Dünyada askeri güçlerin yaptığı darbeler ve örtülü operasyonlar, insanlık tarihi boyunca geçmişten günümüze dek süregelmiştir. Darbelerin tarihine baktığımızda, Roma İmparatoru Sezar’ın da bir darbenin kurbanı olduğu ve hatta Napolyon’un da Fransa’da darbeyle iktidara geldiği görülmektedir. 20. yüzyıl penceresinden baktığımızda ise, ilginçtir ki, darbeler genelde az gelişmiş ve gelişmekte olduğu ülkelerde daha fazla yaşanmaktadır. Bu bağlamda, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere, Avrupa’da İspanya, Portekiz, Yunanistan ve ülkemizde de sıklıkla darbelere rastlamak mümkündür. Burada dikkat çekici olan, dünyada gerçekleşen askeri darbeler değişik yöntemler izlenerek yapılmış ve sonrasında kabul edilebilir (!) yönetime geçmek için de çeşitli uygulamalara gidilmiştir. Darbeleri yapan güçlerin iddia ettiği birinci gerekçe, siyasi iktidarların siyasal ve ekonomik olarak başarısız oldukları iddiasıdır. Bu doğrultuda, Erik Meyersson, askeri darbelerin nedenleri arasında zayıf devlet kurumları, ordunun siyasi gücü, sosyal çatışmalar ve ekonomik kriz bulunmaktadır.
Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle birlikte dünyadaki darbe sistematiği de bukalemun misali değişime uğradı, yani eski yöntemlerle bir arpa yol alınamayacağı gerçeğiyle yüzleşen devletler/ülkeler oldu. Ne mi oldu? Soğuk Savaş ve sonrası dönemdeki dinamikler, 11 Eylül 2001 faciası ile birlikte önemli bir değişime uğradı. Balkanlar’da belirleyici gücün Avrupa Birliği’ne (AB) kaymaya başlamasıyla belli bir istikrar sağlandı; ayrıca İsrail ile ilişkilerin 1990’lardaki önem ve hızını yitirdiği bir ortamda ABD’nin Türkiye’ye özel ve ayrıcalıklı bir müttefik gibi davranmasının anlamı kalmamıştı. Böylece, ABD, kendisine yeni ve çok daha hevesli müttefikler bulmuştu: Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Gürcistan, Özbekistan ve Tacikistan olmak üzere askeri ve siyasal anlamda işbirliği yapmak için yakınlaşma başlamıştı. ABD, Almanya’daki birliklerini Polonya’ya kaydırıyor, Irak’taki kullandığı muhalif unsurları Macaristan’da eğitiyordu. Fark ettiniz mi; bir hat boyunca “çevreleme politikası” güdülerek Doğu Avrupa’yı (Türkiye dâhil) içine alan Kafkaslara, Orta Asya’ya ve Afganistan’a kadar uzanan bir eksende Avrasya jeopolitiğinde, ABD, nasıl askeri ve siyasal olarak gücünü pekiştirmişti?
Uluslararası güç mücadelesinde, ülkelerin güvenlik stratejilerinde hedeflerini gerçekleştirmek için başvurdukları başlıca yöntemlerden biri de örtülü operasyonlardır. İstenmeyen veyahut uygulamak istediğiniz projelere engel olan, daha doğrusu size biat etmeyen devletlere/hükümetlere savaş açmaktansa, maliyeti az olan ama getirisi yüksek sonuçlar veren örtülü operasyonlar kârlıdır. Bunlar, devletin resmi istihbarat servisi tarafından yapılabileceği gibi, askeri gücü veyahut bir takım taşeron devletler/örgütler/kişiler kullanmak suretiyle de gerçekleştirilebilir. Örneğin, İran’ın petrollerini millileştirme kararı alamasından sonra, 1953 yılında dönemin İran Başbakanı Muhammed Musaddık’a yapılan darbenin arkasında ABD’nin olduğu bilinmektedir. Bu darbe için ayrılan on milyon dolar, İran içindeki işbirlikçiler sayesinde bir milyon dolara mâl olmuştur; bunu maliyeti az, çapı fazla olarak yorumlamak yerinde olacaktır! ABD’nin kendi stratejilerini uluslararası alanda meşru kılacak senaryolar oluşturmak için demokrasinin yaygınlaşması konusunda yaptığı çabalar da bu kapsamda sayılabilir. Ayrıca, ekonomik ve parasal açıdan diğer devletleri bir sistem ağı içinde bağımlı kılarak istenildiği zaman ekonomiyi güçsüzleştirip ekonomik kaosa sürüklemek, bunu takiben sosyal patlama ve anarşi yaratarak hedefteki devletlerin/ülkelerin geriletilmesi de ekonomik kapsamlı bir örtülü operasyondur.
Sonuç olarak, dünyamızdaki güç mücadelesinde örtülü operasyonların bitmeyeceğini her dönemin koşuluna göre ‘bukalemun’ misali yeni tekniklerin ve amaçların kullanılacağını vurgulayabiliriz. Soğuk Savaş döneminin şartlarının olmadığı gerçeğinden yola çıkarak, artık sadece ABD’nin uyguladığı örtülü operasyonların da olmadığını bu zincirin halkasına AB, İngiltere, Rusya, Çin ve başka devletlerinde bulunduğunu belirtmek lazım. Uluslararası güç mücadelesin çok taraflılığa (kutuplu) evirildiğinden hareketle de, hiçbir devletin/ülkenin küçümsenmemesi gerektiğini, örtülü operasyonlar bağlamında darbelerin tekrardan vuku bulabileceğini ve bunun dikkate alınarak gerekli önlemlerin alınmasının elzem olduğunu söylemeliyiz. Asya-Pasifik’in fazlasıyla önem kazanmasından dolayı geçen aylarda Myanmar’da yapılan darbe sizce bir tesadüf müdür? Tabii ki değildir, arkasında Çin mi, ABD mi veya AB mi olduğunu görmek için her şey ortada zaten. Ezcümle; uluslararası güç mücadelesinde (darbelerin) örtülü operasyonların bittiğini söylemek öngörüsüzlük değildir, olsa olsa körlüktür!
Güney Ferhat BATI