BAŞMÜZAKERECİ ERGÜN OLGUN’LA YUVARLAK MASA TOPLANTISI: KIBRIS SORUNUNDA GELİNEN NOKTA VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

upa-admin 30 Aralık 2014 2.621 Okunma 0
BAŞMÜZAKERECİ ERGÜN OLGUN’LA YUVARLAK MASA TOPLANTISI: KIBRIS SORUNUNDA GELİNEN NOKTA VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Geçtiğimiz günler içerisinde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun atadığı ve Kıbrıs müzakerelerinde KKTC tarafını temsil eden Sayın Ergün Olgun, Girne Amerikan Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci’nin doktora dersine konuk olarak, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyeleri ve doktora öğrencileriyle bir yuvarlak masa toplantısı yaptı. Verimlilik düzeyi çok iyi olan toplantıda, kulislerde konuşulan ve konuşulmayan birçok noktaya değinildi. Sayın Ergün Olgun’un sürece yönelik verdiği bilgiler, akademik kurul tarafından bilimsel ve derin analizler eşliğinde tartışılıp değerlendirildi.

Adaya müdahale ve akabinde başlayan süreç ile Kıbrıs Sorunu’nun her yıl çözüme yakın olmaktan daha da uzak bir yumağa dönüşmüş olması, adanın her iki toplumu için de işin içinden çıkılmaz boyutlara ulaşmıştır. Sayın Olgun, “KKTC yönetiminin her fırsatta eşit ve adil bir federal yapıyı ve adanın her iki toplumunun da içinde huzur ve refahını arttıracağı bir düzeni” istediğini belirtmekte ve mevcut siyasal krizin ancak bu şekilde aşılabileceğini söylemektedir. İşin özüne bakıldığında, Kuzey Kıbrıs Türk yönetimi aslında yıllardır bunu söylemektedir. Fakat gerek iç basın, gerekse dış basında verilen bütün mülakatlarda bu gayet açık ve net bir şekilde belirtilmesine rağmen, Rumların yıllardır çözüm sürecini bloke etmeleri ya da yavaşlatmak içine ellerinden gelen her kozu kullanmaları, adadaki çözümü güçleştirmiştir. Fakat son yıllarda özellikle adada enerji yataklarının bulunmasıyla birlikte, pasifize olan Kıbrıs Sorunu yeniden gündeme gelmiş ve bu defa enerji politikaları sayesinde küresel bir nitelik kazanmıştır. Bir bakıma büyük aktörlerin de işin içine daha etkin girmesiyle, mevcut statükoda bazı değişimler başlamıştır.

Rum yönetimi her fırsatta kendi hegomanyasını yaratmak istediği için, enerji kozunu AB içerisinde olmasının da etkisiyle KKTC ve Türkiye üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak için harekete geçmiştir. Fakat Rumların hesap edemedikleri konu; az önce dediğim pasifize olan sorunun enerji kaynaklarının bulunması ile aktif duruma geçmesi ve bunun bölgedeki Rum kozunu bir bakıma jeopolitik olarak dengelemesidir. Türkiye hükümetinin adada savaş gemileri ile petrol ve doğalgaz arayacağını açıklaması ve bunu hayata geçirmesi, Rum kesiminde paniğe neden olmuştur. Rumların enerji hattı için gerekli ekonomik ve ulaşım hatlarına sahip olmamaları ve Yunanistan ile Rum Kesimi’ndeki ekonomik kriz, Rumların koz olarak öne sürdüğü bu konuyu bir bakıma pasif hale getirmiştir. Adadaki her iki kesim de bunu bildiği için, rölantide olan çözüm sürecine ilişkin konular bir anda sıcak gündem maddesine dönüşmüştür. Sayın Olgun, “Rumlar bu konuya da her zamanki gibi etnik ve tarihsel ideallerinden gelen mantıkla bakmaya çalışıyor. Halbuki adanın değişmez aktörlerinden biri olan Kıbrıs Türk toplumunun, kendi hakkını gözetmesi gayet doğaldır” ifadelerini kullanmıştır. Sayın Olgun, verdiği bilgilerle aslında Rum yönetiminin samimiyet testinden geçtiğini söylemektedir.

Çözüm sürecinin bir kez daha tıkanmasındaki en önemli nedenler şu şekilde sıralanabilir;

  1. Rumların çözümü nihai değil, sadece ön hedef olarak görmeleri ve bilinçaltlarında adanın bütününe ebedi olarak hakim olmak istemeleri,
  2. Türk Ordusu’nun işgalci ilan edilmesi ve adadan çekilmesinin istenmesi. Halbuki Türk ordusu, adada Türkiye’nin “garantör” bir devlet olması nedeniyle bulunuyor. Rumlara şu soru sorulmalı; adanın üzerindeki bir diğer garantör devlet olan İngiltere’nin güneydeki askeri varlığı hakkında neden bu kadar kıyamet koparılmıyor?
  3. Dış aktörlerin çoğalması, adanın Orta Doğu bölgesi içinde yer alması ve Medeniyetler Çatışması perspektifinden Kıbrıs Türklerinin her fırsatta “öteki” olarak yansıtılmaya çalışılması.

Kanımca ana kriz sebepleri kabaca bakıldığında bunlardır. Bu maddeler bölge için “risk” sınıfına girmektedir. Aslında burada AB’nin de çok büyük yanlışları olmuştur. Rumların 2004’te tek taraflı olarak AB alınması hayati bir hata olmuş ve AB’nin kendi söylemleri ile çeliştiğini açıkça ve net bir şekilde gözler önüne sererek, AB’nin dünyada prestijinin ve güvenilirliğinin kaybolmasına neden olmuştur. Adada henüz sadece “ateşkes” ile belirlenen sınırlara rağmen, adanın yalnızca bir bölümünün tümünü temsil ettiği iddiasıyla AB içerisine alınması, Türkiye ve KKTC üzerindeki AB politikalarının samimiyetsizliğini gözler önüne sermiştir. Hatırlanacağı üzere, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder, birkaç yıl önce yazdığı kitabında “Rumların Avrupa Birliği’ne alınmasının hata olduğunu” söylemiştir. Akabinde Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi (1999-2004) Günter Verheugen de, Rumların referanduma “hayır” dediği için cezalandırılacaklarını ve KKTC lehine somut adımlar atılacağını söylemiştir. Peki o günden bugüne ne oldu da çözüm süreci tekrar tıkandı? İşte bu soruyu sormamız gayet mantıklıdır. Burada da Sayın Olgun’un verdiği cevap; “O zaman KKTC soft-power meselesi olarak görüldüğü için bunu fırsata dönüştüremedik. Fakat adada enerji kaynaklarının bulunması ve Türkiye’nin bizzat olaya müdahil olması, Türkiye açısından hard-power etkisi yarattı ve Rumların bir bakıma paniklemesine yol açtı” şeklinde oldu.

Enerji konusunda, daha önce de belirttiğim gibi Rumların tek yanlı ilhakı olamayacağı için, Türkiye ve diğer aktif güçlerin bölgeye ilgisinin artmış olması, aslında sorunu Rumların tekelinden çıkarmıştır. Sayın Olgun, bir dönüm noktasına gelindiğine dikkat çekerek, “Geçmişte farklı nedenlerle statükodan yararlanan birçok uluslararası aktör vardı. Ama şu anda hidrokarbonun keşfedilmesi ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu’daki iktidarsızlık, yeni bir paradigma ortaya çıkardı” demiştir.

Sonuç olarak bakıldığında, adadaki sorunun özellikle de enerji konusunun Türkiye’siz çözülmesi mümkün görülmüyor. Doğu Akdeniz’de giderek tırmanan gerginlik, enerji konusunda Rumlar ile ilişkiye girmek isteyen İsrail’i de çekinceye itebilir. Bu yüzden İsrail, Türkiye’yi bu konuya dahil etmek zorunda kalacak ve bunu isteyecektir. Putin’in kısa süre önceki Türkiye ziyareti ve özellikle enerji ile attığı adımlar, Yunanistan ve Rum Kesimi’nde çok dikkat çekici sonuçlar doğurmuştur. Enerji terminali olma yolunda ilerleyen Türkiye, bütün anlaşmazlıklara rağmen bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının Avrupa’ya arzı konusunda tercih edilebilecek en güçlü aktör konumunda duruyor. İşte burada tarihi bir fırsat doğmakta ve federal ve eşitlik temelinde sağlanacak bir siyasal çözüm, adanın güvenliği için gerekli görülmektedir. İki eşit toplumlu egemenlik hakkı ile sağlanacak barış, adaya ve genel olarak bölgeye ekonomik istikrarı da beraberinde getirecek ve her iki toplumun da yüzünü güldürecektir. Bu nedenle artık top, inatçılıklarıyla bilinen Rumlardadır…

 

Saltuk Buğra BOZKURT

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.