Yunanistan’da gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin sonuçları, 2008 yılından bu yana ekonomik kriz ile boğuşan bu ülkenin siyasal geleceğini etkileme potansiyeline sahip önemli bir dönemece işaret etmektedir. Nitekim krizin başından bu yana AB (özellikle de Almanya)’nin öngördüğü her türlü önlemi ve uygulamayı hayata geçirmeye hazır hükümetler tarafından yönetilen Güney Balkan ülkesinde, ilk kez, AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF tarafından öngörülmüş ekonomik programı sert bir şekilde eleştiren ve mevcut haliyle kabul etmeyen bir hükümet iş başına gelmiştir. Bu hükümetin amiral gemisi ve tüm Avrupa’da ses getiren üyesi ise, Türkçesi “Radikal Sol Koalisyon” anlamına gelen ve gençliğinde Yunan Komünist Partisi (KKE)’nin gençlik örgütünde çalışmış, 40 yaşındaki inşaat mühendisi Alexis Tsipras (Çipras)’ın liderliğini yaptığı SYRIZA’dır.
Seçim sonuçlarından bahsetmeden önce Yunanistan’ın mevcut ekonomik görünümünden kısaca bahsetmek gerekir. Nitekim Yunanistan, 2008 yılında girdiği ekonomik krizden çıkabilmiş değildir. Atina, bugün itibarıyla AB-Avrupa Merkez Bankası-IMF troykası ile imzaladığı 240 milyar dolarlık bir borç anlaşması çerçevesinde hareket etmektedir. Maaş kesintileri, sosyal yardım programlarının neredeyse tamamen kesilmesi, yüksek işsizlik ve yatırımların durması bu programın en açık göstergeleridir. İşsizliğin %25’i bulduğu, genç kesimde ise %50’ye yaklaştığı, toplam borcun ülkenin GSYH’sinin %175’ine ulaştığı, asgari ücretin 600 avro düzeyine indiği ve krizin başladığı günden bu yana dörtte bir oranında küçülen bir ekonomiye sahip olan ülkede halkın müreffeh bir geleceğe yönelik ümitleri azalmış durumdadır.
SYRIZA, en büyük çıkışını 2012 seçimlerinde yapmış ve Synaspismos isimli sol partiye eklemlenen irili ufaklı birçok sol parti ve grubun katılımıyla oluşmuş bir çatı partisi görünümündedir. Partinin yapısına egemen olan heterojen görünüme karşın, SYRIZA’yı oluşturan grupların siyasal ve ekonomik anlayışları belli noktalarda ortaklaşmaktadır. Bu ortak noktalar ise, AB-Avrupa Merkez Bankası-IMF eliyle oluşturulmuş “acil önlem paketi”nin mevcut haliyle reddedilmesi, kamu harcamalarının sosyal yardımlara aktarılması, devletin yatırımcı ve düzenleyici rolünün yeniden altının çizilmesi, maaşların arttırılması, istihdam yaratmaya yönelik para politikaları, etkin çevre politikaları, azınlıklar ve göçmenlerin sosyal ve siyasal haklarının altının kalın çizgilerle çizilmesi gibi hususlardır. Yani SYRIZA, “piyasayı” değil, “insanı” ön plana alan bir siyasal anlayışı yansıtmaya çalışmaktadır. Dış politika alanında ise AB ile Arap Ortadoğu’su arasında etkin bir köprü olabilmeyi, Türkiye ile çok daha yakın ilişkiler kurulabilmesini, Filistin Meselesi’nde Araplar ile İsrail arasında arabulucu olabilmeyi ve gerektiği takdirde NATO’nun da eleştirilebileceğini açıkça gösterebilmeyi hedeflemektedir. SYRIZA’nın barışçıl söylemi ve özellikle de Almanya’nın denetiminde hazırlanan acil yardım paketini mevcut haliyle uygulamayacağını açıklaması, AB’ye ve özellikle Yunanistan’ın ciddi anlamda borçlu olduğu Almanya’ya karşı bağımsız bir devlete yakışan tavrı sergileyemeyen ve piyasaya eklemlenerek halktan kopan merkez partilerin (Yeni Demokrasi ve PASOK) cezalandırılmasını ve Tsipras’ın başbakanlık koltuğuna oturmasını beraberinde getirmiştir. Ne var ki, SYRIZA, %36,3’lük oy oranı ile 149 sandalye kazanmış ve 300 sandalyeli Yunan Meclisi’nde tek başına iktidar olma fırsatını 2 sandalye farkla kaybetmiştir. Bu nedenle, SYRIZA, yanına bir koalisyon partneri bulmak zorunda kalmıştır. Bu partner ise ilginç bir şekilde sağ-muhafazakar kanattan ve Panos Kammenos’un liderliğini yaptığı Bağımsız Helenler (Yunanlar) Partisi (ANEL) olmuştur.
Bağımsız Helenler Partisi (ANEL) aldığı %4,8’lik oy oranı ile 13 temsilcisini parlamentoya göndermiş sağ-muhafazakar bir partidir. Panos Kommenos tarafından, 2012’de Yeni Demokrasi Partisi’nden ayrılan isimler ekseninde kurulmuş olan parti, AB ve IMF tarafından öngörülen acil önlem paketini reddetme anlamında SYRIZA ile ortaklaşmaktadır. Bunun dışında ise, artık koalisyon ortağı olduğu SYRIZA ile hiçbir ortak yönü bulunmamaktadır. Zira ANEL, siyasette kilisenin rolünün artmasına taraftar olan, AB’ye oldukça şüpheyle yaklaşan ve göçmen karşıtı bir parti olarak bilinmektedir. Bu bağlamda, SYRIZA-ANEL koalisyonunun ne kadar işlevsel olabileceği ve ekonomik önlemler dışında hayata ve toplum yaşamına dair hiçbir yakınlığı bulunmayan bu iki partinin ve liderin nasıl anlaşabilecekleri hususunda ciddi bir kafa karışıklığı oluşmuş durumdadır. Hatta bu koalisyonun çok uzun ömürlü olmayacağına dair tahminlerde de bulunulmaktadır.
Artık eski başbakan diyebileceğimiz Andonis Samaras’ın liderliğini yürüttüğü merkez sağ Yeni Demokrasi (Nea Dimokratia-ND) ise, halkın ekonomik çöküntüye olan tepkisinin kurbanı olmuş ve uygulanmakta olan ekonomik programın sorumluluğunu paylaşan eski dışişleri bakanı Evangelos Venizelos’un merkez sol PASOK’u (Pan-Hellenistik Sosyalist Parti) ile birlikte seçimden mağlubiyetle ayrılmıştır. Yine de, Yeni Demokrasi’nin oylarının makul bir orana sahip olduğu (%27,8) ve 76 milletvekili ile anamuhalefet pozisyonuna geçtiğini görüyoruz. Merkez sol PASOK ise, kendisi açısından tam bir hezimet yaşamış ve oy tabanını çok büyük bir oranda SYRIZA’ya kaptırmıştır. Barajı güçlükle aşan (%4,7) ve yalnızca 13 milletvekilliği elde eden parti, Yunan siyasal tarihine geçecek dramatik bir çöküş yaşamaktadır. PASOK’un bu görüntüsü, Yunan siyasal hayatının amiral gemisi pozisyonundaki partinin geleceğinin olmadığına ve Yeni Demokrasi Partisi’nin bundan sonraki rakibinin SYRIZA olacağına dair öngörülerin doğmasına yol açmaktadır.
Aşırı sağcı, ırkçı ve yabancı (göçmen) düşmanı bir parti olarak tanınan ve lideri Nikolaos Michaloliakos ve diğer milletvekillerinin dahi bir cinayetten dolayı cezaevinde bulunduğu Altın Şafak ise %6,3’lük oy oranı ile “oyları azalmasına rağmen” üçüncü parti olmuş ve 17 milletvekilliği elde etmiştir. Radikal solun yükselişi, radikal sağ olarak görülen Altın Şafak’ın oylarında “az da olsa” bir gerilemenin yaşanmasına neden olmuş gibi görünmektedir. Seçimlerde yarışan diğer partilerden, eski gazeteci ve TV programcısı Stavros Theodorakis tarafından 2014 yılı içerisinde kurulmuş, yolsuzluk ve dokunulmazlık karşıtlığı üzerinden kampanya yürüten AB yanlısı, merkez-sol eğilimli To Potami (The River-Nehir) %6,1 oy oranı ile Altın Şafak’ın ardından dördüncü olup tıpkı onun gibi 17 temsilcisini meclise sokmuştur. Sol eğilimli bir parti olmasına karşın, söylemlerini aşırı sert ve AB karşıtı bulduğu gerekçesiyle SYRIZA ile koalisyon ortağı olmayı reddeden To Potami’nin, PASOK’un rolünü kapmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Dimitris Koutsoumpas’ın liderliğinde seçimlere giren Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ise, %4,5’lik oy oranı ile 15 üyesini meclise sokmuştur. 2012 seçimlerine göre oylarında az da olsa bir artış olan KKE, eski üyesi Alexis Tsipras’ın SYRIZA’sı ile işbirliği yapmayı ve koalisyon oluşturmayı daha seçimlerde önce reddetmiştir. Buna sebep olarak da SYRIZA’nın “gerçek bir devrimci” olmadığını, oportünist/reformist bir hareket olduğunu ve hatta Batı ve Rusya basınında da sıklıkla üzerinde durulduğu şekilde, ABD’li para sihirbazı ve “renkli devrim” üstadı George Soros ile birlikte hareket etmesini göstermiştir. Ne var ki, bu konuda güçlü bir kanıt da sunulabilmiş değildir. Eski Başbakan ve PASOK lideri Yorgo Papandreu tarafından, 3 Ocak 2015’te kurulan To Kinima (Demokratik Sosyalist Hareket Partisi) ise büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve %2,46 oy alarak %3’lük seçim barajını aşamamış ve parlamentoya temsilci sokamamıştır. Yine de To Potami ile To Kinima’nın önümüzdeki dönemde PASOK’un rolünü kapmaya çalışacakları görülebilmektedir.
Yunanistan seçimleri Batı Trakyalı Türkler için de başarıyla sonuçlanmıştır denilebilir. Nitekim azınlıklara oldukça sıcak yaklaşan SYRIZA’nın iktidara gelmesi Türklerin de lehine olacaktır. Bu seçimde Batı Trakyalı Türklerin oylarının önemli bir oranda SYRIZA’ya gittiği anlaşılmaktadır. Daha önce PASOK ağırlıklı bir oy tercihinde bulunan Türkler, bu seçimde elde ettikleri 3 milletvekilinin 2’sini SYRIZA’dan (Gümülcine’den Ayhan Karayusuf ve İskeçe’den Hüseyin Zeybek), 1’ini ise PASOK’tan (Gümülcine’den, daha önce de milletvekili olan Ahmet Hacıosman) meclise gönderdi. Batı Trakya Türkleri, 16 yıl sonra Yunan Meclisi’nde 3 vekillik elde ettiği için ayrıca başarılı olarak görülmelidir.
Seçimlerin üzerinden 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’tan hükümeti kurma görevini devralan Tsipras, yapılan anlaşma gereği ANEL ile koalisyon hükümetini kurmuştur. 162 milletvekiline (149 SYRIZA, 13 ANEL) sahip olan hükümetin bundan sonra ne yapacağı ve AB-IMF ikilisini (özellikle de Almanya’yı) mevcut ekonomik programı yeniden gözden geçirmeye ikna edip edemeyeceği sorusu, an itibarıyla bütün Avrupa başkentlerinde en fazla sorulan sorudur. Yunanistan’ın geleceğinin AB içerisinde olduğunu ve Avro bölgesinden ayrılmak istemediklerini, ancak gerekirse bunu yapacaklarını ifade eden Tsipras’ın bu kozunu ne kadar kullanabileceği önemlidir. Yunanistan’ın Avro bölgesinden çıkması belki çok büyük bir maliyet yaratmayacaktır. Ancak bu ülkeyle benzer sorunlardan muzdarip olan İspanya (SYRIZA benzeri PODEMOS anketlerde birinci sırada), İtalya (Beppe Grillo’nun 5 Yıldız Hareketi güçleniyor) ve Portekiz gibi Akdeniz ülkelerine örnek teşkil etmesi ihtimali Brüksel’in ve Berlin’in uykularını kaçırıyor olsa gerektir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU