TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ: NORMALLEŞME ZAMAN ALABİLİR

upa-admin 13 Haziran 2016 1.813 Okunma 0
TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ: NORMALLEŞME ZAMAN ALABİLİR

Türkiye-Rusya arasındaki ilişkiler, 24 Kasım 2015’te Rus savaş uçağının sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle Türkiye tarafından düşürülmesinden  bu yana negatif yönde bir seyir izlemektedir. Rusya, mevcut krizin aşılması için bazı şartları öne sürüyor. Öne sürülen şartlar arasında;  resmi özür, hayatını kaybeden pilotun ailesi ve Rus devletine tazminat ödenmesi ve uçağın düşürülmesinden sorumlu kişilerin uygun bir şekilde cezalandırılması gibi talepler vardır. Rusya,  öne sürdüğü bu şartların Türkiye tarafından yerine getirilmemesinden dolayı, çeşitli yaptırımlarla Türkiye’yi cezalandırma yolunu seçmektedir. Bu, Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin daha da karmaşık bir hal almasına yol açtığı gibi, iki ülke arasında elde edilen kazanımlara da ciddi anlamda bir tehdit oluşturuyor. Bu noktada, iki ülkenin bir normalleşme süreci safhasına girmesi de  gecikiyor.

Moskova, kendisini haklı görüp Ankara’ya yönelik çeşitli şartlar öne sürerek, iki ülke arasındaki bir normalleşmeyi Türkiye’nin inisiyatifine bırakıyor. Türkiye’den ise, Rusya’nın bu doğrultudaki beklentisine yönelik herhangi bir adım atılmıyor. Rusya’nın öne sürdüğü şartlar, belki de ilk bakışta karşılanması makul gibi görülebilir. Ancak günümüz koşullarında, bunları Türkiye’nin yerine getirebileceği şartlar şeklinde değerlendirmek de gerçekçi durmuyor. Belki de, Ankara, hiçbir zaman bu yönde bir adım atmayacaktır. Her halükarda, iki ülke arasında bir yumuşama ve normalleşme yaşanacaktır.  Ancak bunun zamanın  ne zaman olacağını kestirmek, tamamen iki ülkenin bundan sonraki tutumuna bağlı olacaktır. Özel olarak da, Türkiye’nin atacağı adımlar bu alanda önemlidir.

Hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu tartışması, iki ülke arasındaki olası normalleşmeye engel olan en önemli nedenlerden biridir. Her iki ülke de, kendi hesabına göre kendisini haklı görmektedir. Öyle ki, krizin aşılması için yapılan girişimler sonuçsuz kalıyor. Kremlin, kendi uçağının düşürülmesini zamanlama açısından manidar olarak gördü. Hatta Kremlin kaynakları, daha önce de benzer ihlallerin olduğunu söyleyerek, olayın arka planındaki gerçeği öğrenmeye çalıştı. Ankara ise, “uçağı angajman kuralları gereği düşürdük” diyerek, özel bir durumun söz konusu olmadığını söyledi. Ancak gelinen noktada, her iki tarafın da gergin ilişkilerden ekonomik ve siyasal zarar gördüğü yadsınamaz bir gerçektir.

Şu anki krizin oluşmasına zemin hazırlayan nedenler ortadan kalkmadığı sürece, Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir normalleşme sürecinin başlayacağını beklemek pek naif  bir durum olacaktır. Öte yandan, Rusya’nın öne sürdüğü şartlar, Türkiye açısından yerine getirilmesi zor şartlar olarak not edilmelidir. Hepsinin yerine getirilmesinin ciddi sorumlulukları vardır. Bu nedenle, Türkiye, Rusya’nın taleplerini bu aşamada yerine getirmeyi gündemine almıyor. En azından, ülke içerisindeki bazı dinamikler buna engel oluyor. Diğer yandan, Türkiye’nin Rusya’nın istediği doğrultuda bir adım atmasına karşılık olarak Moskova’nın bu yöndeki tepkisinin ne olacağının kestirilememesi, Ankara’yı daha da temkinli olmaya itiyor.  Resmi olarak Rusya nasıl bir adım atacak ve bu konudaki tavrının belirsizliği gibi sorunsal durumlar, normalleşmeye geçiş sürecini uzatıyor.

İki ülke arasındaki suçlamalar, mevcut krizi derinleştirdiği gibi, normalleşmeye geçişe de darbe vuruyor. Özellikle Rusya’nın Türkiye’nin Ortadoğu politikasından dolayı sürekli surette bu ülkeyi suçlayıcı bir pozisyonda olması, ikili ilişkilerin normalleşmesini zorlaştıran başka bir nedendir. Rus yetkililer, Türk hükümetinin Suriye’de ve Ortadoğu’da bazı terör gruplarıyla ilişkili olduğunu iddia etmektedir. Rusya’nın bu ağır ithamı, ikili ilişkilerin seyrini daha da belirsiz yapıyor. Bu iddialarına ek olarak yenilerini ekleyen Rusya, ikili ilişkilerin normalleşmesini imkansız hale getiriyor. Rusya’nın suçlamaları, zaman içerisinde kronik bir vaka olma potansiyeli de taşımaktadır. 2000’li yıllarda lider faktörlü gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinin kronikleşmesi, zamanla kurumsal bir safhaya geçebilir. Bu noktada, iki ülke arasındaki ilişkilerde yapılacak suçlamalarda iddiaların gerçeklik payına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde, derinleşen yaranın sarılması uzun yıllar alabilir ve bu da iki ülke açısından kayıp yıllar olarak not edilir.

Devlet-dışı mekanizmaların önemi

Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşmesine giden yol, artık devlet-dışı mekanizmaların iyi işlemesi ile mümkün olabilir. Bu mekanizmaların iyi işlemesi sonucunda, iki ülke arasında gayrı-resmi olarak yeniden bir güven inşası yapılabilir. Bu süreçte, yine de iki ülke liderinin açıklamaları ve Rusya’nın öne sürdüğü şartların yerine getirilmesi önemlidir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye’nin ilişkileri normale döndürme arzusu taşıdığını ve bu konuda kendilerinin de taraf olduğunu söylüyor. Kremlin, her zamanki gibi somut adımları karşıdan talep ediyor. Sadece arzu etmekle bazı şeylerin düzelmeyeceğini, daha somut adımların atılmasını istiyor. Bu noktada, devlet-dışı mekanizmaların aktif kullanımı ayrı bir değer kazanıyor.

Kremlin’in daha önceki sert söylemleri, resmi kanalların kullanılmasının önünü tıkıyor. Kremlin’e yakın Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Genel Müdürü Andrei Kortunov, Analist Dergisi için kaleme aldığı yazısında, Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin iyileşmesini insani münasebetler, küçük boyutlu ticari etkileşim, kültürel bağlar, ortak STK projeleri, eğitim hareketliliği, araştırma ortaklıkları ve tartışma yaratmayacak ikili ilişkilerin düzelmesine yardımcı olacak devlet-dışı boyutları bakımından değerlendiriyor. Her iki toplumun geleneksel kamuoyu, sivil toplum, medya, kültür ve eğitim kurumları üzerinde büyük etkisinin olduğunu söyleyen Rus uzman, eğer her iki devlet de bu faaliyetlere yönelik en azından anlayışlı bir tutumla yaklaşırsa, bunun olumlu neticelerinin olacağını öngörüyor. İlişkilerin tamamen kopmaması adına, sınırlı da olsa bir siyasi mekanizmanın işlemesi de önemlidir. Böylelikle, iki ülke arasında güven tazelenecek ve yeniden bir işbirliği yolu açılacaktır. Gelinen noktada ikili ilişkiler iyi olmayabilir, ancak kopma noktasına da gelinmemelidir. Siyasi iradenin tutumu ise, ilişkilerin kötüye gitmemesi adına ciddi bir unsurdur.

Suriye krizi üzerinden gün yüzüne çıkan Türkiye-Rusya arasındaki gerginlik, aslında bir neticedir. Güvenlik konusu, Rusya’nın önemle üzerinde durduğu bir noktadır.  Zira Türkiye’nin NATO üyeliği ve uçak krizinden sonra Türkiye’nin NATO’yu olağanüstü toplaması, Rusya açısından güvenlik kaygısı şeklinde değerlendirilebilir. Halihazırda Rusya’nın NATO ile doğrudan sıcak çatışmaya girmesi, zaten Rusya’nın isteyeceği bir durum değildir. Ukrayna krizinden dolayı Rusya-NATO arasındaki ilişkilerde belirsizliğin olması, şu anki zaman diliminde Rusya’nın stratejisinin bir yansıması şeklinde değildir. Kırım’ın Rusya ile birleşimi, dünya kamuoyunda Rusya’yı işgalci yaptı. Bu kötü imaj, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele sayesinde düzeldi nispeten. Fakat NATO ile ilişkiler henüz istenilen düzeyde değil. Bu noktada da, NATO üyesi Türkiye ile sıcak çatışma, Suriye’deki olumlu imaja zarar verir. Türkiye’nin NATO’yu devreye sokması, ayrıca Ankara’nın bir diplomasi başarısı da olabilir. Fakat bu durum, Rusya’ya da Soğuk Savaş dönemi benzeri bir tehdit algısını hatırlattı. Dolayısıyla, güvenlik meselesi Rusya’nın yine gündemine girdi. Putin’in basın sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya-NATO ilişkilerinin Soğuk Savaş dönemine döndüğünü söyledi. NATO,  Doğu Avrupa ülkelerinde askeri gücünü artırıyor. Rusya ise, buna seyirci kalacak izlenimi vermiyor. Öte yandan, NATO üyesi bir ülkenin kendi uçağını düşürmesi de meseleyi daha farklı bir boyuta taşıdı.

Rusya, doğrudan kendi nüfuz alanı şeklinde değerlendirdiği eski Sovyet coğrafyasında hiçbir şekilde NATO’nun varlığını kabul etmiyor. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde nüfuz oluşturabilme potansiyeli, Rusya’nın hiç de memnun olduğu bir konu değildir. Özellikle yakın zamanda yeniden varlığını hissettiren Dağlık Karabağ meselesinde Türkiye’nin tutumu dikkate değerdir. Dağlık Karabağ meselesi, Moskova’nın iki bölge ülkesi Azerbaycan ve Ermenistan’ı kontrol etmesi açısından stratejik bir durumdur. Kremlin, “yakın çevresi”nde tek başına oyun kurucu olmak istiyor. Başrolü de kimse ile paylaşacak gibi değil. Ankara ise, bu meselede Azerbaycan’ın yanında yer alıyor. Öyle ki, Dağlık Karabağ sorunu Azerilerin lehine netice vermediği sürece, Ermenistan ile sınırımız kapalı olacak. Bu durum, doğal olarak Rusya’nın hoşnutsuzluğunu ortaya çıkarıyor. Moskova, bu bakımdan, her ne şekilde olursa olsun sorunun taraflarına herhangi başka bir gücün müdahalesini arzu etmiyor. Hele ki bu güç bir NATO üyesi ise… Öte yandan, 2008’deki Rusya-Gürcistan krizinde Türkiye’nin Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu kurma önerisi de Rusya’nın çıkarlarına ters bir durumdur. Rusya, böyle bir kurumun var olmasına yeşil ışık yakıyor gibi gözükse de, aslında bu, arzuladığı bir politika  değildir.

Netice itibariyle, tüm bu parçalar bir araya geldiği zaman, denilebilir ki Rusya’nın Türkiye ile ciddi bir normalleşme sürecine girmesi epey uzun zaman alabilir. Bu durum da, kuşkusuz iki ülkenin işadamlarını ve vatandaşlarını olumsuz etkiliyor.

                                                                                     Dr. Bakır OFLAZ

KAYNAKÇA

  1. Kortunov, Andrei (2016), “Rusya-Türkiye Krizi Stratejik Derinlik Eksikliği”, Analist Dergisi, Ocak 2016, Erişim Adresi: http://www.analistdergisi.com/sayi/2016/01/rusya-turkiye-krizi-stratejik-derinlik-eksikligi.
  2. Has, Kerim (2016), “Türk-Rus İlişkilerinin Geleceğine Dair 4 Temel Yanılsama”, USAK, Erişim Adresi: http://www.usak.org.tr/tr/kose-yazilari/turk-rus-iliskilerinin-gelecegine-dair-4-temel-yanilsama.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.