MODERN DÜNYA: KÜRESEL YÖNETİM MÜMKÜN MÜDÜR?

upa-admin 01 Mart 2014 1.921 Okunma 0
MODERN DÜNYA: KÜRESEL YÖNETİM MÜMKÜN MÜDÜR?

Uzmanlar birkaç yıldır, uluslararası ilişkiler sisteminin yenilenmesi gerektiğini vurguluyorlar. Hatta dünyanın yeni jeopolitik düzeninin oluşumu ihtiyacından konuşuyorlar. Fakat bu gibi fikirler şimdilik somut uygulamasını bulmaktan uzaktır. Bununla küresel çapta yönetim meselesi hayli karışıktır. Oluşan bu durumdan çıkış yolu olarak BM ve diğer prestijli kurumlarda reform öneriliyor. Bu konuda da gerçek adımlar atılmıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin üyelerinin sayısının artırılması bile içinden çıkılmaz bir duruma dönüştü. Bununla ilgili analistlerin ileri sürdüğü fikirler ilginçtir.

Jeosiyasette Yeni Yaklaşım: Farklılıktan Ortak Görüşe Doğru

Son yıllarda küresel geosiyasetten “şikayet” edenlerin sayısı arttı. Uluslararası ilişkilerin düzenlenme mekanizmalarını ciddi biçimde eleştirenler de az değil. BM, NATO, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Avrupa Konseyi, AGİT gibi kurumların artık verimsiz olduğu hakkında geniş tahliller var. Düşündürücüdür ki, bu tür eleştirel ve hayli karamsar tutumun esası vardır. Çünkü son zamanlarda dünyanın çeşitli bölgelerinde kendini gösteren çatışmalar, çelişkili jeopolitik durumlar, devletlerarası ihtilaflar tam anlamıyla etkili çözüm bulmuyor.

Dünyanın büyük devletlerinin politikacıları bu durumu kabul ediyorlar. Örneğin, ABD Başkanı Barack Obama 2008 yılı seçimleri arefesi uluslararası örgütleri yenilemek gerektiğini sık sık vurguluyordu. Onun mantığına göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şekillendirilen uluslararası ilişkiler sistemi artık etkili değil, kurumların yapı ve işlevleri modern dünyanın gereklerine cevap vermemekte. Hızla değişen tehditlere karşı durmak için yeni dünya kurumları oluşturulmalıdır veyahut mevcut olanlarda ciddi değişiklikler olması gerek (Bkz.: Stewart Patrick. The Unruled World / “Foreign Affairs”, 2014, №1).

Rusya’nın Dışişleri Eski Bakanı (1998-2004) ve Güvenlik Konseyi Eski Sekreteri (2004-2007) İgor İvanov da dünyanın yeni jeopolitik düzene ihtiyacı olduğunu vurguluyor. O, biraz da somutlaştırarak, uluslararası ilişkiler sisteminin köklü biçimde yenilenmesi sürecinin uzun sürebileceğini öngörüyor.

İ. İvanov bununla ilgili olarak şunları yazıyor: “…80’li yıllardan başlayan, dünya sisteminin temelden yeniden yapılandırılma süreci henüz bitmedi; böyle görünüyor ki, biz değişikliklerin uzun tarihsel döneminin sadece ortasındayız. Birçok dönüşüm eğilimi şimdi güçleniyor; onların etkileşimlerinin sonuçları tam olarak ancak birkaç on yıldan sonra kendini gösterecektir” (Bkz.: Игорь Иванов. Какая дипломатия нужна России в XXI веке? / “Россия в глобальной политике”, 2011, №4).

Rus politikacı tahlilini sürdürerek şu sonuca varır ki, 2001 yılında uluslararası ilişkiler sisteminde köklü reformlar yapmak, uluslararası hukukta değişikliklerde bulunmak, BM’nin yapısını yeniden şekillendirmek mümkündü (Burada ABD’de gerçekleşen 11 Eylül terör olayı kastediliyor).

Ancak Washington’un sadece kendi çıkarını gözetme politikası bu süreci önledi. Bunların sonuçları ise bölgesel çatışmalarda kara deliklerin oluşması, Amerikan askeri bütçesinin şişirtilmesi ve tüm dünyada Amerikan karşıtlığının artması oldu. Böylece “stratejik yenilgi, taktik diplomatik zaferlerin yerini hızla aldı” (Bkz. önceki kaynağa).

İlginçtir ki, Batı ve Asya (örneğin, Çin, Hindistan, Singapur, Malezya vb.) aynı görüştedir (Bkz.: Ramesh Thakur. The United Nations and the United States / “Russia in Global Affairs”, 2011, №4). Yukarıda makalesine değindiğimiz S. Patrick de aynı görüştedir. Gerçek şu ki, geçen süre zarfında B. Obama’nın da vaat ettiği yönde hiçbir esaslı yenilik olmadı.

Bölgesel Örgütler ve Küresel Alan: Uzlaşma İmkanları

Peki çıkış yolu ne olabilir? Stewart Patrick’in tahminini göre, mevcut anlaşmaları tamamlayan ek sözleşmeler imzalanmalıdır. Bölgesel ve alt bölgesel kurumlar kurulmalıdır. Devlet-özel sektör ortaklığı oluşturulmalıdır. Davranışlar için resmi olmayan kurallar oluşturulmalıdır (Bkz.: Stewart Patrick, aynı makale). Ancak bu değişiklikler hangi mekanizma dahilinde gerçekleştirilmelidir? Meselenin bu tarafı karanlıktır. Çünkü, aslında, 10 yıl önce bu süreçler kendini göstermeye başladı. Fakat bu süre zarfında pratik olarak devletler ciddi hiçbir çalışma yapmadı. Bunun ise somut nedenleri vardır.

Analistler Ian Bremmer ve David Gordon’un fikrine göre, kolektif küresel yönetim pratik olarak mümkün değildir. Çünkü devletlerin çıkarları birbirinden çok uzaktır. Jeopolitik güçler artmıştır. İlginçtir ki, çok taraflı kurumların sayısı gereğinden fazladır. Artık kolektif faaliyet BM ve diğer uluslararası kuruluşlar çerçevesinde meydana gelmez. Hükümetler geçici çıkarlar amacıyla bile çeşitli bölgesel kurumlara başvurur. Sonuçta, durumun değişmesi ile bu gibi kurumlar da ya dağılır ya da başka bir yapıya bürünür.

Nihai manzara ise yürekler acısıdır. Dünyada birbirini kabul etmeyen ve uzun soluklu iş birliğinde çıkarı olmayan çok sayıda birlik oluşur. Her birinde ise pek çok çelişki olur. Örneğin, Hint Okyanusu’nda çok sayıda devletin deniz filosunun yer aldığı  korsanlık karşıtı grup kuruldu. Burada jeopolitik çıkarları birbiri ile yakın olmayan ülkelerin silahlı kuvvetleri yer alır. Örneğin; ABD, Çin, Hindistan, İran, Rusya, Suudi Arabistan, Yemen vb. Bu tür bir birlik uzun solulu olamaz ve verimliliği de çok az olur.

Onu söylemek gerekir ki, ”Büyük Sekiz” (G – 8), ”Büyük Yirmi” (G – 20), BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika Cumhuriyeti) grubu, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) vb. kurumlar da gerekli verimi vermiyor. Tüm bunlar ise küresel çapta yararlı olmayan yönetim ve denetleme mekanizmalarıdır. Sanki dünya ayrı nüfuz alanlarına bölünür ve hangi kurumun gücü nereye yetiyorsa, orada hüküm sürer. Bu finans, sağlık, çevre ve bunlar dışındaki alanlarda böyledir. Geleneksel olarak bu süreç “parçalanmış küresel yönetim” olarak isimlendirilir (Bkz.: önceki kaynağa).

Nihayet, bir hususu mutlaka vurgulamak gerekir. Biz, bölgesel kuruluşların dikkate alınmasını kastediyoruz. Mesele şu ki, şu anda belli bir bölge çerçevesinde meydana gelen sorunları çözebilen ve bu düzeyde entegrasyona imkan yaratan birtakım örgütler mevcuttur.

Bir yandan, bu kurumlar arasında rekabet oluşur, diğer yandan ise, onların BM çerçevesinde faaliyetlerini koordine etmek ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu mümkün olsa, BM’nin etkinliğini önemli ölçüde geliştirme imkanı olurdu.

Gerçek şu ki, uzun yıllardır mevcut olan bu sorunu çözmek mümkün olmuyor. Bölgesel kurumların elde ettikleri sonuçları BM çerçevesinde genelleştirmek ve nihai karar alma imkanı çok azdır. Bu nedenle uluslararası ölçekte yeni ilişkiler sistemini şekillendirmek, çözümü çok zor olan ve çelişkili noktaları içeren bir işe dönüşmüştür.

Tüm bunlardan S. Patrick böyle bir sonuç çıkarıyor ki, iş birliğinin şeklinde yeniliklerin yapılması gerekir. Özel sektörün rolü artırılabilir. Resmi olmayan kurallar çerçevesinde farklı ve etkili iş birliği modeli bulunabilir. Bu gibi değişiklikler düzleminde ise BM’de reformlara girişmek mümkündür.

Böyle bir yaklaşım küresel yönetimde olumlu sonuçlar elde etmeye olanak verebilir. Tabii ki bu, XX. yüzyıldaki gibi birilerinin tam egemenliği ve liderliği anlamına gelmiyor. Ancak oluşmuş durumda hiçbir sonuç elde etmemektense, bir şeylere ulaşmak daha iyidir. Maalesef, dünyanın büyük devletleri bu temelde uluslararası ilişkileri yeniden ele almayı düşünmüyorlar. Böyle teklifler fikir olarak kalır. Zaman ise akıp gitmekte, kaybeden insanlık olmaktadır.

Leyla MAMMADALIYEVA

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.