Giriş
Filistin meselesi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası siyasetin en tartışmalı konularından biri olmuştur. İsrail’in 1948’de kuruluşunun ardından ortaya çıkan Arap-İsrail savaşları, mülteci sorunu, işgal altındaki topraklar ve Kudüs’ün statüsü gibi meseleler, Filistin’in devlet olarak varlığını doğrudan etkilemiştir. Filistin’in tanınması konusu, yalnızca bölgesel bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası hukukun işleyişi, normların uygulanışı ve büyük güçlerin çıkar dengelerinin yansımasıdır. Bu makalede, Filistin’in devlet olarak tanınma süreci, uluslararası hukuk bağlamı ve 2024–2025 yıllarındaki son diplomatik gelişmeler ele alınacaktır.
Uluslararası Hukuk Bağlamında Tanıma
Uluslararası hukukta devlet olmanın en temel ölçütleri, 1933 tarihli Montevideo Sözleşmesi’nde belirtilmiştir: belirli bir toprak, kalıcı bir nüfus, hükümet otoritesi ve diğer devletlerle ilişki kurabilme kapasitesi. Filistin, bu unsurların çoğunu karşılamaktadır. Ancak asıl mesele, egemenlik ve fiili kontrolün sınırlandırılmış olması ile bazı büyük güçlerin siyasi tutumlarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Filistin’in devlet olarak kabulü, hukuki bir mesele olmaktan çok, uluslararası politikanın ve diplomasinin bir konusu haline gelmiştir.
Filistin’in Tanınma Sürecinin Tarihsel Seyri
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), 1988 yılında Cezayir’de bağımsızlık ilanında bulunmuş ve bu ilan kısa süre içinde çok sayıda Arap ve Müslüman ülke tarafından tanınmıştır. 2012’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin’e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü vermiştir. Bu gelişme, Filistin’in uluslararası örgütlerde daha görünür olmasını ve uluslararası hukuk mekanizmalarına başvurabilmesini sağlamıştır.
2024’e kadar 140’tan fazla ülke Filistin’i tanımışken, tanımayan ülkeler arasında özellikle ABD, Kanada, Avustralya ve birçok Batı Avrupa ülkesi bulunmaktaydı. Bu durum, Filistin’in uluslararası sistemde meşruiyet kazanmasını sınırlayan temel engellerden biri olmuştur.
Devletlerin Yaklaşımları
- Arap ve İslam Ülkeleri: Filistin’i erken dönemde tanımış, siyasi ve diplomatik olarak desteklemişlerdir.
- Avrupa Ülkeleri: Avrupa Birliği içinde farklı tutumlar gözlenmiştir. İsveç 2014’te Filistin’i tanırken, diğer bazı AB ülkeleri bu konuda çekimser kalmıştır.
- Batı Bloku: ABD ve yakın müttefikleri, Filistin’in tanınmasına karşı durmuş, bu süreci barış müzakerelerine zarar verecek bir adım olarak değerlendirmiştir.
- Küresel Güney: Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki birçok ülke, Filistin’i sömürgecilik karşıtı bir dayanışma çerçevesinde tanımıştır.
Güncel Gelişmeler (2024–2025)
Son yıllarda yaşanan gelişmeler, Filistin’in tanınma sürecine ivme kazandırmıştır. Özellikle Gazze’deki insani krizler ve İsrail’in yerleşim politikalarının uluslararası kamuoyunda yarattığı tepki, birçok devletin tutumunu değiştirmiştir.
2025 yılı itibarıyla önemli adımlar:
- Birleşik Krallık, Kanada ve Avustralya, 21 Eylül 2025’te Filistin’i devlet olarak tanıdıklarını duyurmuşlardır. Bu karar, Batı dünyasında uzun süredir görülen çekincelerin kırılması açısından kritik bir dönüm noktasıdır.
- Portekiz de aynı dönemde Filistin’i resmen tanımıştır.
- Fransa, Birleşmiş Milletler’de yaptığı açıklama ile Filistin’i tanıma kararını ilan etmiştir.
- Malta, benzer şekilde tanıma sürecine katılmıştır.
Bu gelişmeler sonucunda Filistin’i tanıyan devlet sayısı BM üyelerinin 152’sine ulaşmıştır. Bu, dünya devletlerinin yaklaşık dörtte üçünden fazlasının Filistin’i egemen bir devlet olarak kabul ettiği anlamına gelmektedir.
Tanımanın Etkileri
Filistin’in tanınması, kısa vadede sahadaki gerçekliği değiştirmese de, diplomatik ve sembolik açıdan önem taşımaktadır. Tanıma kararları, Filistin’in uluslararası hukukta ve örgütlerde daha güçlü bir pozisyona sahip olmasına zemin hazırlamaktadır. Ayrıca iki devletli çözüm vizyonunun hâlâ geçerli olduğunu gösteren bir uluslararası irade beyanı olarak değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte, ABD ve İsrail’in sert muhalefeti, BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto mekanizması ve bazı Batı Avrupa ülkelerinin çekinceleri, Filistin’in tam üyelik ve tam diplomatik meşruiyet kazanmasının önündeki en büyük engellerdir.
Sonuç
Filistin’in tanınma süreci, uluslararası sistemde normatif ilkeler ile reel politik çıkarların kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. 2024–2025 döneminde özellikle Batı dünyasında alınan yeni tanıma kararları, Filistin meselesinde diplomatik denklemin değişmekte olduğunu göstermektedir. Her ne kadar Filistin’in sahadaki egemenliği sınırlı kalsa da, uluslararası tanınmanın artması, hem Filistin halkının meşru haklarını güçlendirmekte, hem de iki devletli çözümün uluslararası düzeyde destek bulmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler, Filistin meselesinin önümüzdeki yıllarda da uluslararası gündemde önemli bir yer tutacağını ve yeni diplomatik tartışmalara zemin hazırlayacağını göstermektedir.
Oğuzhan MANİOĞLU
























































