Giriş
Dünya Bankası’nın 2024 Ekim tarihli “Emtia Piyasaları Görünümü Raporu”, küresel emtia piyasalarındaki dinamikleri analiz ederek gelecek yıllara dair önemli öngörüler sunuyor. Pandemi sonrası dünya ekonomisinde toparlanma süreci, Rusya-Ukrayna Savaşı ve küresel enflasyon baskıları gibi büyük ölçekli olaylar, emtia fiyatlarındaki dalgalanmaların başlıca nedenleri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için ise bu emtia fiyatlarındaki değişimlerin doğrudan etkileri oldukça derin niteliktedir. Türkiye’nin özellikle enerji, tarım ve metal ithalatına olan yüksek bağımlılığı, küresel piyasalardaki bu dalgalanmalardan nasıl etkilendiğini anlamak açısından önemli bir odak noktasıdır.
Petrol fiyatları nereye gidecek?
2024 yılı itibarıyla küresel emtia fiyatları, genel olarak istikrar kazanmaya başlamış olsa da, özellikle enerji piyasalarında jeopolitik gerilimler fiyatlar üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor. Petrol fiyatları 2024’ün başlarında varil başına 90 doların üzerine çıktıktan sonra, yılın ilerleyen dönemlerinde 80 dolar seviyelerine geri çekildi. Bu dalgalanma, OPEC+ ülkelerinin üretim kesintileri ve Çin ekonomisinin yavaşlamasıyla küresel talepteki değişimlere bağlı.
Türkiye, enerjisinin büyük bir kısmını ithal eden bir ülke olarak, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki bu dalgalanmalardan en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Enerji ithalat faturası, Türkiye’nin cari açığındaki en önemli kalemlerden biri olmaya devam ediyor ve petrol fiyatlarındaki her artış, ithalat maliyetlerini doğrudan arttırıyor. Bu nedenle, raporda belirtilen 2025 ve 2026 yıllarında petrol fiyatlarının düşüş eğiliminde olacağı öngörüsü, Türkiye açısından cari dengeyi rahatlatıcı bir etkiye sahip olabilir. Ancak Ortadoğu’daki jeopolitik risklerin varlığını sürdürmesi ve enerji arzındaki olası kesintiler, Türkiye’nin enerji maliyetlerini yeniden yukarı çekme potansiyeline sahiptir.
Doğalgaz piyasasında ise özellikle Avrupa’da Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası ortaya çıkan arz kesintileri, Avrupa Birliği ülkelerinin enerji tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmasına neden oldu. Türkiye de bu süreçte doğalgaz arz güvenliğini sağlama ve enerji çeşitlendirmesi konularında önemli adımlar attı. Doğu Akdeniz’de yürütülen doğalgaz arama faaliyetleri ve Azerbaycan’dan gelen gaz akışını sağlayan TANAP gibi projeler Türkiye’nin enerji merkezi olma çabalarını desteklese de, uzun vadede Türkiye’nin enerji maliyetlerini düşürme potansiyeli sınırlı gözüküyor ve Türkiye’nin hâlâ yüksek oranda doğalgaz ithalatına bağımlı olması, küresel fiyat dalgalanmalarına karşı kırılganlığını artırıyor.
Enerji piyasasında gelişmeler
Kömür piyasalarında ise küresel talebin özellikle Çin’den gelen talep düşüşüne bağlı olarak azalmaya devam etmesi öngörülüyor. Türkiye, kömür tüketiminde önemli bir paya sahip olan ülkelerden biri ve enerji üretiminde kömüre dayalı santraller hâlâ önemli bir yer tutuyor. Ancak Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçiş sürecini hızlandırma çabaları ve kömür tüketimini azaltmaya yönelik politikaları, enerji arzının çeşitlendirilmesi açısından kritik bir rol oynuyor. Türkiye, güneş, rüzgâr ve hidroelektrik enerji alanlarındaki yatırımlarını artırarak enerji bağımlılığını azaltmaya çalışsa da bu geçiş sürecinin uzun vadeli olması ve hâlâ kömüre olan bağımlılığın yüksek olması, enerji piyasalarındaki küresel gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkilerini sınırlı tutmaktadır.
Tarımsal ürün arzı ve gıda güvenliği
Tarım piyasalarına baktığımızda, özellikle 2024 yılında temel gıda ürünlerinin fiyatlarında gözlemlenen düşüşler, Türkiye gibi hem tarımsal ürün ithalatçısı, hem de ihracatçısı olan ülkeler için önemli fırsatlar sunuyor. Mısır, buğday, soya fasulyesi gibi ürünlerin fiyatlarının düşmesi, Türkiye’nin bu ürünlerdeki ithalat maliyetlerini azaltabilir. Ancak Türkiye’nin tarımsal üretim yapısındaki zayıflık, iç piyasada fiyat istikrarını sağlama konusunda zorluklar yaratabilir. Özellikle iklim değişikliğine bağlı olarak son yıllarda yaşanan kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları, Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesini olumsuz etkiliyor. Bu durum, gıda fiyatlarında oynaklığa yol açarken ve özellikle yoksul kesimler üzerinde ciddi bir enflasyon baskısı oluşturuyor. Dolayısıyla, Türkiye, bu tür risklere karşı tarımsal üretim süreçlerini daha sürdürülebilir hâle getirmek için politikalar geliştirmelidir. İklim dostu tarım uygulamaları, su kaynaklarının daha verimli kullanılması ve tarımsal desteklerin daha etkin hâle getirilmesi, Türkiye’nin tarım sektöründe yaşadığı yapısal sorunlara çözüm getirebilir.
Tarım ürünlerinde küresel fiyat düşüşlerinin devam edeceği öngörüsü, Türkiye’de gıda fiyatlarındaki enflasyonu kontrol altına alma açısından olumlu bir gelişme olabilir. Ancak bu fiyat düşüşlerinin kalıcı olması beklenmemelidir. Çünkü iklim değişikliği ve ticaret kısıtlamaları, tarımsal arz üzerinde baskı yaratmaya devam edecektir. Raporda da belirtildiği gibi, bazı ürünlerde (örneğin kahve ve pirinç gibi) arz kısıtlamaları ve hava koşullarına bağlı olarak fiyatlar tarihî zirvelere ulaşmıştır. Türkiye, bu tür küresel arz kesintilerinin fiyatlara olan etkisine karşı kırılgan bir yapıya sahiptir ve iç piyasada gıda güvenliğini sağlamaya yönelik önlemlerini artırmalıdır.
Metal ve madencilik piyasası: Altın fiyatları
Metal ve madencilik piyasaları ise sanayi üretimi ve küresel talepteki değişimlere bağlı olarak şekilleniyor. Alüminyum, bakır, demir cevheri gibi metallerin fiyatları, özellikle Çin’in uyguladığı ekonomik teşvik politikalarıyla yönlendiriliyor. Ancak demir cevheri gibi bazı metallerin fiyatlarının Çin’in inşaat sektöründeki yavaşlamaya bağlı olarak gerilediği de gözlemleniyor. Türkiye’nin demir-çelik sektörü, küresel rekabetin yoğun olduğu bir alanda faaliyet gösteriyor ve metal fiyatlarındaki dalgalanmalar, Türkiye’nin üretim maliyetlerini doğrudan etkiliyor. Sanayi üretiminde kullanılan metallerin ithalat maliyetlerindeki artışlar, Türkiye’nin iç piyasadaki ürün fiyatlarına da yansıyor. Özellikle inşaat sektörü, demir-çelik fiyatlarındaki dalgalanmalardan doğrudan etkileniyor ve bu durum, Türkiye’deki konut ve altyapı yatırımlarının maliyetini artırıyor.
Altın gibi değerli metallerin fiyatlarındaki artış ise 2024 yılı boyunca devam etti. Bu artışın arkasında jeopolitik riskler ve merkez bankalarının altın taleplerindeki yükseliş yer alıyor. Türkiye’nin altın ithalatı, 2024 yılında yükselen fiyatlardan olumsuz etkilense de bireysel yatırımcıların altına yönelmesi, iç piyasada altın fiyatlarını yukarı çekti. Türkiye’nin altın rezervlerini artırma politikası da bu süreçte maliyetli hâle geldi ve dış ticaret açığının artmasına katkı sağladı. Altın fiyatlarındaki bu artışın uzun vadeli olup olmayacağı belirsizliğini korumakla birlikte, Türkiye’nin altına dayalı tasarruf politikaları, ekonomik denge açısından riskler taşıyor.
Trump yeniden Başkan: Piyasalara etkisi nasıl olur?
Sonuç olarak, 2024 Ekim “Dünya Bankası Emtia Piyasaları Görünümü Raporu”, küresel emtia piyasalarının gelecekte nasıl şekilleneceğine dair önemli öngörüler sunarken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için fırsatlar ve riskler barındırıyor. Türkiye’nin özellikle enerji ve tarım piyasalarındaki küresel gelişmelere duyarlılığı, ekonomik kırılganlıklarını arttırıyor. Bu nedenle Türkiye’nin dış şoklara karşı daha dayanıklı hâle gelmesi için enerji bağımlılığını azaltacak yenilenebilir enerji yatırımlarına ağırlık vermesi, tarımda iklim dostu politikalar uygulaması ve sanayide verimliliği artıracak adımlar atması büyük önem taşıyor.
Bu gelişmelerin üzerine ABD Başkanlığına Donald Trump’ın gelmesini de eklemek gerekir. Zira Trump’ın geri dönmesi, önceki başkanlığı döneminde izlediği ticaret politikaları ve dış ilişkilerdeki agresif tutumu hatırlandığında küresel emtia piyasaları üzerinde önemli dalgalanmalara yol açma potansiyeli barındırıyor.
Trump’ın Başkanlık dönemi, “America First” (Önce Amerika) politikası çerçevesinde şekillendi. Bu politika, ticaret savaşlarını, küresel ticaret anlaşmalarının yeniden müzakeresini ve ABD’nin enerji bağımsızlığını artırmayı hedeflerken Trump, Başkanlık döneminde ABD’nin en büyük emtia üreticilerinden biri olarak pozisyonunu güçlendirmeye çalışmış, özellikle enerji üretiminde kömür, petrol ve doğalgaz çıkarımını teşvik etmişti. ABD’nin kaya gazı ve petrol üretiminde büyük artışlar yaşanmış, bu da küresel enerji piyasalarında arz fazlası yaratmıştı. Trump’ın politikalarının bir sonucu olarak ABD, net bir enerji ihracatçısı konumuna gelmiş ve bu durum küresel petrol fiyatları üzerinde baskı oluşturmuştu.
Trump’ın ABD’nin enerji politikalarında benzer bir yaklaşımı devam ettirmesi hâlinde; enerji üretimine verdiği destek, özellikle petrol ve doğalgaz sektörlerinde küresel arzı artırabilir. Bu durumda, petrol fiyatlarında düşüş yaşanması muhtemel olur. Trump’ın başkanlığı döneminde OPEC+ ülkeleriyle yaşanan gerginliklerin petrol üretim kotası anlaşmalarının bozulmasına neden olduğu hatırlanırsa bu ilişkilerin yeniden gerilmesinin, petrol fiyatlarında daha fazla dalgalanma yaratması beklenebilir.
Türkiye’yi neler bekliyor?
Türkiye açısından bu durumun iki yönlü etkisi olabilir. Bir yandan, petrol fiyatlarındaki olası düşüşler, Türkiye’nin enerji ithalat faturasında azalmaya yol açarak cari açık üzerinde olumlu bir etki yaratabilir. Ancak ABD’nin enerji piyasasında daha agresif bir politika izlemesi ve küresel petrol piyasalarındaki rekabetin artması, Türkiye’nin enerji ithalatında fiyat oynaklıklarını arttırabilir. Ayrıca ABD’nin İran’a karşı uyguladığı yaptırımları sıkılaştırması durumunda, İran’dan petrol ve doğalgaz ithalatı yapan ülkeler, bu yaptırımlardan olumsuz etkilenebilir. Türkiye, İran ile enerji alanında yakın ilişkilerini sürdürüyor ve ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları Türkiye’nin enerji arz güvenliğini riske atabilir.
Enerji piyasalarının yanı sıra tarım piyasaları da ABD ile Çin arasındaki ticaret gerilimlerinin yeniden alevlenmesi muhtemel olduğundan yeniden büyük dalgalanmalara konu olabilir. Türkiye gibi tarım ürünlerinde hem ithalatçı hem de ihracatçı konumunda olan ülkeler, bu durumdan doğrudan etkilenebilir. Benzer bir durum metal ve madencilik sektörlerinde de küresel metal fiyatlarında artış yaşanması ve Türkiye gibi metal ithalatına bağımlı ülkelerin, bu durumdan olumsuz etkilenmesi gibi sonuçlar yaratabilir.
Özetle, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olması, ticaret savaşlarına bağlı olarak fiyat dalgalanmaları yaşanmasına ve Türkiye açısından bu durumun hem fırsatlar hem de riskler barındırmasına neden olabilir.
Kaynak: Tercüman