin son bölümünde ise, Başkan adayı Joe Biden, dünyada özgürlük idealinin halen çok güçlü olduğunu ve Rus lider Vladimir Putin’in liberalizmin “modası geçmiş” olduğu yönündeki tespitlerini hatalı olduğunu belirtmekte ve bu konuda en büyük sorumluluğun ülkesi ABD’ye düştüğünü vurgulamaktadır. Başka hiçbir ulusun ABD gibi “özgürlük” ideali üzerine kurulmadığını iddia eden Biden, ABD’nin özgürlük ve demokrasinin en büyük ve güçlü savunucusu olması gerektiğini ve bu sayede itibarlarını yeniden kazanarak, geleceğe umutla bakabileceklerini vurgulamaktadır.
Yorum
ABD Başkan adayı Joe Biden’ın bu yazıda özetlenen makalesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler perspektifinden değerlendirildiğinde, birkaç önemli husus ön plana çıkmaktadır.
- Biden, İran nükleer anlaşmasına (JCPOA) geri dönüş vaat etmektedir. Bu durumda, İran ekonomisine yönelik yaptırımların azaltılması konusunda da Biden döneminde bazı ileri adımlar beklenmelidir.
- Biden, Paris İklim Sözleşmesi’ne anında geri döneceğini vaat etmektedir.
- Biden, Demokrasi Zirvesi adıyla büyük bir uluslararası toplantı düzenleneceğini açıklamaktadır.
- Biden, Suriye’ye veya diğer ülkelere askeri müdahale konusunda istekli davranmamaktadır. Hatta bu konuda, yurtdışında görev yapan Amerikan askerlerinin sayısının azaltılmasından bahsetmektedir.
- Biden, bu makalesinde, Suriye konusunda Kürtlere destek anlamında açık bir ifade kullanmaktan kaçınmıştır. Ancak yazının genel çizgisi değerlendirilirse, Kürtler, İsrail ve Türkiye gibi bölgesel müttefikleri koordine ederek bu sorunu çözmeye çalışmak düşüncesinde olduğu düşünülebilir.
- Biden, Çin konusunda Trump kadar sert davranmayabilecekse de, kesinlikle bu ülke ile haksız ticaret koşulları yaratmayacak bir düzlemde anlaşmak istemektedir.
- Biden, Avrupalı müttefiklerle iyi geçinmek ve ABD’nin geleneksel müttefiklerini geri kazanmak istemektedir.
- Biden, İsrail’in güvenliği konusunu özel olarak vurgulamaktadır.
- Biden, Türkiye’ye yazısında referans yapmamıştır. Bu, bir seçim stratejisi de olabilir. Zira ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye’siz somut başarılar kazanması kolay değildir. Buna karşın, Biden’ın yazıda sürekli olarak karşımıza gelen demokrasi vurgusu, Türkiye’nin rejimine yönelik eleştirel duruşunu da ima eder niteliktedir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Makaleye şu adresten ulaşabilirsiniz; https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2020-01-23/why-america-must-lead-again.