Balkanlar, yaşadığımız yüzyılda birçok gelişmeyi içinde barındırdığı gibi, birçok etkilere de maruz kalmaktadır. Balkanların çok parçalı yapısı ve dil/din/ırk eksenli kozmopolit yapısından dolayı sürekli bir hareketlilik içerisinde olduğunu görebilmekteyiz. Yugoslavya sonrasında oluşan “devletçikler“, sadece Balkan coğrafyasında değil, aynı şekilde birçok uluslararası ve bölgesel aktörün siyasi, ekonomik, askeri ve jeopolitik açıdan burayla ilgilenmesini zaruri kılmaktadır. Batı Balkanlar’da kurulan ülkelerin/devletlerin en karmaşık olanı herhalde Bosna Hersek’tir; keza diğer ülkelerden ayrılan önemli yanı ise büyük güçler tarafından anayasa dâhil diğer kurumlarının kurulmasıdır. Nihayetinde “Dayton Antlaşması” her ne kadar bu kadar etnik kimliği yan yana getiriyorsa da, Bosna Hersek, bir o kadar da risk ve çetrefille doludur. Bundan dolayıdır ki, Avrupa Birliği (AB), bu kadar karmaşık etnik kimliklerin bir arada olduğu ve anayasal zeminde sıkıntıları olan Bosna Hersek’in AB yolculuğunda aceleci davranmamış ve zamana yaymıştır bu süreci. Ne var ki, AB’nin Bosna Hersek konusunda da samimi olmadığını vurgulamak lazımdır; Bosna Hersek kuruluşundan günümüze kadar nevi şahsına münhasır (sui generis) olabilir, önemli olan ise AB’nin yaklaşımı nedir ve ne olacaktır?
Josip Broz Tito sonrasında Yugoslavya’nın dağılması/parçalanması, barışı sağlama ve diplomasinin yeni tekniklerini uygulamak için bir fırsattı. Bosna Hersek’te, savaş zamanında, küresel güçler kendi geliştirdiği yeni mekanizmaları denemeye çalışmıştı. Yugoslavya ve Bosna Hersek bir deneme tahtasına dönüşmüştü. Savaş süresince yeni teknikler Bosna Hersek’te uygulandı. Dayton’da imzalanan antlaşma, çatışma sonrası toplumlar için küresel güçlerin barış mekanizmalarının test edilmesi açısından uygun bir platform oldu. Dayton anayasasına göre, Bosna Hersek iki devletçik (Bosna Hersek Federasyonu, Sırp Cumhuriyeti ve Özerk Brçko) ve üç kurucu halktan (Boşnak, Sırp ve Hırvat) oluşmaktadır. Yani Bosna Hersek’te yaşayan azınlıklar, kurucu halklar gibi aynı haklara sahip değildirler. Dayton Antlaşması, ilk sıraya vatandaşı değil, kurucu halkları koymaktadır! Böylece, Dayton anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) de ihlal etmektedir. Dayton Antlaşması’nın devletçiklere büyük yetkiler vermesiyle, Bosna Hersek, -bilinçli şekilde- devlet organları yetkisi açısından zayıf bırakıldı. Dayton anayasası, siyasal süreçlerde de işlevsiz kalmıştı. Küresel güçler tarafından inşa edilen yetki paylaşım sistemi Dayton anayasasının özelliklerinden biridir.
AB’nin Batı Balkanlar’a olan ilgisi 1990’lı yıllar sonrasında oluşmaya başladı. Dünyada da 1990’lı yıllar Soğuk Savaş’ın artık çözülmeye başladığı yıllardır. AB, Soğuk Savaş yıllarının geride kalmasıyla birlikte var olan “Birleşik Avrupa” idealiyle Balkanlar coğrafyasına doğru büyümek ve genişlemek için politikalar üretmeye çalışmıştır. AB, bu politikalar çerçevesinde ilk olarak Balkanlar’a yönelik olarak Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı’nı kurmasıyla niyetini ortaya koymuştur. Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı’nın öncelikleri içerisinde, Balkanlar’da bulunan ülkelerin demokrasilerinin iyileştirilmesi, evrensel boyutta insan haklarının genişletilmesi, ekonomik odaklı kalkınmanın hedeflenmesi ve güvenlik boyutları olarak sıralanabilir. Bosna Hersek’in AB yolculuğu 2003 yılında Yunanistan’ın Selanik şehrinde gerçekleşen zirve ile birlikte başladı. Bu zirvede AB’ye tam üye olmak isteyen bütün Batı Balkan ülkeleri gibi, Bosna Hersek için de bir reçete yazıldı ve “potansiyel aday” ülke olarak sürecin ilerleyeceği belirtildi. Bosna Hersek’in kaderi; federasyon olması, birçok etnik kimliğin bir arada yaşama zorluğu ve maalesef Dayton’un getirdiği çıkmazlardı. 21. yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere, ancak hâlâ Bosna Hersek ve diğer Batı Balkan ülkeleri üyelik için AB’nin kapısında bekleyedursun? Aslında gerçek olan şudur; AB genişlemesi jeopolitiktir ve bu genişleme üye olmayı hak etmeyen bazı ülkelerin eksiklikleri ve sorunlarına rağmen genişledi. Öyle ki, halihazırda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi ülkeler üye olabiliyor iken, maalesef Bosna Hersek potansiyel aday olmaktan çıkamadı, çıkarılmadı. Peki, AB’nin ne zaman aklına geldi Bosna Hersek? Tabii ki, Rusya-Ukrayna savaşının tezahürü ile birlikte!
Bosna Hersek, uzun yıllar sonra nihayetinde AB’nin 2022 genişleme perspektifinde “potansiyel” olmaktan çıkıyor ve aday olma statüsüne kavuşuyor. Rusya’nın Ukrayna açtığı savaşın neticesinde, Balkanlar’ın etkilenmemesi ve domino etkisi yaratacak bir kaos ortamından kaçınmak için ve Bosna Hersek’in jeopolitik olarak risk taşınmasından kaynaklı olarak da AB bu hamlede bulunuyor. Kıta Avrupası’nın barış, refah ve istikrarı açısında da Bosna Hersek gibi aşırı kozmopolit bir ülkenin AB’ye yakın olması gereklilik; zira Bosna Hersek içerisinde yer alan Sırp etnik kimlikler ve yöneticiler gerek söylemleri, gerekse davranışlarından dolayı AB’nin jeopolitik kaygılarını artırmaktadır. Bu kaygılar yüzeysel değildir, keza Sırpların Ruslar ile yüzyıllara dayanan ilişkileri ve ittifakları mevcuttur. Bosna Hersek’e aday olma statüsü verilmesi muhakkak önemlidir, özellikle son yıllarda AB’nin birçok ülkesine Bosna Hersek’in birçok vatandaşı göç etmektedir ve artış göstermektedir. Bosna Hersek’e AB tarafından aday statüsü verilmesi ülkeye yararlı olabileceği gibi, aynı zamanda Balkanlar’ın da sosyo-ekonomik büyümesine ivme kazandıracak ve jeostratejik bir kazanım olacaktır.
Sonuç olarak, muhakkak ki tüm Batı Balkan ülkeleri gibi Bosna Hersek için de AB’nin verdiği veyahut gerçekleştirmesini istediği ev ödevleri (kriterler) eksiktir, tamamlanması içinde birçok süreç gerektirir. Ne var ki, bu açıdan baktığımızda AB’nin 2004 yılında gerçekleştirdiği ve en büyük genişleme politikası ile on ülkenin bazılarının eksiklerine rağmen tam üye yapmasına ne demeliyiz? Ve bundan sonra yine aynı şekilde Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan gibi ülkelerin AB’ye üye olması mümkün değil iken nasıl alındılar?! Demek ki, AB genişlemesi jeopolitik bir gerçeklik olmak birlikte, Bosna Hersek yaklaşımları da jeopolitik kaygılarının gerçekliğidir. Hakeza zaten AB Komisyonu tarafından Bosna Hersek için alınan ve yazılan rapora bakıldığında, fazlasıyla jeopolitik atıflara ve Avrupa’nın (yani AB’nin) güvenliğine değinildiğini görebilmekteyiz. Her ne kadar siyasi kriterler, kamu yönetimi reformları, yolsuzluk ve organize suçlarla mücadele, yargı ve ekonomik kriterler gibi birçok başlıklarda tamamen düzelme gerçekleşmemiş olsa bile, yine de Bosna Hersek’in potansiyelden çıkarak adaylığa doğru ilerlemesi değerlidir ve önemlidir. Sevgi, saygı ve rahmet ile andığım Aliya İzzetbegoviç’in şu sözlerini idrak etmek gerekir: “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız“. İzzetbegoviç’in bu sözleri, Bosna Hersek’in AB yolculuğunu ve ilerlemesini destekler niteliktedir.
Güney Ferhat BATI