KARADENİZ’DE NELER OLUYOR? RUSYA-ABD-TÜRKİYE EKSENİNDE BİR DEĞERLENDİRME

upa-admin 01 Nisan 2021 3.932 Okunma 0
KARADENİZ’DE NELER OLUYOR?  RUSYA-ABD-TÜRKİYE EKSENİNDE BİR DEĞERLENDİRME

Tarih boyunca Türk-Rus rekabetine ev sahipliği yapan Karadeniz bölgesi, Soğuk Savaş boyunca daha çok Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanında kalmış ve nispeten sakin bir dönem yaşamıştır. Devletler, genel olarak ticaret ve savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçiş koşullarını belirleyen, ayrıca bu gemilerin Karadeniz’de bulunma sürelerini kısıtlayan 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sadık kalmışlardır. Bu sözleşme, Türkiye ile Sovyetler Birliği ve devamında Rusya arasında Karadeniz’de önemli bir sorun yaşanmasına ve bu konuda herhangi bir kriz çıkmasına mahal vermemiştir.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin çözülmesinden sonra, ABD, Karadeniz’de söz sahibi olmaya yönelik çabalarını artırmaya başlamıştır. Karadeniz’in Orta Asya bölgesindeki doğal kaynakların Avrupa’ya taşınmasında elzem bir güzergâh olması ve Rusya güzergahına alternatif teşkil etmesi, Batılı devletlerin Karadeniz’e odaklanmasına zemin hazırlamıştır. Bu süreçte, Gürcistan ve Ukrayna da Rusya’ya alternatif enerji güzergahında öne çıkan devletler olmuştur.

Karadeniz haritası

2013 yılının sonlarında Ukrayna’da Rusya yanlısı hükümete karşı yapılan gösteriler ve sonrasında yaşananları Batılı devletlerin kendi arka bahçesine müdahalesi olarak algılayan Rusya, Kırım’ı işgal ve ilhak ederken, öte yandan Ukrayna’nın doğusunda mevcut hükümete karşı bir halk ayaklanması da başlatarak, bölgede yeni bir çatışma alanı yaratmıştır. Rusya’nın bu bölgedeki füze geliştirme hamlelerine karşılık olarak ABD ve NATO’nun füze savunma sistemleri ile misilleme yapması ve bunun sonucunda ABD ve Rusya’nın Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) sözleşmesinden çekilmeleri ise, Karadeniz’i taraflar arasında ciddi bir rekabet alanına çevirmiştir. Karadeniz, bir anlamda yeni NATO/ABD ve Rusya rekabetinin yeni bir sahası haline gelmiş; bu rekabette nükleer silahların rol oynamaya başlaması ise, tehlikenin boyutlarını ortaya koymuştur. Kırım’daki askeri üslerin modernizasyonu ve Rusya’nın bu bölgeye nükleer silah güdümlü uçaklar ve füzeler yerleştirdiği iddiaları ise, yeni dönemde Karadeniz’in güvenliği noktasında yeni tartışma alanları olmuştur.

Son birkaç aydır Karadeniz’de yaşanan karşılıklı gövde gösterileri, kanımca zayıf bir ihtimal olsa da, 3. Dünya Savaşı’nın çıkabileceği tartışmalarını beraberinde getirmiştir. ABD’nin güdümlü füze destroyeri USS Donald Cook, Ocak ayının sonlarında Karadeniz’de görevine başlamıştır. Savaş gemisinin Karadeniz’e girişiyle birlikte, Rusya’ya ait SU-30 savaş uçakları, ABD menşeli geminin tüm hareketlerini takibe almış, ayrıca balistik füzeler ile Karadeniz’de tatbikata başlamıştır. Hatta Rus SU-24 savaş uçakları, ABD gemisine gözdağı vermek için alçak uçuş bile yapmıştır. Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, tüm bu misillemelerin yanı sıra, “gemi terminatörü” lakabıyla bilinen Bastion adlı füze sistemlerinin Karadeniz kıyılarına kurulduğu bildirilmiştir.[1] Mart ayı içinde ise, Rusya Savunma Bakanlığı, son 24 saatte ABD Donanması’na ait ikinci savaş gemisinin Karadeniz’e giriş yaptığını, bu geminin de Rus Donanması tarafından yakın takibe alındığını duyurmuş[2], bunun üzerine de taraflar arasındaki tansiyon daha da yükselmiştir.

Rusya’nın bu hamlelerine karşılık olarak, ABD 6. Filo Komutanlığı da, Rusya tarafından taciz edildiğini ve bunun uluslararası normlara aykırı olduğunu açıklamıştır. ABD Deniz Kuvvetleri’ne ait ve güdümlü füzelerle donatılan Donald Cook destroyerinin Karadeniz’e girmesini değerlendiren Kırımlı Siyaset Bilimci Vladimir Caralla, “Rusya’ya kesintisiz baskı uygulama politikası açık şekilde uygulanmaya devam ediyor. Geminin görevi, kendine özgü bir psikolojik saldırı gerçekleştirmek, Rusya için gerilim oluşturmak ve Ukrayna’yı yeni provokasyonlar konusunda cesaretlendirmek.” ifadelerini kullanmıştır.[3]  Bu bağlamda, ABD’nin her ne kadar bir sıcak çatışmaya meyilli olmasa da, Soğuk Savaş dönemindeki gibi Rusya üzerinde psikolojik baskı unsuru oluşturmayı hedeflediği tahmin edilebilir.

46. ve yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve başlamasından 10 gün geçmeden, ABD’nin, “Müttefikler için Karadeniz’deyiz” mesajı vermesi, aslında ABD’nin Donald Trump döneminde olduğu gibi kabuğuna çekilmeyeceği, eski dönemlerde olduğu gibi dünyanın jandarmalığa soyunacağı ve proaktif bir diplomasi izleyerek uluslararası sorunlara müdahil olacağı anlamına gelmektedir. Tabii ki, ABD’nin böyle bir tutum geliştirmesinin amacı; yalnızca müttefiklerini korumak değil, Rusya’nın egemen olduğu denizlerde Rusya karşısında pozisyonunu güçlendirerek, “ABD geri döndü” mesajını vermektir. Trump döneminde izlenen içe kapalı politika modelinden küresel güç modeline dönüşün bir göstergesi olarak yorumlayabileceğimiz bu tutum, Karadeniz’de ilk nüvelerini vermeye başlamıştır.

Karadeniz’de gemilerin karşılıklı restleşmesine ek olarak, Ukrayna’da Rusya yanlısı ayrılıkçıların kontrol altında tuttuğu Donbass bölgesinde 1 Nisan itibariyle sona eren ateşkesin uzatılmayacağını açıklayan Rusya, bu sıralar Ukrayna sınırına yoğun asker sevkiyatı yapmaktadır. Ukrayna devlet sınırı boyunca 28 taktik tabur grubu konuşlandırılmıştır. Bunun yanı sıra, Ukrayna’ya petrol ihracını durdurduğunu açıklayan Rusya, 14. Zırhlı Tümeni’ni de sınıra konuşlandırmakta ve işgal altındaki Kırım’a tren yoluyla asker ve teçhizat sevk etmektedir. Moskova, bu iddialara; Rus yanlısı ayrılıkçılara Kiev hükümetine karşı insani ve politik destek vermek istediklerini söyleyerek yanıt vermiştir.[4] Rusya, her ne kadar bu hamlenin önlem amaçlı olduğunu söyle de, NATO ve ABD’den sert karşılık almış, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rusya’nın Donbass ve Kırım’da devam eden agresif tutumu karşısında Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığını teyit etmiştir. Ukrayna üzerinden yapılan karşılıklı restleşmeler, bugüne kadar Rusya’nın kontrolü altında olan Karadeniz’de ABD’nin gücünü iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştır.

Karadeniz’de Rusya ve ABD arasındaki gerginlik devam ederken, Karadeniz’e kıyısı olan Türkiye’nin de dahil olduğu “Montrö” anlaşması gündeme gelmeye başlamıştır. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin Karadeniz’deki varlıklarını artırmak amacıyla 1936 Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesine yönelik gayretleri, okları Karadeniz’i bir barış havzası olarak tutma gayretindeki Türkiye’nin Montrö konusundaki tutumuna ve Kanal İstanbul projesine çevirmiştir.

Günümüz milletlerarası hukukunda, kara ülkesi içinde yer alan kanallar, boğazlar ve nehirler gibi genel olarak, “su yolları” altında ele alınmaktadır. Su yolları; bütünüyle tek bir devletin sınırlarında yer alabileceği gibi, iki veya daha çok devletin topraklarından da geçebilmekte, ya da aralarında sınır oluşturabilmektedir. Bir su yolu tamamıyla bir devletin ülkesinde yer alıyorsa, kara ülkesindeki iç sular olarak değerlendirilmekte ve her bakımdan o devletin ülkesel egemenliğine tâbi olmakta, dolayısıyla o devletin münhasır yetkisi içinde bulunmaktadır. Oysa iki ya da daha çok devletin ülkesinden geçiyor veya aralarında sınır oluşturuyorsa, “milletlerarası su yolları” adını almaktadır.[5]

Montrö Sözleşmesi uyarınca, “Boğazlar” deyimiyle anlaşılması gereken, ulaşım açısından Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’dır. Kanal ise, sadece İstanbul Boğazı’na alternatif oluşturacaktır. Dolayısıyla, gemilerin Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nden geçiş rejiminin Montrö Sözleşmesi kapsamında aynı kalması gerekmektedir.

Montrö Sözleşmesi’ne göre, esas itibarıyla gemilerin Boğazlardan “geçiş ve ulaşım serbestisi” ilkesi ortaya konulmuş; ancak, savaş gemilerinin barışta ve savaşta geçiş rejimi, Karadeniz’de kıyısı bulunan devletler ile bulunmayanlara göre değişiklik göstermek üzere düzenlenerek tonaj, zaman ve geçiş kısıtlaması gibi çeşitli sınırlamalara tâbi tutulmuştur. Dolayısıyla, İstanbul Boğazı’nın gemi trafiğine kapatılması ve geçiş yapmak isteyen gemilerin Kanal’dan geçmesi mecburi tutulamaz. Gemiler, yalnızca süre ile ilgili bazı endişeler taşıdıklarından, beklemeden geçiş yapabilmek için kendi istekleriyle Kanal’dan geçebilirler. Burada Türkiye’nin yapabileceği, gemileri Kanal’dan geçişe zorlamadan yalnızca teşvik etmek olabilir. İsteğe bağlı geçişi arttırmak açısından geçiş ücretinin miktarı da önem taşıyacaktır. Kanal’dan geçişin, Süveyş ve Panama kanallarındaki gibi ücretli olması durumunda, gemilerin Kanal İstanbul’u tercih etmeleri daha da zorlaşacaktır.[6] Aksi takdirde, Boğazlar’dan ücretsiz geçiş imkânı varken, kârlılığı azaltacak bir bedeli ödemeye birçok gemi sahibi yanaşmayabilir.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Zeynep Pirim, kanalın inşa edilmesinin önünde bir uluslararası hukuk engeli bulunmadığını, fakat teknik konularda bir takım muammaları beraberinde getireceğini ifade etmiştir. Pirim, ‘‘Kanalın inşa edilmesi tek başına Montrö Sözleşmesi’nin ihlali değildir. Ve kanal insan eliyle yapılacağı için ve doğal bir su yolu olmayacağı için kural ulusal düzenlemelere tabii olacaktır, geçişi ücretli yapabilmesi mümkündür. Ancak kanal projesi, ticaret ve savaş gemilerinin geçişi ile ilgili pek sorunu beraberinde getirecektir. Örneğin, Karadeniz’den Ege’ye geçmek isteyen bir ticaret ve savaş gemisi kanaldan geçerek yani ücret ödeyerek Marmara Denizi’ne girerse, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndaki seyri hangi hukuki rejime dahil olacak? Savaş gemileri için çok daha karmaşık daha da hassas. Karadeniz’e kıyısı olmayan bir devletin savaş gemisi kanal İstanbul’dan geçerek Karadeniz’e açılmak istediğinde hangi hukuki rejim uygulanacaktır. Bu soruların cevapları bilinmiyor.[7] diyerek, Kanal’ın inşasından sonra Montrö ile ilgili hukuki düzenlemeler noktasında bazı gri alanlar oluşacağını vurgulamıştır.

Kanal’ın inşasının yabancı devlet ya da ortaklıklarca yüklenilmesi durumunda, statüsünün Türkiye tarafından düzenleneceğinin kabul ettirilmesi hususu da önemli bir husustur. Ancak bu durumda da Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin geçişine izin verme yoluna gidilmesi, hem Montrö Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil edecek, hem de Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğine zarar verme tehlikesi ortaya çıkabilecektir. Türk Boğazları enerji güzergâhları üzerinde bulunduğu için, ABD de, kontrol sağlamayı amaçlayarak çok kere Karadeniz’de nasıl etkin olabileceği konusunda alternatif yollar denemiş ve bu sözleşme farklı senaryolar içinde eritilmek ve revize edilmek istenmiştir.[8]

ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalardan memnun olmadığı, 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin getirdiği “transit geçiş rejimi”nin serbestliğini burada da en fazla şekilde kullanmayı ve Karadeniz’de uçak gemileri ile nükleer denizaltıları da dahil olmak üzere, hiçbir sınırlamaya tâbi olmadan, devamlı olarak konuşlanmayı istediği bilinmektedir. Dolayısıyla, bölgedeki nüfuzunu artırmak için ABD tarafından böyle bir kanala ihtiyaç duyulmaktadır.[9] Eski Deniz Harp Okulu Komutanı Emekli Tuğamiral Türker Ertürk, ABD’nin Montrö’den memnun olmadığını ve Montrö’nün değişmesini istediğini vurgulamaktadır. ABD’nin küresel bir güç olarak denizlerde hâkimiyet kurmayı planladığını vurgulayan Ertürk, ABD Deniz Kuvvetleri’nin kendisinden sonra gelen 14 ülkenin toplamından daha büyük deniz kuvvetlerine sahip olduğunu, her denize girebildiğini ve bir tek Karadeniz’e giremediğini vurgulamaktadır.[10]

Rusya ise, Kanal’ın inşa edilmesinden memnun değildir ve Türkiye projeyi ilk açıkladığı zaman hemen buna karşı çıkmıştır. Rusya’nın bu projeye karşı çıkma sebebi, Karadeniz’deki etki alanının azalacağından duyduğu endişenin yanı sıra, bu projenin aslında Orta Asya, Orta Doğu ve Karadeniz arasında bir enerji bağı tesis etme eğilimini yansıtacağı, böylece Rusya, Ukrayna, Kazakistan ve Gürcistan’dan taşınan petrolün önemli bir bölümünün artık Akdeniz’den dünyaya dağıtılacağı endişesi olduğu öngörülebilir.

Karadeniz’de suların durulmadığı şu günlerde, bölge ile ilgili sıcak gelişmelerin yaşanacağı, hatta uluslararası mevzuatlarda değişiklik yapılmaya kadar gidileceği kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda, Kanal’ın Türkiye tarafından sadece ticaret gemilerine açılması ve Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan devletlerin savaş gemilerinin tümünün Montrö Sözleşmesi’ne uygun olarak boğazlardan geçişinin hukuken süreceğinin bildirilmesi daha uygundur. Kanal Projesi gerçekleştirildiği takdirde, Montrö’nün getirdiği geçiş serbestisi ilkesinin devam etmesi ve düzenin korunması özellikle vurgulanmalıdır. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Montrö belgelerini korumaya yönelik tutumunu dış politikasında devam ettirmelidir. ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda sözleşmenin değiştirilmesi yönünde etkili girişimlerde bulunması ihtimali karşısında, Türkiye’nin bu duruma her zaman hazırlıklı olması gerekir. Kısacası, Montrö’nün değiştirilmesine kesinlikle izin verilmemelidir.

Dr. Eren Alper YILMAZ

 

[1] CNN Türk (2021), “ABD savaş gemisi Karadeniz’de görevine başladı, Rusya Kırım’a süpersonik füzeler yerleştirdi”, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/dunya/abd-savas-gemisi-karadenizde-gorevine-basladi-rusya-kirima-supersonik-fuzeler-yerlestirdi, Erişim Tarihi: 31.03.2021.

[2] Sputnik Türkçe (2021), “Karadeniz’e son 24 saatte ABD’ye ait ikinci savaş gemisi girdi: Rus Donanması yakın takipte”, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/savunma/202103211044077912-karadenize-son-24-saatte-abdye-ait-ikinci-savas-gemisi-girdi-rus-donanmasi-yakin-takipte/, Erişim Tarihi: 31.03.2021.

[3] Sputnik Türkçe (2021), “ABD savaş gemisi USS Donald Cook’un Karadeniz’de bulunma amacı psikolojik saldırı'”, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201902201037780275-abd-savas-gemisi-uss-donald-cook-karadeniz-psikolojik-saldiri/, Erişim Tarihi: 31.03.2021.

[4] Reuters (2021), “Russian and U.S. military chiefs of staff hold phone call”, Erişim Adresi: https://www.reuters.com/article/us-russia-usa-security/russian-and-us-military-chiefs-of-staff-hold-phone-call-idUSKBN2BN2EE, Erişim Tarihi: 31.03.2021.

[5] Ayşenur Tütüncü (2017), “Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 37(1), ss. 113-123.

[6] Çağrı Erhan (2011). “Kanal İstanbul’un İnşası İçin Hukuki Engel Yok”, Türkiye, Erişim Adresi: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ prsüveyof-dr-cagri-erhan/489229.aspx, Erişim Tarihi: 01.04.2021.

[7] VOA Türkçe (2020), “Kanal İstanbul Montrö Sözleşmesi’ni Tehdit Ediyor mu?”, Erişim Adresi: https://www.amerikaninsesi.com/a/kanal-istanbul-montro-sozlesmesini-tehdit-ediyor-mu/5240735.html, Erişim Tarihi: 01.04.2021.

[8] Sinan Oğan (2006), “The Black Sea: New Arena for Global Competition”, Turkish Policy Quarterly, Cilt 5, Sayı: 2, s. 2.

[9] Bülent Şener (2015), “Kanal İstanbul: Karadeniz’de Jeopolitik Çılgınlık’ın İzdüşümleri”, 21. Yüzyıl, Sayı: 74, s. 12.

[10] VOA Türkçe (2020), “Kanal İstanbul Montrö Sözleşmesi’ni Tehdit Ediyor mu?”, Erişim Adresi: https://www.amerikaninsesi.com/a/kanal-istanbul-montro-sozlesmesini-tehdit-ediyor-mu/5240735.html, Erişim Tarihi: 01.04.2021.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.