Giriş
6 Şubat 2023 tarihi, ülkemizin toplumsal hafızasında kara bir gün olarak yerini almıştır. Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan 10 farklı ili doğrudan etkileyen büyük depremler neticesinde, yaklaşık 15 günlük sürede 40.000’i aşkın insanımız hayatını yitirirken, 100.000 dolayında insanımız da depremlerden yaralı bir şekilde çıkabilmiştir. Öncelikle hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza yüce Allah’tan rahmet, yaralılarımıza ise acil şifalar diliyorum ve aziz milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Necip milletimizin bir ferdi olarak, yüce Allah’ın izniyle, dayanışma, birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları içerisinde bu felaketin de mutlaka üstesinden geleceğimize inanıyorum. Elbette böyle acıklı bir durum karşısında depremin insani yaşam boyutu her konudan daha önemlidir. Ancak meydana gelen bu büyük felaketin her alanda verdiği veya verebileceği hasarları analiz ederek, yaşanan depremlerden çeşitli dersler çıkararak ve toplumumuza gelecek süreçte yön verebilecek bazı gerçekçi fikri çözüm alternatifleri sunarak da, milletimize ve devletimize bu dönem itibarıyla fayda sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Bu yazıda, yaşanan felaketin gelecek süreçte ülke ekonomimize olası etkilerini inceleyeceğim.
Öncelikle büyük afetlerin veya depremlerin maddi hasarlarını ve maliyetini hesaplamak, kolay bir iş değildir. Depremin yarattığı ekonomik etkiler, önümüzdeki süreçte ortaya çıkabilecek veriler ile birlikte, daha fazla netleşecektir. Ancak kullanılan yaygın terminolojiye göre, meydana gelen büyük depremlerin ülke ekonomisine olumsuz etkileri, (Doğrudan) Birincil etkiler ve (Dolaylı) İkincil etkiler olmak üzere iki ayrı kategoride incelenebilecektir.[1] Doğrudan ekonomik etkiler sınıfında, (bölgedeki kamu varlıklarının maddi durumu, bölgedeki genel ürün-sermaye stoklarının durumu ve özellikle şehirlerin altyapılarının gördüğü tahribat durumları vs. gibi) bölgelerdeki mevcut yapıların ekonomik kayıpları göz önünde bulundurulmaktadır. Dolaylı ekonomik etkiler kategorisi ise, afetlerin (ekonomik büyümede yarattığı negatif etkileri, işgücü ve nüfus oranında oluşturduğu etkileri, fiyatlar genel düzeyine yansımaları vs. gibi) makroekonomik olumsuzluklarını içermektedir. Dolaylı negatif etkiler, afetler sonrası, özellikle kısa ve orta vadelerde, genellikle ülke ekonomilerinde hissedilebilmektedir.
Depremin Yaşandığı Bölgelerde Görülen (Doğrudan) Birincil Ekonomik Etkiler
Güvenilir iktisadi kuruluşların kaynaklarında yer alan bilgilere göre, bölgelerde üretimde kullanılan ürün ve sermaye stoklarında yüksek miktarlarda kayıplar söz konusudur. Depremin yaşandığı bölgelerde iletişim, haberleşme, ulaşım ve enerji altyapıları ise, en fazla zarar gören unsurlar arasında yer almaktadır. Bölgelerde devletin veya kamunun mal varlıklarında da ağır maddi kayıpların ve hasarların meydana geldiği ifade edilebilir. Bu bağlamda, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) hazırladığı “2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Raporu”, yaşanan depremlerin yarattığı (doğrudan) ve yaratabileceği (dolaylı) iktisadi etkilere yönelik olarak aydınlatıcı bazı bilgiler içermektedir.[2]
Deprem felaketlerinin yaşandığı bölgelerde, kapsamlı bir yeniden inşa ve yapım sürecinin başlatılması gerekmektedir. Bu durum, Türkiye ekonomisi açısından ağır maliyetleri olacak zorlu bir süreçtir. Doğrudan ekonomik etkilerin en yüksek düzey gider kalemini ise, hiç şüphesiz ki, bölgelerde bulunan evlerin veya yapı stoklarının yeniden inşaları oluşturacaktır. Bu noktada, devlet, elini taşın altına koymuştur ve hükümet yetkililerince “Süratle yeni evlerin yapımına başlanacağı” ifade edilmiştir. Sonraki yüksek maliyet kalemini ise, bölgelerde hasar gören altyapıların bakım ve yeniden onarım çalışmaları oluşturacaktır. Ayrıca bütün bu süreçlerin tamamlanması, kısmen geniş bir zaman dilimini kapsayacaktır. Elbette afetlerden büyük ölçüde zarar gören yurttaşlarımızın da, bu zorlu süreç içerisinde temel ve çeşitli ihtiyaçları devlet tarafından karşılanacaktır. Örneğin, afetzede yurttaşlarımıza 10.000 TL gibi miktarlarda yardım ödemeleri yapılacaktır. Bu gider kalemleri çoğalabilir. Dolayısıyla, afetin doğrudan etkileri, bu süreçte hem ekonomik açıdan iyi durumda bulunmayan devletimizi, hem de maddi varlıklarını büyük ölçüde yitirmiş olan afetzede yurttaşlarımızı iktisadi yönden oldukça zorlayabilecektir. Meydana gelen afetlerin doğrudan etkileri, mevcut durumda, zaman içerisinde çözüme kavuşturulabilecek sorunları içermektedir. Türkiye ekonomisi açısından değerlendirildiğinde ise, afetin doğrudan etkileri sonucunda oluşan sorunlar, devletin yüksek düzeyde harcamalar yapmasını gerektirebilecek nitelik ve özelliklere sahiptir.
Deprem Felaketinin Dolaylı (İkincil) Ekonomik Etkilerine Yönelik Bazı Öngörüler
Genel anlamda felaketin ortaya çıkarabileceği toplam tahmini maliyet rakamlarını açıklamak, henüz doğru değildir. Çünkü maliyet rakamları depremlerin neden olduğu ekonomik etkilere ve bu etkilerin doğurabileceği farklı ihtiyaçlara göre önümüzdeki dönemde değişebilecektir. Ancak, iktisadi araştırma ve kredi derecelendirme kuruluşlarının açıkladığı rakamlara göre, deprem felaketlerinin Türkiye ekonomisine minimum seviyede 25 milyar dolar, maksimum ölçüde ise 85 milyar dolar düzeyinde bir ek maliyetinin olacağı öngörülmektedir. Ayrıca bu rakamlara göre, Kahramanmaraş merkezli depremlerin (GSYİH) Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla faktöründe % 0,5 ila % 2,5 seviyeleri aralığında bir kayıp yaratabileceği tahmin edilmektedir.
İktisatçılara ve araştırma kuruluşlarına göre değişebilmekle birlikte, afetin dolaylı etkilerinin, yüksek ihtimalle makroekonomik düzlemde hissedilebileceği öngörülebilir. Depremler, özellikle Gayrisafi Yurt İçi Hâsıla’da (GSYİH) en iyi ihtimalle % 1 ila % 2,5 oranı arasında bir kayıp yaratabilecektir. Bu düşünceyi destekleyen ana etmen ise, depremlerden etkilenen 10 farklı şehrimizin, Türkiye ekonomisinin toplam Gayrisafi Yurt İçi Hâsılası’nın yaklaşık olarak % 9’luk kısmını oluşturmasıdır. Güvenilir iktisadi derecelendirme kuruluşu JP Morgan’ın analizlerine göre, bu 10 ilimiz ihracatın % 8,5’ini ve ülkemizde ödenen vergilerin % 5’ini karşılamaktadır. Ayrıca bu 10 ilimizde, önümüzdeki süreçte etkin bir şekilde üretim gerçekleşmeyecektir. Bu durum da, ülke Gayrisafi Yurt İçi Hâsılası’nda düşüşe yol açacaktır.
10 ilimizin aktif çalışanları da, Türkiye’deki toplam işgücünün % 11,1’lik oranını kapsamaktadır. Dolayısıyla, depremler muhtemelen işgücü anlamında da olumsuz etkiler yaratabilecektir. Ayrıca 10 ilin ihracata katkıları göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin cari açık oranları önümüzdeki süreçte daha fazla artabilecektir. Yaşanan depremler, aynı zamanda Türkiye’de afetten hiç etkilenmeyen bireyleri de etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Bu kanıyı destekleyen ana neden ise, vergilemelerin önümüzdeki dönem itibarıyla artırılabileceği düşüncesidir. Çünkü devlet, ekonomide krediler veya dış kaynak unsurlarından yararlanmadığı takdirde, depremlerin ekonomik hasarlarını finanse edebilmesi güçleşecektir. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinde mali açıdan farklı vergileme yolları tercih edilebilecektir.
Bu süreçte, Dünya Bankası ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi çeşitli ülkelerden ve kuruluşlardan gelen maddi destekler ülkemize ekonomik açıdan bir nebze katkı sağlayacaktır. Ancak bütün bu yardımların afetin etkilerini bütüncül bir şekilde onaracağı düşünülmemelidir. Devlet bütçesinde bazı yatırım kaynaklarının da, önümüzdeki dönem itibarıyla, depremlerin etkileri ve bu etkilerden doğabilecek değişik ihtiyaçlara ayrılması zorunluluk arz edecektir. Bu minvalde, milli gelir yönünden büyük çaplı maliyetler oluşabilecektir. Bütün bu durumlar, zaman içerisinde belirginleşecektir. Ancak, meydana gelen depremlerin, 2023 yılına yönelik olarak ekonomik büyüme faktöründe % 1 ila % 2 oranında bir kayıp yaratması öngörülebilir.
Ayrıca enflasyon faktörü de, yaşanan depremler ile birlikte yukarı yönlü bir artış eğilimi gösterebilir. Türkiye ekonomisinde, Merkez Bankası’nın faiz ve para politikaları sonucu son 1,5 yıllık dönemde rekor düzeyde artan enflasyon oranları, tüketici fiyatlarında % 90’lara ulaşırken, üretici fiyatlarında ise % 160’lara varmıştı. Ancak baz etkisi ile birlikte, Kasım ayında gerileme eğilimine girmişti. Son açıklanan 2023-Ocak rakamlarına göre ise, enflasyon yıllık bazda, tüketici fiyatlarında % 57,68, üretici fiyatlarında da % 86,46 olarak gerçekleşti. Bu doğrultuda, kısmi ölçüde enflasyon oranlarında bir gerileme trendi söz konusu olmuştu. Ancak ülkemizde enflasyon oranlarının yaşanan deprem felaketleriyle birlikte seçimlere kadar olan süreçte % 50 seviyelerinin altına düşmeyeceği artık neredeyse kesinleşmiş bir ihtimaldir.
Sonuç
Sonuç itibarıyla, Türkiye ekonomisinin içerisinde bulunduğu farklı mevcut sıkıntıların üzerine deprem felaketleri de eklenmiştir. Bu bağlamda, depremlerin önümüzdeki süreçte getirdiği veya getirebileceği ekonomik boyuttaki zorluklar, beklenen etkilerden çok daha fazla hissedilebilecektir. Ayrıca yaşanan felaketlerin yaralarının önümüzdeki süreçte hızlı bir şekilde sarılabilmesi açısından, Türkiye ekonomisinin değişik türde parasal kaynaklar bulması gerekmektedir.
Bu parasal kaynakların arasında ise, ülke ekonomisine kazandırılabilecek doğrudan ve dolaylı yatırımlar, en iyi alternatifler olarak belirtilebilecektir. Bu noktada borçlanma seçenekleri ise ülke ekonomisinin sırtına ağır maliyetler yükleyebilecektir. Dolayısıyla, Türkiye’de yapılması planlanan seçimlerin ertelenmesi halinde ülkede oluşabilecek siyasi belirsizlik ortamı, Türkiye ekonomisine gerçekleştirilebilecek bu olası yatırımları, mutlaka olumsuz yönde etkileyecektir. Seçimlerin, ekonomik gidişat ve istikrar için vaktinde yapılması gerekir. Seçimlerin ertelenmemesi siyaset üstü milli bir bakış açısıyla daha yerinde bir tercihtir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nde, iki büyük partinin lideri de “Yeter! Söz Milletindir!” diyor ise, seçimlerin yapılması için uygun olan hava, saha ve zemin şartları oluşmuş demektir. Gündemde yer alan tarihler arasından herhangi birine kadar seçim hazırlıkları tamamlanabilir. Depremzede vatandaşlarımız da, bu süreç içinde, Türkiye’de uygun bölgelere yerleştirilebilir.
Yazıda da belirtildiği üzere, yaşanan deprem felaketlerinin ekonomik etkileri önümüzdeki süreçte daha fazla belirginleşecektir. Mevcut ekonomik tablonun iyi bir görünüme sahip olmaması durumu ise, yaşanan deprem felaketlerinin etkilerini daha fazla hissettirebilecektir. Dolayısıyla, halihazırda pandemi, küresel ekonomideki sorunlar, döviz kuru atakları ve para politikalarındaki etkinsizlikler sebebi ile zaten yıpranmış olan Türkiye ekonomisinin, şu an itibarıyla, öncelikli bir konuyu oluşturan afetin etkilerinin sebep olduğu maliyetlerle de baş etmesi gerekecektir. Ek olarak, işgücü ve nüfus potansiyellerindeki kayıplar da hem ülkemiz, hem de ülke ekonomimiz açısından kaygı verici bir niteliğe sahiptir. Şu an can kayıplarının fazlalaşmaması, yaralı yurttaşlarımızın yaşamlarından olmamaları milletçe tek temennimizdir. Ekonomiden daha çok öncelenmesi gereken konumuz ise elbette ki yurttaşlarımızın sıhhatidir. Hepimize geçmiş olsun ve Allah yar ve yardımcımız olsun…
Cumhur Kartal YILDIZ
DİPNOTLAR
[1] Fatih Altun (2018), “Afetlerin Ekonomik ve Sosyal Etkileri: Türkiye Örneği Üzerinden Bir Değerlendirme”, Sosyal Çalışma Dergisi, Cilt 2, Sayı: 1, ss. 8-11.
[2] Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu-TÜRKONFED (2023), “2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Durum Raporu”, 10.02.2023, Erişim Tarihi: 18.02.2023, Erişim Adresi: https://turkonfed.org/Files/ContentFile/turkonfed2023kahramanmarasdepremiafetdurumraporu021023-4718.pdf.