İRAN-İSRAİL SARMALINDA ORTADOĞU SİYASETİ

upa-admin 17 Nisan 2024 417 Okunma 0
İRAN-İSRAİL SARMALINDA ORTADOĞU SİYASETİ

Nisan 2024, belki de 45 yıldır beklenen bir finalin, en sonunda gerçekleşeceği bir tarih olarak kaydedilmeye çalışıldı. 1 Nisan’da İsrail’in Suriye’deki İran diplomatik misyonunu vurması, İran’ın uluslararası hukuka göre kendi toprağı kabul edilen alana yapılan saldırıyı meşru müdafaa çerçevesinde yorumlaması, BM Statüsü’nün 51. maddesi bağlamında 13 Nisan’da İHA/SİHA ve balistik füzelerle verdiği yanıt ve İsrail’in bu bir günlük atışlara karşı, olası misillemesi, son günlerde gündemin başlıklarını oluşturdu. Yazının başında ifade ettiğimiz “final” sözcüğü, yarım asıra yakın bir beklentinin ete kemiğe bürünmesidir. Zira önce “devrim” olarak başlayan, sonra İslam devrimine dönüşen sosyal değişimle kurulan İslam Cumhuriyeti, ilk zamanlardan beri, İsrail karşıtlığı ve Körfez’de ABD’ye yakın Arap rejimleriyle mesafesini adeta ontolojik bir kurgu zemininde ortaya koydu.

1982’de İsrail’in Lübnan’daki FKÖ kamplarına karşı operasyonlarını içeren I. Lübnan Savaşı’nda, ülkedeki çaresizlik, İslam Cumhuriyeti’nin Lübnan’da Şii Araplar arasında popüler Hizbullah’ı kurdurmasını, bu örgütün 1975-1990 arasında yaşanan iç savaşı bitiren Taif Anlaşması’nda “silah bırakmayan tek örgüt” olmasını, yine 1982-2000 arasında Güney Lübnan’da süren İsrail işgaline karşı konumuyla ön plana çıkmasını, örgüt ve İran’ın Doğu Akdeniz’deki çıkarları açısından sağladı. Hizbullah, eş zamanlı olarak parlamentoda siyasal grup, Güney Lübnan’ı İsrail işgali sona erdikten sonra fiilen yöneten bir antite ve silahlı örgüt olarak durumunu pekiştirdi. Batılı odaklar, Güney Lübnan’ı “Hizbullahistan” olarak adlandırmaya başladı. 2006’daki II. Lübnan Savaşı’nda Hizbullah’ın ülke içindeki konumunu pekiştirmesi ve İsrail’in Mavi hattın gerisine çekilmesi, vurguladığımız siyasal gücü daha da arttırdı. Yine 1980-1988 arasında yaşanan İran-Irak Savaşı boyunca baba Esad’la İslam Cumhuriyeti yakınlaşması, oğul Esad’la da süren, Baas-İslam Cumhuriyeti bölgesel müttefikliğini doğurdu. ABD’nin yürüttüğü  Körfez Savaşları’ndan sonra, Irak’ta Şii Arap varlığın merkezi hükümetteki konumunun yükselmesi ve Yemen’de Husiler’in galebe çalması, İran için, bölgesel periferi parantezinde, çeşitli hükümet ve örgütlerle tamamlanan bir tabloyu işaret etti. Her ne kadar İran tipi bir örgüt olmasa da, 2007’den itibaren Gazze’de Filistin Otoritesi’nden fiilen ayrı bir rejim kuran Hamas, İran’ın Doğu Akdeniz siyasetinde başka bir coğrafya haline geldi. Hamas, Hizbullah aracılığıyla İsrail’le vekaleten savaşan İran, son zamanlarda Husiler’i de İsrail’e karşı öne sürdü. Basra’dan Kızıldeniz ve Süveyş’e uzanan ticaret yolları ve enerji nakil rotalarında, önemli kozlarını ileri sürmeye başladı.

7 Ekim 2023’teki Hamas saldırılarına yanıt vermekten hareket eden İsrail, 30 binden fazla sivili katlettiği Gazze operasyonunda, ABD ve Avrupa ülkelerinden çok geniş bir destek alsa da, gün geçtikçe meşruiyet sorunlarını daha fazla yaşamaya başladı, Holokost mağduru bir toplumun mirasçısı olarak soykırımla suçlanmaya varan dosyalarla BM Adalet Divanı yargılamasının sanık sandalyesine oturdu. Öte yandan, Seymour Hersh’in 2004’te New Yorker’da kaleme aldığı “Plan B” makalesinde iddia edildiği üzere, İsrail Ordusu’ndan emekli olduğu ya da istifa ettiği gösterilen Mistaravim grubuyla Barzani’nin Peşmerge birliklerini oluşturdu. İsrail’in 1950’lerden beri devam ettirdiği Kürt politikası, 1962-1975 yıllarında baba Molla Mustafa Barzani’nin Irak’a karşı başlattığı ayaklanmaya verdiği destek ve kendi üniversitelerinde Kürt antitesi üzerindeki akademik çalışmaları özendirmesi, bu satırlara sığmaz. Öte yandan, 1990’ların başında bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan’la yakın ilişkileri, medikal, telekomünikasyon ve savunma sanayindeki işbirlikleri, İsrail için Körfez’den Hazar’a uzanan denklemde, İran’a karşı bakışı olgunlaştırması, şöyle bir bilançoyu dile getirdi. 2004’ten beri Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri’nde birbirlerini “öncelikli tehdit” ilan eden iki ülke, acaba doğrudan savaşırlar mı?

1 ve 13 Nisan’daki -orantısı farklı olsa da- saldırılar, bu açıdan bir ilki teşkil ediyor. Bununla birlikte, İsrail, İran ve İran’ın desteklediği örgütlerin koordinasyon merkezi olarak tanımladığı Şam’daki diplomatik misyonuna yaptığı saldırılarda İran’ın askeri ve istihbari personelini, örgüt temsilcilerini öldürdüğünü iddia ederken, 13 Nisan’da kitlesel saldırıya karşın, drone ve balistik füzeleri İsrail’e isabet etmeyen İran da, 13 Nisan’da 44 Mossad ajanının öldürüldüğü savladı. Bunlarla ilgili somut belgeler, tam olarak belirtilemedi.

Türkiye, kendi açısından, İran’ı düşman değil rakip gördüğü bölgesel siyasalarında ve İsrail’i 7 Ekim’den itibaren daha da sert tonlarla eleştirdiği siyasal söyleminde, ABD müttefiki, NATO üyesi ve AB katılımcı üyesi olarak, belli dengeleri korumaya gayret ediyor. Bu noktada temkinli davranmak, 9 Mayıs 2024’te ABD Başkanı Joe Biden’ın resmi davetlisi olarak Beyaz Saray’ı ziyaret edecek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüz yüze görüşmelerde konuyu farklı boyutlarıyla ele alacağı geniş bir konsültasyon sürecini haber veriyor. Türkiye, PKK/PYD terörüne karşı, 2024 yazında geniş kapsamlı, terör örgütünün ve diğer örgütlerinin varlığını felç edecek bir operasyona hazırlanırken, ABD desteğine de önem veriyor. Son zamanlarda Batı ile ilişkilerde yaşanan restorasyon, bu alanlara ne kadar yansıyacaktır göreceğiz. 2024 yerel seçiminden sonra, ana muhalefet CHP’nin belediyelerdeki siyasal üstünlüğü, bir bakıma, denge siyasetinin içte de ses getireceğini gösteriyor.

Şu soruyu sorarak, konuyu bağlamaya çalışalım. İran-İsrail, yarım asırlık beklentiyi karşılayarak, kitlesel bir savaşa girerler mi? Öncelikle, iki ülkenin karada savaşacakları coğrafi bir alan yok. ABD, bu tür bir savaşa sıcak bakmıyor. İsrail Başbakanı Netenyahu’nun İsrail’deki siyasal durumu da çok rahat değil. Bu günlerde beklenen İsrail misillemesi, uzun vadeli ve ağırlaştırılmış bir vekalet savaşının, 1 Nisan’dan sonra, toplamda 3. adımı olabilir.

Kasım 2024’te ABD’deki Başkanlık seçimlerinin sonucuna göre, Donald Trump’ın olası yeniden Başkanlığı, Netenyahu’ya aradığı desteği buldurabilir. O yüzden, Bibi, elini çabuk tutup, Gazze’deki Filistin varlığını tehcir dahil çeşitli yöntemlerle ve savaşla sonlandırmak, savaşı da Yemen’den değil, Lübnan-Suriye hattından kontrollü olarak yaymak isteyecektir. İran ise, Rusya-Çin hattından, ABD’nin İsrail’e sınırsız görünen desteğine karşı, dengeleyici bir destek ve siyaset talep edecektir.

Rusya’nın Ukrayna işgali, İsrail’in Gazze saldırıları ve İran-İsrail doğrudan savaş denemeleri, dünyadaki istikrar açısından gün geçtikçe alarmın rengini kırmızıya çevirmektedir.

Kapak fotoğrafı: https://www.yirmidort.tv/dunya/iran-israile-iha-saldirisi-duzenledi-bir-hata-daha-yaparlarsa-karsiligi-agir-olur-172166

Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.