TRANSATLANTİK İLİŞKİLERİN DEĞİŞEN YÖNÜ VE DONALD TUSK’UN TÜRKİYE ZİYARETİ

upa-admin 14 Mart 2025 168 Okunma 0
TRANSATLANTİK İLİŞKİLERİN DEĞİŞEN YÖNÜ VE DONALD TUSK’UN TÜRKİYE ZİYARETİ

Giriş

20 Ocak 2025 tarihinde göreve başlayan ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldikten sonra Avrupalı partnerleri ile önemli problemler yaşamaya başlamıştır. Hatta güvenlik alanında Transatlantik ilişkilerin bel kemiği olarak tanımlanan NATO, Trump’ın açıklamaları ve politikaları nedeniyle üye ülkeler arasındaki birleştirici gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bunun en önemli nedeni ise, NATO üyesi ülkelerin GSYH’lerinin % 2’sini NATO harcamalarının ayırması gerekliliğine rağmen birçok Avrupalı müfttekinin bu oranın altında katkı sağlamasından kaynaklanmaktaydı. Savunma konusunda ortak noktada buluşamayan müttefikler, diğer alanlarda da önemli bazı ayrışmalar yaşamaktadırlar. ABD’nin Ukrayna Savaşı’na yönelik yön değiştiren dış politikası, İsrail-Filistin konusunda insan hakları konusunda ayrışan değerler, ABD’nin Avrupa ülkelerine yönelik  uygulamaya koyduğu ticaret vergilerin yarattığı meydan okumalar ve ekonomide  artan korumacılık ilkesinin yeniden geri dönmesi bu konudaki önemli sorunlardır.

ABD Öncülüğünde Yeni Bir Pax Dönemi Mi?

Dünyanın yaşadığı bu değişim ve kaotik dönem, adeta eski düzenin sona erdiğini göstermekte ve uluslararası politikanın değişen konjonktür ve çıkarlar ekseninde ABD öncülüğünde yeniden inşa edildiğini düşündürtmektedir. Son dönemde Batı cephesinde yaşanan  bu kırılma daha belirgin bir hâl almaya başlamış, bunun aksine Doğu cephesinde artan sıkı ittifak ilişkileri (Rusya-Çin-İran-Kuzey Kore hattı), artan bölgeselleşme ve ortak diyalog girişimleri hız kazanmaya devam etmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna Savaşı’nı kendi şartlarına göre yönlendirme girişiminin Avrupa ülkelerinde yarattığı şok etkisi ise halen sürüyor.

Uluslararası basında ön plana çıkan başlıklar yer almaktadır:

  • Trump’ın yeni dünya düzeni Starmer’ı soğukta bırakıyor“,
  • Amerikalıların artık Avrupa’da özgür, demokratik dünyanın çıkarlarını temsil eden dost bir devlet olmaya istekli olmadığını kabul etmeliyiz“,
  • Hepimizin savaş sonrası tarihteki temel kırılmayı kavramamız gerekiyor“.

ABD Başkanı Donald Trump’ın fayda-maliyet analizi çerçevesinde ulusal çıkarlarını önceleyen dış politikaya daha fazla yönelmesi geleneksel ABD dış politikası ile örtüşmediği gibi, Batı ittifak yapısı içerisinde de ayrıştırıcı bir rol de oynamıştır. Trump yönetiminin Avrupa ülkelerine yönelik artan dışlayıcı söylemleri ve küresel çıkarları arka planda tutan davranışları mevcut ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. ABD dış politikasında yaşanan köklü değişimler, liderlerin benimsediği ulusal stratejiler kapsamında yeniden revize edilmesi Avrupa Birliği’nin küresel zeminde dönüşüm içerisine girdiğini göstermektedir. ABD’nin ulusal çıkarlarını öncülleyen kararlar alması ise üye devletleri tek başına hareket etmeye zorlamıştır.

ABD tarafından savunma ve güvenlik alanlarında yalnız bırakılan Avrupalı devletler, ortak güvenlik inşa etmenin ne kadar önemli olduğunun gerçeğine varmış görünmektedirler. Avrupa’nın savunma ve güvenlik alanında kapısını çalacağı ilk ülke ise Türkiye olmuştur. Türkiye, ABD’den sonra  NATO’ya savunma alanında en büyük katkıyı sağlayan ikinci ülkedir.

Polonya Başbakanı Tusk’un Türkiye Ziyareti  

Avrupa Konseyi Dönem Başkanı Polonya’nın Başbakanı Donald Tusk, Çarşamba günü başkent Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme gerçekleştirdi. Türkiye’nin AB üyeliğinin yeniden masaya yatırılması ise en çok beklenen gelişmeler arasında yer almaktaydı. Gümrük Birliği, Türkiye ile AB arasında 1963 Ankara Anlaşması ile başlatılan bütünleşme sürecinin ilk aşamasıdır. Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir. 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da yapılan Hükümetlerarası Konferans ile Türkiye resmen AB’ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Türkiye ile AB arasındaki inişli-çıkışlı ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir.

Türkiye, uzun yıllardır AB’ye tam üye olma yolunda önemli bir çaba göstermeye devam etmektedir. Türkiye, yaşanan bu kaotik dünya içerisinde yaşanan güç yarışından ve güç boşluğundan en çok fayda sağlayacak ülke olarak görünmektedir. Tusk, Türkiye ziyareti sırasında “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin artık gerçekçi ve elde tutulur bir süreç olmasını temenni ediyoruz” diyen Leh Başbakan, “Biz bu konuda Türkiye’yi her zaman destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz” ifadelerinde bulundu. Türkiye’nin NATO’daki en büyük kara ordusunda sahip olması, bulunduğu jeo-stratejik konum, göç krizinde oynadığı öncü rol ve aday ülke statüsü en büyük avantajları olarak karşımıza çıkmaktadır. Trump’ın NATO’ya yönelik şüpheci tavrı ve Avrupa ülkelerinin savunma konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiği yönündeki söylemleri, Türkiye’nin AB ile güvenlik iş birliğini nasıl şekillendireceği sorusunu da gündemde tutmaya devam etmektedir.

AB üyeliği konusunda bazı Avrupalı müttefiklerden tam desteği yeniden arkasında görmeye başlayan Türkiye ise, bu sürecin daha gerçekçi ve kendi açısından faydalı olduğunun farkına varabilir. Türkiye’nin özellikle çeşitli uluslararası kriz müzakerelerde oynadığı arabulucu rolleri, Suriye’nin yeniden inşası konusunda sağladığı katkı ve Ukrayna’nın yeniden inşasında ve bölgesel istikrar sürecinde gösterdiği destek de Batılı liderlerin ifadelerinde son dönemde sıkça yer almıştır.

Sonuç

ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa güvenliğinden çekilme tehdidinin NATO’yu kıtada harekete geçirdiği aşikardır. Yeni Genel Sekreter Mark Rutte, AB liderlerini Türkiye ile ilişkileri iyileştirmeye çağırmıştır. Trump’ın Avrupalı NATO müttefiklerine verdiği ABD güvenlik garantilerini geri çekme tehditlerinin yanı sıra Ukrayna’ya desteği kesme hamlesi, AB ülkelerinin hareket geçmelerine yol açmıştır. AB üyesi olmayan fakat AB ile beraber hareket etme yönünde hareket eden Norveç ve İngiltere de ortak bir duruş sergilemektedir. Keza Türkiye de benzer şekilde son zamanlarda AB liderleriyle sıkça bir araya gelmektedir. Örneğin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu ayın başlarında Londra’da Ukrayna’ya destek ve daha geniş savunma konularını görüşmek üzere Avrupa’nın başlıca askeri güçlerinin bir araya geldiği zirveye katılmıştır.

Avrupa devletlerinden Türkiye’ye yönelik ilk destek ise Avrupa Birliği’nin mimar ülkelerinin başında gelen Almanya’dan gelmiştir. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Sibylle Katharina Sorg, “yeni Avrupa güvenlik mimarisi” için kurulacak masada Türkiye’nin de olması gerektiğini söylemiştir. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da desteğini açıkça belirterek, konuşmasında, “Görüşmelerimize sadece AB üyelerini değil, aynı zamanda Birleşik Krallık, Norveç ve Türkiye gibi Avrupalı ortaklarımızı da dahil ediyor olmamız çok güzel” ifadelerine yer vermiştir.  Türkiye-AB cephesinde yaşanan bu yakınlaşma, ikili ilişkilerde yeşil ışığın yeniden yandığının ve durağan ilişkilerin yön değiştirerek yeni bir döneme giriş yapıldığının somut bir göstergesidir.

Sonsöz olarak, büyük lider Winston Churchill’in “Büyük devletlerin dostları ve düşmanları olmaz. Onların sadece çıkar ilişkileri vardır.” sözlerini  bu bağlamda tekrar  hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Dr. Seda Gözde TOKATLI

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.