ÇİN’İN GELİŞİM SENARYOLARI: HANGİSİ DAHA GERÇEKÇİ GÖRÜNÜYOR?

upa-admin 14 Ocak 2015 1.797 Okunma 0
ÇİN’İN GELİŞİM SENARYOLARI: HANGİSİ DAHA GERÇEKÇİ GÖRÜNÜYOR?

Uzmanlar şu anda dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden olan Çin’in, 2050 yılına kadarki olası gelişme senaryoları ile ilgili tahminler verirler. Değerlendirmeler çeşitlidir. Çevresel felaketten tutun, dünya liderliği için mücadeleye kadar farklı senaryolar gözden geçirilir. Hiç şüphesiz, hangisinin gerçekleşeceğini zaman gösterecek. Ancak şimdiki gerçek koşullara dayanarak, belli bazı fikirler söylenebilir. Bazı belirsizliklerin olması ve kısa vadede bunların etkilerinin sürebilmesi sebebiyle bu konuda tahmin yürütmek öyle kolay değil.

Üç Faktör: Tahminler ve Belirsizlikler

Çin, şu anda dünya siyasetinin en güncel meselelerinden biridir. Bu dev ülke, Asya kıtasında tarihsel olarak ciddi jeopolitik, kültürel, ekonomik ve askeri rol oynamıştır. Şimdi ise o, dünya liderliğinde iddialı güç olarak kabul edilir.

Aslında, Çin’in yakın gelecekte ne düzeyde etkili olacağı konusunda kesin bir fikir söylemek zordur, çünkü küresel ölçekte durumun hızla değişmesi meydana belirsizlikler çıkarıyor, beraberinde çeşitli riskler de getiriyor. Böyle bir ortamda herhangi bir ülkenin 10 veya 15 yıl sonraki durumuyla ilgili tahminde bulunmak zordur. Fakat birtakım göstergeler bakımından olayların olası gelişim senaryoları hakkında konuşulabilir.

Uzmanlar Çin’in 2050 yılına kadar üç olası gelişme senaryosundan bahseder (bkz.: Сценарии развития Китая до 2050 г. / Восточная аналитика 2013: Сценарии и тренды развития Востока. М.: ИВ РАН, 2014. – s.11-16.). Onları şöyle sıralayabiliriz: 1-) Ekolojik felaket; 2-) Nüfusun hızla yaşlanması ve Japonya benzeri bir gerileme; 3-) Dünya liderliği mücadelesi.

Bunlar makul senaryolar. Çin, şu anda havayı en çok kirleten ülkeler arasındadır. Tarımsal ve sanayi üretimi alanlarında sorunlar vardır. Tesadüfi değil ki, bu ülke su ve hava ekolojisindeki dengeyi güçlü biçimde bozuyor. Bu sebeple gayrı safi milli hasılanın 1/3’ü kaybedilir. Tesadüfi değil ki, uluslararası kuruluşlar çerçevesinde bu konuda en çok eleştirilen devletler Çin ve ABD’dir. Fakat burada başka ince bir nokta da vardır.

Mesele şuradadır ki, Çin’de çevresel sorunlar sosyal sıkıntılara yol açabilir. Bunun temel nedeni, ülke topraklarında nüfus yoğunluğunun yüksek olmasıdır. Demografik unsurun toplum üzerindeki etkisi giderek daha da artıyor. Tüm dünyada gözlenen bu faktör, Çin’de özel ciddiyet arz etmektedir. Çünkü burada ekonomik gelişmelerle sosyal meselelerin temini arasında çelişkiler derinleşiyor. Ülkenin iç pazarında satın alma gücü düşer. Çin özellikle ihracata üstünlük verir. Şimdi küresel çapta kriz yaşandığından, ihracat meselesi de yeni koşullara uyarlanmıştır. Bu durumda artık kalan ürünler iç piyasaya yöneliktir. Problem de şudur ki; Çinlilerde satın alma gücü, arz ile talebin buluşmasına yetecek güçte değildir. Bunu dikkate alarak birtakım uzmanlar, Çin’in yakın gelecekte dünya liderliğine yükselemeyeceğini diyorlar.

Her durumda, çevresel sıkıntıların sosyal sorunlara yol açtığı senaryoyu da göz ardı etmek olmaz. İlginçtir ki, uzmanlar bu seçeneğin gerçekleşme olasılığının yüksek olmadığını, onun gerçekleşme olasılığının % 5-10 olduğunu vurgular (bkz: önceki kaynağa). Sebep nedir? Kabul edilir ki, ortaya çıkan zorluklara rağmen, Çin yönetimi sosyal-siyasi istikrarı koruyup, yurtiçinde uyum yaratabilecek. Çevresel durumun ağırlaşması sonuçta Çin’in ekonomik olarak güçlenmesiyle ile ilgili olduğundan, Doğulu psikolojisi devlete karşı herhangi bir itiraza izin vermeyecektir. Bunlar çevresel felaket senaryosunun, aslında teorik karakter taşıdığını söylemeye esas verir.

İkinci senaryo nüfusun hızla yaşlanması ile ilgilidir. Japonya böyle bir felaketi yaşadı. Onu diyelim ki, Çin’de ailelerin 1 çocuk dünyaya getirmesine çalışılır. Bu, belirli bir süre sonra gerçekten de nüfusun yaşlanmasına neden olabilir. Fakat artık Pekin bazı bölgelerde ikinci çocuğun dünyaya getirilmesine izin verdi. Ayrıca, ülke yönetimi demografik durumu da kontrol edebiliyor. Gerekli olduğu takdirde, genç neslin nüfusunu artırmayı hızla sağlayabilir. Uzmanlar bu senaryonun gerçekleşme imkânını % 7-10 arasında olarak tahmin ediyorlar.

Dünya Liderliği: İddia ve Gerçeklik

Nihayet, üçüncü senaryo Çin’in dünya liderliği mücadelesi ile ilgilidir. Bu seçeneğin gerçekleşme olasılığı yüksektir – % 90! (bkz.: önceki kaynağa). Bu, şu anda Çin’in dünyanın ikinci ekonomik gücü olması ve gelişme oranlarının diğer ülkelerin hayli önünde olmasıyla açıklanır. Birtakım alanlarda o, hayli ileridir. Örneğin, çelik üretiminde Pekin esas rakiplerini (ABD ve Rusya) geride bırakıyor. Diğer üretim alanlarında da Çin’in elde ettiği başarılar çok ümit vericidir.

Buna yeni teknolojilerin uygulanmasında da rastlanır. Pekin hem bu alanda çalışmalar yapıyor hem de Batı’dan onları çeşitli yöntemlerle elde ediyor. Son zamanlarda Avrupa Birliği ülkeleri bu konuda Çin yönetimine eleştirilerini belirttiler. Örneğin, Alman Şansölyesi A. Merkel bu ülkeye seferlerinde bu hususu mutlaka Pekin’in dikkatine sunuyor. Doğrudur, Batı pek bir sonuç elde edemiyor – Çinliler emellerini sürdürüyorlar. Ancak açıkça görülmektedir ki, yeni teknolojiler alanında Çin, artık dünyada ciddi güce dönüşmüştür.

Başka bir konu finans ile ilişkilidir. Son yıllarda Pekin bu yönde çok ciddi adımlar atmıştır. Ülkenin birkaç şehrinde borsalar faaliyet gösteriyor. Onlar bir yandan doların fiyatını düşürmeye, diğer yandan da altın rezervlerini artırmaya çalışırlar. Hem de söz konusu olan külçelerdir. Çin’in altın rezervlerinin artmasından artık Washington da endişelidir.

Bunlarla birlikte, Çin bölgesel iş birliği çerçevesinde Batı kontrolündeki finans kurumlarına alternatif olabilecek bankalar oluşturuyor. BRİCS’in ortak bankasının kurulması konusunda anlaşmanın elde edilmesi buna örnektir. Onun sermaye rezervinin büyük bir kısmını Çin oluşturuyor. Doğru, burada Rusya, Brezilya, Hindistan ve Çin arasında belli birtakım görüş ayrılıkları var. Örgütün diğer üyeleri Pekin’in baskın rolünü kabul etmek istemiyorlar. Fakat gerçekle barışmak lazım gelir.

Buradan hareketle Rus ekonomisinde bugün gözlenen kritik durumda, Çin yardım elini uzatabileceğini söylüyor. Ancak bunun için o, Moskova’nın bazi mali koşulları kabul etmesini bekliyor. Çin bankalarında Rus rublesinin kullanımı artıyor. Bunun karşılığında Rus ekonomisinin yuanın etkisi altına düşme tehlikesi de muhtemeldir. Moskova hem ABD dolarından vazgeçmek istiyor hem de kendini Çin para biriminden korumaya mecburdur. Dolayısıyla şimdilik BRİCS kapsamında bile net döviz politikasının olmadığını itiraf etmek lazım gelir.

Çin’in enerji sektöründe de dünya liderliğine oynadığını demeliyiz. Burada Pekin dışarıdan enerji hammaddesi elde etmeyi tercih ediyor. Onun Orta Asya ülkeleri ve Rusya ile büyük anlaşmaları mevcuttur. Özellikle Moskova Pekin ile bu alanda iş birliğinde çok çıkarlıdır. V. Putin’in Çin’e ziyareti sırasında toplam değeri 30 milyar ABD doları olan anlaşmalar imzalandı. Rusya, Pekin’in enerji alanındaki iş birliğinde Batı’nın yerini dolduracağını umuyor.

Orta Asya ülkelerinden gaz boru hatları şimdi Çin’e kadar uzanıyor. Buraya İran da dahildir. Bu yönde Pekin’in etkinliğini daha da güçlendirmesi bekleniyor.

Bu gibi süreçlerle birlikte Çin kendini jeopolitik liderlik mücadelesinde olmayan ülke gibi sunmaya çalışıyor. O, esas olarak iş birliği, uyum ve refah ortamında yaşamaktan konuşuyor. ABD’nin eylemleri ise gösteriyor ki, Washington bunlara şüphe ile yaklaşır. Tesadüfi değil ki, Amerika iki ülkenin stratejik iş birliğini öngören “G2” modelini önerdi. Şimdilik Pekin bununla ilgili kesin tutumunu bildirmedi.

Bunlardan çıkan sonuç ki, artık Amerika ile Çin arasında dünya liderliği mücadelesi bazı durumlarda keskin karakter alır. Burada kimin galip geleceğini söylemek zordur. Bizce, net olan, Çin’in gerçekten de yakın vadede liderlik konusuna büyük önem vermeye çalışacağıdır.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.