30 Kasım-12 Aralık tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde İskoçya Birinci Bakanı Hamza Yusuf’un Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesi Birleşik Krallık iç siyasetini karıştırdı ve İskoçya’nın ikinci kez bağımsızlık referandumu yapılması talebi sebebiyle zaten gergin olan Londra-Edinburg hattında gerilim iyice arttı.
Hamza Yusuf ve Recep Tayyip Erdoğan
Londra-Edinburg gerilimine değinmeden önce, gerilimin kaynağını anlamak açısından bazı kavramlara açıklık getirmekte fayda bulunmaktadır. İskoçya hükümetinin başına “Prime Minister-Başbakan” değil, “First Minister-Birinci Bakan” denilmektedir. Yani Hamza Yusuf “İskoçya Başbakanı” değil, “İskoçya Birinci Bakanı”dır. Diğer taraftan Birleşik Krallık’ta resmi olarak “İskoçya Özerk Yönetimi”, “İskoçya Otonom Bölgesi” adları altında herhangi bir bölge yoktur; “devolution” yani yetki devri” adı altında merkezden (Londra’dan) yetki devredilmiş İskoçya’nın “devolved” meclisi ile “devolved” hükümeti vardır. Londra’dan Edinburg’a yetki devri 1998 tarihli İskoçya Yasası (Scotland Act) ile sağlanmıştır.
İskoçya’ya devredilen yetkiler:[1]
*Sağlık ve sosyal hizmetler,
*Eğitim ve öğretim,
*Yerel yönetimler,
*Adalet,
*Tarım, ormancılık ve balıkçılık,
*Çevre,
*Turizm, spor,
*Ekonomik kalkınma ve iç ulaşım
şeklinde sıralanmaktadır. İskoçya Meclisi’nin ve İskoç Hükümeti’nin Londra’ya münhasır yetkileri kullanması mümkün değildir ve Londra’ya münhasır yetkilerden biri de Dışişleridir. İşte İklim Zirvesi’nde İskoçya Birinci Bakanı Hamza Yusuf’un Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin Birleşik Krallık iç siyasetini karıştırması da bu yetki devri meselesinden ve dışişlerinin Londra’nın münhasır yetkisi altında olmasından dolayı çıkmıştır. Söz konusu görüşme üzerine, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Cameron, İskoçya’ya gönderdiği mektupta görüşmede Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin olmamasından duyduğu rahatsızlığı ifade ederek, bu durumun Londra-Edinburg arasındaki protokollerin ihlali olduğunu ve ihlalin devam etmesinin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın İskoçya’ya sağladığı yabancı devlet temsilcileri ile görüşme imkanı ile lojistik desteği kolaylaştırmayacağını belirtmiştir. Cameron’dan önce Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten ve Birleşik Krallık diplomatlarına İskoç yetkililerin yabancı temsilcilerle yaptıkları görüşmelere katılma talimatı veren James Cleverly de[2], Yusuf’un geçtiğimiz yaz yanında Birleşik Krallık diplomatları olmaksızın İzlanda Başbakanı ile görüşmüş olmasına tepki göstermişti. Yani bu görüşme Londra’nın açısından Hamza Yusuf’un ilk “vakası” değildi.
Cameron’un Yusuf’a tepkisinin özellikle Gazze’de artan şiddet karşısında Yusuf’un lideri olduğu İskoç Ulusal Partisi (SNP) ile Londra’nın pozisyonlarının farklı olmasından kaynaklandığına dair yorumlar bulunmaktadır; Londra’nın ve SNP’nin Gazze konusunda farklı düşündükleri, Londra’nın açıkça İsrail’e destek vermesine karşın SNP’den İsrail’i hedef alan eleştirilerin geldiği doğrudur. Yani Cameron ve Yusuf farklı düşünmektedir.[3] Ancak dış politika konusunda görüşleri aynı olsa bile, Cameron’dan Yusuf’a böylesine bir eleştiri zaten gelebilirdi; çünkü mesele Yusuf’un yabancı ülke liderleri ile ne görüştüğünden çok yanında Birleşik Krallık diplomatları olmaksızın yabancı ülke liderleri ile görüşmüş olmasıdır. Birleşik Krallık yetkililerinden gelen açıklamalar da doğal olarak Dışişlerinin Londra’nın münhasır yetkisi altında olduğuna işaret etmektedir. Böyle olduğu içindir ki, İskoçya’nın yabancı devletlerde Büyükelçilikleri/dış temsilcilikleri bulunmamaktadır; İskoç Hükümeti’nin “uluslararası ofisleri” vardır ve sadece 9 tanedir. Bu ofislerin kurulmasının amacı ise ticaretin ve yatırımların artırılması ile İskoçya’da sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması olarak belirtilmektedir[4]; yani ofislerin herhangi bir siyasi amacı yoktur. Diğer taraftan, bu uluslararası ofisleri “bir tür dış temsilcilik” olarak okuyanlar da bulunmaktadır ve bildiğimiz kadarıyla bu ofislere Londra’dan resmi bir tepki gelmediğine göre Londra şimdilik İskoçya Hükümeti’nin uluslararası ofislerini bir nevi elçilik olarak görmememektedir. Ancak bu durumdan da Londra’da İskoçya’nın “uluslararası ofislerinden” hiç rahatsızlık duyulmadığı sonucu çıkarılamaz; mesela SNP’nin Brüksel’deki ofis üzerinden İskoçya’nın bağımsız olması halinde AB’ye üyeliği için çalıştığı yönünde tereddütler hasıl olmuştur.[5] Zaten İskoçya’yı yakından izleyen uzmanların da gözlemlediği gibi, SNP, İskoçya’nın “otonom” dış politika izlemesi gerektiğini düşünmekte olduğu yönündeki izlenimi çoktan yaratmıştı; diğer taraftan bazı yorumculara göre de Birleşik Krallık İskoçya’nın Londra’ya rezerv edilmiş yetkileri ihlal etme eğiliminde olduğunun farkına çoktan varmıştı.[6]
Londra’nın İklim Zirvesi’ndeki görüşme nedeniyle İskoçya’ya gösterdiği resmi tepki, İskoçya’nın “uluslararası ofislerine” resmi tepkiye dönüşür mü bilinemez ama Londra’da İskoçya kaynaklı rahatsızlığın artmakta olduğu aşikârdır. Çünkü bugün İskoçya’nın, olaki yarın Galler’in veya Kuzey İrlanda’nın liderlerinin yanlarında Londra’dan yetkililer olmaksızın yabancı ülke liderleri ile görüşmesi, başlı başına Birleşik Krallık’ın uluslararası politika sahnesinde tek ses olarak konuşma pozisyonunu zayıflatacak niteliktedir.
Peki İskoçya’nın dış ilişkileri olamaz mı? Olur; ama nasıl? Birleşik Krallık Parlamentosu’nun “Promoting Scotland Internationally” başlıklı raporunda[7], İskoçya’nın uluslararası imajının iyileştirilmesi, daha fazla yatırım çekilmesi, dış ticaretin artması, araştırma ve inovasyon kapasitesinin artırılması amaçlarıyla dış ilişkiler yürütmesinin desteklendiği ifade edilmektedir. Görülmektedir ki, Londra, İskoçya’nın dış ilişkilerinin kapsamını dar bir şekilde belirlemiştir ama bu durumun asıl kaynağı dış politikanın Londra’ya rezerv edilmiş yetki olmasıdır. Birleşik Krallık dış politikası demek zaten İngilizlerin, İskoçların, Kuzey İrlandalıların ve Gallerlilerin ortak devletlerinin/ortak hükümetlerinin dış politikası demektir. Belki bu gerçeğin altını çizmek için yukarıda bahsi geçen raporda Birleşik Krallık’ın yurt dışı temsilciliklerinde Birleşik Krallık vatandaşı olduklarından İskoçların bulunduğuna işaret edilmektedir.
Sonuçta, İskoçya’nın bağımsız bir dış politika izlemesi için öncelikle bağımsız bir devlet olması gerektiği açıktır; İskoçya, Birleşik Krallık’ın bir parçası iken bağımsız bir dış politika izleyemez, izlemeye çalışması Londra tarafından hem Londra’nın münhasır yetkisinin ihlali, hem de Birleşik Krallık’ın uluslararası arenada tek ses olarak konuşma kapasitesinin hedef alınması şeklinde okunur.
Bu yazı ilk olarak https://soyledik.com/tr/makale/8413/iskocyanin-dis-iliskileri-olamaz-mi–doc-dr-dilek-yigit.html adresinde yayınlanmıştır.
Doç. Dr. Dilek YİĞİT
DİPNOTLAR
[1] https://www.gov.uk/guidance/devolution-settlement-scotland
[2] https://www.heraldscotland.com/politics/23544798.humza-yousaf-rishi-sunak-foreign-secretary-incredibly-clumsy/
[3] https://soyledik.com/tr/makale/8410/britanyadaki-milliyetcilerin-gazze-cikisi-iskoc-ulusal-partisi-ve-sinn-fein–doc-dr-dilek-yigit.html
[4] https://www.gov.scot/policies/international-relations/
[5] https://www.holyrood.com/inside-politics/view,talking-diplomatically-does-scotland-have-the-right-to-establish-its-own-foreign-relations
[6] https://www.gbnews.com/politics/james-cleverly-humza-yousaf-snp
[7] https://publications.parliament.uk/pa/cm5803/cmselect/cmscotaf/625/report.html#heading-7