Filistin Devlet Başkanı ve El Fetih lideri Mahmut Abbas’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetiyle gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti, birkaç açıdan ele alınmalıdır. Öncelikler nelerdir, hangi bağlamda böyle bir temas gündeme geldi?
Abbas, elbette Türkiye’ye ilk kez ziyarete gelmiyor. Eğer acil bir kalp pili değişikliği olmasaydı, 25-26 Temmuz’da Abbas’ın Türkiye ile gerçekleştirdiği görüşmelerin hemen ardından, 28 Temmuz’da İsrail Başbakanı Netanyahu da Türkiye’ye gelecekti. Erdoğan yönetimi ile Mavi Marmara dahil pek çok konuda kriz yaşayan, gerginliklerin art arda yaşandığı bir siyasal ortamın aktörlerinden Netanyahu’nun, İsrail’le normalleşmenin çok önemli bir adımı olarak ülkemize gelecek olması, siyasal iktidarın, “normalleşmeden iş birliğine” başlıklı siyasaları açısından, kayda değer bir anlam taşıyacaktı. Yine başka bir nedenden dolayı ertelenen Mısır lideri Sisi’nin ziyareti de denkleme eklendiğinde, Abbas’ın ziyareti bu fotoğraf içinde bir anlam kazanacaktı.
Ertelenen temaslarda, “ertelenmeyen Abbas” görüşmeleri, bölgede Türkiye’nin perspektifi açısından başka bir içerik taşımaktadır. Son günlerde İsrail’in Cenin mülteci kampına düzenlediği operasyonlar ve 48 saatlik kuşatma, hem bölge, hem de dünya kamuoyunda infial yarattı. Abbas, bunun üzerine 10 Temmuz’da Filistinli direniş gruplarına ortak direniş çağrısı yaptı. Bunun üzerine, 29-30 Temmuz’da Hamas’ın da içinde yer aldığı gruplar Kahire’de bir araya gelecek. Söz konusu toplantı öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Abbas ile Hamas Siyasi Büro şefi İsmail Haniye’yi bir araya getirmesi, Türkiye’nin de bu çabalardan uzak kalmadığı ve yapıcı istişarelere katkıda bulunmak istediğini ifade etmesi açısından önemli bir mesaj oldu.
Abbas, 2005’ten beri, arada başka bir seçim olmadan, Filistin Devlet Başkanlığı ve Oslo sürecine göre Filistin Otoritesi’nin Başkanlığı ve El Fetih-FKÖ’nün liderliğini sürdürüyor. Filistinli direniş gruplarının önemli bir bölümü Abbas’ı Batı ile daha yakın bir siyasetçi olarak algılıyor. Mahmut Abbas, Arafat’tan aldığı siyasal mirası devam ettirse de, liderlik bağlamında aynı başarıyı gösterip göstermediği tartışılır. Öte yandan, Filistinli kimi siyasetlerin Kıbrıs konusunda Arafat’tan beri Rum tezlerine verdikleri destek, sol fraksiyonların geçmişte FKÖ ile farklı noktalarda iş birliği ve Bekaa Vadisi’nde yaşananlar ortada güven bunalımı yaratırken, bugün de İslamcı grupların Filistin konusundaki ideolojik bagajları, konuya ulusal çıkar zemininde bakılmasını engellemektedir. Abbas’ın 2022 yılında Kıbrıs Rum Kesimi’ne dönemin Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades’in davetiyle yaptığı ziyarette bu desteği tekrar vurgulaması ve Haziran 2023’te Çin Devlet Başkanıyla gerçekleştirilen zirve öncesi Uygur Türkleri’ni ötekileştiren, terörle özdeşleştiren ve kategorize eden açıklamaları, bu güvensizliği derinleştirecek boyuttadır.
Bununla birlikte, devletler arası ilişkilerde pürüzler olsa da, karşılıklı çıkarlar, temaslar, görüşmeler ve diyalog kanalları açıktır ve açık olmalıdır. Türkiye’nin en soldan liberaline, İslamcısına, muhafazakârı ve milliyetçisine kadar Filistin halkı ve davasına verdiği destek ortadadır. Öte yandan, İsrail’le ilişkilerde de, Filistin davasındaki duyarlık korunarak, Doğu Akdeniz, Azerbaycan zemininde Kafkasya, teknoloji başta olmak üzere, ekonomik iş birlikleri önümüzdeki dönemde ön plana çıkacaktır. Türkiye, sadece Filistinli gruplar arasında değil, İsrail-Filistin konusunda da, daha önce olduğu gibi, kolaylaştırıcı rol oynama potansiyeline sahiptir.
Mevcut denklemler içinde, Abbas’ın Türkiye temasları, bölgedeki “normalleşme-iş birliği” fotoğrafında, zaten normal olan Türkiye-Filistin ilişkilerinde İsrail’le yaşanan normalleşmenin iktisadi boyuttaki etkisi, yaşanan/yaşanacak gerilimlerde kolaylaştırıcılık ve Filistin’de 2007’de Abbas’ın Hamas’ı Batı Şeria’dan, Hamas’ın El Fetih/FKÖ/Filistin Otoritesi/Filistin devlet yönetimini Gazze’den uzaklaştıran bölünmüşlüğü giderecek, Filistin içi inisiyatiflerdeki konumu, daha çok ele alınacaktır. Türk Dış Politikası’nın Mayıs 2023 seçimlerinden sonraki yeni vizyonunda, Abbas’ın ziyareti ve Haniye ile zirvesi, önümüzdeki dönemde şimdilik simgesel, sonra yapısal bir başlangıçtır. Netanyahu’nun eksik kalan ziyareti tamamlanınca, bu çerçeve daha anlamlı bir bütünlüğe kavuşacaktır.
Doç. Dr. Deniz TANSİ