GELECEK AVRASYA’DIR

upa-admin 02 Aralık 2016 1.549 Okunma 0
GELECEK AVRASYA’DIR

Avrasya coğrafyası, Mackinder gibi jeopolitikacılar tarafından dünya hakimiyetini sağlamak adına kontrol edilmesi gereken bölge olarak kendini göstermektedir. Belki de dünyanın en önemli ve en büyük kıtası sayılabilecek bu coğrafya, küresel güvenliğin, barışın ve refahın sağlanmasında önem teşkil ediyor. Dolayısıyla, Avrasya üzerinde söz sahibi olmak isteyen başta büyük güçler olmak üzere bölge ülkeleri, jeopolitik oyunlar vasıtasıyla dış politika amaçlarını belirlemeye çalışıyorlar. Doğu’nun, yani Asya pazarının küresel mali piyasada gelecekte aslan payına sahip olacağı da düşünülürse, Türkiye de konumu gereği Avrasya ekonomisinde de rolünü belirlemek zorunda. Türkiye’nin yüzünü sadece doğuya veya batıya dönmesi değil, ulusal menfaatleri gereği birçok işbirliği örgütü ile diyalog halinde olması gerekiyor.

Rusya, Türkiye ile Esad rejimi arasında arabuluculuk yapabilir.

Uçak krizi ile kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkileri, olayın üzerinden bir sene geçmeden “Türk Akımı” projesinin yeniden faaliyete geçiren anlaşmanın imzalanmasıyla hızlı bir iyileşme sürecine girdi. Karşılıklı yaptırımların kalkması her ne kadar olumlu değerlendirilse de, Suriye’nin geleceğinde Rusların Esad’lı bir düzene karşılık Türkiye’nin bu görüşü kabul etmemesi ve PYD’ye verilen destek sorun teşkil etmeye devam ediyor. Son olarak, Rusya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin görüşüne göre, ikili ilişkilerin iyileşmesine paralel olarak Rusya önümüzdeki dönemde Türkiye ile Esad rejimi arasında arabuluculuk yapabilir. Ayrıca İran’ın da Esad rejimine verdiği desteği göz önünde bulundurulursa, Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Tahran’da Ruhani ve son olarak Antalya zirvesinde Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov ile bir araya gelmesi, Suriye’de Esad’lı makul bir geçiş için yeni arayışların göstergesi olabilir.

Türkiye’nin yeni işbirlikleri birbirlerine alternatif değil tamamlayıcıdır.

Avrupa Parlamentosu’nun aldığı ilişkileri dondurma kararının ardından, NATO müttefiki olarak Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içinde yer almak istediğini belirtmesi, dünyada büyük yankı uyandırdı. Türkiye’nin NATO’ya ve AB’ye alternatif olarak başını Rusya ve Çin’in çektiği bir örgüte üye olmasının kabul edilemez olarak görülmesi, Türkiye’yi bu isteğinden vazgeçirmemeli. Elbette Türkiye, bu arzusunu dile getirirken, bu, diğer ittifaklarından ve üyeliklerinden vazgeçeceği anlamına gelmeyecek. Çünkü NATO üyesi Türkiye’nin,  jeopolitik önemi ve konumu gereği çok boyutlu bir dış politika takip etmesi ulusal menfaati kapsamındadır. Bu dış politika çizgisinde, Türkiye’nin tesis edeceği yeni işbirlikleri birbirlerine alternatif değil, tamamlayıcı olacaktır.

Türkiye’nin AB’ye nezdinde çıpa siyasetinden vazgeçiyor.

Çok açık bir şekilde görüleceği gibi, Türkiye’nin 53 yıldır süren AB üyelik sürecinin somut bir neticeye varması artık son derece güç. Kendi yapısı içinde İngiltere’nin “Brexit” ile birlikten ayrılma kararı alması ve AB ülkeleri genelinde hızla artan yabancı düşmanlığı ve milliyetçilik dalgaları, kıta genelinde ortak görüşlerin oluşmasını ve birliği derinden sarsıyor. Suriye’deki iç savaş neticesinde, Türkiye, yaklaşık 3 milyon Suriyeli’ye ev sahipliği yaparken, AB uluslararası hukuk kaidelerince mültecilere yönelik sorumluluklarını yerine getirmiyor. Üstüne de, Türkiye’ye mülteciler için kullanılacak 3 milyar euroluk yardımı henüz göndermiş değil. Dolayısıyla, Türkiye, AB üyelik sürecinde istediği ilerlemeyi sağlayamaması sebebiyle, bu, onu diğer işbirliği organizasyonları ile diyalog kurmaya yönlendiriyor.

Yeni İpek Yolu Projesi’nde Türkiye’nin rolü pekişmelidir.

Türkiye, bölgesel bir aktör olarak diplomatik araç ve enstrümanlarını çeşitlendirerek küresel çatışma konularında NATO ve Şanghay gibi örgütlerin nezdinde arabulucu veya birleştirici olabilir. Örneğin Rusya’nın yeni dış politika konseptine göre, uluslararası terör ile mücadele için uluslararası koalisyona önem veriliyor. Ayrıca bu ülke, AB ve ABD ile ilişkilerine de siyasi ve güvenlik zemininde şekil vermek istiyor. Asya politikasında Çin ile diyaloğunu ortak küresel görüşleri nedeniyle güçlendirmeyi isterken, Asya-Pasifik’teki istikrarı ve güvenliği sağlamak için Japonya gibi bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler yürütmeyi hedefliyor. Belki de en önemlisi, “Yeni İpek Yolu” projesi vasıtasıyla ulaşımda, ticarette, kültürler arası diyalogda ve diplomaside büyük ilerleme sağlanacak. Bu ilerlemenin en önemli sonucu ise, İpek Yolu’nun geçtiği ülkelere getireceği refah ve burada yayılacak istikrar ile küresel tehdit olan terörün önüne geçilmesi sağlanabilecek. Yeni İpek Yolu ile Türkiye dahil olmak üzere 65 ülke birbirine bağlanıyor ve bu ülkelerin toplam ekonomisi 21 trilyon doları buluyor. Bu bağlamda, Türkiye, hem Avrasya, hem de Yeni İpek Yolu projelerinde rolünü önemsemelidir. En önemlisi, Türkiye’nin Asya pazarına rahat ulaşması milli sanayiinin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Son olarak..

“Yeni dünya düzeni” her ne kadar “çok kutupluluk” olarak ifade edilse de, bunu “kutupsuzluk” olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bunun sebebi, dünyanın her köşesindeki aktörün bir güç olarak siyasal sistem çarkının içinde kritik konuma sahip olmasıdır. Hiçbir ülke, artık yanı başındaki veya okyanus ötesindeki bir başka ülkeyi göz ardı ederek politika yürütemez. Türkiye’nin Avrasya politikasında Şanghay İşbirliği Örgütü’ne daha üye olmadan örgütün Enerji Konsey Başkanlığını üstlenmesi, ilerisi için bu ülkenin önünü açacaktır. Elbette bu gibi politikalar, Türkiye’nin yüzünü bir tarafa dönmesi ile diğer yana sırtını dönmesi anlamına gelmeyecektir.

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.