Institut Français Turkey, 2025 yılında Fransa’nın Nice kentinde düzenlenecek Birleşmiş Milletler Okyanus Zirvesi ve 2026 yılında “Akdeniz Mevsimi” öncesinde denize biyoçeşitlilik konusunda farkındalık yaratmak amacıyla “Akdeniz, Baskı Altında Bir Deniz” başlığı altında bir dizi konferans, çalıştay ve sergi etkinliği düzenliyor. Etkinlik dizisi, kıyı bölgesi yönetişimini, iklim zorluklarını ve biyolojik çeşitlilik kaybının ve ekolojik çöküşün sosyal sonuçlarını multidisipliner bir bakış açısıyla ele almayı amaçlamakta. Bu kapsamda, Prof. Dr. François Gemenne, akademisyen Selcan Serdaroğlu Polatay moderasyonu ile Fransız Konsolosluğu’nda bir söyleşi gerçekleştirdi.
Sürdürülebilirlik sorununun göç boyutlarını açıklamak ve bunlarla ilgilenmek için sosyal bilimin barışçıl ve hakkaniyetli bir yolla küresel kapasitesini geliştirilmesi adına yapılan her nevi çalışma ve inisiyatifin dünya genelinde savunucusu ve beş kıtada farklı coğrafyalarda bizzat katılımcısı olarak hareket eden enerji sözleşmeleri uzmanı, adli bilirkişi, dünya gezgini ekonomist ve araştırmacı Çiğdem Yorgancıoğlu, bu söyleşinin aynı zamanda davetli konuğu idi. Yorgancıoğlu, dünyaca ünlü bir bilim insanı olan Fransa Savunma Bakanlığı Savunma ve İklim Gözlemevi eş direktörü akademisyen Dr. François Gemenne ile Fransız Konsolosluğu etkinliği sunumunun ardından dar kapsamlı bir Chi Ci Talks short söyleşisi gerçekleştirdi . Söyleşiden kesit, bu yazının sonunda yer almaktadır.
İklim krizinin ulusüstü bir mesele olduğunun altını çizerek göç dinamiklerini de dahil ederek sürdürülebilirliğe yönelik dönüşümlere ilişkin bilgiyi genişletmek için teori ve sıkı ampirik araştırmalarının önemine de dikkat çeken Siyaset Bilimci ve IPCC üyesi François Gemenne, küresel ısınmayla mücadelenin neden tüm siyasi partiler için bir öncelik olmadığını, aynı zamanda aşırı iklim olaylarına rağmen fosil yakıt kullanımının neden hala geçerli olduğuna dair açıklamalarda bulundu. AB ve Yeşil partilerin stratejilerini içeride ve dışarıda nasıl değiştirebileceklerini anlattı.
Bu makale yazısı, Prof. Dr. Gemenne’nin genel anlamda iklim, göç, kalkınma ve bilimsel bakış açısı anlamında fikriyatını ve Çiğdem Yorgancıoğlu’nun izlenim, değerlendirme ve Chi Ci Talks’da bilim insanıyla yaptığı kısa sohbeti konu etmektedir. Makalenin kapsamı bu olmakla birlikte Chi Ci Talks’da Gemenne’ye yönelen soru Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon kaynaklarına ilişkin politikalara yönelik olmuştur.
Öncelikli olarak bilinmelidir ki, Gemenne sıradan bir bilim insanı değil, aynı zamanda bir siyasetçi ya da siyasi bakış açısı güçlü bir akademisyen bir bilim insanıdır. Bunu kendisinin doktora tezi ve araştırmalarına dair açıklamalarında da bulmak mümkündür. Gemenne’in kendi ifadesi de dikkate alındığında, doktora araştırması çoğunlukla tanımlayıcı niteliktedir. Araştırmada çevresel göçle ilgili politika boşluklarını belirlemek amaçlanmıştır. AXA tarafından finanse edilen doktora sonrası araştırma, bu çalışmanın doğrudan devamı olmuştur. Hem uluslararası, hem de bölgesel düzeyde bu boşlukları doldurabilecek çözümler aranmıştır. Doktora sonrası araştırma ileriye dönük bir yönelim içermiş. Ayrıca bu araştırma geliştirilebilecek olası normatif çerçeveleri ve bunların nasıl uygulanabileceğini incelemiştir. Bu nedenle, doktora araştırmasından çok daha fazla politika odaklı olmuştur. Bu çalışma, iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden edilenlerin korunmasıyla ilgili olarak doğrudan pratik açıdan alakalı olmayı amaçlamıştır.
Kısaca, iklim değişikliğinin bilimsel temeli iyice oluşturulmuş olmasına rağmen, iklim değişikliğinin insan üzerindeki etkileri ve özellikle de göç şekillerini nasıl etkileyebileceği konusunda daha az araştırma yapılmış olması motive etmiş Gemenne’i kendisinin bu konudaki öngörüsü ve çalışması şöyle yönlenmiş; çoğu durumda, iklim değişikliğinin neden olduğu göç, etkilenen nüfuslar için bir risk azaltma stratejisinden ziyade “uyum sağlamada başarısızlık” olarak algılanıyor. Asya Kalkınma Bankası ve Oxford Üniversitesi Mülteci Çalışmaları Merkezi ile birlikte çalıştığı esnada Prof. Dr. François Gemenne, mevcut çevre ve göç politikalarının iklim değişikliğinin neden olduğu göç akışlarını yeterince ele alamadığını ve dolayısıyla göç eden nüfusları koruyamadığını göstermiş. Prof. Gemenne, ilk olarak bir felaketten sonra göç kalıplarının nasıl etkilendiğini ve aynı zamanda çölleşme veya deniz seviyesinin yükselmesi gibi yavaş başlayan değişim durumlarını da incelemiş.
Avrupa’nın Karbon Denizinde Karbondan Arınmış Bir Ada Haline Gelmesinin Hiçbir Anlamı Yok. Avrupa’nın Önceliği, Enerji Geçişlerine Yönelik Yatırımları Teşvik Etmek ve Küresel Olarak Düşük Karbonlu Teknolojilere Erişimi Artırmak Olmalı.
Avrupa iklim diplomasisine bakılınca, Avrupa, iklim değişikliği meselesinde rol model olacağını ve dünyanın diğer ülkelerinin de onu takip edeceğini düşünüyor. Ancak bu, bilhassa da Avrupa modelinin olumlu görülmediği mevcut jeopolitik bağlamda işe yaramıyor. Pek çok ülke, örneğin bazı Afrika hükümetlerini düşününce, yenilenebilir enerjileri Avrupa’nın Küresel Güney ülkeleri üzerindeki hakimiyetini sürdürmesinin bir yolu olarak görüyor. Çoğu zaman Avrupa ve diğer sanayileşmiş ülkeler üzerlerine düşeni yapmaları gerektiğini ve paylarının temsil ettikleri sera gazı emisyonları oranıyla sınırlı olduğunu düşünüyor. Bu yaklaşım asla işe yaramayacak. 2030 yılına gelindiğinde, Avrupa, emisyonlarının sadece bir miktarı hedeflerin altına düşecek. Avrupa’nın karbon denizinde karbondan arınmış bir ada haline gelmesinin hiçbir anlamı yok. Ama Avrupa şayet dikkat etmezse olacak olan budur.
Siyasi Önceliklerimizin ve Kıtanın Ve Kurumlarının Yaptığı Seçimlerin Acilen Yeniden Değerlendirilmesini Gerektiriyor.
İklim felaketlerinden korumanın yanı sıra karbonsuzlaştırmaya da aralıksız bir odaklanma gerekmekte. İklim bilimciler, çeşitli gelecek senaryolarını yüksek derecede tahmin gücüyle değerlendirebilirler. İklim acil durumunu kontrol altına alamazsak, yaşamlara ve geçim kaynaklarına yönelik çeşitli tehditler de söz konusu. Öte yandan, insani ve kurumsal davranışları tahmin etmek çok daha zordur. İklim felaketleri bir asit testidir; Devletlerin ve elitlerin bunlara yanıt olarak yapacakları tercihleri henüz bilmiyoruz. Ancak bu seçimlerin nesiller boyu geleceği belirleyeceğini biliyoruz. İklim değişikliği sınır tanımıyor ancak mevcut eşitsizlikler kimin en çok etkileneceğini belirliyor. Sıcak hava dalgaları, Yunanistan’ın güneyinden Suriye’ye kadar yerlerinden edilen kamplarda, halihazırda zor durumda olan insanlara daha yüksek hastalık, ölüm, susuzluk ve açlık tehlikesi getirdi. Çevre ve iklim krizlerinin harap ettiği ülkelerden kaçışların her biri sosyolojik olarak ele alınmalı.
Küresel Isınma ve İklim Meselesi Sınır Kontrolünden Daha Önemsiz Bir Konu Değil
Dünyanın en güçlü ekonomileri, ihtiyacı olanlara yönelik iklim finansmanına kıyasla yeni sınır kontrollerine çoklarca kat daha fazla harcama yapıyor ve Avrupa Komisyonu göç için avro kaynak talep etmekte. Talep ettiği miktarın büyük bir kısmı sert sınır denetimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu çeşit yaklaşımlar, yerinden edilmiş insanlar için insani krizin çözülmesinden ziyade yaratılmasına yardımcı oldu ve Avrupa sınırı artık dünyanın en ölümcül sınır bölgelerinden biri haline geldi. Ancak insanların hareket etmesini büyük ölçüde engelleyemediler, yalnızca bu yolculukları daha tehlikeli hale getirdiler. Bu esnada, Avrupa’nın siyasi odağı sınır kontrolüne ilişkin bitmek bilmeyen tartışmalarla meşgul olduğundan, dikkatin esas önemli olandan uzaklaşma riski de mevcut. Kısaca Avrupa için en büyük tehdit göç değil iklimdir ve bir numaralı önceliğimiz olmalıdır. Birçok politika yapıcı bunu gerçekten takdir ediyor; ancak manşet konuşmalarının tonundan bunu söylemek zor.
Göç ve İklim İkilemi
Gelişmekte olan ülkelerin farklı bir kalkınma yolu izleyebilmeleri için bazı alternatifler de sunmak gerekiyor. Şu anda Küresel Güney’de düşük karbonlu enerjiye yapılan yatırımlar oldukça düşük seyrediyor. Avrupa, bu yatırımları büyütmek için dünyanın dört bir köşesindeki ülkelerle birlikte çalışmayı taahhüt etmelidir. Avrupa’nın bol parası, yatırımcıları, büyük bankaları ve teknolojisi mevcut, elinde kaldıraçlar var. Sorun Avrupa’nın kendisi için iklim teknolojileri geliştirmeye odaklanmış olmasıdır. Nükleer enerji ve yapay zeka da aynı. Avrupa enerji sistemlerini iyileştirmek yeterli değil. Bu teknolojilerin dünyanın her yerinde kullanılabilir hale getirilmesi çok önemli..Avrupa bu bağlamda , dış ve kalkınma politikasının ilk itici gücü olan göç kontrolünden ziyade iklim değişikliğinin hafifletilmesine öncülük etme konusunda güçlü bir konumdadır.
Paris Anlaşması
Esasen, COP’un (yıllık BM Küresel İklim Konferansı) ve Paris Antlaşması’nın varlığı, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin, kolektif olarak ele alınması gereken küresel bir sorun olarak algıladıkları konu etrafında toplandıklarının kanıtıdır. Her ne kadar daha sonrasında yapılanlar yetersiz kalmış olsa bile, tüm ülkeler bir şeyler yapmayı kabul etti ve resmi bir taahhütte bulundu. Şu anda jeopolitikteki bölünmelerin iklim müzakerelerine nasıl yansıyacağı konusu muğlak. 2015 senesi Paris Anlaşması zamanında, küresel toplum bugün olduğundan çok daha az bölünmüş vaziyette idi. Günümüze gelindiğinde Paris Anlaşması’nın bugün tamamı ile başarıyla müzakere edilebilmesine dair şüpheliyim. Ülkeler arasındaki ittifakların yanı sıra şirketler ve sivil toplum kuruluşları da COPlerin ilerlemesinin en etkili yoludur. COPler yalnızca hükümetlerin vardığı fikir birliğine göre değil, aynı zamanda gelişmesini sağlayan diğer girişimlere göre de değerlendirilmelidir.
Prof. Dr. François Gemenne Kimdir?
6. IPCC raporunun (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Altıncı Değerlendirme Raporu) başyazarı ve ayrıca Sciences Po Paris ve Sorbonne dahil olmak üzere birçok üniversitede iklim politikası ve uluslararası göç konularında ders veren Prof. Dr. François Gemenne, çevresel sorunlarla bağlantılı nüfus yer değişiklikleri, iklim değişikliğine uyum politikaları ve sığınma ve göç politikaları üzerinde çalışmaktadır. Çevre jeopolitiği ve göç dinamikleri uzmanı olan Prof. Dr. François Gemenne, Hugo Gözlemevi’nin Direktörü olduğu Liège Üniversitesi’nde FNRS kıdemli araştırma görevlisidir. Aynı zamanda Fransa Savunma Bakanlığı Savunma ve İklim Gözlemevi’nin eş direktörlüğünü yapmaktadır. Aralarında Sciences Po (Paris ve Grenoble) ve Bernheim Barış ve Vatandaşlık Kürsüsü’nün bulunduğu Özgür Brüksel Üniversitesi’nin de bulunduğu çeşitli üniversitelerde çevre ve göç politikaları üzerine dersler vermektedir. Araştırmaları çoğunlukla çevre ve göç yönetimiyle ilgilidir. IPCC’nin baş yazarıdır ve bu konularda çok sayıda uluslararası araştırma projesinde yer almıştır.
Selcan Serdaroğlu Polatay
Söyleşiyi, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Selcan Serdaroğlu Polatay modere etti. Polatay’ın çalışmaları, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma ve biyolojik bütünlüğün büyük ölçekli kaybının yarattığı sorunlar ışığında hareket etme kapasitesine odaklanıyor ve hem ekoloji, hem de insan sağlığına vurgu yapıyor. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan ve Strasbourg Üniversitesi’nde ekonomi doktorası yapan Selcan Serdaroğlu Polatay, IDDRI’de (Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) biyoçeşitliliğin uluslararası yönetişimi üzerine misafir araştırmacı olarak çalışmıştır. Araştırma alanları arasında gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmanın uygulanması, Latin Amerika siyaseti ve ekonomisi, uluslararası biyoçeşitlilik yönetişimi ve uluslararası ticarette işbirliği konuları yer almaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın yönetişimi, biyoteknoloji ve biyoçeşitliliğin uluslararası yönetişimi, ticaret savaşları ve çevre politikası konularında uluslararası ve ulusal hakemli dergi ve kitaplarda yayınları bulunmaktadır. Adım Sıfır Atık Derneği Yönetim Kurulu üyesidir.