1789 Fransız İhtilali Fransa’da monarşiye son verdi; gerçi İhtilal sonrası monarkların tahta oturduğu geçici dönemler oldu ama nihayetinde Fransa -sancılı da olsa- monarşiden Cumhuriyete kesin olarak geçti. Fransa’da monarşiyi hedef alan ve yıkan bir ihtilal gerçekleştirilirken, Avrupa’nın diğer devletlerinin ve monarşilerinin Fransız İhtilali’nden, monarşinin ve aristokrasinin geleceği anlamında, az veya çok etkilenmiş olduğu kolaylıkla öngörülebilir, ama Britanya’da Fransız İhtilali’nin geniş kitlelere hitap etmemiş olduğuna işaret eden yorumlar pek çoğumuz için şaşırtıcı olabilir. Nitekim Britanya monarşisinin Avrupa’yı sarsan İhtilal sürecinden sağlam çıkması, bu tür yorumların haklılığına işaret eder. Üstelik Britanya monarşisinin Fransız İhtilali sürecinden başarıyla çıkması, monarşinin günümüze kadar varlığını sürdürme başarısı göstermesinin nedenlerine tarihsel bir kesit örneği de sunar.
Britanya’da Fransız İhtilali’ne benzer bir ihtilalin yaşanmamış olmasının başlıca nedeni olarak Britanya’da ekonomik koşulların Fransa’ya nispetle daha iyi olması ve herhangi bir ihtilale kaynaklık edecek boyutta yoksulluğun olmayışı gösterilir. Diğer taraftan, Fransız İhtilali’nin Britanya’ya sıçramasına set vuran faktörün iki ülkenin çatışmalar ve savaşlarla dolu ortak tarihinin Britanya halkı arasında yarattığı “Fransa kaynaklı herşeye tepkidir”; tıpkı İskoç Kraliçe Mary Stuart’a yönelik eleştirilerde Kraliçe’nin Fransa’da büyümüş olmasına, Kraliçe Anne Boleyn’e dair eleştirel yorumlarda Kraliçe’nin Fransa’da bulunmuş olmasına yapılan vurgular gibi… Üstelik, Fransız İhtilali’ne karşı durmak “Fransız işgalinden” çekinen Britanyalılar için de vatanseverlik meselesi olmuştur. Zaten 1793 yılında Britanya ve Fransa arasında savaş çıkacaktır.
Bunlar açıklayıcı nedenler olabilir, ama asıl neden Britanya’nın zaten 1789 yılından önce kendine has “ihtilallerden” geçmiş olmasıdır. 1642-1651 yılları arasında İç Savaşı tecrübe eden Britanyalılar, monarkların dokunulmaz olduğu yönündeki inancın hâkim olduğu koşullarda bir Kral’ın (I. Charles) idamına şahitlik etmiştir. 1649’da gerçekleştirilen Kral idamı, Kral ile parlamento arasındaki egemenlik çatışmalarından parlamentonun güçlü çıkması demektir ki, bu tarihten sonra Britanya’da mutlak monarşinin söz konusu olamayacağı artık netleşmiştir. İç Savaş bittikten kısa bir süre sonra da 1688 yılında Britanya halkı “Muhteşem Devrim” olarak adlandırılan bir devrime şahitlik edecektir; tahta Katolik veliahtların çıkmasını önlemek amacıyla Katolik Kral II. James’in tahtından indirildiği ve yerine II. Mary ile Hollanda’dan gelen eşi William’ın getirildiği “Muhteşem Devrim”, Kral’ın halkı ile ters düşmemesi gerektiğinin ilanı gibidir. “Muhteşem Devrim” sonrası da Britanya Jacobite isyanlarıyla yüzleşecektir; bu isyanların sebep olduğu savaşlar silsilesinden galip çıkanlar ise tahttaki Hanover Hanedanlığını koruyan Kral-yanlılarıdır. Dolayısıyla, Britanyalılar için, Fransız İhtilali, “kendi geçtikleri yollardan Fransızların geçmesi” olarak görülmüş olmalıdır ki, kendi Krallarını tahtından indirebilen ve hatta idam edebilen bir ülkede, bir başka ülkede monarşinin hedef alınmış olması hiç de ilginç bir olay olmasa gerektir ve kuvvetle muhtemel Fransız İhtilali’nin uzun vadede etkileri de öngörülmemiş olmalıdır.
Fransız İhtilali’nin Britanya’da geniş kitlelere hitap etmemesi ve çok fazla ilgi çekmemesi, Britanya’da hiç kimsenin Fransa’da olanları önemsemediği, umursamadığı anlamına gelemez elbette; Britanya’da Fransız İhtilali’ni yakından takip edenler ve üzerine düşünüp yazanlar olduğu gibi, Fransız İhtilali’ni yakından takip edenleri de monarşinin/yönetimin yakından takip ettiği bilinmektedir. Mesela Fransız İhtilali’ne duyduğu sempati ile tanınan Rights of Man eserinin yazarı Thomas Paine, Fransa’ya kaçmak zorunda kalmış ve eserlerini satan kitapçılar tutuklanmıştır. Joel Barlow’un Advice to the Privileged Orders başlıklı eseri de yasaklanmıştır. Monarşinin/yönetimin statükoya bir meydan okuma olarak gördüğü Fransız İhtilali’ni Britanya’ya taşıyacak söylem ve eylemleri kontrol etme çabası kendi adlarına anlaşılabilir; ama Britanya’da toplum içinde de Fransız İhtilali’ne sempati duyanlara karşı hiç sempati duymayanların olduğu gerçeği meşhur “Kilise ve Kral” ayaklanması, bir başka adıyla “Priestley isyanları” ile gözler önüne serilmiştir.
Temmuz 1791’de Birmingham’da yerel basında 14 Temmuz akşamı Fransız İhtilali’nin ikinci yıldönümünün kutlanacağına ve kutlamaya tüm “Özgürlük Dostları”nın davet edildiğine yönelik haberler yer alır. 14 Temmuz sabahında duvarlarda “Sonsuza kadar Kilise ve Kral” sloganları yazılmıştır ve öğleden sonra kutlamanın gerçekleştirildiği otel sayıları yüzleri bulan kişiler tarafından işgal edilir. Bu kişiler daha sonra sokaklara dökülerek şiddet sergiler ve nihayetinde dini ve siyasi özgürlüğü savunan söylemleri ile tanınan ve bu söylemleri ile monarşiyi ve Kilise’yi hedef almakla eleştirilen bilim insanı ve (Anglikan Kilisesi’ne bağlı olmayan) din adamı Dr. Priestley’in evini basarak, evi yakarlar. Priestley kaçmayı başarır ve Londra’ya taşınır, sonra da ABD’ye yerleşir. Zaten dini açıdan gerginliklerin mevcut olduğu Birmingham’da, Priestley, Anglikan Kilisesi’ne bağlı olmaması nedeniyle tepki çeken bir kişilik olmakla beraber, evinin Fransız İhtilali’nin yıl dönümünde basılmış olması bu şiddetin asıl nedeninin Priestley’in Fransız İhtilali’ni ve İhtilalin değerlerini savunuyor olmasıdır. Ancak Priestley, ayaklanmanın asıl nedeninin “dini hoşgörüsüzlük” olduğunu, Anglikanların “dini hoşgörüsüzlüklerini” sergilemek için Fransız İhtilali’ni maske olarak kullandıklarını düşünmektedir. Aslında Britanya’da Fransız İhtilaline muhalif kesimler de, Anglikan olmayanların Anglikan Kilisesi’ne/Hanover Hanedanlığına karşı mücadelelerini Fransızların Bourbon Hanedanlığına karşı mücadelesine benzettiklerini düşünmektedir ve hâl böyle olunca da Fransız İhtilali’nin Britanya’da sadece monarşi yanlılığı/karşıtlığı açısından değil dini ayrışmalar/çatışmalar perspektifinden okunduğu anlaşılmaktadır.
İlginç olan husus şudur ki, Britanya ve Fransa İhtilali denildiğinde akla ilk gelen olayın İhtilalin değerlerinin yansıması anlamında monarşiye karşı gerçekleşen değil de, Fransız İhtilali’ne sempati duyanlara karşı gerçekleştirilen “Kilise ve Kral” ayaklanması olmasıdır. Adeta Britanya’da sadece monarşi değil, Britanya ulusu da -yeteri kadar ilgilenmiyor olsalar bile- İhtilali’nin statüko-bozucu etkisine karşı direnmeye çalışmıştır. Britanyalıların korumaya çalıştığı statüko ise İç Savaş, Muhteşem Devrim ve Jacobite İsyanları gibi sancılı, zorlu süreçlerin ürünü olan ve dolayısıyla kolayca da vazgeçilemeyecek olan statükodur.
Ayrıntılı bilgi için bakınız;
- Samuel Bernstein (1945), “English Reaction to the French Revolution”, Science & Society, 9 (2), ss. 147-171.
- Emma Vincent Macleod (2007), “British Attitudes to the French Revolution”, The Historical Journal, 50 (3), ss. 689-709.
- B.B. Rose (1960), “The Priestley Riots of 1791”, Past and Present, 18, ss. 68-88.
Doç. Dr. Dilek YİĞİT