BEYAZ SARAY’DAKİ GERGİN ZİRVENİN BATI VE RUSYA’DAKİ YANSIMALARI

upa-admin 02 Mart 2025 447 Okunma 0
BEYAZ SARAY’DAKİ GERGİN ZİRVENİN BATI VE RUSYA’DAKİ YANSIMALARI

Giriş

Beyaz Saray’da gerçekleşen Donald Trump-Volodimir Zelenski görüşmesi, yalnızca iki lider arasındaki diplomatik müzakereler bağlamında değil, küresel güç dengeleri açısından da önemli bir olay olarak değerlendirilmiştir. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikasında açıktan değişim sinyalleri vermesi ve Zelenski’nin görüşmede ABD en üst düzey yöneticileri tarafından adeta çocuk gibi azarlanması, Batı ittifakı içinde yeni tartışmalara yol açarken, Moskova’nın bu gelişmeyi nasıl değerlendireceği sorusunu da gündeme getirmiştir. Trump yönetiminin Ukrayna’ya yönelik yardımları sorgulaması ve Kiev’in Batı’daki konumunun zayıfladığına dair sinyaller vermesi, Batı’nın Ukrayna’ya olan taahhütlerinin sürdürülebilirliği konusundaki tartışmaları derinleştirmiştir.

Görüşme süresince Trump’ın realist ve “kovboy diplomasisi” olarak nitelendirilebilecek sert ve doğrudan üslubu, Ukrayna’nın Batı desteğini nasıl yönlendireceğine dair önemli ipuçları sunmuştur. Trump’ın Ukrayna’ya yönelik eleştirilerinin Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in provoke edici tutumuyla daha da sertleştiği gözlemlenmiştir. Trump’ın “Ukrayna savaşın devam etmesini istiyor, ABD ise barışı sağlamak istiyor.” yönündeki açıklamaları, Washington’ın Kiev ile arasındaki mesafeyi gösterdiğine dair işaret olduğu değerlendiriliyor. Bu gelişmeler yalnızca ABD-Ukrayna ilişkilerini değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dengeleri de doğrudan etkilemiştir. Görüşme sonrası Avrupa liderlerinin Zelenski’ye verdiği destek mesajları, Washington’ın Ukrayna’ya olan ilgisinin azalması ihtimali karşısında Avrupa’nın nasıl bir pozisyon alacağı sorusunu gündeme getirmiştir. Öte yandan, Moskova, Trump’ın açıklamalarını Batı ittifakının bölünmüşlüğünün bir göstergesi olarak değerlendirerek, bu gelişmeyi kendi jeopolitik kazanımları açısından bir fırsat olarak görmüştür.

Bu makalede, Trump-Zelenski görüşmesinin ABD-Ukrayna ilişkileri, Batı ittifakının iç dinamikleri ve Rusya’nın stratejik hesapları bağlamında nasıl yankı bulduğu ele alınacaktır. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik desteğinin geleceği, Avrupa’nın bu süreçte üstleneceği rol ve Moskova’nın bu gelişmeleri nasıl bir stratejiyle değerlendireceği, uluslararası ilişkilerde önümüzdeki dönemin temel tartışma konularından biri olmaya devam edecektir.

Görüşmenin Seyri, Oval Ofis’te Gerilim

Beyaz Saray’da gerçekleşen Trump-Zelenski görüşmesi, yalnızca iki lider arasındaki diplomatik diyalogun bir parçası olmanın ötesinde, uluslararası ilişkilerde yaşanan güç mücadelesinin doğrudan bir yansıması olmuştur. Görüşmenin temelinde, ABD’nin Ukrayna ile nadir toprak elementleri konusunda bir anlaşmaya varma hedefi bulunsa da, toplantının ilerleyen dakikalarında müzakere, diplomatik nezaketin dışına çıkan tartışmalara sahne olmuştur.

Bu görüşme, Trump ve ekibinin tepkileriyle birlikte realist dış politika anlayışının belirginleştiği bir çerçevede ilerlemiştir. Özellikle Trump, ABD’nin çıkarlarını önceleyen bir yaklaşım sergileyerek, Ukrayna’nın aldığı desteğin yeterince takdir edilmediğini öne sürmüştür. Trump’ın bu tavrı, literatürde “kovboy diplomasisi” olarak adlandırılan, katı, tehditkâr ve doğrudan bir diplomasi yöntemine işaret etmektedir. Ancak görüşmenin gerilim noktalarından biri, Başkan Yardımcısı JD Vance’in provoke edici tutumu olmuştur. Vance, görüşme sırasında Zelenski’ye yönelik eleştirilerini doğrudan ve sert bir üslupla dile getirerek, Trump’ın da daha sert bir tavır takınmasına neden olmuştur. Vance’in Trump’ı yönlendirdiği ve onu Ukrayna’ya karşı daha sert bir tutum almaya ittiği gözlemlenmiştir.

Vance, basın toplantısının bir yerinde konuşmasına Ukrayna’nın zorunlu askerlik sistemine ve ABD’nin bu ülkeye yaptığı yardımlara vurgu yaparak başladı: “Sayın Zelenski, siz burada yardım talep ediyorsunuz ancak ülkenizde zorunlu askerleri cepheye sürmek zorunda kalıyorsunuz. Amerikan halkı ve başkanımız size büyük destek sundu. Ama siz hâlâ daha fazla talepte bulunuyorsunuz. Öncelikle minnettarlığınızı göstermelisiniz.” Bu çıkış, Zelenski’nin tepkisini çekti ve Ukrayna’nın ABD’ye bağımlı bir konumda olmadığını, kendi mücadelelerini verdiklerini vurgulamasına yol açtı: “Sayın Vance, siz hiç Ukrayna’ya geldiniz mi? Ülkemizin karşılaştığı zorlukları ilk elden gördünüz mü? Eğer görmediyseniz, lütfen gelin ve savaşın gerçek yüzünü kendi gözlerinizle görün.” Vance, bu yanıtı bir propaganda aracı olarak yorumladı ve Ukrayna’nın Batı kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığını öne sürdü: “Ukrayna halkının cesaretine ve mücadelesine saygım sonsuz. Ancak, hükümetinizin bazı açıklamalarının ve Batı kamuoyunu etkileyen propagandalarının farkındayız. ABD’nin Ukrayna politikasının nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda daha dikkatli olmalıyız.

Bu sözler üzerine Zelenski’nin tepkisi sert oldu. Ukrayna’nın içinde bulunduğu durumu anlamadan eleştiride bulunulduğunu belirterek, ABD yönetimini Ukrayna’daki durumu yerinde görmeye davet etti: “Hiç Ukrayna’ya geldiniz mi ki bizim problemlerimizin ne olduğunu söylüyorsunuz? Bir defa gelin! Ancak Vance, Zelenski’nin çağrısını geri çevirerek, Ukrayna’nın savaş stratejisini propaganda amaçlı yönlendirdiğini öne sürdü: “Görüntüleri seyrettim. İnsanları propaganda turuna çıkartıyorsunuz Sayın Başkan. Asker sorunu yaşadığınız konusunda hemfikir değil misiniz?” Zelenski ise ABD’nin desteğine olan ihtiyacı kabul etmekle birlikte, yaşanan savaşın ve zorlukların ABD tarafından tam anlamıyla anlaşılamadığını belirtti: “Çok fazla soru oldu. Baştan başlayalım. Savaş sırasında herkesin problemi var, hatta sizin bile. Güzel bir okyanusunuz var. Şimdi hissetmiyorsunuz ama gelecekte hissedeceksiniz.” Bu noktada Trump devreye girerek Zelenski’ye sert bir çıkış yaptı ve Ukrayna’nın artık ABD’ye taleplerle gelmeyi bırakması gerektiğini savundu: “Bize ne hissedeceğimizi söyleme. Biz problemleri çözmeye çalışıyoruz. Ne hissedeceğimizi bize dikte edecek konumda değilsin. Biz çok iyi hissediyoruz. Yaptığın şey bu ülkeye saygısızlık. Şu an iyi bir pozisyonda değilsiniz. Kartlara sahip değilsiniz.” Bu sözler karşısında Zelenski’nin yanıtı sert ve doğrudandı: “Kart oynamıyorum!

Ancak Trump, Ukrayna’nın ABD’ye yönelik taleplerini kumar oynamaya benzeterek karşılık verdi: “Evet, oynuyorsunuz. Milyonlarca insanın yaşamıyla kumar oynuyorsunuz. Üçüncü Dünya Savaşı üzerinde kumar oynuyorsunuz. Yaptığın şey bu ülkeye saygısızlık!” Ayrıca, Trump, Ukrayna’nın yalnızca ABD yardımları sayesinde direnebildiğini ve Ukrayna’nın ABD’ye taleplerle gelmek yerine elindeki fırsatları değerlendirmesi gerektiğini belirtti: “Sayın Zelenski, siz sürekli daha fazla destek istiyorsunuz, ancak biz zaten ülkenize tarihte eşi benzeri görülmemiş ölçüde askeri ve ekonomik yardım sağladık.. Sizinle yaptığımız anlaşmaların kıymetini bilmelisiniz.” Bunun üzerinei Zelenski, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olduğunu ve bu tür söylemlerin Ukrayna’nın onuruna zarar verdiğini vurguladı: “Sayın Başkan, Ukrayna bağımsız bir devlettir ve kendi güvenliği için mücadele etmektedir. Biz sadece hak ettiğimiz desteği talep ediyoruz. Çünkü özgürlüğümüzü ve toprak bütünlüğümüzü savunuyoruz. Ayrıca Avrupa’yı da koruyoruz.” Trump, Ukrayna’nın savaşın devam etmesini istediğini ve Batı’yı da bu sürece dâhil etmeye çalıştığını öne sürerek, sert söylemini sürdürdü: “Siz savaşın devam etmesini istiyorsunuz. ABD halkı ise bu savaşın bitmesini istiyor. Ben de ABD halkını temsil eden bir lider olarak, bu çatışmayı sürdürmek için sınırsız bir kaynak sağlamayacağımızı açıkça belirtiyorum.

Bunun üzerine, tartışma ABD’nin yaptığı yardımlara odaklandı. Trump, Biden yönetiminin Ukrayna’ya yaptığı yardımları eleştirerek şu ifadeleri kullandı: “Aptal bir başkan (Joe Biden) 350 milyar dolar harcadı. Ve siz hâlâ daha fazlasını mı istiyorsunuz? Eğer ABD’nin sağladığı silahlar olmasaydı, bu savaş çoktan sona ermiş olurdu.” Bu noktadai Zelenski, ABD desteğinin savaşı devam ettirmediğini, aksine Ukrayna’nın varlığını sürdürmesini sağladığını belirtti: “Başkan Biden’ın sağladığı destek, yalnızca Ukrayna’nın ayakta kalmasını değil, aynı zamanda Avrupa’nın güvenliğini de sağlamıştır. Biz yalnızca kendimiz için değil, tüm Batı dünyası için mücadele ediyoruz.” Bu sözler, Washington’ın Kiev’e olan yaklaşımındaki belirgin değişimi gözler önüne serdi. Trump, Ukrayna’nın Rusya ile müzakere yapması gerektiğini ve çatışmanın sürdürülebilir bir çözümle sonlandırılmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi: “Siz barış sürecini kabul etmelisiniz. Savaş sonsuza kadar devam edemez. Rusya ile müzakere yapmalısınız.

Bu açıklama, Ukrayna’nın Washington’dan beklediği destekle çelişirken, Avrupa’da geniş yankı uyandırdı. Özellikle İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Trump’ın yaklaşımını eleştiren açıklamalarda bulundu. Zelenski ise Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra doğrudan Londra’ya giderek İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Ukrayna’nın Avrupa’dan daha fazla destek arayışında olduğunu göstermesi açısından kritik bir hamle olarak değerlendirildi.

Görüşmenin Batı’daki Yansımaları

​Beyaz Saray’da gerçekleşen Trump-Zelenski görüşmesi, yalnızca ABD-Ukrayna ilişkilerinde değil, Batı ittifakı içinde de önemli yankılar uyandırmıştır. Görüşmenin ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Washington’dan erken ayrılması ve planlanan ortak basın toplantısının iptal edilmesi, Batı dünyasında farklı tepkilere yol açmıştır.

Avrupa ülkelerinden gelen açıklamalar, Ukrayna’ya verilen desteğin sürdürüleceğini ve Washington’ın tutumundaki değişikliklere rağmen Kiev yönetiminin yalnız bırakılmayacağını vurgulamıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Mücadele edenlere saygı göstermek gerekir” diyerek, Ukrayna’nın Batı ittifakı için taşıdığı önemi bir kez daha dile getirmiştir. İngiltere Başbakanı Keir Starmer ise, Zelenski ile Londra’da bir araya gelerek, 3,3 milyar dolarlık bir kredi anlaşması imzalamış ve bu desteğin Ukrayna’nın savunma kapasitesini artırmaya yönelik olduğunu belirtmiştir. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada “Ukrayna yalnız değildir” mesajını paylaşarak, Avrupa’nın Kiev yönetimine olan bağlılığını ifade etmiştir.

Avrupa Birliği yetkilileri de ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin azalması ihtimaline karşı, Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması gerektiğine işaret etmiştir. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Trump’ın yaklaşımına dolaylı bir eleştiri getirerek, “Özgür dünya, güçlü ve birlik içinde bir liderliğe ihtiyaç duyuyor” açıklamasında bulunmuş ve Avrupa’nın Ukrayna’ya desteğinin devam edeceğini vurgulamıştır.

Bununla birlikte, ABD’nin Ukrayna politikasındaki belirsizlikler, Batı ittifakının önümüzdeki süreçte nasıl şekilleneceği konusunda yeni tartışmalara yol açmaktadır. Avrupa, Washington’ın Ukrayna konusundaki angajmanında yaşanabilecek bir azalmaya nasıl yanıt verecek? Kiev yönetimi, ABD desteğinin azalması durumunda güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Bu sorular, ABD-Avrupa ilişkilerinde yeni bir denge arayışının işareti olarak görülmektedir. Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik taahhütlerini sürdürebilmesi, askeri ve ekonomik kapasitelerinin bu yükü ne ölçüde kaldırabileceği ile doğrudan bağlantılıdır. Washington’ın stratejik önceliklerini yeniden şekillendirmesi, Avrupa’yı kendi güvenlik sorumluluğunu artırmaya zorlayabilecek bir dinamik yaratmaktadır.

Rusya’nın Tepkisi ve Stratejik Kazanımları

Beyaz Saray’da gerçekleşen Trump-Zelenski görüşmesi, Moskova tarafından dikkatle takip edildi ve Rusya açısından stratejik bir fırsat olarak değerlendirildi. Rus yetkililer, bu görüşmenin ABD-Ukrayna ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya işaret ettiğini savunmakta ve Washington’ın Kiev’e yönelik politikasında değişim sinyali verdiğini öne sürmekteler. Bu bağlamda, Moskova’nın uzun süredir dile getirdiği Batı ittifakı içerisindeki görüş ayrılıkları tezinin güçlendiği düşünülmektedir.

Rus yetkililer, görüşmenin ardından yaptıkları açıklamalarda, özellikle Trump’ın Ukrayna liderine yönelik mesafeli tavrını, ABD’nin Kiev’e verdiği desteğin sürdürülebilirliği konusunda artan şüphelerin bir göstergesi olarak değerlendirmiştir. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova ve eski Devlet Başkanı Dmitry Medvedev, Trump’ın tutumunu olumlu bir gelişme olarak nitelendirmiş ve bu durumun, Ukrayna’nın Batı’daki konumunu zayıflattığını öne sürmüştür.

Eski Rusya Devlet Başkanı ve mevcut Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev, görüşmeyi Ukrayna açısından “diplomatik bir başarısızlık” olarak değerlendirmiştir. Medvedev, sosyal medya üzerinden yaptığı sert açıklamada, Trump’ın Zelenski’ye karşı sert tutumunun, Kiev’in Batı’daki itibarını zedelediğini ve Avrupa ile ABD arasındaki koordinasyonun zayıflayabileceğini belirtmiştir. Medvedev ayrıca, “ABD, Ukrayna’ya olan desteğini artık sorguluyor. Bu, Kiev yönetimi için büyük bir zorluk oluşturacaktır.” ifadelerini kullanarak, Washington’ın uzun vadede Ukrayna’ya sağladığı desteği sürdüremeyeceğini öne sürmüştür.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova ise, yaptığı açıklamada, Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in tutumunu desteklediğini ifade etmiş, “ABD’nin Ukrayna politikasındaki değişim sinyalleri dikkatle takip edilmelidir.” diyerek, Moskova’nın bu durumu kendi lehine çevirebileceğine işaret etmiştir. Zaharova’nın açıklamaları, Rusya’nın ABD-Ukrayna ilişkilerinde yaşanan gerilimi bir propaganda unsuru olarak kullanma stratejisinin devam ettiğini göstermektedir.

Moskova’nın Stratejik Kazanımları

Moskova, bu görüşmenin ardından oluşan diplomatik ortamı yakından takip ederek, Batı’nın Ukrayna politikasındaki belirsizliklerden stratejik kazanımlar elde etme fırsatı görmektedir. Özellikle Batı ittifakı içindeki bölünmelerin derinleşmesi, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikalarındaki belirsizlik ve Rusya’nın diplomatik alanını genişletme olasılığı, Moskova için önemli avantajlar sunmaktadır. Rusya, uzun süredir Batı dünyasının Ukrayna konusunda tam anlamıyla birleşik bir duruş sergileyemediğini ve NATO ile Avrupa Birliği (AB) içindeki devletlerin farklı önceliklere sahip olduğunu vurgulamaktadır. ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı ekonomik ve askeri desteğin belirli çevreler tarafından sorgulanmaya başlanması, özellikle Trump’ın Washington’ın çıkarlarının öncelikli olduğunu vurgulayan açıklamaları, Avrupa ülkeleri ile ABD arasında bir uyumsuzluk olduğu algısını güçlendirmiştir. Bu durum, Moskova’nın uzun süredir dile getirdiği Batı’nın iç bölünmeler yaşadığı tezini desteklemektedir. Eğer Avrupa devletleri, Ukrayna’ya verilen desteğin sürdürülebilirliği konusunda şüpheye düşerse, bu durum Kremlin’in Batı’nın Ukrayna konusundaki tutarsız politikalarını daha güçlü bir şekilde gündeme getirmesine olanak tanıyacaktır. Ayrıca, Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik ve askeri kapasitelerdeki farklılıklar, kıtanın Ukrayna politikasında ortak bir yol haritası oluşturmasını zorlaştırabilir. Rusya, ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisinin azalmasını, kendi jeopolitik çıkarları açısından avantajlı bir gelişme olarak görmektedir.

Trump’ın Ukrayna konusundaki eleştirileri ve Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması gerektiğine yönelik açıklamaları, Washington’ın Kiev yönetimine yönelik politikasında köklü değişikliklere gidebileceği yönünde bir sinyal olarak değerlendirilmiştir. Moskova için bu gelişme, Batı’nın Ukrayna’ya verdiği desteğin azalması ihtimalini arttıran bir faktör olarak öne çıkmaktadır. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik stratejisinde yaşanabilecek değişimler, Kiev yönetiminin savaş kapasitesini doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. Eğer Washington, Ukrayna’ya yönelik yardımlarını belirli sınırlandırmalara tabi tutarsa, bu durum yalnızca Ukrayna ordusunun saha içindeki hareket kabiliyetini değil, aynı zamanda Ukrayna’nın iç politik dengelerini de etkileyebilir. Moskova, Batı desteğindeki bu tür kırılmaların Kiev yönetimini daha zayıf bir müzakere pozisyonuna sürükleyebileceğini öngörmektedir. Buna ek olarak, Trump’ın ABD’nin küresel stratejisini yeniden şekillendirmeye yönelik söylemleri, Asya-Pasifik bölgesine daha fazla odaklanma ihtimalini gündeme getirmektedir. Bu durum, Washington’ın Avrupa’daki jeopolitik angajmanlarını sınırlama potansiyeli taşımaktadır. Eğer ABD, Çin ile stratejik rekabetini derinleştirmeye yönelik adımlar atarsa, Ukrayna’ya yönelik yardımların ve genel askeri angajmanın zamanla ikinci plana düşebileceği ihtimali ortaya çıkmaktadır.

ABD’nin Ukrayna’ya yönelik taahhütlerini sorgulaması, Moskova’nın Batı ile daha geniş müzakereler yürütebilmesi için bir fırsat yaratmaktadır. Özellikle Trump’ın Ukrayna’nın Rusya ile müzakere yapması gerektiğine dair açıklamaları, Kremlin’in uzun süredir vurguladığı savaşın diplomatik yollarla çözüme kavuşturulması gerektiği tezini destekleyici bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Rusya açısından bakıldığında, Batı içinde Ukrayna’ya yönelik farklı bakış açıları ortaya çıkması, Moskova’nın uluslararası alandaki diplomatik pozisyonunu güçlendirmesine yardımcı olabilir. ABD’nin Ukrayna’daki savaşın devamlılığı konusunda daha isteksiz bir tutum sergilemesi, Rusya’nın Avrupa devletleri ile ayrı ayrı müzakereler yürütmesini kolaylaştırabilir. Ayrıca, Moskova’nın Washington ve NATO’nun doğrudan müdahil olmadığı bir müzakere sürecini tercih ettiği de bilinmektedir. Eğer ABD’nin Kiev’e yönelik desteği azalır ve Avrupa ülkeleri de Ukrayna’ya yönelik finansal ve askeri yardımları devam ettirmekte zorlanırsa, Rusya kendisini barış müzakerelerinde daha avantajlı bir konumda bulabilir.

Önde Gelen Rus Uzmanlarının Görüşleri

Rus uzmanlar, görüşmenin ardından yaptıkları değerlendirmelerde, ABD-Ukrayna ilişkilerindeki kırılmanın derinleştiğini ve bunun Rusya’nın jeopolitik pozisyonunu güçlendirebilecek bir gelişme olduğunu öne sürmektedirler.

Rusya’nın önde gelen dış politika analistlerinden Fyodor Lukyanov, Russia in Global Affairs dergisinin baş editörü olarak yaptığı değerlendirmede, Zelenski’nin Amerikan iç siyasetindeki değişimleri yeterince kavrayamadığını vurgulamıştır. Lukyanov’a göre, Ukrayna lideri, Biden döneminde aldığı desteğin Trump yönetimi altında da kesintisiz süreceğini varsayarak Beyaz Saray’a eski alışkanlıklarıyla gitmiş, ancak karşılaştığı sert tavır, ABD’nin Ukrayna politikasındaki yeni yönelimleri anlamakta geciktiğini göstermiştir. Lukyanov, Trump’ın Zelenski’ye karşı sergilediği soğuk ve mesafeli tavrın bilinçli bir diplomatik manevra olduğunu ifade etmektedir. Trump’ın, “Ben barışı sağlamak istedim ama bu kişi istemiyor.” yarattığı algısı aslında Ukrayna’nın barış sürecine yanaşmadığı mesajını Amerikan halkına vermeye çalıştığını ileri süren Lukyanov, bu durumun ABD’nin Ukrayna politikasında köklü değişimlerin yaşanabileceğine dair bir işaret olduğunu savunmaktadır. Ayrıca Lukyanov, Avrupa’nın bu gelişmeye nasıl tepki vereceğini de sorgulamaktadır. Ona göre, Trump’ın sert tavrı ve Ukrayna’ya yönelik eleştirileri, bazı Avrupa ülkelerinin Kiev yönetimine verdiği desteği daha dikkatli bir şekilde gözden geçirmesine neden olabilir. Eğer ABD’nin Ukrayna’ya verdiği destek belirgin şekilde azalırsa, Avrupa devletleri de uzun vadede Kiev’e sağladıkları yardımları sürdürebilme konusunda tereddüt yaşayabilir.

Valdai Discussion Club uzmanlarından Andrey Kortunov da görüşmeyi Ukrayna açısından “diplomatik bir başarısızlık” olarak nitelendirmektedir. Kortunov’a göre, Zelenski’nin asıl amacı Trump ile kişisel ve duygusal bir bağ kurarak ABD’nin desteğini devam ettirmekti, ancak bu çaba tamamen başarısız olmuştur. Görüşme sırasında Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Ukrayna’ya yönelik sert eleştirilerinin belirgin şekilde öne çıkması, Kortunov’a göre, ABD içinde Ukrayna’ya yönelik desteğin giderek daha fazla sorgulandığının bir göstergesidir. Trump’ın, “Ukrayna, ABD’ye minnettar olmalıdır” yönündeki vurgusu ve Zelenski’nin Batı ittifakı içindeki rolüne yönelik eleştirileri, Ukrayna’nın artık Washington tarafından stratejik bir ortak olarak değil, bir yük olarak görülebileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Ancak Kortunov, bu gelişmenin ABD’nin tamamen Ukrayna’dan vazgeçeceği anlamına gelmediğini de ifade etmektedir. Ona göre, diyaloglar devam edecek, ancak Kiev yönetimi, ABD’den gelen destek konusunda daha sıkı bir denetime tabi tutulacaktır. Özellikle, Washington’ın askeri yardımlar konusunda daha seçici davranması ve gelecekte Ukrayna’nın finansal ve askeri destek almasını belirli şartlara bağlaması ihtimali oldukça yüksektir.

MGIMO (Moscow State Institute of International Relations) Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Maksim Suchkov, Zelenski’nin Beyaz Saray’da sergilediği tavrı diplomatik açıdan riskli bir hamle olarak değerlendirmektedir. Ona göre, Zelenski’nin Trump’a doğrudan meydan okuması ve ABD’nin de savunmasız olduğunu ima etmesi, Washington tarafından kabul edilemez bir hata olarak algılanmıştır. Suchkov, bu durumu Ukrayna’nın Batı’daki konumunun zayıflaması ve destekçi bulmasının giderek zorlaşmasıyla ilişkilendirmektedir. Ona göre, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin liderleri, Trump’ı Zelenski’ye destek vermesi için ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamışlardır. Bu da Ukrayna’nın Batı dünyasında artık eskisi kadar güçlü bir destekçi bulamayacağı ihtimalini doğurmaktadır. Suchkov, Trump yönetiminin Ukrayna konusunda daha katı bir tutum sergilemeye devam edeceğini ve Rusya’nın bu gelişmeleri kendi lehine kullanması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. ABD’nin Ukrayna konusunda attığı her geri adım, Moskova için yeni fırsatlar doğuracaktır.

Rus uzmanların genel görüşü, Trump-Zelenskigörüşmesinin Moskova açısından stratejik kazanımlar sağlayabileceği yönündedir. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikasındaki değişim sinyalleri, Washington’ın küresel stratejisini yeniden şekillendirdiğini ve önceliklerini Asya-Pasifik’e kaydırmaya başladığını göstermektedir. Bu durum, Ukrayna’nın Batı içindeki konumunu zayıflatabileceği gibi, Moskova’nın Batı içindeki bölünmeleri kendi lehine kullanmasına da olanak sağlayabilir.

Sonuç

Trump- Zelenski görüşmesi, yalnızca ABD ve Ukrayna arasındaki ikili ilişkilerin değil, Batı ittifakı içindeki güç dengelerinin ve Moskova’nın stratejik hesaplarının da yeniden şekillendiği bir süreci tetiklemiştir. Görüşme boyunca Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Ukrayna’ya yönelik eleştirileri, Washington’ın Kiev’e verdiği desteğin sorgulanmaya başlandığını açıkça ortaya koymuştur. Trump’ın realist dış politika perspektifinden hareketle, ABD’nin ulusal çıkarlarını önceleyen ve Ukrayna’nın taleplerini ikinci plana atan bir yaklaşımı benimsediği gözlemlenmiştir. Bu tutum, Batı ittifakı içinde ABD’nin Ukrayna savaşına yönelik angajmanında bir dönüşüm olabileceğine dair güçlü bir sinyal olarak değerlendirilmiştir.

Görüşme sonrası Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik desteğini açıkça vurgulayan açıklamaları, Avrupa’nın ABD’den bağımsız bir şekilde Ukrayna’ya destek verebilecek kapasiteye sahip olup olmadığı sorusunu da gündeme getirmiştir. Fransa ve İngiltere gibi ülkelerden gelen destek mesajlarına rağmen, Avrupa’nın askeri ve ekonomik kapasitesinin uzun vadede Ukrayna için yeterli olup olmayacağı belirsizliğini korumaktadır. Bu bağlamda, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik desteğinde yaşanabilecek olası bir azalma, Avrupa’nın yükünü artırabileceği gibi Batı ittifakındaki uyumsuzlukları da derinleştirebilir.

Öte yandan Moskova, Trump’ın Ukrayna’ya yönelik sert açıklamalarını Batı ittifakının bölünmeye başladığının bir göstergesi olarak yorumlamış ve bu durumu kendi lehine çevirmek için stratejik bir fırsat olarak görmüştür. Kremlin açısından bakıldığında, Washington’ın Ukrayna’ya yönelik angajmanında yaşanabilecek bir kırılma, Rusya’nın askeri ve diplomatik hamlelerini daha güçlü bir şekilde yönlendirmesine olanak tanıyabilir. Bu durum, Rusya’nın diplomatik pozisyonunu güçlendirebileceği ve Avrupa üzerindeki baskısını artırabileceği yeni bir jeopolitik denge yaratma ihtimalini doğurmaktadır.

Sadık ARPACI
Uluslararası İlişkiler, Rusya Uzmanı

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.