4. yılını dolduran Suriye iç savaşı, son haftalarda yaşanan diplomatik gelişmeler ve savaşa bağlı olarak gelişen mülteci dramının etkilerinin Avrupa’ya ulaşması nedeniyle son dönemde dünya basınında yine en önemli gündem maddesi haline geldi. Bu yazıda, Suriye iç savaşının dünya siyasetine etkilerini, ABD-Rusya ilişkileri çerçevesinde yaşanan son gelişmelerle birlikte sizlere özetlemeye çalışacağım.
En güncel gelişme ile başlamak gerekirse, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasının[1] hemen ardından başlayan Rusya’nın IŞİD’e yönelik hava operasyonları, Suriye iç savaşının en son önemli gelişmesi olarak dikkat çekmektedir.[2] Kısa bir süre önce Fransa’nın da ilk kez Suriye topraklarında IŞİD’i vurmaya başladığını hatırlıyoruz.[3] Ancak bu tip operasyonların IŞİD’i toptan yok etmesinin zor olduğu ve yalnızca iç savaşı bir tarafın kazanmasını engellediği söylenebilir. Ayrıca son dönemde Putin ve Rusya’nın bu konuda son derece profesyonel bir algı yönetimi yaptığını da görmek gerekir. Zira Rusya; bu şekilde hem Suriye’de IŞİD’i öne çıkararak Esad yönetiminin yaptığı katliamları unutturmakta, hem de uluslararası hukuka aykırı olarak Ukrayna’dan Kırım’ı koparması meselesini arka plana itmektedir. Ayrıca bu şekilde Putin, dünya liderliği konusunda ABD Başkanı Barack Obama’dan da rol çalmayı başarabilmektedir.[4]
Ancak bu çabalar, Rusya için yeterli olmayabilir. Zira The New York Times gazetesi başyazarı Thomas Friedman’ın vurguladığı önemli bir husus; Rusya’nın Suriye’deki Esad yönetimine fiili destek olmasının Sünni ülkelerle arasını açabilecek olması, bu ülkenin kendi Müslüman nüfusunda tepkilere neden olabilecek olması ve IŞİD’in Rusya tarafından yok edilmesi durumunda dahi, Suriye’de halkın çoğunluğunu oluşturan Sünni gruplara karşı varil bombası ve hatta kimyasal silah kullanan Esad yönetimiyle -ılımlı dahi olsa- hiçbir Sünni grubun masaya oturmak istemeyecek olmasıdır.[5] Friedman’ın Rusya’nın Sünni dünyasıyla ilişkileri ve özellikle kendi Müslümanlarının tepkileri konusundaki görüşleri biraz abartılı olsa da (zira Rusya kendi Müslümanlarını sakin tutabilmek için akıllı bir strateji yürütmekte ve Moskova’da Avrupa’nın en büyük camiini inşa ederek onların gönlünü kazanmaya çalışmaktadır.[6] Ayrıca Sünni dünyası ve Arap ülkeleriyle de ilişkiler eskisinden daha kötü değildir.), geçiş süreci hakkında söyledikleri doğrudur. Zira bugün IŞİD nedeniyle gözden kaçırılmaya çalışılan önemli bir gerçek, Suriye’deki sivil katliamlarının büyük çoğunluğunu Esad yönetimi ve Suriye Ordusu’nun yapıyor olmasıdır. The Independent gazetesinde yayınlanan bir habere göre; Ocak-Temmuz 2015 döneminde Suriye’deki sivil ölümlerinden 7.894’ü Suriye yönetimi, 1.131’i IŞİD, 734’ü diğer silahlı muhalif gruplar, 125’i uluslararası koalisyon güçleri (hava saldırıları), 80’i PYD tarafından gerçekleştirilmiştir.[7] Bu da, Suriye’de bir geçiş sürecinde Rusya’nın koşulsuz destek verdiği Beşar Esad ve yönetiminin işinin çok zor olduğunu göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, daha önce yaptığı bir açıklamada Guta’da gerçekleştirilen kimyasal saldırı hakkında ellerinde güçlü delillerin olduğunu belirtmişti.[8] Dolayısıyla, Suriye’de silahların susması ve geçiş döneminin ardından bir savaş suçları mahkemesinin kurulması durumunda, Beşar Esad yönetiminin işi oldukça zordur. Belki de bu nedenle, Esad yönetimi için anlaşarak geri çekilmek ya da ülkenin bölünmesine destek olmak, ilerleyen süreçte daha makul bir seçenek haline gelebilir. Türk gazeteci Cengiz Çandar’ın geçen hafta Putin-Erdoğan görüşmesi ardından kaleme aldığı bir yazı, bu konuda ilerleyen süreçte Türkiye’nin Rusya’dan bu yönde talepte bulunabileceğini iddia ediyordu.[9]
Bunun yanında, Chatham House’dan Dr. Neil Quilliam’ın yazdığı bir rapor, Esad’ın geçiş sürecinde de rol oynamasının zor olduğuna dikkat çekmektedir. Buna göre; 1-) Geçiş süreci ifadesi muğlaktır ve Esad’a Batı’da güvenilmemektedir, 2-) Suriye Ulusal Konseyi’nin de, bu kadar yıllık savaşın ardından tabanını anlaşmalı bir geçişe ikna etmesi kolay değildir, 3-) Silahlı gruplar kontrol alanlarını genişletirken, Esad’lı bir çözüm sürecinde bu yetkinliklerini bırakmak istemeyeceklerdir, 4-) Türkiye ve Suudi Arabistan, Esad’ın gidişi konusunda çok net tavır almışlardır (gerçi Türkiye ilk kez Esad’lı geçiş sürecine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından yeşil ışık yakmıştır[10]), 5-) Esad’ın kimyasal silah kullanmasına rağmen geçiş sürecine dahil edilmesi, muhalefetin uluslararası güçlere duyduğu güveni azaltmakta ve IŞİD’e desteği arttırmaktadır.[11] Tüm bu nedenlerle, ABD-Rusya arasında Esad’lı geçiş sürecine yönelik konuşmalara başlansa da[12], bu ihtimal o kadar da güçlü değildir. Bu noktada, son günlerde ABD Başkanı Barack Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry arasında oluşan farklılıklar da dikkat çekici bir hal almaya başlamıştır. Nitekim Kerry, “Rusya, Esad’ı masaya getirirse müzakereye hazırız” derken[13], Başkan Obama, BM konuşmasında Esad’ı bir “tiran” olarak nitelendirmiş ve geçiş sürecinde rol almaması gerektiğini belirterek, derhal görevinden ayrılması gerektiğini söylemiştir.[14] Bu da, ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken, ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı arasında yaşanan oldukça ilginç bir nüansa işaret etmektedir.
Bütün bunların yanında, unutmamak gerekir ki, Rusya’nın kısa bir süre önce Kırım’ı Ukrayna’dan koparması, uluslararası hukukla bağdaşmayan ve ileride bu ülkeyi sıkıntıya sokabilecek bir gelişmedir. Rusya’nın Ukrayna ve Suriye gibi iki farklı cephede yorulmaya başlaması, Batı’nın ekonomik izolasyonları nedeniyle ekonomik gidişatın da kötü olduğu düşünülürse, bu ülkeyi orta ve uzun vadede ciddi anlamda yıpratabilir. Zira Rusya’nın kendi nüfuzu altında tuttuğu bazı bölgelerde de önemli sorunları bulunmaktadır. Örneğin, Rusya’nın Dağlık Karabağ meselesindeki Ermeni yanlısı ve -BM kararlarına rağmen- işgalci güçleri destekleyen tavrı, Azerbaycan halkında bu ülkeye yönelik büyük tepkilere neden olmaktadır. Bir diğer örnek olarak, Gürcistan, yıllardır Batı yönelimini sağlamlaştırmak ve NATO’ya üye olmak isteyen bir ülkedir. Keza Ukrayna da, son dönemde AB ve NATO üyeliği için son derece isteklidir. Basında hiç gündeme getirilmemesine karşın, Ermenistan’da dahi, ABD ve AB’deki diyaspora gruplarının etkisi nedeniyle Rusya’dan ziyade AB ve Batı dünyasına yanaşmak isteyen kesimler bulunmaktadır. Bu nedenle, Rusya’nın birden çok cephede yorgun düşmesi, “yakın çevre” adını verdiğini ve kontrol altında tutmaya çalıştığı Kafkasya bölgesinde yeni krizleri kolaylıkla tetikleyebilir. Rusya, bugüne kadar bu bölgedeki ülkeleri güç ve sertlikle (zaman zaman da enerji kartını kullanarak) kontrol altında tutmayı başarmıştır. Ancak bu ülkenin son yıllarda meşruiyet yaratmaktaki krizi, Sovyetler Birliği dönemine göre bile daha fazladır. Zira Rusya, SSCB’nin çökmesinin ardından Batı’nın kötü bir kopyası olmuştur. Eğer Rusya kendisine özgü bir ideoloji yaratamaz ve çekim merkezi olamazsa, kapitalizm ve demokrasi konusunda Batı ile rekabet etmesi imkansızdır. Putin’in güçlü liderliği, şimdilik bir çöküşü engellese de, meşruiyet ve sempatiyle desteklenmeyen bir gücün sonsuza kadar dayanması imkansızdır.
Rusya’nın eline zorlaştıran bir diğer faktör de Suriye iç savaşının uzamasına bağlı olarak gelişen mülteci ya da göçmen krizidir. Bugüne kadar mültecilere fiziki yardım anlamında Türkiye (2 milyon), Ürdün (1,4 milyon) ve Lübnan (1,2 milyon) gibi ülkeler öne çıkarken, finansman anlamında da Avrupa Birliği (4,4 milyar dolar), Amerika Birleşik Devletleri (4,2 milyar dolar) ve Birleşik Krallık (1,4 milyar dolar) en fazla sorumluluk alan ülkelerdir.[15] Dolayısıyla, Rusya’nın Esad’a destek politikalarının neticesinde, Batı ülkelerinin ekonomileri ve bölge ülkelerinin demografik yapıları ve ekonomileri de ciddi anlamda bozulmuştur. Rusya’ya yönelik tepkileri güçlendiren bir diğer faktör de, işte bu sürecin yarattığı yıkıcı etkilerdir. Bu durum, Avrupa’da göçmen karşıtı ırkçı aşırı sağ hareketlerin de güçlenmesine neden olmakta ve Avrupa Birliği’ni ve Avrupa demokrasilerini sarsmaktadır. Suriye’nin yeniden yapılandırılması sürecinde, enerji ve inşaat sektörleri başta olmak üzere birçok alanda bu ülkenin verimli bir iş sahasına dönüşebileceğini düşünen şirketler de hesaba katıldığında, Rusya’nın oyunbozan tavrını çok uzun süre devam ettirebilmesi mümkün değildir.
Rusya’nın diplomatik bir çözüme engel olması durumunda ise, Suriye krizinin çözümü 2016 ABD Başkanlık seçimlerinin ardından göreve başlayacak yeni ABD Başkanı’nın tavrıyla doğrudan ilişkili hale gelecektir. ABD’nin yeni Başkanı’nın Suriye krizini çözmek için askeri yöntemleri tercih etmesi durumunda, ABD, bu bölgeye askeri olarak yerleşebilir. Özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin, İsrail’le olan güçlü bağlar nedeniyle bu tarz askeri yöntemlere sıcak baktığı gayet iyi bilinmektedir. Başkan adayları arasında yer alan Jeb Bush, babası ve ağabeyinin Ortadoğu politikaları da düşünüldüğünde, bu tarz bir müdahale için ideal isim haline gelebilir. Demokrat bir Başkan dahi (Hillary Clinton’ın adaylığı garanti gibidir), IŞİD terörü ve Esad katliamları nedeniyle bu durumun sürdürülemez olduğuna kanaat getirirse, bir askeri müdahaleye sıcak bakabilir. Bu nedenle, ABD’nin bir askeri müdahaleyi gündeme alması durumunda, konu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine gelecektir. Burada ABD, Fransa ve Birleşik Krallık dışında Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun da yer alması, buradan geçebilecek bir kararı zorlaştırabilir. Çin, bu konuda ABD’ye daha yakın durabilecekken, Rusya, şimdilik ABD’ye karşıt duracak gibi gözükmektedir. BM kararı olsun veya olmasın, ABD’nin Suriye’ye bir askeri müdahalesi gerçekleşirse, Rusya’nın Suriye’nin güneyindeki askeri kapasitesi de düşünüldüğünde, bu durum Suriye’nin bölünmesiyle sonuçlanabilir. ABD’nin böyle bir işe girişmesi durumunda, bir diğer önemli sorunu ise Türkiye ve Kürtler dengesini iyi tutturmak zorunda olması olacaktır. Şimdilerde IŞİD’e karşı savaştığı için ABD’nin terörist listesine dahil edilmeyen PKK’nın Suriye uzantısı PYD[16], Türkiye’nin dahil olduğu bir süreçte kuşkusuz arka planda kalabilir. Türkiye’nin bu sürecin dışında kalması durumunda ise, Kürtlerin eline Büyük Kürdistan’ın kurulması konusunda tarihi bir fırsat geçebilir. Ancak ABD’de yeni seçilecek Başkan’ın Suriye konusunda askeri seçenekleri reddetmesi durumunda, Suriye iç savaşı ve göçmen krizi, daha uzun yıllar dünya basınının gündeminde yer almaya devam edecektir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Konuşmanın tamamı buradan izlenebilir; https://www.youtube.com/watch?v=q13yzl6k6w0.
[2] “Syria crisis: Russian air strikes against Assad enemies”, BBC, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.bbc.com/news/world-middle-east-34399164.
[3] “La France a mené ses premières frappes en Syrie”, Le Monde, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.lemonde.fr/proche-orient/article/2015/09/27/la-france-a-mene-ses-premieres-frappes-en-syrie_4773677_3218.html#HCKvK7WFOetQKkuC.99.
[4] Stephen Collinson (2015), “Vladimir Putin steals Barack Obama’s thunder on the world stage”, CNN, 29 Eylül 2015, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://edition.cnn.com/2015/09/28/politics/obama-putin-un-syria-isis/index.html.
[5] Thomas Friedman (2015), “Syria, Obama and Putin”, The New York Times, 30 Eylül 2015, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.nytimes.com/2015/09/30/opinion/thomas-friedman-syria-obama-and-putin.html.
[6] “Islam in Russia: Caught between acceptance and rejection”, DW, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.dw.com/en/islam-in-russia-caught-between-acceptance-and-rejection/a-18730925.
[7] “The world’s focus is rightly on Isis. But the Syrian regime kills more civilians”, The Independent, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://i100.independent.co.uk/article/the-worlds-focus-is-rightly-on-isis-but-the-syrian-regime-kills-more-civilians–WJMjy5YyDl.
[8] Colum Lynch (2013), “U.N. Chief Says He Has ‘Overwhelming’ Evidence of Chemical Attacks in Syria”, Foreign Policy, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://foreignpolicy.com/2013/09/13/u-n-chief-says-he-has-overwhelming-evidence-of-chemical-attacks-in-syria-2/.
[9] Cengiz Çandar (2015), “Anadolu’nun Putin’i, Moskova’nın Putin’inden ne aldı?”, Radikal, 25 Eylül 2015, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/anadolunun_putini_moskovanin_putininden_ne_aldi-1439750.
[10] “Erdoğan: Esad ile geçiş dönemi olabilir”, BirGün, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.birgun.net/haber-detay/erdogan-esad-ile-gecis-donemi-olabilir-90390.html.
[11] Neil Quilliam (2015), “Five Reasons Why Including Assad in a ‘Managed Transition’ Will Fail”, Chatham House, 30 Eylül 2015, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: https://www.chathamhouse.org/expert/comment/five-reasons-why-including-assad-managed-transition-will-fail#sthash.483scEoz.dpuf.
[12] “Kerry: Rusya, Esad’ı masaya getirirse müzakereye hazırız”, Sputnik Türkiye, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20150919/1017851524.html.
[13] “Kerry: Rusya, Esad’ı masaya getirirse müzakereye hazırız”, Sputnik Türkiye, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20150919/1017851524.html.
[14] “Obama Esad’ı “tiran” olarak nitelendirdi”, Milliyet, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.milliyet.com.tr/obama-esad-i-tiran-olarak/dunya/detay/2123837/default.htm.
[15] “Syrian Refugees Per Capita: Who’s Been The Most & Least Generous”, Brilliant Maps, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://brilliantmaps.com/syrian-refugees/.
[16] “ABD: YPG’yi terörist örgüt olarak görmüyoruz”, Habertürk, Erişim Tarihi: 1 Ekim 2015, Erişim Adresi: http://www.haberturk.com/dunya/haber/1131455-abd-ypgyi-terorist-orgut-olarak-gormuyoruz.