ON YILLARDIR ISRARLA SÜRDÜRÜLEN ASILSIZ ERMENİ İDDİALARININ KAZANANLARI VE KAYBEDENLERİ

upa-admin 03 Nisan 2015 3.788 Okunma 0
ON YILLARDIR ISRARLA SÜRDÜRÜLEN ASILSIZ ERMENİ İDDİALARININ KAZANANLARI VE KAYBEDENLERİ

Giriş:
1914-1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı esnasında 1915 senesinde gerçekleştirilen Osmanlı Devleti’nin Ermenileri savaş bölgesi dışına taşıması uygulaması, bugün halen tartışılan bir konudur. Ermeniler, bunun kendi nüfuslarının imha edilmesini öngören bilinçli bir plan dahilinde Osmanlı Devleti tarafından geliştirildiği iddiasını, hadisenin üzerinden tam bir asır yani 100 yıl (1915-2015) geçmesine rağmen halen Türkiye Cumhuriyeti’ne kabul ettirmeye çalışmaktadır. Türkiye ise, bunun Osmanlı zamanında gerçekleşen bir vaka olduğunu, her iki taraftan da insanların hayatlarını kaybedip büyük acılar çektiğini, fakat bunun asla ve asla “SOYKIRIM” olarak nitelendirilemeyeceği tezini savunmaktadır. Burada vurgulanması gereken önemli bir husus, bu konunun özellikle Ermenistan ve ABD, Rusya ve Fransa’da bulunan Ermeni lobileri tarafından varlık sebeplerinin temel düsturu haline getirilerek “temcit pilavı” gibi her platformda Ankara’nın karşısına getirilmesidir.

Bu çerçevede, bu çalışmada öncelikle Ermeni tehcirinin BM Soykırım Sözleşmesi kapsamına girip girmediği değerlendirilecek, daha sonrasında Birleşik Devletler, Rusya ve Fransa’da Ermeni lobilerinin bu yöndeki gayretleri ele alınacaktır. Sonuç bölümünde ise, izlenen bu politikaların kimlere kazanç sağladığının kimlere neler kaybettirdiğinin bir muhasebesi yapılacaktır.

1. Ermeni Tehcirinin Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi Bağlamında Değerlendirilmesi

Ermeni tehcirin gerçekleştiği 1915’te, uluslararası hukuk sisteminde “soykırım” diye bir suç bulunmamaktaydı. İşlendiği zaman suç teşkil etmeyen fiilin, daha sonra suç olarak nitelendirilmesi suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle, Ermeni tehcirini faillerin cezalandırılması açısından değil de, hukuk tarihi açısından olayın soykırım suçu oluşturup oluşturmadığı anlamında incelemek faydalı olacaktır.

1948 tarihli “Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”nin 2. maddesine göre; “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi,
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi,
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek,
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak,
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek”.

Soykırım iddialarını, Sözleşmenin 2. maddesinde yer alan tanım kapsamında nitelendirmek mümkün değildir. Soykırım suçunun ispatlanabilmesi için, bu suçu işlemekle isnat edilen tarafın bu suçu işlemeye yönelik niyeti (intention) olduğunun veya soykırım suçunun daha önceden planlanmış (premeditation) olduğunun gösterilmesi gerekmektedir. Oysaki Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti ile Osmanlı Ermenileri arasında yaşananlar ne tek taraflı olarak gerçekleşmişti, ne de önceden tasarlanmıştı. Ermenilerin bir kısmının devlete karşı ayaklandığı, Osmanlı’ya karşı Rusya ile işbirliği yaptığı ve Müslüman unsurlara karşı katliamlar gerçekleştirdiği bilinmektedir. Zaten Osmanlı Devleti de Ermenileri sadece güvenliğin sağlanması amacıyla Osmanlı toprakları içinde yer alan başka bir bölgeye göç ettirmiştir. Bu noktada sorulması gereken sorular şunlardır:

– Eğer Osmanlı Devleti savaş koşullarını bahane ederek tehcir yoluyla Ermenilere karşı soykırım gerçekleştirmek isteseydi, İstanbul ve İzmir’deki Ermenileri de tehcir etmez miydi?
– Osmanlı Devleti, tehcire tabi tutulmayan Ermenilerin artık kendi iç güvenliğini tehdit edebilme kapasitesini kaybettiğini düşündükten sonra tehcir uygulamasına son verir miydi?
– Eğer Osmanlı Devleti, Ermenilere karşı bir soykırım suçu işlemeye niyetli olsaydı, dönemin Dâhiliye Nazırı Talat Paşa yetkililere gönderdiği talimatlarda tehcire tabi tutulan kafilelerin hayat güvencelerinin sağlanması ve bu kafilelerin her türlü zaruri ihtiyaçlarının karşılanması emrini verir miydi? Ayrıca, tehcir sırasında suç işleyen görevliler cezalandırılır mıydı?

2. ABD, Rusya Federasyonu ve Fransa’daki Ermeni Lobileri

Dünyadaki Ermeni nüfusu ile ilgili değişik kaynaklarda farklı rakamlara rastlanmaktadır. Kesin olmamakla birlikte, dünyada Ermeni nüfusunun yaklaşık olarak 6.000.000-7.000.000 olduğu ve 3.000.000 civarının Ermenistan’da yaşadığı düşünülmektedir. Rusya’da 2.000.000 ve yoğunluğun olduğu ABD ve Fransa ve diğer ülkelerde de yaklaşık olarak 2.000.000 Ermeni’nin olduğu değerlendirilmektedir. 650.000-700.000 civarında Ermeni’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde ve 300.000’in de Fransa’da yaşadığı söylenmektedir. Ermeni diasporası altında birleşen Ermeni toplumunun nüfusu fazla olmamasına rağmen, Ermeni toplumu siyasi karar alıcılar üzerinde oldukça etkili olabilmektedirler. Dünyadaki hemen her bölgede az veya çok Ermeni nüfusu olmasına rağmen, Ermenilerin en fazla etkinlik gösterdiği ülkeler ABD, Fransa, Almanya, Rusya ve Lübnan’dır. ABD’de 1887’den 2001’e kadar 1046’dan fazla Ermeni kuruluşu olduğu belirtilmektedir. Osmanlı devletinden göçler ile Fransa’da azımsanamayacak bir Ermeni topluluğu oluşmuştur. Suriye, Yunanistan, Sovyet Ermenistan ve Lübnan’dan yaklaşık 63,000 Ermeni, 1938 yılına kadar Fransa’ya göç etmiştir.

Ermeni toplulukları, Osmanlı Devleti’nin 1915 yılında çıkardığı tehcir öncesi ve sonrasında özellikle ABD ve AB üyesi ülkelerine yerleşerek, Türkiye karşıtı faaliyetler yapmış ve yapmaya devam etmektedirler. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ikamet eden Ermeniler, bu ülkelerde lobi kuruluşları meydana getirerek, politik yapı üzerinde etkili olmaktadırlar. Genel olarak araştırma kuruluşları, yardım kuruluşları, kültürel ve sportif kuruluşlardan meydana gelen ve Ermeni diasporası tarafından kurulan bu organizasyonlar, 1915 sevk ve iskânı sırasında Ermenilere soykırım uygulandığı iddiasını ortaya atarak, bu iddianın siyasi partiler, kiliseler ve hayır dernekleri tarafından benimsenmesi, Türk ve Türkiye düşmanlığı etrafında birleşerek, Ermeni kimliğinin bu düşmanlık temelinde oluşup, korunmasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Özellikle Ermeni Devleti’nin yeniden kurulması ile diyaspora Ermenileri, Türkiye tarafından soykırıma uğratıldıkları tezini kabul ettirme çalışmalarını daha da arttırmıştır. Bunlara ilaveten, hemen her ülkede kendini siyasi parti olarak tanımlayan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütleri mevcuttur. Yine birçok ülkede, Ermeni Ulusal Komitesi adlı organizasyonun varlığı söz konusudur. Bu, her ülkede bulunduğu ülkenin adıyla vücut bulmaktadır. Buna Amerika Ulusal Komitesi ve Avustralya Ermeni Ulusal Komitesi örnek olarak verilebilir. Buna ilaveten Ermeni Genel Hayır Birliği’nin birçok ülkede şubeleri mevcuttur. Ermeni diaspora organizasyonları, bulundukları ülkelerde gerçekleştirdikleri faaliyetlerde soykırım iddialarını gündemde tutan ve bu ülkelerin yönetimlerini bu noktaya önem vermelerini amaçlayan bir politika takip etmektedirler. Türkiye’nin AB katılım süreci ile birlikte, artık sözde soykırım iddiaları AB ülkelerinde daha fazla gündeme getirilmektedir ve buna paralel olarak soykırımı tanıyan parlamentoların sayısı da artmıştır. Özellikle 24 Nisan’da ABD Başkanı’nın sözde soykırım hakkında kullanacağı ifade, hem Ermeni diyasporası, hem de Türkiye tarafında yakından izlenmektedir. Bu noktada soykırım efsanesinin artık Ermeniler için ticari bir meta ve önemli bir siyasi tutkal haline geldiğini de belirtmek gerekir.

2.1. Amerika Birleşik Devletlerindeki Ermeni Lobisi

Diyasporada, hayatın anavatandan daha değişik olduğu bir gerçektir. Ermeniler açısından neresinin anavatan, neresinin diyaspora olduğu da karmaşık bir konudur. Türkiye diaspora mıdır diye bir soru sorulduğu zaman, birçok Ermeni’ye göre Anadolu esas vatandır. Anadolu karşısında, Ermenistan dahi ikinci durumda yer alabilmektedir. Öte yandan, kuvvetli diyasporalar olarak nitelendirilen Avrupa, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Rusya ve Ortadoğu arasında da ehemmiyet bakımından farklı kıstaslara göre mülahazalar yapmak olasıdır. Örneğin Ortadoğu ülkeleri, özellikle de Lübnan, ABD, Fransa gibi örneklerle mukayese edildiğinde sıradan bir gurbet olarak nitelendirilmemektedir. Lübnan, artık ikinci bir anavatan olarak görülmektedir. Bu ülkedeki Ermeni politik, kültürel, sosyal ve iktisadi aktiviteleri ele alındığı zaman, Lübnan için diyaspora kelimesini kullanmak bile zor bir hal alabilir. Buna ilaveten, var olan bütün diyasporalara güç sağlayan Lübnan (ve de Suriye), içinde bulundurduğu radikalliği bütün dünyaya yaymıştır. Taşnakların Lübnan Ermenileri üzerinde tesis ettiği otorite, bu politik akımın da bütün dünyaya yayılmasını kolay bir hale getirmiştir. Lübnan ve öteki Ortadoğu Ermenilerinin bir diğer karakteristik unsuru da, terörün insan ve ideoloji altyapısını meydana getirmiştir.

Öte yandan, ABD Ermenileri iktisadi ve politik güç bakımından en ön plana çıkan diyaspora pozisyonundadır. ABD Ermenileri, bu konumlarıyla “Ermeni Davası’nın” destekçileri ve koruyucuları gibidirler. Eğer ABD Ermenileri var olmasaydı, Ermenilerin nüfusça yoğunlaştıkları ülkelerde bile mevcut konumlarına pozisyonlarına erişebilmeleri mümkün olamazdı. Özellikle soykırım iddialarının gündemden düşürülmemesi ve Türkiye karşıtlığında (düşmanlığı daha doğru bir ifade olabilir), ABD ve Kanada Ermenileri ilk sırada bulunmaktadırlar. Bunda en önemli faktör, Kuzey Amerika Ermenilerinin kendilerine Ermenistan realitesinden çok kopuk ve yeni bir dünya düzeni yaratmış olmalarıdır. Söylemlerinde edebi bir aşırılık söz konusudur. Bir tek Türk ile tanışmaksızın, Türklere karşı nefret duyabilirler, Anadolu’yu ziyaret etmeden bütün hayatlarına onu nakşedebilirler. Sanal dünyada yaratılan ve sanatla, ideolojiyle güçlendirilen bu milliyetçilik, gerçek dünya ile karşılaştığı zaman sıkıntılar yaşamaktadır. Örneğin, 1991’de Ermenistan bağımsızlığını elde ettikten sonra ABD Ermenilerinden neredeyse hiç kimse Ermenistan’a yerleşmemiştir. Ermenistan devletinin ve atalarının yaşadığı acılar çerçevesinde kendini tatmin etmekte olan bir diyaspora mevzubahistir.

Ermeni meselesi konusunda strateji ortaya konulmasında hedef ne olmalıdır diye sorulduğunda, karşımıza “yasa tasarılarıyla mücadele etmek mi, yoksa Ermeni meselesini tamamen çözmek mi” ikilemi çıkmaktadır. Günay’a göre; öncelik tasarılara değil, meselenin çözümüne odaklanmaya verilmelidir. Bu noktada, karşılaştığımız konu ise şudur: Ermeni meselesinde muhatap kimdir? Muhatap diyaspora mıdır diye sorulduğunda, devlet olarak diyaspora muhatap alınamaz. Fakat tasarıların arkasında örgütlü yapının, diyaspora olduğu aşikârdır. Ermeni Sorunu, politik (siyasi) bir problemdir. Problemin ortaya çıkışında faal durumda olan güçler, mevcut durumda da etkin konumdadırlar. Muhatap olan bu güçler, Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD’dir. Diyaspora, bu ülkelerde kuvvetlidir. Bunların yanı sıra çok zayıf bir devlet olsa da, Erivan’ın da oynadığı rol, gözlerden kaçırılmamalıdır.

ABD dış siyasetinde karar verme yetkisinin merkezileşmemiş olmasından dolayı, bir başka deyişle geniş bir bürokratik kesimin ve Kongre’nin karar alma sürecine iştirak ediyor olması, lobilerin ABD dış politika karar alma aşamasında oldukça etkili olmasına olanak vermiştir. Karar alıcıların belli politikaları kabul etmelerini ve icra etmelerini gerçekleştirmek amacıyla aktivitelerde bulunan lobiler, bir firma, kişi veya yabancı firma namına faaliyetlerde bulunuyor olmalarına ilaveten, hükümeti ve Kongre üzerinde etki kurmaya yönelik son derece etkin metotlar ve tekniklerden yararlanabilirler. Özellikle seçim zamanında maddi olanaklarıyla ön planda yer alan lobiler, Kongre üyelerinin seçim çalışmalarına maddi destek sağlayarak Kongre üzerinde etki kurabilmektedirler. Ancak lobiler ile karar vericiler arasındaki münasebet, tek yanlı olarak nitelendirilemez. Bir yandan Kongre üyelerine, erişilmesi son derece zor bilgilere ve verilere ulaşmalarını tesis ederek karar alma süreci açısından kayda değer bir fonksiyonu icra eden ve bağlantıda olduğu siyasetçi(ler) lehine kamuoyu üzerinde etki kurabilen lobiler, öte yandan kendi menfaatlerini de karar alma sürecine yansıtmaktadırlar.

ABD’deki Ermeni lobisinin kompozisyonu ve aktivitelerinin yakından incelenmesi diyasporalar hususunda somut bilgilere erişmemize yardımcı olacaktır. Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarından bu yana ABD’ye ikamet etmeye başlamışlardır. O tarihlerden itibaren de, bu ülkede Ermeni asıllı ABD vatandaşları olmuşlardır. 1910’lardan itibaren Ermeniler, Amerikan sisteminde tanımlanmaya başlandılar. O zamandan itibaren, onlar artık oy veren Amerikan vatandaşı idiler. Diyasporanın esas sıklet noktası budur. ABD’de ikamet eden her vatandaş, oyunun silah olduğunun idrakindedir. Akıldan çıkarılmaması gereken bir husus, Senatörlerin Amerikan vatandaşları tarafından seçilmeleridir. Senatörlerin kariyerleri, dış ülkeler ya da Başkan tarafından değil, halk tarafından belirlenmektedir. Senatör olarak seçmeninizin problemlerini halledemezseniz, politik yaşamınız sona erer veya kesintiye uğrar. Bu düşünce yapısı, ABD Senatosu’na gelen yasa tasarılarında Senatörlerin aldıkları pozisyonları anlamamıza yardımcı olur. Ankara’daki politikacıların idrak edemediği, ya da idrak etmekte zorlandığı mesele burada yatmaktadır ki, aslında problemin çözümü de bu noktadadır.

ABD Kongresi’ne en fazla temsilci yollayan bölge California’dır. California, Amerikalı Ermenilerin en çok ikamet ettikleri bölgedir. Türk Devleti olarak sürekli olarak ABD Başkanı’nı sıkıştırmak ve “Ankara, Washington için stratejik müttefiktir” gibi argümanları arzu ettiğiniz kadar kullanmak suretiyle Başkan’ın konuyu Senato’ya getirmesini engel olabilir veya 24 Nisan’da her iki tarafın hoşuna gidecek cümleler söylenebilir. Fakat Ermeni konusunun her sene gündemde kendisine yer bulmasını engellemek henüz mümkün değildir. Akıldan çıkarılması gereken husus; Ermeniler Amerikan vatandaşıdır. Oy kullananlar, Başkan’ı seçenler Türkler değil, orada ikamet eden Ermenilerdir. 1970’lerin başından bu yana Amerikan siyasetinde varlığını ortaya koymaya başlayan Ermeni lobisi, 1984 senesinde Amerika’daki tüm Ermeni organizasyonlarının Amerikan Ermeni Asamblesi ismiyle bir çatı altında bir araya gelmesiyle daha da etkin bir konuma kavuşmuştur. Amerika’daki Ermeni lobisi, kendi başına ele alındığında çok başarılı olması imkansız gibi görünmekle birlikte, 1 milyon civarındaki nüfusuna karşın Batı din ve kültürüne ait bir topluluk olmaları ve geri kalan Amerikan toplumuyla çabuk münasebetler tesis edebilmeleri ve kaynaşabilmeleri, buna ilaveten Yunan lobisi tarafından da destek verilmesi sayesinde, başarılı bir lobi görüntüsüne kavuşturmaktadır. Buna ek olarak Ermeni lobisi, çok iyi örgütlenmiş bir lobi olarak, hem Kongre ile münasebetleri hem de grass root faaliyetini başarılı bir biçimde büyük bir ciddiyet içerisinde gerçekleştirmektedir. Bir lobinin başarılı olarak değerlendirilmesinde, dikkat çekici olan iyi örgütlenme ve Amerikan toplumunca destek sağlanma gibi niteliklere haiz olan Ermeni lobisi, mali ve nicelik açısından yeterli konumda bulunmasa da, bunu başka nitelikleriyle telafi etmektedir. Özellikle belli seçim bölgelerinde sayıca fazla olmaları ve seçim çalışmalarında doğrudan sorumluluk üstlenerek çalışmalar ortaya koymaları, onları etkin bir topluluk yapmaktadır.

Ermeni lobisini meydana getiren organizasyonların başında Amerikan Ermeni Asamblesi ve Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi yer almaktadır. Bunların haricinde Armenian American Action Committee, Armenian Network of America, Armenian Missionary Association, Armenian Bar Association, Armenian Relief Society ve ARMENPAC kayda değer Ermeniler organizasyonları arasındadır. Bunlar arasında, Ermeni toplumu için lobi aktivitelerinde de bulunan Amerikan yasaları doğrultusunda kar amacı bulunmayan sosyal amaçlı bir dernek olarak 1972’de kurulan ve Bryan Ardouny’nin icra direktörlüğünü yürüttüğü Amerikan Ermeni Asamblesi, Amerika’daki Ermeni toplumu yararına lobi aktiviteleri gerçekleştirmektedir. 1984’ten bu yana faaliyette bulunan Armenian Assembly Charitable Trust ve Armenian Assembly Relief Fund Inc. Adlı derneklerin de, 1994 senesinde AAA ile birliktelik kurmasıyla organizasyonun yapısı genişlemiştir. Örgüt içinde aktiviteler gerçekleştiren Armenian-American Action Committee ise, daha çok organizasyonun yan kuruluşu biçimde faaliyette bulunan Armenian National Institute da, daha çok sözde soykırım konusu ve bunun Amerikan toplumunca benimsenmesine yönelik girişimlerde bulunmaktadır.

armenian assembly of america

Kaynak: http://www.opensecrets.org/lobby/include/IMG_client_year_comp.php?id=D000047289&type=c

Ermeni gruplarının 2000’li senelerdeki aktifliği, açık bir şekilde artış göstermiştir. Burada Amerika ölçeğindeki Ermeni organizasyonların miktarındaki yükseliş ve bununla bağlantılı olarak lobi aktivitelerindeki artış, çok büyük bir role sahiptir. Ankara, senelik olarak takriben lobi aktivitelerine 10 milyon dolar civarında harcama yaparken, Ermeni lobisinin yatırdığı paranın takriben 40 milyon dolar olduğu öngörülmektedir. Amerika’daki Türk toplumunun da miktar olarak Ermenilerden oldukça az olduğu bir gerçektir. Takriben 300,000-400,000 civarındaki Türk toplumuna ait Amerika genelindeki örgütlenme sayısı yalnızca 50 civarındadır. Bu, sayıları 450 civarındaki Ermeni yapılanmalarıyla mukayese edildiğinde, Ermenilerde organizasyon kurma yeteneğinin Türklerden çok daha iyi olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, geniş bir kadroya sahip bulunan Amerikan Ermeni Asamblesi’ne ek olarak, son dönemlerde radikal görüşleriyle gündemde yer alan ANCA’nın Kongre’yi ve Amerikan toplumu üzerinde etki sağlamak için her çeşit araçtan istifade ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır. En temel aktiviteleri ise, herkes tarafından bilinen Amerika’da Ermeni kültürün gelişmesine katkıda bulunmak, Ermeni toplumu ile Amerikan toplumu arasındaki kültürel, tarihi ve dini konulardaki kaynaşmayı tesis etmek ve Amerika’daki Ermenilerin politik sisteme tam iştirakini sağlamak olduğu belirtilmektedir.

Bunların haricinde, Washington’da 2006 senesinde ABD-Ermeni Halkla İlişkiler Komitesi ismiyle bir diğer Ermeni örgütü daha faaliyet yürütmeye başlamıştır. Ros Vartian ve Rob Martier’in liderliğini yaptığı organizasyonun, diğer organizasyonlara karşı aktivitelerde bulunmayacağı ifade edilmekteydi. Bu kişilerin uzun seneler boyunca Amerikan Ermeni Asamblesi’nde çalışan kişiler olduğu bir gerçektir. Buna ilaveten, Ermeni lobisinin ABD’nin insani yardım programları, teknik yardım ve kalkınma yardımı alanlarında Kongre üzerinde etkili faaliyetlerde bulunduğu ortadadır. Bunların haricinde Azerbaycan’a ve Türkiye’ye yaptırımlar uygulanması da, gündemlerinde yer almaktadır. Ermeni lobisi, buna ek olarak Amerikan hükümetinin Dağlık Karabağ meselesinde kendisine destek vermesi yolunda girişimlerde bulunmaktadır. Tıpkı Yunan lobisinin yaptığı gibi, Ermeni lobisi de Kongre üyelerinin Ermenistan’a ziyarette bulunmalarını sağlamaktadır. Bu kapsamda Ermenistan’a götürülen Kongre üyeleri arasında Temsilciler Meclisi üyesi Frank Wolff (Cumhuriyetçi Parti-VA), Cumhuriyetçi Parti Illinois temsilcisi H. John Porter’in eşi Kathryn Porter ve Pat Williams’ın (Demokrat Parti-MT) eşi Carol, Kongre’de insan hakları ve Ermeni tasarılarıyla yakından alakadar olmaktadırlar. Bu kişilerin Kongre’deki insan hakları mevzusundaki etkilerinden ötürü hazırladıkları raporlar, Erivan’a daha çok insani finansal tahsis edilmesinde etkili rol oynamıştır. Çok iyi örgütlenmiş ve çok çalışan bir lobi olarak nitelendirilen Ermeni lobisinin en dikkat çekici avantajı; Kongre’de çok etkili kişiler tarafından açıkça destek verilmesidir. Bunlardan biri Robert (Bob) Dole’dur. Bob Dole (Cumhuriyetçi Parti – Kansas Kongre üyesi), seneler boyunca Ermenilerin Kongre’de gözü kulağı olan bir kişidir.

us turkey armenian genocide claims

Kaynak: http://www.examiner.com/images/blog/EXID4454/images/Genocide6(1).jpg

Ermeni lobisi, söz konusu Ermeni organizasyonlarının da yardımıyla başarılı bir grass root faaliyeti icra etmektedir. Bu süreçte, Ermeni yayın organları da önemli bir rol oynamaktadır. Bu yayınlar, aynı esnada Kongre üyelerine ve yürütme bürokrasisine de yollanmaktadır. Aslında Kongre üyelerine aralıksız olarak yollanan yayın, Amerikan Ermeni Asamblesi tarafından hazırlanan “Assembly Action” adlı bir newsletter’dir. Fakat Kongre ile münasebetler, yalnızca bu yayınlar kanalıyla yürütülmemektedir. Yüzyüze görüşmeler, Ermeni lobisinin en çok kullandığı metottur. Bu açıdan, Kongre’de Ermeni tezlerine sempati ile yaklaşan çok sayıda Kongre üyesinin bulunması, Ermeni lobisinin Kongre kulislerinde yabancılık çekmemesine sebebiyet vermektedir.

Ermeni lobisine, öncelikle Yunan lobisi olmak kaydıyla, Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü ve Amerika Kürt Ulusal Kongresi gibi organizasyonlar ve bunlarla münasebet halinde bulunan Kongre üyeleri tarafından da destek verilmektedir. Bunlara karşın, Ermeni lobisinin Amerikan dış siyaseti üzerindeki (Ankara’ya yönelik Washington’un politikası bakımından) etkisi sınırlıdır. Fakat bu durum, Ermeni lobisinin tamamıyla başarısız olduğu anlamına gelmez. 2000 senesinde Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesinde 24’e karşı 11 oyla benimsenen H.RES. 596 sözde soykırım tasarısına karşın, 2005 senesinde Ermeni lobisinin Kongre’deki temsilcisi Kaliforniya milletvekilleri Cumhuriyetçi George Radanovich ve Demokrat Adam Schiff tarafından teklif edilen H.RES 316 sayılı tasarı (Senato’ya aynı niyetle sunulan tasarı ise S.RES.320 sayılı tasarıydı) Uluslararası İlişkiler Komitesi’nden 40’a karşı 7 ile kabul edilmiştir. Buna ilaveten 50 eyaletin 38’i tarafından benimsenmiş olması, bir başarı olarak nitelendirilebilir. Özellikle California eyaletinde 2006’da alınan bir kararla, 23-29 Nisan tarihleri arası “Sözde Ermeni Soykırımı” anma haftası olarak benimsenmiştir.

Amerika’da yer alan Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi (American-Israel Public Affairs Committee – AIPAC) ve Karalama Karşıtı Birlik (Anti-Defamation League) adlı Yahudi lobi örgütlerinin Ankara-Tel Aviv münasebetlerine bakışlarının yansımaları, Ankara için önem teşkil eden konuların Amerika’nın yasama organını oluşturan Kongre’deki tartışmalar esnasında etkilerini ortaya koymuştur. Örneğin, 2010 senesinde Amerikan Temsilciler Meclisi üyesi Howard Berman başkanlığındaki Dışişleri Komisyonu, 22’ye karşı 23 oyla “Ermeni Soykırımı” tasarısını benimsemiştir. Birçok gözlemciye göre; tasarının benimsenmesi, bu lobilerin Ankara’ya verdiği desteği kesmesinin en kayda değer göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Gerçekten de, bu iki kuruluşun kendi açıklamalarına göre, bozulmuş olan Ankara-Tel Aviv münasebetlerine tepki olarak bu gruplar aktif şekilde Ermeni tasarılarına destek vermeyecek, fakat sunulan tasarılara daha önceki gibi karşı da gelmeyecektir.

2.2. Fransa’daki Ermeni Lobisi

Nüfusu 400,000 civarında olan Ermeni kökenli Fransız vatandaşlarının, Türk kökenli Fransız vatandaşlarıyla yakın nüfus sayısına sahip Türk kökenli muadillerinden lobicilik yapma konusunda daha iyi olmalarının sürpriz olarak görünmesine rağmen, bu başarı Ermenilerin Fransa’daki tarihleri çerçevesinde daha iyi anlaşılabilir. Ermeni nüfusunun Fransa’daki sayısının artışı, Osmanlı Ermenilerinin 1921’de Adana’dan ayrılması ile başlamış ve Marsilya’ya Fransız gemileri vasıtasıyla göç etmek suretiyle devam etmiştir. Hatay’ın 1938’de Türkiye’ye katılmasından sonra, o bölgede yaşayan Ermeni nüfusu Fransa’ya göç etmiştir. Buna ilaveten, Suriye’den ve 1946 senesinde bağımsızlığını kazanan Lübnan’da yaşayan Ermeniler de Fransa’ya göç etmiştir. 1921 senesinden 1946 senesine kadar gerçekleşen olayların seyri 100,000 Ermeni’nin Fransa’ya göç etmesine neden olmuştur. Bu insanların çoğunluğu Fransa’nın en büyük şehri olan Paris, Lyon ve Marsilya’ya yerleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile biten Soğuk Savaş döneminde Türkiye’den, Mısır’dan, Suriye’den, Lübnan’dan ve Sovyetler Birliği’nden gelen göçmenlerle beraber, Fransa’daki Ermeni nüfusu daha da artmıştır. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte, Fransa’da akrabası olan Ermenilerin Rusya’yı terk etmesi hakkı verilmiştir ki, bu da Fransa’ya yerleşmeyle sonuçlanmıştır. Ermeni kökenli bu Sovyet vatandaşlarının akrabaları uzun zamandan beri zaten Fransa’dan yaşamaktaydı. Bundan dolayı Sovyet göçmenleri Fransız yaşam tarzına uyum sağlama konusunda çok fazla zaman harcamamışlardır. Sonuçta, Sovyetler Birliği’nden gelen bu Ermeniler, 20 yıldan sonra Fransız vatandaşı olmuşlar ve politik hayatta etkili olmaya başlamışlardır.

Fransa’daki ilk Ermeni lobi faaliyetleri 1880 sonrası dönemde başlamıştır. 1880-1990 arasında Ermeni propagandası için Ermeni Vatanseverler Komitesi’nce Hayasdan ve Armenia adli gazeteler yayınlanmaya başlamıştır. Ermenilerin Fransa ile olan tarihi bağları, iki toplumu birbirine yakınlaştırmıştır. Bundan dolayı da Ermeniler, Fransa’yı kendileri için sığınılacak bir liman olarak görmüş ve buraya göç etmişlerdir. Fransa’ya Ermeni göçü 1. Dünya Savaşı öncesi ve 1915 Osmanlı tehcir kararı ile artmıştır. 1988 Büyük Ermenistan depremi ve Ermeni ekonomik krizi ile Fransa’ya göç giderek artmıştır. Bu göçler sonucunda Fransa’da yoğun bir Ermeni nüfusu ve etkin bir Ermeni lobisi oluşmuştur. 1920’den sonra Ermeni kilise, dernek ve parti merkezleri Fransa merkezli olmak üzere örgütlenmeye başlamışlardır. Ermeni Yardımlaşma Birliği (TJGAB), 24 Nisan Komitesi, AYF, Nor Seround, Ermeni Davasını Savunma Komitesi (CDCA), Fransa Ermeni Doktorlar Birliği, Ermeni Mesleklerarası Grubu, Hay Tad gibi örgütler, Fransa’daki etkin lobi kuruluşlarındandır. Bu kuruluşların amacı, siyasi ve resmi makamların soykırımı kabul etmesini sağlamak, parlamentoya soykırım ile baskı yapmak ve Fransız halkını bu konuda ikna etmektir ve Türkiye aleyhine kampanyalar düzenlemektir. Fransa’da etkili olan Ermeni lobisi, öncelikli olarak Fransa yerel meclislerinde, sonrasında da ulusal mecliste soykırım ile ilgili tezlerinin geçirilmesi için çalışma yürütmektedirler. AB raporlarında da Ermeni tezlerini ortaya atan ve bunları savunanlar genellikle Fransız kökenli milletvekilleridir.

Lobi faaliyetleri sonucunda ilk olarak 29 Mayıs 1998’de Fransa Ulusal Meclisi “Fransa, 1915 Ermeni soykırımını tanır” ilkesini kabul etmiştir. Türkiye bu karara çok sert tepki göstermiş, ancak tasarı meclisten geçmiş ve Senato’ya sevk edilmiştir. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi baskıları sonucu, karar 1998’de askıya alınmıştır. Tasarıyı destekleyen vekiller, Mart 1999 ve Şubat 2000’de tekrar gündeme getirmeye çalışmış, ancak başarılı olamamışlardır. 2001 seçimlerinden önce, Ermeni lobisi tasarının tekrar gündeme alınmasını sağlamıştır. Kasım 2001 tarihinde soykırım tasarısı Senato tarafından kabul edilmiştir. Bu karar, Türkiye-Fransa ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu karar ile Fransa hükümeti, Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin Ermenilere yaptığı soykırım tezini resmi olarak kabul etmiş oluyordu. Ermeni lobisi faaliyetlerine devam etmiş ve 2006 yılına kadar çeşitli tasarılar meclise sunarak, bunları yasalaştırmaya çalışmış, ancak başarılı olamamışlardır.

Bu Fransız Ermenilerinin ikinci ya da üçüncü nesilleri, 1980’lerin başından bu yana politik olarak etkindirler ve Soğuk Savaş sonrasında Fransız vatandaşlığı alan Sovyet Ermenileriyle birlikte etnik ve kitle desteği sağlama konusunda başarılı olmuşlardır. Ermeni Baskı Grubu olarak adlandırılan nihai oy kullanıcılarının destek grubu ve propaganda faaliyetleri, Ermeni kökenli Fransız vatandaşlarının 1990’larda Fransız siyasetinde önemli figürler haline dönüşmesine yardımcı olmuşlardır. 1993 ve 1995 yılları arasında Fransa’nın Başbakanı olan 1929 İzmir doğumlu Eduard Balladur ve 2008’den 2010 yılına kadar Sarkozy’nin kabinesinde olan ve kökenleri Elazığ’a kadar giden Patrick Deveciyan, üzerinde durulması gereken iki önemli figürdür. 1910-1917 arasında İstanbul Toptan Balık Pazarı’nın müdürü ve “Türkiye’de Balık ve Balıkçılık” kitabının yazarı olan Karekin Efendi Deveciyan’ın torunu olan Patrick Deveciyan, Fransız Parlamentosu tarafından 2006 senesinde reddedilen Sözde Ermeni Soykırımı Kanun Tasarısı’nın da mimarıdır.

Ermeni iddiaları paralelinde, 2011 Mart ayına kadar 20 parlamentodan iddialar ile ilgili karar çıkmıştır. Bunlar; Uruguay (1965-2004), Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Avrupa Parlamentosu (1987), Arjantin (1993-2003-2004-2005-2006-2007-2008), Rusya Federasyonu (1995-2005), Kanada (1996-2002-2004), Yunanistan (1996), Lübnan (1997-2000), Belçika (1998), Fransa (1998-2000-2001), İsveç (2000), İtalya (2000), İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005) , Almanya (2005), Venezuela (2005), Litvanya (2005) ve Şili’dir (2007).

Ermeni lobisi baskıları ile 7 Aralık 2011’de “Ermeni soykırımını inkâr etmenin 1 yıl hapis ve 45.000 euro para cezası ile cezalandırılması” ile ilgili tasarı da Komisyon’da kabul edilmiştir. 22 Aralık tarihinde bu tasarı, Meclis’te oy çokluğu ile yasalaşmıştır. Fransa’daki Ermeni baskı grubunun gücü ve kamuoyunu etkilemedeki başarısı, 23 Ocak 2012’de Fransız Senatosu’nda Sözde Ermeni Soykırım Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra daha da açık bir hale gelmiştir. Sonuçta, bu Fransız Parlamentosu’nun her iki kanadında onaylanan ve sadece Ermeni seçmenlere yönelik bir taslak kanundu ve o dönem için Fransız Anayasa Mahkemesi’nin (Anayasa Konseyi) onayını beklemekteydi. Sözde Soykırım Kanunu, Fransız Anayasası’nın 33.maddesine aykırı görülmüştür ki, bu madde düşünce ve ifade özgürlüğü hakkındaki kanunu belirten bir ifadeyi içermektedir. Bunun sonucunda, Fransız Anayasa Mahkemesi (Konseyi) tarafından bu kanun reddedilmiştir. Böylece, soykırım iddialarının siyasal platformdan hukuki platforma geçiş yapması engellenmiştir. Fransa Anayasa Mahkemesi, kararında Sözde Soykırım Kanunu’nun, düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan Anayasanın 34. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek, söz konusu kanunun Fransız Parlamentosu’nun yasama sınırlarını aştığını ifade etmiştir.

sözde soykırımı kimler tanıdı

Kaynak: http://i.radikal.com.tr/150×113/2011/12/21/fft16_mf880090.Jpeg

Tasarının iptal edilmesinden sonra, Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy yeni bir tasarı için hükümete talimat vermiştir. Mayıs 2012 seçiminde Sarkozy seçimi kazanamamış, yerine François Hollande Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Ancak Hollande da, soykırım konusundaki önceki Cumhurbaşkanlarından farklı düşünmemektedir. Seçimlerden önce yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Ermeni iddialarını kabul etmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu da Türkiye-Fransa ilişkilerinin daha da gelişmesine önemli bir manidir.

2.3. Rusya Federasyonu’nda Ermeni Lobisi
Ermenistan, genellikle Moskova’nın Güney Kafkasya politikasının ana unsuru ve bölgedeki en dikkat çekici ortağı olmuştur. Tarih boyunca Rusların Kafkasya’daki müttefiki konumda Ermeniler, bağımsızlık ertesinde de bu pozisyonlarını devam ettirmişlerdir. Denize kapalı ve doğal kaynaklar açıdan fakir bir ülke olan Ermenistan, coğrafi konum açısından son derece dezavantajlı bir özelliğe sahiptir. Buna ilaveten, komşuları Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı işgal ve toprak istekleri çerçevesinde biçimlenen bir siyaset takip etmekte ve bu sebeple de bölgedeki bütün dikkat çekici projelerin dışında tutulmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı Moskova, Erivan’ın dış siyasetinde her zaman ön planda bir ülke özelliğine sahip olmuştur. Güney Kafkasya açısından ele alındığında, bunun tam zıttı da söz konusudur. Zira Tiflis’in AB ve NATO ile bütünleşme hususunda bir politika izlemeye başlaması e Bakü’nün büyük güçlerle dengeleyici politikalar izlemeye dönük çalışmaları, Erivan’ı Moskova bakımından bölgedeki etkinliğini en rahat icra edebileceği devlet pozisyonuna sokmaktadır. Bağımsızlığının ilk dönemlerinden bu yana Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ özerk vilayetinin Erivan’la birleştirilmesi niyetini belirten Erivan, dış siyasetini bu kurgu çerçevesine oturtmuştur. Etnik çatışmaları ve problemleri bölgedeki konumunun sürdürülebilmesi açısından bir fırsat olarak nitelendiren Moskova ise, Güney Kafkasya’daki ayrılıkçı hareketlere politik, askeri ve teknik bakımlardan hep destek sunmuştur.

Ermenistan ile Rusya arasındaki münasebetleri güçlü bir hale getiren önemli bir faktör de, Rusya’daki Ermeni diyasporasının hem Rusya’da, hem de Ermenistan’da çok etkin bir pozisyonda olmasıdır. Özellikle Moskova ve St. Petersburg’da ikamet eden Ermeni diyasporası üyeleri, yüksek eğitim düzeyine sahip bulunup Rusya’nın politikası, bürokrasisi, üniversiteleri ile kültür ve sanat yaşamında kayda değer başarılar kazanmışlardır. Rusya Federasyonu’ndaki Ermeni diyasporası, Erivan içinde yüksek bir etkinliğe sahip olup, bu etkinlik ABD ve Fransa’daki Ermeni diyasporalarının Erivan içindeki etkinliklerine kıyasla çok daha fazladır. Burada etkili olan en dikkat çekici unsur, Rusya’daki Ermeni diyasporasını teşkil edenlerin Ermenistan’daki çoğu insana benzer olarak, Sovyetler Birliği zamanında kurulan münasebetler ağının bir parçaları olması ve Sovyet-ertesi dönüşüm tecrübesini de benzer biçimde tecrübe etmelerinden ileri gelmektedir.

Ermenistan’ın iktisadi yapısı ve enerji sektörü de büyük oranda Moskova’ya bağımlı durumdadır. Erivan ile ticaret potansiyeli en yüksek ülke olan Türkiye’nin bu ülkeyle arasındaki kara sınırını kapatması, bir yandan iki ülke arasında Gürcistan ve İran üzerinden yapılan ticaretin maliyetini ciddi seviyede yükseltirken, öte yandan da Moskova’yı gerek ihracatında, gerekse ithalatında bu ülkenin birinci ticaret ortağı haline getirmektedir. 2008 sonu ticaret verileri incelendiğinde; Rusya, Ermenistan’ın 1,123 milyon dolarlık ihracatında % 20,2’lik paya sahip bulunarak 1. sıradaki ihraç ülkesi konumundadır. Erivan’ın dış ticaret açığını esasen Rusya’ya karşı verdiği göz önünde bulundurulduğunda, bu ülkenin Moskova’ya olan bağımlılığı aşikârdır. Rusya vatandaşı olan birçok yatırımcı da Erivan’a doğrudan yatırımlarda bulunmaktadır. Ermenistan’ın Kremlin’e borçlarını temizlemek amacıyla özelleştirme kanalıyla kendi sanayi kuruluşlarının çoğunluğunu Rus işadamlarına bırakması, Moskova’nın Ermenistan’daki doğrudan yatırımlar özelindeki payını çok yükseltmiştir. 2008 sonu dış sermaye girişi temel alındığında, Moskova Erivan’a olan özellikle enerji alanındaki doğrudan yatırımlarını 4 kat arttırarak bu ülkeye yönelik yaklaşık 400 milyon dolarındaki yatırımıyla toplam dış yatırımların % 75’ini yapmıştır. Sonuçta, Kremlin’in Ermenistan’ın enerji sektörünü büyük oranda kontrol altına tuttuğu ifade edilebilir.

Rusya’daki Ermeni diyasporasının amacı “Türkiye aleyhinde propaganda yapmak, sözde soykırımı kabul ettirmek, ayni zamanda Dağlık Karabağ sorununda Rus ve siyasilerinin desteğini alarak Rusya’dan maddi destek sağlamaktır”. Ermeni diyasporasının Rusya’daki etkinliklerine geç başlaması ve diyaspora kuruluşları arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı Rusya’daki Ermeni diyasporası, Avrupa’daki Ermeni diasporası kadar aktif ve güçlü değildir.

Sonuç Yerine
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında dönemin yönetiminin kararıyla gerçekleştirilen Ermeni nüfusunun savaşın dışındaki topraklara taşınması hareketi, bugün günümüzde Ermenistan ile Türkiye ve Ermenistan ile Azerbaycan arasında çok önemli bir tartışmayı meydana getirmektedir. Bu olay, Ermenistan ve özellikle ABD, Rusya Federasyonu’nun yanı sıra Fransa’da yaşayan Ermeni lobileri tarafından dünya kamuoyuna “SOYKIRIM” adıyla sunulmaktadır. Türkiye ise, bunun 1948 Soykırım Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nde tanımlanan ifadeyi karşılamadığını, bu nedenle ancak “TEHCİR” olarak nitelendirilebileceğini ve de savaş sırasında bunun gayet insani bir düşünce olarak geliştirildiğini, fakat birtakım olumsuz koşullardan ötürü kötü bir biçimde neticelendiğine işaret etmektedir. Ermenistan, bunun Ermenileri yok etmek için dönemin Osmanlı yönetimi tarafından planlı olarak organize edildiğini ve bunun Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından “SOYKIRIM” olarak tanınması konusunda ısrar etmektedir. Fakat her şey önce şunu ifade etmek gerekir ki; Ermenilerin buna kanıt olarak sunduğu birçok belge ya da sahte çıkmıştır, ya da üzerinde tahrifat yapıldığı sonradan anlaşılmıştır. Osmanlı belgeleri ele alındığı zaman, Ermeni nüfusunun güvenli bölgelere taşınması için her türlü önlemin alınmasını gerekli olduğu, aksi takdirde sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin cezalandırılacağı açıkça görülmektedir. Bir kere şu sorular sorulmalıdır; Osmanlı İmparatorluğu, “Millet-i Sadıka” olarak nitelendirdiği ve idaresinin önemli kademelerine getirdiği Ermeni nüfusu neden ortadan kaldırmak istesin? Ve eğer gerçekten planlı bir imha planı olsaydı, Osmanlı neden “Tehcir” gibi son derece insani bir uygulamaya başvurmuş olsun? Bütün Türk tarihine bakıldığında da, dürüst olmak gerekirse “SOYKIRIM” gibi düşünce asla var olmamıştır. 622 sene hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu da bundan bağımsız olarak değerlendirilemez.

Günümüze geldiğimizdeyse, Ermenistan’ın 1991 senesinde bağımsızlığı kazanmasından sonra ve bunun hem öncesinde, hem de sonrasında ABD, Fransa ve Rusya Federasyonu’nda yerleşik Ermeni lobisi, uluslararası hukuk tarafından henüz tanımlanmamış bu olayı sürekli gündemde tutarak Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyanın her yerinde sıkıştırma gayretindedir. Şu hususun altı çizilmelidir ki, bu çabalar hiç kimseye şu ana kadar bir fayda sağlamamamıştır ve de gelecekte de sağlamayacaktır. Çeşitli ülke parlamentolarda alınan trajikomik komik kararlar (Bkz. ABD Temsilciler Meclisi, Avrupa Parlamentosu, 2005), Ankara’yı suçlu yapmaz. Çünkü parlamentoların görevleri tarihsel olaylar hakkında değerlendirmeler yapmak olmamalıdır. Bu kararların altına imza atanlar, olayın iç yüzünü tam olarak bilmediklerinden önyargılı kararlar alabilmektedirler. Sözde soykırımı inkâr eden Türk vatandaşları hakkında davalar açmakla, bu sorun sorun halledilemez (Bkz. İsviçre-Doğu Perinçek Davası).

Ankara, bu konunun tarihçilerin uzmanlık alanına girdiğini ve bunun onlar tarafından oluşturulacak bir ortak komisyon tarafından karşılıklı olarak arşivlerin açılmasından sonra derinlikli bir araştırma neticesinde nihai karar verilmesini, başından beri mantıklı bir biçimde ısrarla savunmaktadır. Fakat Erivan tarafı, bu konuda kaçak güreşmektedir. Önce Türkiye’nin bu iddiaları tanımasını, ancak daha sonra bir komisyon kurulabileceğini ifade etmektedir. Bu, Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilebilecek bir durum değildir. Ermenistan’ın dış politikasında Türkiye’ye karşı bunu sürekli olarak bir baskı aracı olarak kullanması, akılcı bir tutum da değildir. Sonuçta Ermenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Fakat bu iddiaların devamlı olarak Ankara’nın karşısına çıkartılması, artık Türkiye’nin sabrını da taşırmıştır. Aynı esnada Ermenilerin uluslararası hukuk tarafından Azerbaycan toprağı olarak görülen Dağlık Karabağ’ı 20 seneden fazla süredir işgal altında tutması ve bunda halen ısrar etmesi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin dondurulmasının en kayda değer sebepleri arasında sayılmaktadır. Bunun neticesinde, Türkiye ve Azerbaycan tarafından Ermenistan’a günümüzde de süren sıkı bir ambargo uygulanmaktadır.

2009 senesinde ABD, Rusya ve Fransa’nın girişimleriyle ilişkileri yeniden canlandırmaya yönelik girişimler, Ermeni tarafının aşırı isteksizliğinden dolayı şu anda tamamen askıya alınmış durumdadır. İktisadi açıdan dibe vurmuş durumda bulunan Ermenistan, hala bu iddiaların “SOYKIRIM” olarak tanınmasının peşinde koşmaktadır. Bundan dolayı, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında 1990’ların ikinci yarısında geliştirilmeye başlanan ve fiiliyata geçirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı gibi projelere ilaveten ortaya konulan Anadolu Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ve Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu projeleri gibi bölgeye muazzam yararlar sağlayacak projelerin içinde Ermenistan yer alamamaktadır. Ekonomisinin neredeyse tamamı Moskova tarafından kontrol edilen Ermenistan’da, halkın yaşam şartları giderek kötüleşmektedir ve daha da kötüleşecektir. Zira yakın zamanda bu durumda iyileşmeler yaşanacağına dair tünelin ucunda herhangi bir ışık görülmemektedir. Bundan dolayı, çalışabilecek Ermeni nüfusunun çoğunluğu ülkeyi terk ederek, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu başka ülkelere göç etmekte ve buralarda genellikle “kaçak” olarak istihdam edilmektedirler. Bu gidişat devam ettiği takdirde, günün birinde Ermenistan’da yaşayacak insan kalmayacak ve zaten şu anda de facto olarak Rusya’nın hâkimiyetinde olan Ermenistan’ın bağımsızlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Ermeni diyasporasına, Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin neden “soykırım”cıların (!) yaşadığı Türkiye’ye kaçtığı konusunu da kuşkusuz sormak gerekir.

Öte yandan, özellikle ABD ve Fransa’da yaşayan Ermenilerin durumu daha da dikkat çekicidir. Bu ülkelerde etkili lobiler meydana getiren Ermeniler, muazzam bir refah içerisinde yaşamaktadırlar. Ekonomi, siyaset ve akademi dünyasında büyük bir nüfuza sahip olmaları sayesinde, bu ülkelerde rahat bir biçimde hayatlarını sürdürmektedirler. Fakat Türk düşmanlığının adeta genlerine işlemesinden ya da ırkçı fikirlerinden olsa gerek, varlık sebepleri olarak Türkiye’yi her platformda karalamayı kendilerine meslek edinmişlerdir. Kısacası, ispatlanmamış tarihsel bir vakayı dibine kadar sömürmek suretiyle, bundan kendilerine olağanüstü bir menfaat temin etmektedirler. Bu durum, kendilerine kısa vadede kazanç sağlasa da, bunun Erivan’a bir getirisi olduğundan söz etmek olasılık dâhilinde değildir. Çünkü kanaatimce “YAŞANMIŞ ACILARDAN EKONOMİK VE SİYASİ ÇIKAR TEMİN ETMEK, EN BÜYÜK AHLAKSIZLIKTIR”.

Sonuçta, 100 yıl önce gerçekleşen ve henüz tarihsel ve de hukuksal olarak tanımlanamayan bir hadiseyi, “Demokles’in Kılıcı” gibi sürekli olarak Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmak ne Ermenistan’a, ne de Birleşik Devletler, Rusya Federasyonu ve Fransa’daki Ermenilerin yararlarına sonuçlar doğurmaktadır. Bu politika, tüm Ermenileri çıkmaz bir sokağa doğru sürüklemektedir. İktisadi olarak hızla çöküşe giden Ermenistan’da, aklı başında olan ve bu durumu kabullenemeyen insanlara dönük yeni stratejiler geliştirilmesi gereklidir. Türkiye açısından bakarsak; daima savunma pozisyonunda kalınmamalı, karşı ataklar ortaya konulmak suretiyle özellikle bu üç ülkedeki lobicilik faaliyetlerine ağırlık verilmeli ve buralardaki Türk nüfusunun güçlü bir lobi haline getirilmesi için ciddi ve somut stratejiler bir an önce ortaya konulmalıdır. Ancak düşmanın, diğer milletler gibi Türk milletinin kardeşi olan Ermeni milleti değil, Ermeni devletini yöneten ırkçı zihniyetliler ve diyasporadaki ASALA kökenli ve terörist zihniyetli fanatikler olduğu asla unutulmamalıdır.

Son olarak şunları söylemek gerekirse; Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan, geliştirdikleri ekonomik eksenli büyük projelerle aralarındaki ilişkileri her gün daha da güçlendirmekteyken, Ermenistan’ın hem “SOYKIRIM İDDİALARI”nı ısrarla sürdürmesi, hem de Dağlık Karabağ’ı işgal altında tutmaya devam etmesi, onu Güney Kafkasya bölgesi özelinde giderek yalnızlaştırmaktadır. Erivan, bu akıl dışı politikalarını devam ettirdiği sürece, dünyada izole kalmaya devam edecektir. Erivan tarafı mevcut politikalarda ısrar ettiği takdirde, Ankara, Bakü ve Tiflis’in pozisyonlarında herhangi bir değişiklik yaşanmayacağı kolaylıkla öngörülebilir. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlüsü “KAZAN-KAZAN” temelinde ilişkilerine yön verirken, Ermenistan “SIFIR TOPLAMLI OYUN” prensibinde ısrarcı olduğu sürece “EN BÜYÜK KAYBEDEN” olarak anılmaya devam edecektir.

Sina KISACIK

KAYNAKÇA
– Akgönül, Samim, “The Armenian Community of France and Turkey: Propaganda and Lobbyism”, Review of Armenian Studies, Sayı:3, Cilt:1, 2003, http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=111&Lisan=en, (Erişim Tarihi: 5 Mart 2014).

– Altıntaş, Ahmet. “Osmanlı İmparatorluğu’nun Tehcir Kararı Alması ve Uygulaması”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. VII, Sayı: 1, 2005, ss.73-94, http://www.aku.edu.tr/aku/dosyayonetimi/sosyalbilens/dergi/vii1/altintas.pdf, (Erişim Tarihi: 9 Mart 2014)

– An, Ömer Faruk, “Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi Bakımından 2015’e Doğru Ermeni Lobisi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 45, 2013, http://www.avim.org.tr/uploads/dergiler/Ermeni-Arastirmalari-Sayi-45-pdf.pdf, ss. 177-244, ( Erişim Tarihi: 20 Şubat 2014).

– Arı, Tayyar, Amerika’da Siyasal Yapı, Lobiler ve Dış Politika: Türk, Yunan, Ermeni, İsrail ve Arap Lobilerinin ABD’nin Dış Politikasına Etkileri, (Bursa: Marmara Kitap Merkezi, 2009), Dördüncü Baskı.

– Demirağ, Yelda, “Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası”, içinde Rusya’nın Doğu Politikası, Sezgin Kaya (ed.), (Bursa: Ekin Basın Yayın, 2013), ss. 249-280.

– Erhan, Çağrı, “Türk-Amerikan İlişkilerinde Ermeni Sorunu”, içinde Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal ve Hacali Necefoğlu (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2010), ss. 235-243.

– “European Convention on Human Rights as amended by Protocols Nos. 11 and 14, supplemented by Protocols Nos 1, 4, 6, 7 12, and 13”, http://www.echr.coe.int/Documents/Convention_ENG.pdf, (Erişim Tarihi: 5 Mart 2014).

– “French Senate passes Armenian genocide bill”, CNN Türk, 24 Ocak 2012, http://edition.cnn.com/2012/01/23/world/europe/france-armenia-genocide/, (Erişim Tarihi: 5 Mart 2014).

– Gunter, Michael M. “What Is Genocide? The Armenian Case: Turkey, Past and Future”, Middle East Quarterly, Volume: XX, Number: 1, Winter 2013, http://www.meforum.org/3436/genocide-definition-armenian-case, (Erişim Tarihi: 9 Mart 2014).

– Günay, Bekir, “Ermeni Meselesinde ve Yasa Tasarılarında Metodolojik Sorunlar”, içinde 21. Yüzyılda Çağdaş Türk Dış Politikası ve Diplomasisi, Hasret Çomak (ed.), (Kocaeli: Umuttepe Kitabevi, 2010), ss. 251-260.

– Kalaycı, Rıdvan ve Yetim, Mustafa, “Dış Politika Karar Verme Süreçlerinin Karşılaştırılmalı Analizi I: ABD, Brezilya, Almanya ve Türkiye”, içinde Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi Cilt 1, Ertan Efegil ve Rıdvan Kalaycı (der.), (Ankara: Nobel Kitap, 2012), ss. 103-137.

– Kampeas, Ron, “Berman endorses Armenian genocide resolution”, 4 Mart 2010, http://www.jta.org/2010/03/04/news-opinion/united-states/berman-endorses-armenian-genocide-resolution, (Erişim Tarihi: 4 Mart 2014).

– Kasım, Kamer, “Türkiye-Ermenistan İlişkileri: Zor Komşuluk”, içinde Dünya Çatışmaları: Çatışma Bölgeleri ve Konuları Cilt 1, Kemal İnat, Burhanettin Duran ve Muhittin Ataman (der.), (Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2010), Geliştirilmiş 3. Baskı, ss. 623-635.

– “Kocharian: Armenians in Russia and Russians in Armenia Cannot Be Aliens”, 23 Ocak 2006, http://www.panarmenian.net/eng/politics/news/16060/, (Erişim Tarihi: 14 Şubat 2014).

– Laçiner, Sedat, Ermeni Sorunu, Diaspora ve Türk Dış Politikası: Ermeni İddiaları Türkiye’nin Dünya ile İlişkilerini Nasıl Etkiliyor? , (Ankara: USAK Yayınları, 2008).

– Mearsheimer, John J. ve Walt, Stephen M., The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy, (New York: Penguin Books, 2008).

– Sahilyol, Kaan “The Armenian Lobby in France and The Recent Developments Regarding the Probability of Adoption of Legislation Criminalizing The Denial of the So-Called Armenian Genocide”, Economic Development Foundation Brief 14, Eylül 2012, http://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/ikv_brief_14(1).pdf, ss.1-5, (Erişim Tarihi: 22 Şubat 2014).

– “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”, http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/32702-Soykirim-Sucunun-Onlenmesine-Ve-Cezalandirilmasina-Dair-Sozlesme.pdf, (Erişim Tarihi: 09 Mart 2014).

– Tanrısever, Oktay F., Rusya’nın Kafkasya Politikası: Sovyet Sonrası Geri Çekilme Söyleminden Emperyal Müdahaleciliğe”, Mustafa Aydın (der.), Kafkaslar Değişim Dönüşüm (Avrasya Üçlemesi III), (Ankara: Nobel Yayınları, 2012), ss. 173-201.

– Tepe, Sultan, “ABD’deki Yahudi Lobisi ve Türkiye-İsrail İlişkileri”, içinde XXI. Yüzyılda Türk Dış Politikasının Analizi, Faruk Sönmezoğlu, Nurcan Özgür Baklacıoğlu, Özlem Terzi (der.), (İstanbul: Der Yayınları, 2012), ss. 639-654.

– Yapıcı, Merve İrem, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010).

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.