Türkiye ekonomisinin son bir yılı, bir genel ve bir yerel seçimin yapıldığı, var olan enkazın yanına deprem felaketinin yarattığı ekonomik enkazın da eklendiği bir dönem oldu. Kuşkusuz, hem siyasi, hem sosyal alanda yaşanan olaylar, dünyada yaşanan gelişmelerden azade olmaksızın bu sürecin şekillenmesinde etkilidir. Yaklaşık bu bir yıllık süreçte Türkiye ekonomisindeki iyisiyle kötüsüyle her şeyin müsebbibi addedilir konuma gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, omuzlarında ağır bir yükle yol almaya çalışıyor.
Türkiye ekonomisinin bugün içinde bulunduğu koşullar adaletsiz bir denklemi akla getiriyor: “Ben tek, siz hepiniz”… Adeta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in son bir yıl içinde kendini içinde bulduğu durumu bu cümle özetliyor gibi. Zira Türkiye ekonomisi bu noktaya bir anda ve salt cari dönemdeki ekonomi politikası tercihleri ile gelmedi. Kuşkusuz atılan yanlış adımlar ve boşa harcanan zaman bugün gelinen noktayı çok daha geciktirdi ve çözümü öteledi ama bu olanlara dar bir pencereden bakmamak gerekir. Ancak durum ne kadar karmaşık ve kötü olursa olsun, ekonomi yönetiminin göreve geldiği andan itibaren sorumluluğu başlar ve devam eder. Nitekim bu durum “rasyonele dönüş” sözüyle başlayan ve gelinen noktada “yerel halkı ikna etmek” sözüne kadar bizi getiren bir süreci karşımıza çıkarıyor.
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı sunum ve değerlendirmelerle, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, seçim sonrası ortaya konulan Orta Vadeli Program’ın çalıştığını ve enflasyonda yaz aylarında hızlı bir düşüş beklediklerini ifade ediyor. Merkez Bankası’nın bir enflasyon patikasına sahip olduğu ve 2023 Haziran ile 2024 Haziran dönemini bir dezenflasyon dönemi değil, bir dezenflasyona geçiş dönemi olarak gördüklerini vurgulayan Şimşek, Orta Vadeli Programı güçlendirecek adımlar attıklarını, her alanda gerçekleştirilen reformlarla Türkiye’nin dönüşümünü hızlandıracaklarına işaret ediyor.
Zirvede konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vurguladığı hususlar dikkatle incelendiğinde, uzun süredir kamuoyunda pek çok iktisatçı tarafından yapılan eleştirilere kulak verildiğini söylemek mümkün. Zira bu eleştirilerde dile getirilen yapısal reform çağrılarına yönelik olarak da Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in beşerî sermayeyi güçlendirmeye, teknolojik gelişmeye, yeşil dönüşüme ve sonuç olarak fiyat istikrarının uzun vadede gelir dağılımını olumlu yönde etkileyecek beklenen etkilerine de değindiğini görüyoruz. Buna ek olarak, Merkez Bankası’nın son Para Politikası Kurulu’nda aldığı faizleri sabit tutma kararına yönelik eleştirileri hafifletmeye yönelik olarak, fiyat istikrarını ve rasyonelleşmeyi sağlamaya dönük olarak geri kalan gereksinimlerin maliye politikası kanalı ile sağlanabileceği yönünde bir mesaj verdiğini de söyleyebiliriz.
Yerel seçim sonuçlarının yarattığı siyasi iklimin bir çıktısı olarak değerlendirilebilecek olan, kamu kesiminde tasarruf tartışmalarına yönelik olarak da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2024’ün ikinci yarısında kamuda tasarruf ve harcama kontrolü, vergi muafiyet ve istisnalarının gözden geçirilmesi ve kayıt dışılık ile mücadele ekseninde belirlenen bir yol haritasını devreye koyacaklarını vurguladığı ifade edilebilir. Bütün bunların yine kendi ifadesi ile bir eylem planı açıklamaktan ziyade fiili olarak uygulamaya konması gereken eylemler olduğu açıktır.
Sonuç olarak, rasyonele dönüş söylemi ile başlayan ve uzun süredir yanlışlar ve gecikmelerle yüzleşilen bir ekonomi politikası setine “yerel halkı ikna” sürecine devam edildiği yorumunu yapmak mümkündür. Burada kritik nokta, ikna edici olabilme üzerinedir. Zira örnek vermek gerekirse; Türkiye’de yollar, araçlar ve trafik kuralları vardır, ancak bunları doğru uygulayan yoktur. Her bir kavşağa, her bir trafik ışığına polis görevlendirerek bu süreci yönetmek ne kadar zor ve rasyonel gözükmemekte ise, ekonominin tüm süreçlerinde de bunu gerçekleştirmek mümkün gözükmemektedir. Bu çerçevede, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve deklere ettiği hususlardan ziyade, ekonomik aktörlerin, “olması ve yapılması gerekenleri ne kadar içselleştireceği” ortaya çıkacak olan süreci belirleyecektir. Kuşkusuz, burada Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek ve hükümetin geri kalan aktörlerine düşen, ikna ediciliği güçlendirecek tavır, tutum ve eylemler içerisinde olmalarıdır.
Gelir dağılımının bir uçurumu andıracak biçimde kötüleştiği, piyasadaki fiyatlama davranışlarının bozulduğu, her fırsatta kayıt dışılığa ve karaborsaya yönelimin güçlendiği, tasarruf bir tarafa müsrifliğin hâkim olduğu, ithalatın özendirildiği, liyakatli görevlendirmelerin yapılmadığı ve bütün bunların kaçınılmaz bir sonu olan düşük verimliliğin ortaya çıktığı koşullarda ekonomik aktörleri ikna etmek de ikna edici bir süreç yaratabilmek de mümkün olmayacaktır. Bu yüzden, artık “anlatarak öğretme” modelinden “yaparak öğrenme” modeline geçmenin zamanının geldiğinin altını çizmemiz gerekir.
Kapak fotoğrafı: https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/2304202411
Prof. Dr. Oytun MEÇİK