Bugünlerde ABD’nin iç siyasetini meşgul eden en önemli konuların başında Donald Trump’ın Başkanlıktan azledilip azledilmeyeceği gelmektedir. ABD Temsilciler Meclisi’nin Adalet Komisyonu’nda alınan kararla Trump’ın görevini kötüye kullandığı ve ABD Kongresi’nin çalışmalarını baltaladığı ileri sürüldü. Adalet Komisyonu Başkanı Jerry Nadler, Trump’ı ABD’nin Ukrayna politikasını şahsi amaçları doğrultusunda kullanmakla suçlamaktadır. Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanıyla yaptığı telefon görüşmesi ortaya çıkmış ve Trump’ın bu görüşmede Ukrayna’ya yapılacak askeri yardımı bazı (kişisel) şartlara bağlamak kaydıyla askıda beklettiği iddia edilmiştir.
Azil soruşturmasında Donald Trump tam olarak “Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e, 2020’deki seçimde Demokrat Başkan aday adaylarından Joe Biden’ın ülkede yaptığı işlerle ilgili soruşturma açması için baskı yapmakla, bunu yaparken de Başkanlık yetkilerini kullanmak ve Ukrayna’ya yapılacak maddi yardımı bu şarta bağlamakla suçlanıyor.”[1] Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile geçen Temmuz’da yaptığı telefon görüşmesi ortaya çıkan Trump’ın, bu konuşmada Biden ile ilgili soruşturma yapılması talebinde bulunduğu iddia edilmekte. Ayrıca bu görüşmeden tam bir buçuk saat sonra gönderilen bir e-postada, ABD’nin Ukrayna’ya yapılacak olan yardımların durdurulması emrini verdiği de ortaya çıkmış durumda.[2] Şahsi (siyasi) çıkarları doğrultusunda görevini süistimal etmekle suçlanan Trump ise, bu konudaki tüm suçlamaları reddediyor. Trump’ın görevini kötüye kullandığı ABD Senatosu tarafından da kabul edilirse, Trump, ABD tarihinde azil süreci ile görevden ayrılan ikinci Başkan olacak.
ABD’de bir Başkan’ın azledilmesi için süreç şöyle başlamaktadır: Temsilciler Meclisi’nden bir üyenin şikâyeti ya da başvurusuyla inceleme başlatılır ve inceleme sonunda Adalet Komisyonu azil sürecinin devamına (oy çokluğu ile) onay ya da red verir. Komisyonun onay vermesi halinde, süreç Temsilciler Meclisi’ne intikal etmekte ve burada da oy çokluğu ile onay çıktığı takdirde azil başvurusu ABD Senatosu’na sunulmaktadır. Senato, azil süreci ile ilgili son mercii konumunda bulunuyor. Burada Başkan’ın azli konusunda tüm suçlamalar kanıtlarıyla beraber inceleniyor; Başkan’ın savunması da alınıyor ve Senato’nun azil ile ilgili ikna olması durumunda Başkan azlediliyor. Bu konuda Trump ile ilgili süreç Temsilciler Meclisi’nin azil konusunda aldığı olumlu karar sonucunda Cumhuriyetçilerin çoğunlukta bulunduğu Senato’ya gelmiş durumda. Trump’ın azli konusunda Senato’dan da onay çıkması için üçte iki çoğunluğun sağlanması gerekiyor. Çoğunluk sağlandığı takdirde, Trump’ın görevden alınması söz konusu olacaktır.
Kamuoyunda Trump’a yönelik suçlamalar Demokratların çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nin onayından geçse de, Senato’da Cumhuriyetçilerin çoğunlukta bulunmasından dolayı azil konusunun buraya takılacağı ve Senato’nun Trump’ın azlini reddedeceğine dair genel kanı ağırlık kazanmış görünüyor. Bu konudaki bir görüşe göre “Cumhuriyetçiler Senato’da çoğunlukta ve onların Senato’daki liderleri Mitch McConnell’ın, ‘Temsilciler Meclisi’nin iddialarını zayıf bulduğuna ve yeni tanıklar dinlemeye gerek bırakmadan hızlı biçimde sonuçlandırmaktan yana olduğuna’ ilişkin açıklamaları, Cumhuriyetçilerin, seçimlere yaklaşık 10 ay kala önlerine gelen azil davasını kısa bir görüşmeden sonra reddederek seçim ortamını daha fazla etkilemesine olanak vermeden kapatmaktan yana olduklarını gösteriyor.”[3] Ayrıca ABD siyasetinde son yıllarda Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında iyice belirginleşen cepheleşme, ABD başkanının azli ile ilgili alınacak kararlarda siyasi görüşün daha belirleyici olması ihtimalini doğurmuş durumda. Trump’ın azil sürecinin son mercii olan Senato’da yargılanmasının ise Ocak 2020 içinde gerçekleşeceği beklenmektedir. Demokratlar, genel olarak, Ukrayna konusunda Trump’ın görevini süistimal ettiğini savunurken, Cumhuriyetçilerin büyük çoğunluğu Trump’ı destekleyerek böyle bir suçlamaya karşı gelmektedirler. Trump’ın azli konusunda soruşturmanın öncülüğünü yürütenlerden Jerry Nadler ise, Trump’ın 2016 seçimlerinde komploya başvurduğunu ve seçimlere dışarıdan müdahale edilmesi girişiminde bulunduğunu ileri sürerek, aynı davranışı 2020 seçimlerinde de sürdüreceğini iddia etmektedir. Nadler’a göre, bu durum seçimlerin güvenliğine ve kesinliğine yönelik sürekli bir tehdit oluşturmaktadır. Nadler, “anayasal düzenin yıkılması anlamına gelen bu durumun devam etmesine izin veremeyiz” diyerek Trump’ın azlini kesin surette savunmaktadır.[4] Trump’ın kendisini “yasaların üzerinde gördüğünü” ileri süren Nadler, “Hiç kimsenin, Başkanların bile yasaların üzerinde olmadığı konusunda net davranmalıyız” ifadesinde bulunmuştur.[5] Nadler gibi diğer Demokratlar da Trump’ın azlini destekleyerek, Senato’nun yürüteceği süreçte davanın adil ve tarafsız bir şekilde gerçekleşmesi için tüm kanıtların davaya dâhil edilmesini, konuyla ilgili belgelerin incelenmesini ve tanıkların dinlenmesini talep etmekteler. Cumhuriyetçilerin yaklaşımını, mensup oldukları Cumhuriyetçi Parti üzerinden yorumlayan Ergin Yıldızoğlu’na göre: “Cumhuriyetçi Parti artık geleneksel bir muhafazakâr parti değil. Parti şimdi hızla Trump’ı, azil sürecini ‘çarmıha germe’ olayına benzeterek, onu İsa Peygamber ile kıyaslayan, ‘gelmiş geçmiş en büyük Başkan’ olarak gören, ‘beyaz üstünlüğü’ hareketleriyle ilişkileri olan temsilcileriyle birlikte, Trump’ın ırkçı, cinsiyetçi, popülist, otoriter, eğilimlerini tümüyle benimseyen işine gelmeyen olguları ‘sahte-yalan haber’ olarak reddeden, Demokrat Parti’yi, ‘sosyalist’, ‘aşırı solcu’, ‘ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehlike’ olarak sunan bir partiye dönüşüyor.”[6] ABD siyasetindeki kutuplaşmanın ya da cepheleşmenin de açık bir ifadesi olan bu yorum, Trump’ın azil davasının siyasetten ayrı tutulamayacağını da göstermekte. Bu yüzden Senato’nun alacağı kararın her durumda siyasi çatışmayı da beraberinde getireceği söylenebilir.
Trump’ın azil süreci tarihsel açıdan ABD’de daha önce azil sürecine girmiş olan Başkanlar Andrew Johnson, Richard Nixon ve Bill Clinton’dan sonra dördüncüsünü oluşturmaktadır. Bu Başkanlar, yüksek profilli suçlar kapsamında azil sürecine girmişlerdir.[7] Bu Başkanlardan sadece Nixon (azil süreci sona ermeden) istifa ederek Başkanlık görevinden ayrılmış, diğer ikisi (Johnson ve Clinton) İSE Senato’nun (beraat) kararı ile görevlerine devam etmişlerdir. Trump’ın Başkanlık kaderi de Senato’nun alacağı karar doğrultusunda şekillenecektir.
Ayşe YARAR
[1] “Trump’ın azil süreci: ABD’de senatörler Trump’ın nasıl yargılanması gerektiği konusunda anlaşamıyor”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50903416, Erişim: 24/12/2019.
[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50903416.
[3] Ergin Yıldızoğlu, “Trump’ın azil süreci: ABD tarihinde azil süreçleri hangi tarihi kavşaklarda gerçekleşti?”, 19/12/2019, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50858239, Erişim: 24/12/2019.
[4] David Cohen, “Nadler on Trump: A continuing threat to the integrity of our elections”, 15/12/2019, https://www.politico.com/news/2019/12/15/nadler-trump-impeachment-elections-085433, Erişim: 23/12/2019.
[5] “Trump’ın azil süreci: Temsilciler Meclisi ABD Başkanı’nı resmen ‘görevi suistimal ve kongreyi engellemekle’ suçladı”, 10/12/2019, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50728142, Erişim: 23/12/2019.
[6] Yıldızoğlu, “Trump’ın azil süreci…”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50858239.
[7] ABD yasalarına göre başkanlarla ilgili üç suçtan azil işlemi başlatılabiliyor: vatan hainliği, rüşvet ve yüksek profilli suçlar. http://bianet.org/bianet/print/217128-trump-icin-kritik-hafta-azledilen-ilk-abd-baskani-olabilir Bu üç başkanın azil süreçlerine dair Ergin Yıldızoğlu tarihsel bir perspektiften şöyle bir değerlendirme yapmıştır: “Bu da öncekiler gibi, ülke açısından çok önemli bir tarihsel kavşakta gündeme geldi. İlk azil süreci iç savaştan hemen sonra “yeniden yapılanma” olarak bilinen, “iç savaşın” son kalıntıları temizlenirken, köleciliğin kaldırılması ve kölelikten kurtulan Afrikalı Amerikalılara vatandaşlık ve oy hakkının tanınması döneminde (1865-1877) Başkan Andrew Jackson’a karşı gündeme gelmişti. İkinci azil soruşturma süreci Vietnam Savaşı sırasında, savaş karşıtı muhalefetin, Afrikalı Amerikalıların sivil haklar mücadelesinin yükseldiği bir dönemde Watergate skandalıyla birlikte Richard Nixon’ı hedef alıyordu. O sırada, II. Dünya Savaşı sonrası “hızlı ekonomik büyüme dönemi” kapanıyordu. Büyüme döneminin ekonomik modeli tükenmiş, dünya ekonomisi bir kriz ortamına girmişti. Bu ortamda ABD’nin dünya sistemi içindeki ekonomik ve siyasi konumu da değişmeye başlıyordu. Nixon, azil süreci sonuçlanmadan istifa etmişti. Bill Clinton’ı hedef alan azil soruşturması bir başka dönüm noktasında gündeme geldi. ABD önderliğinde başlayan küreselleşme, Latin Amerika’dan Rusya’ya kadar ilerleyen bir “Asya finansal krizi” ile sarsılmıştı; gündemde 1999 ve 2000 yıllarında dünya ekonomisini sarsacak bir finansal krizler dalgası vardı. O sırada, Avrupa II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez kendi topraklarında, Balkanlar’da bir savaş hatta bir “soykırım” yaşıyordu. ABD dış politika kurumları ve entelijensiyası, ülkenin ekonomik üstünlük döneminin kapanmakta olduğu saptamasından hareketle, askeri üstünlüğe öncelik veren, “imparatorluk eğilimi” olarak tanımlanan yeni bir dış politikayı gündeme getiriyordu. Bu dış politika, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleleri hedef alan El Kaide saldırısından sonra uygulanmaya konacaktı. Diğer taraftan bu azil süreci ABD siyasi yaşamında, etkileri giderek daha da güçlenerek bugüne kadar ulaşan bir siyasi kutuplaşma sürecini de başlatmıştı.” Yıldızoğlu, “Trump’ın azil süreci…”, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50858239.
Son derece subjektif yazılmış bir makale.
ABD’de demokratların hakimiyetinde olan medyanın yaptığı bariz yalan haberlerden bahsedilmemiş.
Demokratların çoğunlukta olduğu Temsilciler meclisinin Impeachment kararını somut kanıtlara dayanarak değil, dedikodulara dayanarak kabul ettiğinden bahsedilmemiş.
Impeachment sürecini yöneten Adam Schiff’in kongreye hitaben okuduğu Trump-Zelinsky görüşmesinin 100% uydurma olduğundan bahsedilmemiş.
Temsilciler meclisinde yapılan impeachment oylamasında demokratlardan 2 temsilcinin hayır, 1 temsilcinin çekimser, tüm cumhuriyetçilerin hayır oy verdiğinden, bu yönüyle oylamanın tamamen demokratların politik bir oyunu olduğunun ispatlandığından bahsedilmemiş.
Cumhuriyetçilerin bazı kişilerin tanık olarak dinlenmesini istemelerinin demokratlar tarafından reddedildiğinden bahsedilmemiş.