İspanya’da 2019 yılı sonunda yapılan bir önceki genel seçimlerin ardından, 2020 Ocak ayında Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve sol görüşlü Unidas Podemos arasında ülke demokrasi tarihindeki ilk sol koalisyon, Katalan ve Bask bölgesindeki yerel partilerin parlamentodaki vekillerinin desteğiyle bir azınlık hükümeti olarak kurulmuştu. Sağcı politikalara karşı sokaklardaki eylem pratikleriyle ortaya çıkan “Öfkeliler” hareketinin partileşmesi sonucu kurulan Podemos, iktidar ortağı olduğu andan itibaren ciddi anlamda kan kaybetti.
İspanya’da sol koalisyonun heyecanını yitirdiği bir süreçte, 28 Mayıs’ta gerçekleştirilen yerel seçimler sonucunda, ülke genelinde ana muhalefetteki sağ görüşlü Halk Partisi (PP) yüzde 31,5, sol koalisyon hükümetinin büyük ortağı Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) yüzde 28,11, muhalefetteki aşırı sağcı ırkçı Vox Partisi ise yüzde 7,18 oy aldı. Oysa 2019’daki son yerel seçimlerde bu oranlar PSOE yüzde 29,26, PP yüzde 22,23, Vox ise yüzde 2,9 şeklindeydi. Ayrıca, PP, bu yerel seçimlerde PSOE’nin elinde olan 10 özerk yönetimden 6’sını da kazandı.
Bu yenilginin ardından yerel seçimlerin sonuçlarını kabul ettiğini ve erken seçime gitmenin gerekli olduğuna inandığını belirten Başbakan Pedro Sanchez, “Sonuçları kabul ediyorum ve buna bir cevap vermenin gerekli olduğuna inanıyorum. En iyisi ülkenin siyasi gidişatını belirlemek için İspanyolların sözü almasıdır.” dedi. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, 28 Mayıs’ta yapılan yerel seçimlerde aldığı yenilginin ve muhalefetteki sağ partilerin güçlenmesinin ardından normal şartlarda Aralık ayında yapılması gereken genel seçimleri 23 Temmuz’da gerçekleştirmek için meclisi feshetme kararı alıp erken genel seçimlere gitti.
İspanya’da meclisteki 350 sandalyenin dağılımında mevcut durumda azınlık koalisyon hükümetiyle iktidarda olan sol blok 153, muhalefetteki sağ blok ise 169 milletvekili çıkardı. Ana muhalefetteki sağcı Halk Partisi (PP), Aralık 2019’daki son seçimlere göre milletvekili sayısını 47 artırıp 136’ya çıkarsa da, meclis çoğunluğu için gerekli olan 176’nın gerisinde kaldı. PP’ye destek verecek tek parti olarak olan ırkçı Vox Partisi’nin milletvekili sayısı da 52’den 33’e düştü. Ülkeyi yaklaşık 3,5 yıldır azınlık hükümetiyle yöneten iktidardaki sol blok milletvekili sayısını 153’te tutarak, yine meclis çoğunluğunu elde edemedi. Buna rağmen, iktidarın büyük ortağı Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve sol parti ve örgütlerin koalisyonu olarak ilk defa seçimlere giren Sumar’ın parlamentodaki Baskların ve Katalanların desteğiyle yine bir azınlık hükümeti kurması en olası senaryolardan birisi olarak görünüyor. İspanya’daki 23 Temmuz erken genel seçimleri, özellikle yerel seçimler sonrası büyük kan kaybedip, iktidara veda etmesi beklenen solun “buruk zaferi” olarak da özetlenebilir.
İspanya İç Savaşı’nda komünistlerin kullandığı Faşizm karşıtı slogan olan “No pasaran” (Asla Geçemeyecekler) sloganları eşliğinde partililerin tempo tuttuğu balkon konuşmasını yapan Başbakan ve PSOE lideri Pedro Sanchez, “İspanyolların sandıktaki mesajı çok açık oldu. Tüm reformlarımızı iptal etmeyi, ülkeyi geriye götürmeyi planlayan sağ ve ırkçı blok başarısız oldu. İspanya’nın ilerlemesini isteyen daha çok insan var ve bu böyle olmaya devam edecek.” diyerek, solun yaptıklarını yıkmak üzerine bir propaganda yürüten sağcılara meydan okuyarak, bundan sonraki sürecin bıraktıkları yerden reformlarla devam edeceğini gösterdi. İspanya’da koalisyon hükümetinin küçük bileşeni olan Unidas Podemos’a alternatif olarak kısa bir süre önce oluşturulan Sumar ittifakı ise 31 milletvekili çıkardı. Birçok sol parti ve örgütten oluşan Sumar’ın lideri Yolanda Diaz, seçim sonrasında yaptığı konuşmada, “İnanıyorum ki halk bu akşam daha rahat uyuyacak. Çünkü faşizm değil, demokrasi kazandı. Demokrasiyi garanti altına aldık ve seçimleri kazandık.” sözleriyle, şu an için tek olasılık görünen bir sol koalisyon hükümetinin ilk işaretini verdi.
Öte yandan, sağcı Halk Partisi PP’nin lideri Alberto Nunez Feijoo ise seçimlerden ilk sırada çıkan ve nispeten oyunu artıran parti olarak hükümeti kendilerinin kurması gerektiğini savundu. Irkçı Vox Partisi’nin lideri Santiago Abascal da, PP lideri Feijoo ile aynı sözlerle hükümeti sağcıların kurması gerektiğini ifade etti. Irkçı lider Abascal, “İspanyollar için en kötü olasılığın sosyalistlerin, ayrılıkçıların ve terörizmin desteğiyle iktidarda olmaya devam etmesi” olduğunu söyledi.
Bask ve Katalonya Özerk Bölgelerinin bağımsızlık isteyen siyasi partileri bu süreçte kilit bir rol oynayacaklar. Fakat Sol blokun 2019 seçimleri sonrasında azınlık hükümeti kurması için destek alamadığı, Katalonya için Birlik (JxCAT) partisinin de en azından çekimser kalarak da olsa desteğini alması gerekmekte. Katalonya’da bağımsızlık referandumu düzenlediği için yargılanan ve Brüksel’e sığınan Katalonya özek bölgesinin eski Hükümet Başkanı Carles Puigdemont’un da liderleri arasında olduğu JxCAT, seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı ilk değerlendirmede, Sanchez’e kesinlikle karşılıksız destek vermeyeceklerini ifade ettiler. Bu durumda, bağımsızlık yanlısı Katalan solunun, yine bağımsızlık isteyen Katalan merkez partilerinin birliği olan JxCAT’u Katalanlar lehine garanti altına alınacak çeşitli kazanımların ortak paydasında birlikte hareket etmeleri söz konusu olabilir. Yeniden iktidar olmak için başka alternatifi olmayan Sol bloğun bu anlamda ciddi hamlelerini önümüzdeki günlerde görmemiz mümkün. Aksi takdirde, mevcut parlamentoda bir hükümet kurulamaması halinde, yeniden bir erken genel seçime gitmek zorunda kalacaklar. Böyle bir durumda ise, hükümeti kuramamanın faturası sola kesileceği için, sağın sandıktan güçlenerek çıkması sürpriz olmayacaktır. Bu nedenle, İspanya’daki demokratik iklimin devamı açısından solun ve dışarıdan destek verme ihtimali olan özerk bölgelerdeki partilerin bir şekilde uzlaşmasından başka bir alternatif görülmemektedir.
Özcan ÖĞÜT