Birleşik Krallık 23 Haziran 2016 tarihinde yapılan referandumundan çıkan Avrupa Birliği’nden (AB) çekilme kararı doğrultusunda 31 Ocak 2020 tarihinde AB’den resmen ayrılmıştır. AB’den çekilmeyi referanduma sunma kararını alan da, çekilme müzakerelerini yürüten ve neticeye bağlayan da Muhafazakâr Parti olduğuna göre, parti içinde elbette farklı sesler olabilir ama, mevcut koşullarda Muhafazakâr Parti’yi AB-karşıtı olarak konumlandırmak mümkündür. Zaten yapılan anket çalışmaları, referandumunda AB’den çekilme yönünde oy kullananlar arasında Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) seçmeninden sonra ikinci sırayı Muhafazakâr Parti seçmeninin aldığını göstermektedir; yani Muhafazakâr Parti’nin AB-karşıtı pozisyonu seçmeninin tercihine paralellik göstermektedir. Aynı anket çalışmaları, Birleşik Krallık Parlamentosu’ndaki en büyük ikinci parti olan İşçi Partisi seçmeninin ise sadece yüzde 37’sinin AB’den ayrılma yönünde oy kullandığına işaret ederken, İşçi Partisi seçmeninin tıpkı Liberaller, Yeşiller ve İskoç Ulusal Partisi (SNP) seçmeni gibi AB-yanlısı pozisyonuna da işaret etmektedir.
AB referandumu öncesi, İşçi Partisi, kendi seçmeninin genel tercihini yansıtır şekilde, “AB üyeliğinin sürdürülmesi” eğiliminde olan bir parti olduğu izlenimi vermesine ve İşçi Partili siyasetçilerin “AB’de kalalım” kampanyası yürütmüş olmasına rağmen, İşçi Partisi, Brexit konusundaki tavrının “belirsiz” olduğu yönündeki eleştirilerin muhatabı olmuştur. Bu yöndeki eleştirilerin nedeni ise, 2015-2020 yılları arasında İşçi Partisi’nin lideri olan Jeremy Corbyn’in ülkesinin AB’den çekilmesi konusunda pek de konuşkan olmaması ve referandum öncesi kampanyalarda görünmemesi idi. Corbyn’in AB’yi “sosyalist” değerlere karşı olan bir “kapitalist kulüp” olarak gördüğü yönündeki görüşler, İşçi Partisi’nin 1980’lerdeki AB-karşıtı tavrından da destek alarak, Corbyn’in Brexit konusundaki “belirsiz” tavrını – bazı çevreler bu tavrı “tarafsız” olarak adlandırmışlardır- AB’den çekilme sürecinin Muhafazakâr Parti’yi yıpratacak bir süreç/İşçi Partisi için de bir fırsat olarak görmesine bağlamışlardı.
Corbyn, ülkesinin AB’den ayrılmasını arzu ederken, sırf Muhafazakâr Parti ile aynı safta olmamak ya da Muhafazakâr Parti’yi yıpratacak bir süreci izlemek adına, “AB’de kalmak” istermiş gibi bir tavır takınmış ise, referandum sonucu kendisini büyük ölçüde rahatlatmış olmalıdır. Bu varsayım, referandum sonrası AB’den çekilmenin nasıl olacağına dair İşçi Partisi’nden gelen hazırlıklı ve kararlı duruş ile güçlenmektedir. İşçi Partisi’ne göre, çekilme sonrasında Birleşik Krallık, AB ile yakın ticari ilişkilerini sürdüren, ama AB’den bağımsızca üçüncü devletler ile ticari ilişkiler kurabilen bir devlet olmalıdır. İşçi Partisi’nin referandum sonrası sergilediği ve “referandum sonucuna saygı” olarak da nitelendirilen bu duruşuna rağmen, 2017 genel seçimlerinden önce İşçi Partisi’nin seçimleri kazanması halinde ülkede ikinci kez AB referandumu yapılacağına yönelik öngörüler de dikkatlerden kaçmamıştır.
Bu tablo, İşçi Partisi’nin Birleşik Krallık’ın AB’nden çekilmesi konusundaki tavrının akıl karıştırıcı olduğu izlenimi vermekte iken, bu ay içinde İşçi Partisi’nin Corbyn’den sonraki lideri Keir Starmer’dan gelen açıklamalar, Britanya siyaset gündeminin ön sıralarını işgal etmiştir. Öncelikle belirtelim ki, Keir Starmer, Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinin sürdürülmesi gerektiğini düşündüğünden referandum öncesi “AB’de kalalım” kampanyası yürütmüş bir siyasetçidir; yani kişisel tercihi “nettir”. Geçtiğimiz günlerde ülkesinin AB ile ilişkileri üzerine yüksek sesle açıklamalar yapmasının nedeni ise, önümüzdeki yıl Birleşik Krallık’ın genel seçimlere gidecek olmasıdır; yani Starmer AB’yi şimdiden seçim kampanyasında kullanacağı bir konu haline getirmiştir. Bu durumu Starmer’in Hollanda’ya, Kanada’ya ve Fransa’ya yaptığı ziyaretlerden de anlaşılacağı üzere seçim kampanyasında uluslararası politikayı öne çıkaracağı yönünde verdiği izlenimin bir parçası olarak görebiliriz.
Starmer, seçimleri kazanıp iktidara geldiği taktirde, Birleşik Krallık ile AB arasında ilişkileri yeniden müzakereye açacağını söylemiştir. Boris Johnson döneminde Birleşik Krallık ve AB arasında akdedilen Ticaret ve İşbirliği Anlaşması’nın (TCA) “iyi bir anlaşma” olmadığını belirten Starmer, Birleşik Krallık için çok daha iyi bir anlaşma istediklerini belirtmiştir. Starmer’ın TCA üzerinden Birleşik Krallık-AB ilişkilerini yeniden gözden geçireceğine yönelik açıklaması, aslında ekonomik sorunlar ile yüzleşen Britanya halkına verdiği bir mesajdır; zira yaşanan ekonomik sorunların Brexit’ten kaynaklandığına düşünen halk, Brexit’i de bir hata olarak görmeye başlamıştır. Hatta birkaç gün önce binlerce Brexit karşıtı protestocu Londra’da toplanarak, AB’ye yeniden katılma çağrısında bulunmuştur. Ancak Starmer, Gümrük Birliği’ne, iç pazara ya da AB’ye tekrar girme seçeneklerinden bahsetmemektedir. Özellikle AB’ye tekrar üyelik Starmer’ın da, İşçi Partisi’nin de gündeminde değildir; hatta Starmer defalarca kez “Birliğe tekrar girişin söz konusu olamayacağını” söylemiştir. Buna rağmen, İşçi Partisi’nin uzun vadede Birleşik Krallık’ı AB’ye tekrar sokmak gibi bir niyeti olduğuna dair şüpheler varlığını korumaktadır; peki İşçi Partisi’nin böyle bir niyeti olduğu varsayılsa bile, AB böyle bir dönüşü kabul edebilecek midir? Yani bu yöndeki şüphelere sahip olanların bir de meseleye AB tarafından bakması yerinde olacaktır.
TCA’nın yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden düzenlenmesi, Britanya’nın ekonomik sorunlarına kısa vadede çözüm olur mu bilemeyiz ama TCA’nın yeniden gözden geçirilmesi konusunda göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir faktör de AB’nin tutumu olacaktır. Bakalım, AB, gözden geçirilecek hususlara dair Starmer ile aynı fikirde midir ve uzlaşmaya hazır mıdır? Zira Birleşik Krallık-AB ilişkilerinin gözden geçirilmesinin ya da “daha iyi” hale getirilmesinin tek tarafın çabasıyla olmayacağı açıktır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, İşçi Partisi lideri Starmer, Birleşik Krallık genel seçime giderken AB’yi seçim malzemesi haline getirmektedir. Starmer, 2016 yılındaki referandum sonucuna saygı duyulması gerektiği düşüncesiyle ülkesini AB’ye tekrar sokmaya çalışmak gibi bir çabası olmayacağını ima etmektedir, ama yaşanan ekonomik sorunların kaynağı olarak da Brexit görüldüğünden, ülkesi ve AB arasındaki ilişkileri gözden geçirmeyi bir “çözüm” olarak sunmaktadır.
Doç. Dr. Dilek YİĞİT
KAYNAKLAR
- https://www.statista.com/statistics/518474/eu-referendum-voting-intention-by-political-affiliation/
- https://theconversation.com/labours-brexit-policy-explained-127380
- https://www.politico.eu/article/jeremy-corbyn-brexit-lofty-neutrality/
- https://blogs.lse.ac.uk/brexit/2016/06/13/seven-or-seven-and-a-half-out-of-10-jeremy-corbyns-conspicuous-absence-from-the-referendum-campaign/
- https://dcubrexitinstitute.eu/2019/12/the-uk-votes-again-is-this-really-the-brexit-election/
- https://www.lemonde.fr/en/european-union/article/2023/09/19/keir-starmer-leader-of-british-labour-party-outlines-european-policy_6137723_156.html
- https://www.politico.eu/article/keir-starmer-labour-says-renegotiate-brexit-deal/
- https://www.reuters.com/world/uk/uk-labours-starmer-vows-improve-brexit-deal-ft-2023-09-17/
- https://www.bbc.com/news/uk-66839501
- https://www.nytimes.com/2023/09/19/world/europe/keir-starmer-paris-brexit.html
- https://www.aa.com.tr/en/europe/thousands-in-london-protest-brexit-call-for-rejoining-eu/2999509?amp=1
- https://www.telegraph.co.uk/politics/2023/05/27/labour-keir-starmer-plan-take-britain-back-eu-brexit/