KRALİÇE VICTORIA DÖNEMİ VE “PUBLIC SCHOOL”LAR: ARİSTOKRASİ İÇİN BİR “KARAKTER FABRİKASI”

upa-admin 23 Eylül 2025 785 Okunma 0
KRALİÇE VICTORIA DÖNEMİ VE “PUBLIC SCHOOL”LAR: ARİSTOKRASİ İÇİN BİR “KARAKTER FABRİKASI”

Giriş

Kraliçe Victoria dönemini (1837-1901) anlamak, İngiliz “public school“larının ne anlama geldiğini ve aristokrasi için neden bu kadar önemli olduğunu kavramakla başlar. Günümüzdeki “devlet okulu” karşılığının aksine, bu kurumlar aslında ülkenin en prestijli ve seçkin özel yatılı okullarıydı. Eton, Harrow, Winchester gibi okullar, sadece akademik bilgi aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda bir “karakter fabrikası” gibi işlev görüyordu.

Bu okulların temel felsefesi, geleceğin liderlerini, imparatorluk yöneticilerini ve devlet adamlarını yetiştirmekti. Müfredat, Klasik Latin ve Yunan dilleri üzerine kuruluydu ve sportif faaliyetler, sert disiplin kurallarıyla birleşiyordu. Öğrencilerden, zeka kadar dayanıklılık, cesaret, takım ruhu ve centilmenlik gibi özellikler bekleniyordu. Bu okullardan mezun olmak, bir “kutsal mühür” gibiydi ve İngiliz aristokrasisinin ve üst sınıfının sosyal ve profesyonel ağlarını inşa etmenin en temel yolu haline gelmişti.

Bu sistem, bireysel yetenekten ziyade, ortak bir değerler kümesi etrafında şekillenen bir elit sınıf yaratma amacı taşıyordu. Mezunlar, hayatlarının geri kalanında birbirlerini destekleyen, kapalı ama güçlü bir “eski okul ağı” (old boys’ network) oluşturuyordu. Bu ağ, İmparatorluk’un dört bir yanındaki stratejik pozisyonları dolduruyor, kamu hizmetinde, orduda ve ticarette kilit roller üstleniyordu.

Türk Tipi Eğitim Modeli ile Karşılaştırma ve Fırsatlar

Türk eğitim sistemi, tarihsel olarak batıdan (özellikle Fransa ve Almanya’dan) esinlenmiş olsa da, Cumhuriyetin kuruluş felsefesiyle şekillenmiş, merkeziyetçi ve standart bir yapıya sahiptir. Lise ve üniversite giriş sınavları, öğrencileri belirleyen ve yönlendiren en temel mekanizmalardır. Sistem, bilgiyi eşitleme ve yayma misyonu taşırken, İngiliz “public school“larının aksine, bireyleri bir “elit sınıfa hazırlama” gibi bir amaç gütmez.

Buradaki temel fark, bir sistemin “ortak bir vatandaş” yetiştirme odaklı olması (Türk modeli) ile diğerinin “özel bir lider sınıf” yetiştirme odaklı olmasıdır (İngiliz “public school” modeli). Türk modeli, liyakati sınava endekslerken, İngiliz “public school“ları liyakatı bilgi, karakter ve sosyal ağların birleşiminde arar.

Stratejik Öneriler: “Public School” Felsefesini Türkiye’ye Uyarlamak

Bu iki farklı modeli doğrudan birebir kopyalamak mümkün veya doğru olmaz. Çünkü her model, kendi kültürel ve tarihsel bağlamında anlam kazanır. Ancak, İngiliz “public school” felsefesinden ilham alınarak, Türk eğitim sisteminin eksiklerini giderecek ve onu daha ileri taşıyacak stratejik öneriler geliştirmek mümkündür.

1. Sadece Akademik Bilgi Değil, ‘Karakter Eğitimi’ Odaklı Okullar

Türkiye’de, mevcut fen liseleri veya proje okulları, akademik başarıya odaklanarak bir nevi “elit öğrenci” havuzu yaratmaktadır. Ancak bu havuz, sadece sınav başarısına göre şekillenmektedir. Stratejik önerim, bu okulların müfredatına ve kabul süreçlerine karakter eğitimini entegre etmektir.
• Önerilen Strateji: Bu okulların öğrenci kabul süreçleri sadece sınav puanına değil, aynı zamanda mülakat ve referans sistemine dayalı hale getirilmelidir. Öğrencilerin sportif, sanatsal veya sosyal sorumluluk projelerindeki başarıları da değerlendirme kriterleri arasına alınmalıdır.
• Kişisel Yorum: Bu, sadece “iyi not alan” değil, aynı zamanda “iyi insan” ve “sorun çözebilen lider” adaylarını belirlememizi sağlar. Ailelerin ve öğrencilerin, sadece ders notuna değil, kişisel gelişime de önem vermesini teşvik eder.

2. Mezun Ağlarının Güçlendirilmesi ve Mentörlük Programları

İngiliz “public school“larının en büyük gücü, mezun ağlarıdır. Bu ağlar, profesyonel hayatta mezunlara kapıları açar. Türkiye’de mevcut lise ve üniversite mezun dernekleri olsa da, bu ağların etkileşimi ve profesyonel hayata etkisi genellikle sınırlıdır.

• Önerilen Strateji: Her bir “proje okulunun” veya “seçkin lisenin” aktif ve profesyonel bir mezunlar derneği kurması zorunlu hale getirilmelidir. Bu dernekler, mezunlar arasında mentörlük programları, staj imkanları ve kariyer koçluğu faaliyetleri düzenlemelidir.

• Kişisel Yorum: Bir öğrenci, mezun olduğu okulun adını taşıdığında, arkasında sadece bir diploma değil, aynı zamanda ona destek olmaya hazır güçlü bir profesyonel ağ olduğunu bilmelidir. Bu, öğrencilerin aidiyet duygusunu artırır ve onlara geleceğe dair somut bir güvence sunar.

3. Özerklik ve Farklılaşmış Eğitim Modelleri

Türk eğitim sistemi, merkezi müfredat ve denetim mekanizmaları nedeniyle okulların bireysel inisiyatif almasını kısıtlamaktadır. Oysa İngiliz “public school“ları, kendi müfredatlarını ve eğitim felsefelerini belirleme konusunda büyük bir özerkliğe sahiptir.

• Önerilen Strateji: Belirli standartları karşılayan “özel okullara” veya “proje okullarına” müfredatlarını ve öğrenci yetiştirme felsefelerini belirleme konusunda daha fazla özerklik verilmelidir. Bu, bölgesel ve yerel ihtiyaçlara daha uygun, yenilikçi eğitim modellerinin ortaya çıkmasını sağlar.

• Kişisel Yorum: Bu özerklik, okulların rekabetini arttıracak, eğitimde yeniliği tetikleyecek ve farklı yeteneklere sahip öğrencilere daha iyi hitap eden programların doğmasına zemin hazırlayacaktır. Tek bir kalıp yerine, çeşitli ve zengin bir eğitim ekosistemi oluşur.

Sonuç olarak, İngiliz “public school” modeli, sadece zenginlerin çocuklarına yönelik bir sistem olmaktan öte, bir milletin elitini, liderlik vasıfları ve karakter değerleri üzerine inşa etme felsefesidir. Türkiye, bu modelin kapalı ve hiyerarşik yapısını taklit etmeden, temel felsefesini kendi demokratik ve eşitlikçi değerleriyle harmanlayabilir. Bu, geleceğin liderlerini sadece sınav başarısıyla değil, aynı zamanda ahlaklı, dayanıklı ve toplumun sorunlarına duyarlı bireyler olarak yetiştirmemize yardımcı olacaktır.

Hasan Kerem ÜNSAL

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.