Yabancı basın, İran’ın bölgedeki jeopolitik rolü ile ilgili çelişkili bilgiler yayıyor. ABD-İran yakınlaşmasının yeni bir aşamaya geldiği belirtilmiştir. Aynı zamanda, iki ülkenin ilişkileri normalleştirmesinin hem İran’ın iç siyasi ortamında, hem de Ortadoğu’nun bir dizi güçlü devletlerinde hoşnutsuzluk yarattığı vurgulanıyor. Bu bağlamda Başkan H. Ruhani ile dini lider A. Hamaney arasında belirli ayrışmaların oluşmasından söz ediliyor. Genel olarak, ülkenin siyasi katmanında parçalanmanın oluştuğu belirtilmiştir. Paralel olarak, Suudi Arabistan ile İran arasında bölgesel liderlik uğruna mücadelenin de yeni bir aşamaya yükseldiği bildirildi. Bunların arka planında uzmanlar, Tahran’ın Hazar kıyısı ülkelerle ilişkilere özel bir önem verdiğini vurguluyorlar. Komşu ülkelerde “renkli devrim” hazırlandığından bahsediliyor.
İdeoloji ve Siyaset: Tahran’ın Kaygıları
İran’ın Ortadoğu’da ve dünyada oynadığı jeopolitik rolün değişmekte olduğunu kanıtlayan faktörler kendini göstermektedir. Tarihsel olarak bu devlet, bölgede temel güçlerden biri olarak kabul edilmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, onunla ilgili çelişkili jeopolitik süreçler yaşanıyor. Tahran geçen süre zarfında önemli ölçüde güçlenmiştir. Onun temel sorunları Batı ve öncelikle ABD ile ilgilidir.
Mesele İran’ın petrol ve doğal gaz rezervlerini kimin kontrol edeceği konusundan kaynaklanmıştır. Geçen yüzyılın 50’li yıllarından itibaren enerji kaynaklarını millileştirerek, Tahran, Batı’nın belli çevreleri ile çelişkileri derinleştirdi. Birkaç yıl önce ise bunlara nükleer program da eklendi. Başta ABD olmak üzere Batılı devletler Tahran’ı nükleer silah hazırlamakta itham ediyorlar. Onlar, bu ülkenin ekonomisini ciddi etkileyen yaptırımlar uyguluyor.
İran’da dini ideolojinin hakim olması başka bir durum yarattı. Bu, hem ülkenin yönetilmesine, hem de dış politikaya özel bir içerik sunar. Tahran’ın modern dünyada tutumu, aynı etkene yoğun şekilde bağlıdır. İran’ın güçlü bir devlet olduğunu ve bölgede yaşanan olayları ciddi etkilediğini ise artık hiç kimse inkar edemez.
Başkan Hasan Ruhani`nin BM tribününden yaptığı konuşma, bu açıdan uzmanların dikkatini çekti. Onun konuşması “ölçülüp-biçilmiş ve eleştirel analizle dolu” bir konuşma olarak değerlendirildi, burada ifade edilen fikirlerin “güçlü bölgesel oyuncu” olan bir ülkenin Başkanı tarafından ileri sürüldüğü vurgulandı (bkz: örn.,Выступление Роухани в ООН: “холодный душ” для западных политиков / Iran.ru, 29 Eylül 2014).
Aslında, bu konuşmaya kadar Tahran-Washington-Brüksel hattında yeterince yüksek gerilim vardı. Bu olaydan sonra da durum böyle kalmıştır. İran yönetimi son zamanlarda Batı`yı vaatlerine sadık kalmamakla ciddi şekilde itham ediyor. Fakat sorunun iki yönü, İran için daha hassas bir durumun oluştuğunu ortaya koyuyor. İlk olarak, iktidarda gözlenen gelişmelere dikkat çekilmektedir.
Uzmanların görüşüne göre, İran uğruna jeopolitik mücadele daha da keskinleşmiştir. Bu iktidar içerisinde belirli fikir ayrılıklarına neden oldu. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney, Başkan Hasan Ruhani`nin Batı’yla gizli görüşmeler yapmasından kuşkulanmıştır (bkz: Владимир Алексеев. Борьба за Иран разгорается / Iran.ru, 15 Ekim 2014). Medyaya sızan bilgilere göre; İran Cumhurbaşkanı ABD ile Avrupa Birliği’nin gizli hazırladıkları bir anlaşmayı (şimdilik sözlü şekilde) kabul etti. İşte bundan endişelenen İran’ın dini lideri, bu konuda belli önlemler almak istiyor.
Mesele sadece bununla sınırlı değildir. H. Ruhani Başkan seçildikten sonra, devletin hazinesinin sadece halka harcanacağına işaret etti. Uzmanlar bunu Tahran’ın “Hizbullah”, “Hamas” ve başka İslami örgütleri himaye etmek istememesi gibi değerlendiriyorlar.
Uzmanlar, İran yönetimi için önemli kabul edilen bir hususa da dikkat ediyor. Ülkede, ruhani liderin başkanlık ettiği yönetim katmanında belli fikir ayrılıkları kendisini gösteriyor. Öyle ki, “İslam Yolu”nun devam etmesi konusunda onlar farklı görüşteler. H. Ruhani ve “Devrimci Güçler”in oluşturduğu grup (buraya Laricani kardeşler de dahildir), sert zorlama yöntemini öneriyorlar. Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın öncülük ettiği “devrimci-anti-emperyalistler” ise, halka numunenin gücüyle etki etmeden yanadırlar (bkz: önceki kaynağa).
İşbirliğinde “Kırmızı Çizgi”: Dini Lider Uyarıyor
Günümüzde dini liderin, Başkan H. Ruhani`yi ABD ile ilişkilerin kurulmasında “kırmızı çizgi”ye yaklaştığı konusunda uyardığı kaydediliyor. Ancak 2013 yılında Ayetullah Hamaney, H. Ruhani`yi bu konuda desteklemişti. Uzmanların görüşüne göre; o, ABD ile yıllardır yapılan çekişmeli mücadeleye ara vermek için bu adımı atmıştı.
Öyle anlaşılıyor ki, İran’ın hakimiyet çevrelerinde hem ideolojik, hem de kişisel açılardan çelişkiler keskinleşiyor. Bunun gelişerek, devletçiliğe zarar verebilecek bir seviyeye ulaşacağını söylemek acelecilik olur. İran’ın devlet tecrübesi gösteriyor ki; bu tür gelişmelerin olasılığı minimumdur. Fakat unutmamak gerekir ki, bu gibi bilgiler ABD-İran yakınlaşması hakkında giden söylentiler zemininde oluşuyor. Dolayısıyla İran’ın siyasi katmanında derin çelişkiler gerçek olmasa bile, bir takım çevreler yalan bilgiler temelinde halkı buna ikna edebilirler.
Sorunun karmaşıklığı buradadır. Çünkü insanları yalana inandırmak için Batı, Farsça 70 uydu televizyonundan bilgiler yayıyor. “Arap Baharı”, Mısır, Libya ve Suriye tecrübeleri gösteriyor ki; modern teknolojiler vasıtasıyla onlar gerçek olmayan olayları gerçeklik olarak sunabiliyorlar. Örneğin, Muammer Kaddafi henüz devrilmeden önce uydu telekanalları meydanlarda yalancı mitinglerin görüntülerini yayarak insanları daha da radikalleştirmişti. Tüm bunlardan uzmanlar şöyle bir sonuç çıkarıyorlar; İran’da iktidarın devrilmesi planı çoktan çalışmaya başladı bile (bkz: önceki kaynağa).
Bu tezin ışığında, İran’ın Ortadoğu’daki jeopolitik rolü de ilginçtir. Amerika’nın İran’ı kendisinin “anti-terör macerası”na çekip-çekmeyeceği hakkında analizler yapılıyor. Washington’un Ortadoğu’da IŞİD`e karşı mücadelede Tahran’la işbirliği yapmak istediğinden ve bu yöntemle onun jeopolitik imajını değiştirmeye çalıştığından söz ediliyor (bkz: Сумеют ли США втянуть Иран в “антитеррористическую авантюру”? Отказ Тегерана таскать каштаны из огня для Вашингтона / Panorama.am, 6 Ekim 2014).
Dini lider, ABD’nin teklifine ret cevabını “onların elinin kirli olması” ile açıklıyor. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise, yaptığı açıklamada belirtti ki, “teröristler İran’dan gitmemiştir”. Yani IŞİD`i, Batı ve Ortadoğu’daki bazı müttefikler yarattı. Şimdi onlar (teröristler), kendi sahiplerine karşı yönelmişlerdir (bkz: önceki kaynağa).
Bunların arkasında Tahran’ın Riyad’a karşı suçlamaları duruyor. Suudi Arabistan’ın İran’ın bölgedeki nüfuzuna karşı mücadele ettiği hakkında bilgiler hayli zamandır ki, dünyaya yayılıyor. Birkaç gün önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud El Faysal, Cidde’de Alman meslektaşı Frank-Walter Steynmayer`le düzenlediği basın toplantısında şöyle demişti; “İran bölgedeki sorunun bir parçasıdır. Bu durumda İran’ın Suriye’deki güçlerini işgalci adlandırabiliriz. İran sorunun çözümünü istiyorsa, Suriye, Irak ve Yemen’deki güçlerini geri çekmelidir “(bkz:Saudi top diplomat criticizes Iran over conflicts / Associated Press, 13 Ekim 2014).
Gerçekte İran, Ortadoğu’da liderlik için mücadele ediyor. Aynı şekilde, onun Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle bu bağlamda belirli sorunları vardır. Şimdi mesele, Batı’nın İran’ı dize getirmesi planları konusunda güncelleşmiştir. Bu düzlemde Tahran’ın Hazar kıyısı ülkelerin Astrahan Zirvesi’nde daha yumuşak davranması anlaşılıyor. Başkan H. Ruhani’nin orada verdiği ve Rusya için çok önemli olan bir beyanı da yerine düştü.
Söz konusu mevzu, Ruhani’nin Rusya gazından vazgeçilmesi halinde İran’ın onun yerini tutabileceği ile ilgili Batı ile gizli anlaşmaya varmasıdır. Fakat Astrahan’da İranlı Lider “Rusya 24” televizyonuna verdiği röportajda bunu inkar etti. O, ülkesinin zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olmasına rağmen, gerekli tüketim teknolojisinin yokluğundan konuştu. Bu, Avrupa için İran’ın Rusya’yı ikame edemeyeceğini gösteriyor (bkz: Рухани поставил крест на идее западных стратегов / İnoСМИ.ru, 13 Ekim 2014).
Böylece, İran meselesinin daha da güncelleştiği söylenebilir. Bu süreç, şimdilik çelişkili gidiyor. Fakat diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, bu ülkenin de siyasi katmanında çelişkilerin ortaya çıkması, bazı komşu devletlerle ilişkilerinin karmaşıklığına eşlik ediyor. Belki de bu, sadece böyle görünüyor. Bununla birlikte, “Arap Baharı”ndan başlayarak benzer senaryoların Ortadoğu devletlerinde gözlendiğini kenara koymak riskli görünüyor. İran da “büyük tuzağa” düşmüyor mu?