Giriş
Almanya’da üçlü koalisyon hükümeti, Başbakan Olaf Scholz’un 7 Kasım günü canlı yayında Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden almasıyla sarsıldı. Bu durum, ülkede siyasi bir krizi tetikledi ve uzun zamandır kendini hissettiren hükümet içindeki çatışmaları ve ideolojik farklılıkları açığa çıkardı. Hükümeti (üçlü koalisyon) oluşturan SPD, Yeşiller ve (FDP) Hür Demokratlar partileri arasında özellikle çevre politikaları ve sosyal adalet konularında derin anlaşmazlıklar yaşanıyordu. Bu ideolojik farklılıklar, pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı gibi olağanüstü krizlerle daha da derinleşti. Doğalgaz ve petrol tedarikindeki kesintiler, Almanya’nın enerji krizi ile boğuşmasına ve ekonomik olarak zorlanmasına neden oldu. Bu yazıda, Almanya’daki hükümet krizini değerlendireceğiz.
Üçlü Koalisyonu Dağıtan Gelişmeler
Almanya’da 2021 federal seçimleri sonrasında kurulan trafik lambası (SPD-Yeşiller-FDP) koalisyon hükümetinin çöküşünün başlıca nedenleri olarak şu faktörleri görmekteyiz:
1. İdeolojik Ayrılıklar: Yeşiller, çevre ve sosyal adalet için devlet müdahalesini arttırmak isterken, FDP gibi liberal partiler devletin ekonomi üzerindeki etkisini sınırlamayı tercih ediyordu.
2. Olağanüstü Krizler: COVID-19 (koronavirüs) pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı gibi küresel krizler, Almanya’nın iç politikasını zorladı. Enerji tedarikindeki kesintiler ve artan enflasyon, hükümetin kriz yönetimi kabiliyetini sınadı.
3. Borç Freni: Almanya’daki ‘borç freni’ yasası, hükümetin bütçe açığını kontrol altında tutmasını gerektiriyordu. Yeşiller ve Sosyal Demokratlar bu kuralın gevşetilmesini isterken, FDP ise buna karşı çıktı.
Şimdi Alman siyaseti, güçlü liderliğin kritik olduğu bir zamanda belirsizlik dönemine girmiş gibi görünüyor. Şansölye Scholz, Maliye Bakanı’nın —Hür Demokratların bir üyesi— görevden alınmasının ardından güven oylaması talebini açıkladı. Bu, mevcut hükümet parlamentodan destek alamazsa, azınlık hükümetinin oluşmasına veya erken seçimlere yol açabilir. Bu politik kriz de, Almanya’nın duruşunu zayıflatarak ülkenin iç ve dış politikalarına dair kalıcı etkiler bırakabilir.
Söz konusu durum değişkenliğimi korumaya devam ediyor ve yaklaşan politik manevraların sonuçları, Almanya’nın gelecekteki yönetim yönünü ve çok yönlü krizleri çözme yaklaşımını belirlemede kritik olacağa benziyor. Peki Şansölye Scholz bu kritik eşiği aşabilecek mi? Olası alternatifler neler olabilir?
Güven Oylaması ve Erken Seçim İhtimali
Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Robert Habeck’in de dahil olduğu Yeşiller Partisi, Başbakan Scholz’un kararını desteklediğini açıkladı. Ana muhalefet (CDU) lideri Friedrich Merz ise derhal bir güven oylaması yapılmasını talep etti. Bu kriz, özellikle Yeşiller’in çevre ve sosyal adalet için daha fazla devlet müdahalesini savunduğu, Hür Demokratların ise devletin etkisini sınırlamak istediği ideolojik ayrılıklardan kaynaklanıyordu.
Başbakan Scholz, parlamentodaki desteğini test etmek için Ocak ayında bir güven oylamasına gitme kararı aldı. Bu arada, Hür Demokratlar koalisyondan çekilirken, Scholz azınlık hükümetini Yeşiller ile yürütmeyi planlıyor. Hükümet, emeklilik reformları, AB uyum yasaları, iltica kuralları ve ekonomik istikrar sağlayacak önlemleri hayata geçirmeyi hedefliyor; ancak bu, muhalefetin iş birliği yapmasına bağlı.
Bu krizin Almanya’nın siyasi geleceği üzerinde uzun vadeli etkileri olabileceği ve erken seçimlerin en geç Mart ayında yapılmasının olası olduğu belirtiliyor. Eğer Scholz, parlamentodan gerekli desteği alamazsa, Cumhurbaşkanı parlamentoyu feshederek 60 gün içinde yeni seçimlerin yapılmasını sağlayabilir. Bu durum, Almanya, Avrupa ve dünya genelinde siyasi ve ekonomik belirsizlikler yaratması kaçınılmaz olarak durmaktadır.
Muhalafetin İş Birliği Yapması
Bir buçuk yıl önce “Almanya’da Afd’nin Dikkat Çekici Yükselişi Bize Neyi Anlatıyor?” konu başlıklı kaleme aldığım makalenin sonuç yerine şunları yazmıştım: “…AfD’nin yükselişine paralel olarak anketlerde yükselişte başka bir parti olarak da eski Şansölye Angele Merkel’in partisi CDU’yu görmekteyiz. Merkel’in siyaseti ve partiyi bırakmasının ardından CDU yeni Genel Başkanlığına Friedrich Merz seçilmiştir. Merz döneminde, parti, 19 ay içerisinde tahmin edildiği gibi sağa kaymıştır. Fakat aynı zamanda Merz’in partiyi anketlerde görüldüğü üzere canlandırdığı görülmektedir. Merz, siyasete birçok gözlemcinin beklendiğinden daha rahat uyum sağlayarak, Scholz liderliğindeki hükümete karşı ciddi bir muhalefet lideri olarak ortaya çıkmıştır…” “…CDU’nun bu toparlanışı ve yükselişinin analizi elbette ayrı bir makale konusu olmakla birlikte, bu analiz yazısıyla ilgili olarak “CDU, AfD’ye karşı kaybettiği seçmenini tekrar kazanabilecek mi” ve “AfD, yükselişini konsolide edebilecek güce ulaşabilecek mi…”
Söz konusu bu durumu Başbakan Scholz’un göz ardı etmesi imkânsız ve büyük olasılıkla uzlaşı ve iş birliğini AfD yerine yükselişe geçen CDU ile yapacağı söylebiliriz. Zira kamuoyunda Scholz’un FDP’nin lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden alması sokağa uzlaşıcı olmayan ve diyalog yerine kendi koltuğunu düşünen lider imajı çizmeye oluşmaya başladığı görülmektedir. Scholz’un bunu dikkate alacağı Yeşiller Partisi ile azınlık hükümete devam ederek gerekli kanunları çıkarmak adına da CDU ile mecliste iş birliği yapması olası görmekteyim.
Zira normal takvimde federal seçimler Eylül 2025 için planlandı. Almanya’da hükümetin dağılması durumunda sürecin nasıl işleyeceği yasalarla belirlenmiş durumda. Scholz’un Başbakan olarak parlamentoda hâlâ desteğe sahip olup olmadığını görmek için güven oylaması talep etme imkânı bulunmakta. Eğer gereken desteği bulamazsa, Cumhurbaşkanı meclisi feshedip 60 gün içinde seçim çağrısı yapma yetkisine sahip. Erken seçimin en geç Mart sonunda yapılması olası görülüyor. Ama Almanya’nın gerek iç ve gerekse de dış politikadaki sorunları dikkate alarak ve kısa zamanda bu sorunları çözümlenmesini birinci tercih olarak görerek erken seçim ihtimalini B planı olarak yan ikinci tercih olarak düşüneceği kanaatindeyim.
Hükümetin Önündeki Sorunlar
- Ekonomik Sorunlar:
2021 yılında koalisyon hükümetinin kurulmasıyla Almanya, koronavirüs pandemisinin etkileriyle mücadele etmekteyken, aynı dönemde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı başladı. Bu durum, Almanya’nın Ukrayna’ya destek vermesiyle birlikte, doğalgaz ve petrol tedarikinde kesintilere neden olarak enerji krizini derinleştirdi. Artan enerji maliyetleri enflasyonla mücadeleyi zorlaştırdı ve bu ekonomik baskılar, özellikle otomotiv sanayinde Çin ile artan rekabet koşullarında Alman ekonomisinin daralmasına yol açtı. Bu süreç, Almanya’nın geçen yıl küçülmesine ve bu yıl da ekonomik resesyondan zar zor kurtulmasına neden oldu.
Nisan ayında Başbakan Olaf Scholz’un Çin ziyareti sonrası kaleme aldığım “Almanya’nın Çin Stratejisi: Dengeli Yaklaşım Ve Yeni Zorluklar” başlıklı makalem de tespitlerde bulunmuştum: “…Almanya’nın iç politikası, Başbakan Olaf Scholz’un Çin ziyareti ve beraberinde gelen uluslararası tepkilerin ışığında, önemli bir denge ve uyum sürecine girmektedir. Ziyaretin getirdiği tartışmalar, koalisyon ortakları arasında ve kamuoyunda çeşitli reaksiyonlara yol açmıştır. Yeşiller ve FDP (Hür Demokrat Parti – “Liberaller”) gibi koalisyon ortaklarının, Çin ile ilişkilerde daha sert bir duruş benimsemeyi tercih etmeleri ve ekonomik çıkarların yanı sıra insan hakları ve uluslararası normlara olan bağlılık konularında daha fazla eylem istemeleri, hükümetin dış politikasında önemli bir etken olmuştur.” Koalisyon çatlağının alt nedenlerinden biri olan Çin yakınlaşmasını, Başbakan Scholz, daralanan ekonomiyi de göz önünde bulundurarak dış politika hedeflerini gözden geçirmek zorunda kalacaktır.
- İç Politika Sorunları:
Yine Eylül ayında aşırı sağ AfD’nin Thüringen ve Saksonya’da eyalet seçimlerindeki başarısı sonrası kaleme aldığım; “AfD’nin Thüringen ve Saksonya’da Eyalet Seçimlerindeki Zaferi” başlıklı makalemde şu ifadeleri kullanmıştım: “AfD’nin popülaritesinin artması, diğer partilerin politikalarını ve seçim stratejilerini yeniden değerlendirmelerine yol açabilir. Özellikle CDU ve SPD gibi büyük partilerin AfD’nin oy aldığı kesimlere yönelik daha kapsayıcı ve çözüm odaklı politikalar geliştirmesi gerekecektir. Aksi halde, AfD’nin yükselişi, Almanya’da sadece siyasi değil, toplumsal anlamda da büyük dönüşümlere neden olabilir… Sonuç olarak, AfD’nin Thüringen ve Saksonya’daki zaferi, Almanya’nın siyasi manzarasında önemli bir dönemeçtir. Bu zafer, sadece bölgesel bir başarı olmanın ötesinde, Almanya’nın genel siyasi iklimini de etkileyecek potansiyele sahiptir. AfD’nin gelecekteki performansı, hem Almanya’da, hem de Avrupa’da sağ popülizmin seyrini belirleyecek kritik bir gösterge olacaktır.”
Koalisyonun bozulması birlikte istikrarın bozulma tedirginliği ile diğer partilerin seçmenlerinden AfD oy geçişi ihtimali yüksek gözükmektedir. Zira (azınlık) hükümetinin etkin bir şekilde yönetilmesi, SPD için hem bir fırsat, hem de büyük bir zorluk olarak ortaya çıkaracaktır. Parti, parlamentoda yeterli desteği sağlamak için diğer partilerle geçici ittifaklar kurma ve politika tekliflerinde bulunma yoluna gitmesi gerekecektir. Bu durum, SPD’nin politikalarını daha geniş bir seçmen kitlesine hitap edecek şekilde ayarlamasını gerektirecek ve böylece, parti, mevcut politik dengeler içinde kendine daha sağlam bir yer edinme arayışı içine girmek zorunda kalacaktır. Azınlık hükümetinin başarısı, SPD’nin gelecekteki seçimlerdeki performansına doğrudan etki edeceği için, parti stratejilerini ve politika önceliklerini bu yeni duruma göre şekillendirme çabasına girmesini zorunlu kılmaktadır.
- Dış Politika Sorunları:
Donald Trump’ın Kasım 2024 ABD Başkanlık seçimlerindeki zaferi ise bu krizin ortasında gelerek, Almanya’nın içinde bulunduğu siyasi belirsizliği daha da arttırdı. Trump yönetiminin, özellikle NATO içinde savunma harcamalarını artırma baskısı altında, Almanya’nın ve Avrupa’nın dış politika stratejilerinde önemli değişiklikler yapması beklenmektedir. Bu durum, Almanya’nın gelecekteki politik manzarasını ve Avrupa ile olan ilişkilerini şekillendirirken, küresel jeopolitik dinamikleri de etkileyecek önemli bir dönüm noktası oluşturuyor.
Sonuç
Almanya’da üçlü koalisyonun çöküşü ve ardından gelen politik dalgalar, ülkenin iç ve dış politika stratejilerinde yeniden şekillenme ihtiyacını ortaya koydu. Bu dönemde, Almanya, iç siyasetinde istikrarı sağlamak ve dış politikada uluslararası itibarını korumak zorunda. Özellikle Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak seçilmesi ve NATO içinde savunma harcamalarının arttırılması yönündeki baskılar, Almanya’nın savunma ve dış politika stratejilerini gözden geçirmesini zorunlu kılıyor. Almanya’nın bu kritik dönemeçte izleyeceği politikalar, Avrupa Birliği ve Transatlantik ilişkiler açısından belirleyici olacak.
Sonuç olarak, Almanya siyasi bir yeniden yapılanma sürecine girmiş bulunuyor. Bu süreç, hem iç politika dinamiklerini, hem de uluslararası alandaki pozisyonunu etkileyebilir. Azınlık hükümetinin başarılı bir şekilde yönetilip yönetilemeyeceği ve erken seçimlerin sonuçları Almanya’nın gelecekteki politik yönünü şekillendirecek. Ülkenin karşılaştığı iç ve dış zorluklar, liderlerinin kriz yönetimi kabiliyetlerini test ederken, Alman halkının ve Avrupa’nın geleceği için kritik kararlar alınmasını gerektirecektir.
Kapak fotoğrafı: https://www.thetimes.com/world/europe/article/coalition-collapse-economic-crisis-what-went-wrong-for-germany-xg36hz023
Yusuf ERTUĞRAL