Ahmet Özer’in tutuklanması ve ardından da Esenyurt’a kayyum atanması CHP içi tartışmaları daha da kesinleştirdi. Bu durumu çok da şaşırtıcı görmemek lazım. Kürt Sorunu muhalefeti bölen, iktidarı ise birleştiren bir içeriğe sahip. Bahsi geçen sorun ne zaman konuşulsa veya bu hususta bir adım atılsa muhalefette saflaşmalar sertleşiyor.
Gelinen nokta itibariyle ise bir enkazla karşı karşıyayız. CHP açısından normalleşme bitti. Özgür Özel erken seçimi zorlayacağını söyledi. Son derecede geç kalmış bir açıklama bu. Özel, Kılıçdaroğlu’nun sine-i millet çıkışına ise kapıyı kapattı. Yani CHP’li vekiller istifa etmeyecek. Özel ve kurmaylarına göre, erken seçim ve ara seçim farklı şeyler. CHP’nin ülkeyi ara seçime götürmesi iktidarı daha da güçlendirir. Ancak şu ana kadar ara seçim olasılığı dışında bir alternatif de yaratılmış değil. Bu arada son meclis grup toplantısının bir hayli hararetli geçtiğini biliyoruz. Normalleşme politikasının partiyi AKP karşısında edilgen hale getirdiği vekiller tarafından Genel Başkan’ın yüzüne söylendi. Bir de Belediye Başkanları meselesi var. Mansur Yavaş, Burcu Köksal ve Tanju Özcan gibi Atatürk milliyetçisi siyasetçiler Genel Merkez’in Ahmet Özer hassasiyetine yeterince destek vermediği için eleştiriliyor.
Kayyumu CHP’ye ve İstanbul’a taşıyan geçen haftaki yıkımdan sonra ne yapılacağı ise hala belli değil. CHP, yeni kayyum kararları karşısında DEM’i ziyaret etti. Mardin ve Batman’la dayanıştı. Ama sonuçta CHP ve DEM kelimelerin sıklıkla yan yana gelmesi partiyi daha da kırılgan hale getiriyor. CHP’nin DEM’le ortak bir söylem kullanması, Özgür Özel’in Kürt hareketinin lideri gibi davranması partinin ana seçmen havuzunu oluşturan Atatürkçü kesim için kabul edilebilir şeyler değil. Ayrıca gerek İmamoğlu ve Yavaş etkisi, gerekse İYİ Parti’deki anı çözülüş nedeniyle çok sayıda milliyetçi demokrat yurttaş CHP’li oldu. Parti liderliği farkında değil ama ana muhalefet artık sağ seçmenden ciddi ölçüde oy alan bir yapı. Kürt hareketiyle kurulan koşulsuz duygudaşlığın CHP’nin milliyetçi ve Atatürkçü kesimleri huzursuz ettiği ise apaçık bir gerçek olarak karşımızda durmakta.
Gelelim erken seçim tartışmalarına… Şu aşamada iktidar tarafı erken seçim istemiyor. Çünkü Erdoğan’ın adaylığı garanti değil. Ayrıca ekonomide geniş kitleleri memnun edecek bir düzelme yok. Dahası, iktidar için ülkenin erken seçime en hazır olduğu an muhalefetin daha da yıprandığı bir konjonktür olacaktır. İmamoğlu’nun ceza alması ve İmamoğlu ile Yavaş arasındaki rekabetin daha da derinleşmesi muhtemel beklentiler arasında. Muhalefet ise yerel seçimlerde kazandığı psikolojik üstünlüğü kaybetti. Özgür Özel’in Kılıçdaroğlu’dan gelen sine-i millet önerisini kesin biçimde reddetmesinin asıl nedeni bu. Şüphesiz ki tüm muhalefet vekillerinin istifası sonucu gündeme gelecek ülke çapında bir ara seçim muhalefetin elindeki vekillerinin bir kısmını iktidar lehine kaybetmesi sonucunu doğuracaktır. Ara seçim bu haliyle bir Truva atı. Ama pekala CHP’nin güçlü olduğu illerde 30 civarında vekil istifa edebilir. Kontrollü bir ara seçim iktidar partisini ana muhalefetle yarışmaya zorlayacaktır.
Son söz, elitler-halk karşıtlığına ilişkin. İster iktidar tarafından kurgulansın, ister muhalefetin talebi olsun bir süredir ülke siyasetinde elitist bir yönelim ağır basıyor. Salon siyaseti, kapalı kapılar ardında tasarlanıp gündeme getirilen projeler, elitlerin parti içinde birbirinin ayağı kaydırmak için yaptığı hamleler siyasi hayatımızı neredeyse tümüyle kapladı. Halk yine edilgen bir pozisyona itildi. Bu olumsuz durum karşısında demokrasinin gerçek sahibi olan halkı seçim yoluyla sahneye çağırmanın vakti geldi. Bu şekilde elitlerin kendi dar gündemleri ve partilerin bencil çıkarcılığını aşan bir akla, yani sağduyuya yeniden yer açabilir ve onu siyasi çekişmelerin hakemi haline getirebiliriz.
Doç. Dr. Armağan ÖZTÜRK
Artvin Çoruh Üniversitesi