Giriş
Geçtiğimiz yıl 7 Ekim tarihinde Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği şok saldırının ardından başlayan ve geçtiğimiz 10 aylık süreçte -onlarca yıldır devam eden İsrail-Filistin Sorunu’nun yeni bir aşaması olarak- Gazze’de yaşanan ve on binlerce (şu an için resmi rakam olarak 39.000 kabul ediliyor) sivilin ölümüne yol açan büyük bir insani trajediye dönüşen siyasi kriz, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Filistin’in iki cephesi olan Batı Şeria (El Fetih) ve Gazze (Hamas) liderliklerini Pekin’de uzlaştırmasıyla yeni bir aşamaya evirildi. Bu yazıda, son dönemde yaptığı başarılı diplomatik hamlelerle dikkat çeken Çin Halk Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği bu tarihi uzlaşıyı mercek altına alacağım.
(Soldan sağa) El Fetih hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ve Hamas’ın siyasi bürosunun Başkan Yardımcısı Musa Abu Marzuk
Kaynak: AlJazeera
Çin Arabuluculuğunda Filistin Grupların Tarihi Uzlaşısı (Mı?)
Tarihsel olarak diplomaside en aktif ülkelerden biri olmayan ve daha çok kendi kalkınması ve iç meselelerine odaklanmayı tercih eden Çin, son yıllarda artan ekonomik ve siyasi gücüne paralel olarak, uluslararası siyasette de başarılı girişimleriyle dikkat çekiyor. 2023 yılı Mart ayında Çin’in gerçekleştirdiği Suudi Arabistan-İran uzlaşısı bu açıdan ilk önemli gelişme olurken, geçtiğimiz gün Çin’in başkenti Pekin’de varılan tarihi El Fetih-Hamas uzlaşısı da, Çin’in barışçıl diplomasi ve arabuluculuk konusunda ne kadar gelişmiş bir devlet olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. El Fetih hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul ve Hamas’ın siyasi bürosunun Başkan Yardımcısı Musa Abu Marzuk ile birlikte Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve İslami Cihad (Filistin İslami Cihat Örgütü) da dahil olmak üzere birçok farklı ve toplumsal tabanı olan Filistinli örgütün Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin (Vang Yi) arabuluculuğunda bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan uzlaşı, ilerleyen haftalarda Hamas-İsrail Savaşı’nın ve Filistin Sorunu’nun çözümünde de kolaylaştırıcı bir unsur haline gelebilir.
Çin arabuluculuğunda gerçekleştirilen üç günlük yoğun diplomasinin ardından uluslararası kamuoyuna ilan edilen ve Hamas ve El Fetih ile birlikte 12 farklı Filistinli grubun (İslami Cihad hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Partisi, Filistin Halk Mücadelesi Cephesi, Filistin Ulusal İnisiyatif Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi – Genel Komutanlığı, Filistin Demokratik Birliği/Fida, Filistin Kurtuluş Cephesi, Arap Kurtuluş Cephesi, Halk Kurtuluş Savaşının Öncüleri/Yıldırım Kuvvetleri ve Filistin Arap Cephesi) daha katıldığı tarihi uzlaşı, savaşın ardından Filistin’de geçici bir ulusal hükümetin kurulmasını ve Filistin’in kalkınması ile birlikte uluslararası anlamda tanınan egemen bir devlet haline gelmesini hedefliyor. “Pekin Bildirgesi/Deklerasyonu” olarak adlandırılan uzlaşı, Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan resmi açıklamaya göre şu hususları kapsıyor:
- Gazze Şeridi’nde kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir ateşkesin bir an önce sağlanarak, insani yardımların bölgeye sorunsuz aktarılabilmesi.
- “Filistin’i Filistinliler yönetmeli” ilkesinden hareketle ve Gazze’nin Filistin Devleti’nin bölünmez bir parçası olduğu anlayışıyla, Gazze’nin savaş sonrasında yeniden kalkındırılması ve doğru şekilde yönetilmesi için geçici bir ulusal uzlaşı hükümetinin oluşturulması.
- “İki devletli çözüm” ilkesi uyarınca, Filistin Devleti’nin bir an önce gözlemci üyelikten Birleşmiş Milletler tam üyeliğine kabul edilmesi ve bunun için kapsamlı, yetkili ve etkili bir uluslararası barış konferansının düzenlenmesi.
Deklarasyona Tepkiler
Pekin Bildirgesi toplantılarına Çin ve Filistinli gruplar dışında Cezayir, Katar, Lübnan, Mısır, Rusya, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye ve Ürdün’den de yetkililerin katıldığı duyurulurken, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, bu uzlaşının Filistin Sorunu’nun çözümü ve Ortadoğu’da barışın sağlanması konusunda çok önemli bir aşama olduğunu vurguladı. Wang Yi, El Fetih’in Filistin halkının tek yasal temsilcisi olduğunu da belirterek, bu uzlaşıyla birlikte bunun da başarıldığının altını çizdi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de, savaşı sona erdirmek için bir uluslararası konferans düzenlenmesi çağrısında bulundu.
İsrail Dışişleri Bakanu Yisrael Katz’ın sosyal medyadan yaptığı açıklama
Ancak Çin’in bu iyi niyetli girişimi İsrail’de aynı şekilde algılanmazken, ülkesi adına Twitter (X) hesabından bir açıklama yapan Likud partili İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın terörizmi reddetmek yerine Hamas’ın katil ve tecavüzcülerine kucak açtığını iddia ederek, bunun Filistin liderliğinin gerçek yüzünü gösterdiğini ve Gazze’de Hamas ezilirken, Abbas’ın da bunu uzaktan seyretmek zorunda kalacağını yazdı. İsrail’in güvenliğinin başka hiçbir ülke ve gruba bırakılamayacağını da yazan Katz, bu şekilde Çin yönetimini de dolaylı şekilde eleştirmiş oldu. Hamas adına açıklamalar yapan Hamas’ın Ulusal İlişkiler Ofisi Başkanı Hüsam Bedran ise, Çin’e destekleri için teşekkür etti ve bu uzlaşının Filistin’in ulusal birliği yönünde önemli bir adım olduğunu vurguladı.
Uluslararası basın kuruluşları da (örneğin Reuters), genellikle, Çin’in bu girişimini iyi niyetli ancak başarıya ulaşma ihtimali zor bir yaklaşım olarak değerlendirirken, özellikle Filistinli gruplar arasındaki derin çatışmaları ve Batı dünyasının Hamas’a yönelik negatif tutumunu vurguladılar. DW‘ye bir röportaj veren Chatham House uzmanı Ahmed Aboudouh da, bu deklarasyon sonrasında Filistin’de birlik hükümetinin oluşmasına ihtimal vermezken, iki grup arasındaki ideolojik farklılıklara ve güç mücadelesine vurgu yaptı. Aboudouh, deklarasyonda net bir takvimin açıklanmadığını da belirterek, ABD’de Donald Trump’ın yeniden Başkan seçilmesi ihtimaline karşı Filistin liderliğinin ön aldığını vurguladı. Aboudouh, Çin’in ise bu girişimlerden artı puan topladığını ve barışçıl yükselen güç imajını kuvvetlendirdiğini belirtti. Türk akademisyen Prof. Dr. Sedat Laçiner ise, Çin’in Hamas’ın 7 Ekim saldırısını kınamaması ve Hamas’ı bir terör örgütü olarak kabul etmemesi gibi sebepler nedeniyle İsrail ve Batı’da tarafsız bir aktör olarak algılanmadığının altını çizdi.
Sonuç
Sonuç olarak, elbette Çin’in bu girişiminin ABD ve İsrail’in çok etkin olduğu bir bölgede ne kadar etkili olabileceği tartışmaya açık olsa da, ABD ve Batı’nın artık uluslararası siyasette ahlaki üstünlüğü Çin’e kaptırmaya başladığının anlaşılması adına yaşananlar gerçekten de tarihi bir dönüm noktası olabilir. Zira Batılı güçlerin -demokrasi retoriklerinin yanında- sürekli olarak başka ülkeler arasındaki çatışmaları, muhalefete destek vererek o ülkelerdeki iç karışıklıkları ve genel olarak silahlanmayı ve rekabeti teşvik eden politikaları yerine, Çin’in diğer ülkelerle ilişkilerinde kalkınma, istikrar, uluslararası hukuk ve barışçıl diplomasiyi vurgulaması ve bu yönde projeler (örneğin Kuşak Yol İnisiyatifi) geliştirmesi, demokrasiye inanmış çevrelerde bile Batı’nın gerçek niyetleri hakkında soru işaretlerine sebep oluyor. Bu anlamda, kuşkusuz, Çin’in sorumlu bir süper güç adayı imajı pekişirken, Çin liderliği ve Çin Komünist Partisi (ÇKP) de daha iyi bir alternatif dünya düzeni sunmaya aday iddialı bir küresel oyuncu haline geliyor. Bu nedenle, bu gelişmeleri ciddiye almak ve yakından takip etmek lazım.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ