Giriş
Türkiye’nin Avrupa, Asya, Karadeniz, Balkanlar, Doğu Akdeniz gibi birçok alt ve üst bölgesel sistemlerin içerisinde yer alması ve tüm bu coğrafyaların kesişme noktasında olması Türk Dış Politikası’nın oluşturulmasında çok etkili bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye, dış müdahale ve iç kargaşalarla yorgun düşmüş bir coğrafyanın en kıdemli devletlerinden birisidir. Türkiye Cumhuriyetimizin ikinci asrına dair “Türkiye Yüzyılı” vizyonumuzun temel sacayaklarından birini öz değerlerimize, artan imkân ve kabiliyetlerimize dayalı, milli dış politikamız oluşturmaktadır. Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmesiyle her alanda hızlı ve etkili karar alma mekanizması hızlanmıştır. Hem Başkanlık sisteminin doğal sonucu, hem de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik özellikleri ile dış politikada artan lider diplomasisi, özerk dış politikasının bütünleyici unsuru olmuştur. Lider diplomasisini “siyasal liderlerin uluslararası sorunları diğer liderlerle olan kişisel ilişkileri aracılığıyla çözme yetkinliği” şeklinde tanımlamak mümkündür. Çatışmaların önlenmesi, barışçıl yollarla çözülmesi veya insani boyutta çalışmaların yürütülmesinde öncü rol oynayan bir ülkedir. Küresel sorunları önceliği haline getiren Türkiye, özellikle Covid-19 döneminde aşı ve tıbbi malzeme konusunda dünyada birçok ülkeye el uzatan ve en çok dış yardım yapan ülkelerden olmuştur.
7 Ekim’den bu yana İsrail’in Filistin’e yönelik devam eden insanlık dışı eylem ve söylemleri karşısında Türkiye garantörlük rolü talep etmeye devam etmiş ve bu zulmün bitmesi için öncü rol oynamıştır. Türk Dış Politikası’nda özerklik arayışları bağlamında gerçekleştirilen bu yeni iş birliklerinin sınanan müttefiklik ilişkilerinin bir alternatifi olarak değil, tamamlayıcısı veya dengeleyicisi olarak görüldüğünü vurgulamak gerekir. Türkiye hem Avrupa Birliği-Gümrük Birliği anlaşmasını devam ettirirken, hem de BRICS-Türk Devletleri Teşkilatı gibi farklı platformlarda, partner ülkelerle iş birlikleri için yeni fırsatlar aradığını ve üye olma yönünde artan eğilimini ön plana çıkarmıştır. Türkiye’nin artan çok yönlü diplomasisi, arabuluculuk faaliyetleri ve normalleşme arayışları son yıllarda önemli artış göstermiştir.
Küresel dönüşüm süreci içerisinde Türkiye’nin artan özerk dış politika anlayışı, Türkiye Yüzyılı vizyonunun en temel ürünüdür. Arap Baharı sonrasında artık bölgede Post-Amerikan düzen inşa edilmektedir. Türkiye, değişen şartlar çerçevesinde bölge ülkeler ile farklı konu başlıkları ve ya gündemler söz konusu olmuştur. Ortadoğu bölgesindeki her ülke ile farklı bir dış politika geçmişi bulunan Türkiye, Arap Baharı sürecinde oluşan olumsuz ilişkileri düzeltmek için harekete geçmiştir. Türkiye, kendisini hem Doğu, hem de Batı ekseninde tutarak dünya sistemi için bir denge unsuru olarak hareket etmeye ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın konuşulduğu bir ortamda sorumsuz Batılı veya Doğulu aktörler arasında büyük bir çatışma yaşanmasını önlemek için çaba göstermektedir. Türkiye’nin bölgede istikrar sağlayıcı bir devlet olması, Ankara’nın büyük güçlerin çıkarları karşısında dengeli bir tutum sergilemesi ve özellikle ulusal çıkarları uğruna normalleşme arayışları kapsamında daha ılımlı bir dış politikaya doğru yöneldiği aşikârdır. Bu, uluslararası sistem adına da büyük bir şanstı.
Türkiye’nin Değişen Ortadoğu Stratejisi
Mısır
Uzun yıllar çalkantılı ilişkiler yaşayan iki ülkenin geleceğe yönelik gerçekleştirdiği ziyaretler yeni bir başlangıca işaret etmektedir. Sembolik olduğu kadar aynı zamanda çeşitli iş birliği alanlarda ortak hareket etmeyi taahhüt eden iki lider (Sisi ve Erdoğan), somut bazı adımlar atarak yeni başlangıçlara adım atmıştır. 2020’den itibaren Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerde bir normalleşme süreci gündeme gelmeye başlamış, aynı yılın Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ve Mısır istihbarat kurumları arasında görüşmelerin gerçekleştiğine dair açıklaması iki ülke ilişkileri açısından bir dönüm noktası oluşturmuştur. Siyasi ve diplomatik diyaloğu sürdürme ve askeri, güvenlik ve konsolosluk işleri gibi farklı alanlarda müzakere yeteneklerini genişletme konusundaki istekliliklerini ortaya koymuştur. İki liderin karşılıklı diyalog sürecini başarılı bir şekilde sürdürmesi, eski defterlerin kapatılarak yeni konu başlıklarının masaya getirilmesi ve ilişkilerin yeniden alınması Türkiye’nin Afrika kıtasındaki kamu diplomasisine ve yumuşak gücüne önemli katkılar sağlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısırlı mevkidaşı Sisi ile Kasım 2022’de Dünya Kupası kapsamında bir araya gelmiş, karşılıklı olarak yapılan bu görüşmeyi “ilişkilerin geliştirilmesinin başlangıcı” olarak nitelemiştir. Dünya Kupası ikili ilişkileri yeniden alevlendirmiş, üst düzey liderler seviyesinde yapılan ziyaretler sonucunda da ortak istişare alanları çeşitlendirilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sisi ile olan sıcak teması, kararlı duruşu, ortak iş birliği alanları ve öncü ziyaretleri ile Mısır ile olan ilişkilerine yeni bir sayfa açtığını açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır Arap Cumhuriyeti arasında 4 Eylül 2024 tarihinde Ankara’da iki devletin Cumhurbaşkanlarının eşbaşkanlığında düzenlenen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi arasında imzalanan ortak bildiride çeşitli alt başlıklar yer almaktadır. Görüşmelerden sonra iki ülke arasında 36 maddelik ortak bildiri imzalanmıştır. Karşılıklı Büyükelçi atamalarıyla siyasi ve diplomatik ilişkiler de rayına oturtan iki devlet, yeniden sayfa açmış ve normalleşme süreci içerisine girmiştir.
Suriye
Suriye’de 2011 yılı mart ayında başlayan muhalif halk hareketleri kısa sürede büyük bir ihtilafa dönüşmüş; sözkonusu gelişmeler ülkemiz başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı yakından etkilemiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması, Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanmasına yönelik siyasi çözüm sürecinin barışçı şekilde sonuçlandırılması ve sınır bölgesinin terör unsurlarından arındırılması suretiyle güvenliğin sağlanması tüm bölgesel aktörler için büyük önem taşımaktadır. Uluslararası hukuk temelinde, BM Şartı’nın 51. maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı ve BM Güvenlik Konseyi’nin terörizmle mücadeleye ilişkin kararları uyarınca, sınırımıza mücavir Suriye topraklarında üç önemli terörle mücadele harekâtı icra etmiştir. Süreçte “kolaylaştırıcı” olarak rol oynayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in açıklamaları da dikkat çekmektedir. Özellikle, sürecin geleceği, Suriye’nin “Önce Türk askeri topraklarımızdan çekilsin” ön koşulunu ne kadar esnettiğine göre şekillenecektir. Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın açıklamaları, 2022 sonunda başlayan ancak geçen yıl kesilen Ankara-Şam normalleşme süreci açısından yeni bir dönemin başlayabileceğini göstermiştir.
Küresel konjonktürün değişimi sonrasında özellikle Batılı güçlerin çıkarlarının yön değiştirmiştir. Özellikle, ABD’nin Ortadoğu bölgesinde azalan rolü, Rusya-Ukrayna Savaşı ve son olarak İsrail- Filistin çatışması bölgedeki ülkelerin yeni kararlar almasına yol açmıştır. Şam rejiminin Rusya ile olan iş birliği, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin geleceği konusunda da önemli bir etkiye sahiptir. Şam rejimi ile bölge ülkelerinin normalleşme sürecine ivme kazandıran en önemli faktör, ABD’nin Trump yönetimi ile başlayan ve daha sonra Biden ile devam eden bölgeye yönelik angajmanındaki azalma ve başat güç rolünün erozyona uğraması olmuştur. Moskova’nın oynadığı yapıcı rol, Türkiye’nin Suriye ile olan ilişkilerine yön verirken, aynı zamanda güvenlik sorunlarını çözmesini, sınır güvenliğini inşa etmesine ve sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmelerine imkân tanıyacaktır.
Türkiye’nin normalleşme yönünde adımlar atması, Moskova ile olan yakın teması ve sınırdaki sıcak çatışmayı pasif hale getirmesi aslında bir değişim rüzgarının habercisidir. Türkiye, ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları çerçevesinde, BM yardım ajanslarının Suriye’ye yönelik sınır ötesi insani yardım sevkiyatlarına 2014’ten bu yana destek sağlamaktadır. Türkiye, Suriye’nin karar alma süreçlerinde Rusya ve İran’ın baskısı altında olduğunu, özellikle Ankara-Şam normalleşme sürecinin ilerlemesinde İran’ın olumsuz yaklaşımının önemli bir faktör olduğunu değerlendirilmektedir. Türkiye ile normalleşme arayışı içerisine giren Suriye, komşu ülkelerde yaşanan güvensiz ortamın hedefi olmak istememektedir. Bu kapsamda, İsrail’in hedefinde sadece Lübnan’ın olmaması, Suriye topraklarındaki İran askeri varlığını ve üst düzey komutanlarını sık sık hedef alması Şam yönetiminin güvenlik açısından bölgede Türkiye ile yakınlaşma gereksinimini daha çok hissetmesine neden olduğuna işaret edilmektedir. Türkiye’nin Suriye politikasındaki temel hedeflerinden biri ise Suriyeli sığınmacıların güvenli geri dönüşünün sağlanması, başta YPG olmak üzere terörle mücadele ve kapsamlı siyasi çözümden hiçbir şekilde uzaklaşmadan sadece çözüme yönelik bir değişimdir.
İsrail
Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkileri uzunca bir süre inişli-çıkışlı bir seyir izlemiş, çok ciddi krizlere sahne olmuş, siyasi ve diplomatik açıdan zor süreçlerden geçmiştir. 1948 yılında İsrail’i tanıyan ilk ülkelerinden biri Türkiye olmuştur. Türkiye ile İsrail arasında uzun yıllardır çeşitli ekonomik, siyasi ve ticari ilişkiler tesis edilmektedir. “Mavi Marmara” olayı sonrasında, İsrail’in iki ülke ilişkilerinin yeniden normalleşmesi için ülkemizce talep edilen koşulların karşılanması yönünde attığı adımlar sonucunda, 26 Haziran 2016 tarihinde ikili ilişkilerin tekrar normale döndürülmesine yönelik mutabakata varılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog arasında, Başkan Herzog’un göreve gelmesiyle başlayan olumlu temaslarla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik diyaloğun devamı konusunda mutabakata varılmış; 2022 yılında ikili ilişkiler Büyükelçilik seviyesine yükseltilmiştir.
İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerde geçmişte de olduğu gibi en çok öne çıkan konu başlıkları arasında Filistin Sorunu yer almaktadır. Türkiye, İsrail’in hukuk dışı işgal faaliyetlerini eleştirerek, “iki devletli çözüm” önerisini desteklemekte, Kudüs’ün statüsü konusunda hassasiyetini dile getirmekte ve bölgedeki barışın ivedi şekilde sağlanması yönündeki talebini sıkça vurgulamaktadır. 7 Ekim 2023 yılından bu güne devam eden İsrail’in Gazze saldırıları normalleşme arayışı içerisine giren Türkiye’nin yön değiştirmesine neden olmuştur. İsrail’in saldırıları karşısında, Türkiye, Filistin Devleti’nin yanına yer alarak, defalarca uluslararası platformlarda bu savaşın son bulmasına yönelik çağrıda bulunmuştur. Bu nedenle, Türkiye’nin İsrail ile de başlatmak istediği normalleşme süreci İsrail’in revizyonist tutumu ve sivilleri hedef alan acımasız politikaları sonrasında yön değiştirmiştir. Uluslararası toplumun yanında yer alan Türkiye tepkisini göstermeye devam etmiş, Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail aleyhine açılan soykırım davasına da müdahil olmuştur. Bu kapsamda, Ticaret Bakanlığı’nın yazılı açıklamada, “İsrail hükümeti, Gazze’ye kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardım akışına izin verinceye kadar Türkiye’nin yeni tedbirleri uygulayacağı” belirtilmiştir. Ankara, insani kaygılar nedeniyle, ekonomik zor koşullarına rağmen, iki ülke arasındaki 9,5 milyar dolarlık ticaret hacmini sonlandırılmıştır. Bu, Türkiye’nin insan hakları konusuna Batılı ülkelerin aksine büyük önem verdiğinin bir ispatıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu’nda “Daha Adil Bir Dünya Mümkündür” ve “Dünya 5’ten Büyüktür” çağrılarına sıkça yer vererek, İsrail’in savaşı sonlandırması yönünde çağrı yaparken, özellikle BMGK daimi üyesi olan 5 ülkenin adaletsiz ve vicdansız yaklaşımına vurgu yapılmıştır. Filistin halkına yönelik zulüm sürdükçe, Ortadoğu’nun kalıcı barış ve istikrara kavuşmasının mümkün olmadığını; bunun için işgal, ilhak ve yasa dışı yerleşim politikalarına mutlaka ve derhal son verilmesi gerekliliğinin altı çizilmiştir.
Sonuç
Küresel ve bölgesel istikrarın sürdürülebilirliği, uluslararası barışın inşası ve yeniden yapılandırılması yönünde Türkiye hem söylemsel, hem de eylemsel olmak üzere önemli girişimlerde ve arabuluculuk faaliyetlerinde rol oynamaktadır. Ulusal çıkarların küresel çıkarları manipüle ettiği yeni dünya düzeninde güç dengesi arayışı içerisine giren bölgesel güçlerin aldığı kararlar ve izlediği stratejiler büyük önem taşımaktadır. Özellikle, Ortadoğu bölgesinde büyük güçlerin ürünü olan ve geçmişten günümüze devam eden savaşların etkisi hâlâ devam etmektedir. Türkiye’nin bölge üzerinde son yıllarda artan ılımlı dış politikası, orta yolu bulma faaliyetleri ve diyalog arttırıcı faaliyetleri normalleşme sürecini hızlandırmıştır. Bölgede önemli rol oynayan İran ve Rusya’nın kolaylaştırıcı rolü bölgedeki ülkelerin refahına hizmet ederken, Türkiye’nin de sınır güvenliğini garanti altına almaktadır.
7 Ekim’den bu yana İsrail’in karşısında tek vücut kalabilmeyi başaran bölge ülkeleri ve hatta bölge üzerinde önemli rol oynayan Rusya, Türkiye ve İran’ın da kararlı duruşu ön plana çıkmaktadır. Gazze krizinin patlak vermesinden önce Türkiye İsrail’le de benzer bir süreç yürütüyordu. Ancak Gazze’deki soykırımla birlikte İsrail-Türkiye normalleşmesi rafa kalkmış oldu. Söz konusu diplomatik normalleşme zincirindeki son halka da Suriye idi. Esad rejiminin İran ve Rusya desteğiyle ülke topraklarının yaklaşık olarak üçte ikisini askeri yollarla ele geçirmesinden sonra Ankara’nın Suriye’yle normalleşmeye dönük çabalarını arttırması beklenen bir durumdur. Ankara’nın, İsrail’in Gazze’deki saldırganlığının Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’yi içerisine çekebilecek bir noktaya evrilebileceğini ve böylesi bir süreçte Türkiye’nin komşu ülkelerle sorunlarını en aza indirmesi, sağlam ilişkiler kurması ve çatışmaların yaygınlaşmasından kaçınması gerektiğini düşündüğü görülüyor. Ortak düşman karşısında beraber hareket edebilmek, Türkiye’nin olduğu kadar bölge ülkelerinin çıkarlarınadır. 2021 yılından itibaren Türkiye sorunlu ilişkilere sahip olduğu, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle peyderpey sorunlarını çözerek ilişkileri normalleştirdi. Bu süreçte bölgedeki gerilim daha da azalmış ve pek çok taraf sorunlu ilişkilere sahip olduğu ülkelerle uzlaşma girişimlerini arttırmıştır. ABD’nin kayıtsız desteği karşısında her geçen gün daha irredentist ve sorumsuz bir dış politika sergileyen İsrail karşısında ise, Türkiye İsrail ile olan normalleşme sürecini sonlandırırken, diğer bölge güçleri ile daha yakın ilişkiler kurmaya başlamıştır.
Dr. Seda Gözde TOKATLI