G5+1 ülkeleri ve İran arasında nükleer programıyla ilgili 2015 yılında yapılan anlaşmalar uluslararası kamuoyunda ilgiyle karşılandı. Hatta Tahran’da bayram ediyorlar ve galibiyetten söz açıyorlar. Gerçekten de, uzun yıllardır yurtdışındaki hesapları dondurulmuş, yeni teknolojiler alamayan, yerli üretimi ciddi zarar görmüş bir ülke, şimdi yeni fırsatlar elde ediyor. İran, artık petrolünü dünya pazarına çıkarabilecek ve dış ülkelerle işbirliği kurabilecek. Ancak meselenin başka bir yönü de kendini göstermektedir. ABD ve AB, şimdi de başka programları bahane ederek İran’a karşı yeni yasakların konulabileceğinden bahsediyorlar. Örneğin, İran’ın balistik füze üretmesine karşıdırlar. Diğer alanlarda da Tahran’ı eleştiriyorlar. Ayrıca, Ortadoğu’nun bazı devletleri de İran’ın gözaltında tutulması zaruretinden söz ediyorlar. Tüm bunlar, ilerleyen süreçte yeni çelişkileri oluşturabilir.
Anlaşmadan Sonraki Anlaşılmazlıklar: İran-Batı İlişkilerinin Bazı Hususları
İran, şu sıralar bayram içerisindedir. Batı’nın yaptırımların bir kısmını iptal etmesini, siyasi elit ve toplum zafer olarak kabul ediyor. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, varılan sonucun önemli olduğu kanısındadır. ABD ve Avrupa ise temkinli görünüyorlar. Onlar da yaptırımların kaldırılmasını diplomatik başarı olarak tanımlıyorlar. Amerikan Başkanı Barack Obama, savaş yapmadan İran’ı nükleer silah yaratma niyetinden çekindirdiklerini söyledi. Onun sözlerine göre, halihazırda İran bir nükleer bomba bile üretemez. Çünkü Tahran’ın zenginleştirilmiş uranyumunun yüzde 98’i yurtdışına çıkarıldı. Eskiden Tahran, 10 nükleer bomba üretmeye imkan veren materyale sahipti.
Obama bunu şöyle açıkladı: “Bizim müttefiklerle birlikte İran’la yaptığımız anlaşma sayesinde, bu ülke artık hiç zaman nükleer bombaya sahip olamayacak. Biz İran’ı nükleer bomba üretmek için gereken tüm imkanlardan mahrum ettik. Eğer İran bizi aldatmak isterse, onlar gizli olarak nükleer bomba üretmek isterse, biz onları ifşa edeceğiz” (bkz.: President Obama on What American Leadership has Accomplished in Iran / “whitehouse.gov”, 17 Ocak 2016).
Bu, ilginç bir siyasi söylemdir. Çünkü Tahran’da da zafer kazanmış gibi bir ruh hali var, Washington ise karşı tarafı istediği adımı atmaya mecbur etmekle birlikte, onun “hiçbir zaman nükleer silah sahibi olmayacağı” hükmünü vermekten çekinmiyor. Vurgulanan bağlamda, gerçekte yaşananların analizi gerçekten düşündürücü sonuçlar çıkarmaya olanak sağlıyor.
Öncelikle, böyle belli oluyor ki, ABD ve Avrupa hiç de tüm yaptırımları ortadan kaldırmamıştır. Onlar, sadece İran’ın nükleer programıyla ilgili uyguladıkları ekonomik ve mali yasakları iptal ettiler. Öte yandan, Avrupa Birliği bildirdi ki; İran’a karşı uygulanan silah ambargosu kalıyor, füze teknolojisi ile ilgili öngörülen sınırlamalar hala geçerlidir, diğer teknolojilerin verilmesi yasaktır, metal ve bilgisayar yazılım alanındaki yaptırımlar devam ediyor, insan hakları ve terörle ilgili uygulanan yasaklar geçerliliğini koruyor, ayrıca bu ülkenin belli çevrelerine karşı yaptırım listesi de kaldırılmamıştır (bkz.: ЕС уточнил перечень снятых с Ирана санкций / “Интерфакс”, 17 Ocak 2016).
Bunun yanı sıra, AB, 17 Ocak tarihinde yayınladığı bilgi bülteninde gösteriliyor ki, İran’a giden ve oradan çıkan gemilerin kontrol kuralı devam ediyor. Suriye konusunda uygulanan kısıtlamalar da aynı. Son olarak, eğer İran üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmezse, yaptırımlar yeniden uygulanabilir (bkz.: önceki kaynağa).
ABD’nin siyasi çevrelerinde de İran’la ilgili konulara karşı görüş net değildir. Burada iki olgu dikkati çekiyor. Bunlardan birincisi Kongre’de Cumhuriyetçilerin yaptırımların ortadan kaldırılmasına karşı protestoları devam ettirmesidir. Örneğin, Temsilciler Meclisi sözcüsü Paul Ryan, Beyaz Saray’ı yaptırımları kaldırdığı için eleştirdi. O, öyle düşünüyor ki, İran dünyada terörü besleyen bir ülkedir ve yaptırımların kaldırılmasından sonra elde edeceği 100 milyar doları teröristlerin faaliyetine harcayacaktır (bkz.: В Республиканской партии США раскритиковали снятие санкций с Ирана / “Интерфакс”, 17 Ocak 2016).
Washington da tüm yaptırımları iptal etmedi, hatta yenisinin de uygulamasına başladı. Artı, bunu nükleer programıyla ilgili yaptırımların iptalinden tam bir gün sonra, 17 Ocak tarihinde açıkladı. Yeni yasaklar, İran’ın balistik füze programı ile ilişkilidir. Şimdi, Amerika İran’ın 6 vatandaşına, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin’in 3 şirketine (Anhui Land group Сo., Limited – Çin, Candid general trading LLC ve Mabrooka trading co L.L.C. – BAE) karşı yaptırım uygulamaya başlıyor. Onların finansal varlıkları dondurulacaktır (bkz.: США ввели санкции против причастных к ракетной программе Ирана / “РИА Новости”, 17 Ocak 2016).
Amerika’nın Maliye Bakanı Jacob (Jack) Lew ise demiş ki, büyük çapta İran’a karşı yaptırımlar devam ediyor. Üstelik, İran’ın nükleer programı hariç alanlarda da yeni kısıtlamalar uygulanacak. Örneğin, ABD bankalarına İran’ın hemen hemen tüm yapıları ile işbirliği yasaklandı. Ayrıca ABD, AB ve BM’nin koordineli çalışmaları sonucu Tahran’ı taviz vermeye zorladıklarını söyledi (bkz.: Глава Минфина: США продолжат вводить санкции против Ирана / “РИА Новости”, 17 Ocak 2016).
İşbirliğinin Ufukları: Yeni Suçlamalar ve Jeopolitik Çelişkiler Işığında
Onu da belirtelim ki, Tahran, Batı’nın bu tür açıklamalarından kesinlikle çekinmediğini belirtti. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD ile hiçbir zaman ekonomik işbirliği kurmayacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı dedi ki, “İran’ın Amerika ile ekonomik ilgileri olmadı ve olmayacak da” (bkz.: Роухани: у Ирана не было и не будет экономических связей с США / “РИА Новости”, 17 Ocak 2016).
Hasan Ruhani ayrıca vurguladı ki, eğer ABD, İran ekonomisi ve teknolojisine yatırım yapmak fikrine gelirse, belli zorluklarla karşılaşacaktır. Belki “uçak, çerez ve halıcılık alanında işbirliği olur” (bkz.: önceki kaynağa). Öyle anlaşılıyor ki, Tahran Batı’dan merhamet beklemiyor, aksine, onunla mesafeli işbirliği yapmak fikrindedir.
Tüm bunlara komşu devletlerin tepkisi de çok ilginçtir. Türkiye ve Rusya, yaptırımların kaldırılmasından memnundurlar. Her iki ülke bu konuda fikirlerini resmi düzeyde belirttiler. Ankara ve Moskova, Tahran’la tüm alanlarda işbirliğini geliştirmek niyetindeler. Görünür ki, İran yönetimi de bu görüştedir. Fakat İsrail’in fikri hayli farklıdır.
Başbakan Benyamin Netanyahu, İran’ın nükleer silah üretme niyetinden vazgeçmediğini söyledi. B. Netanyahu, yazılı bir açıklama yaparak şunları söyledi: “İran ‘P5+1’ ülkeleri ile elde ettiği nükleer anlaşmaya rağmen, nükleer silaha sahip olmak arzusundan vazgeçmemiştir. Ortadoğu’da istikrarı bozmakta ve dünyanın çeşitli bölgelerinde terör eylemleri yapmakta devam ediyor” (bkz.: Netanyahu: İran nükleer silah sahibi olma gayesinden vazgeçmedi / “Hürriyet”, 17 Ocak 2016). Dolayısıyla, Batı ülkeleri ve uluslararası örgütler İran’a kontrol meselesini bir kenara koymamalıdırlar.
Son olarak, dünyada en çok petrol ve gaz üreten ülkelerinin de yaptırımların giderilmesine tepkisinin temkinli olduğunu belirtmek gerekir. Suudi Arabistan Enerji Bakanı’nın görüşüne göre, fiyat konusunda ciddi etkiyi ancak onlar ve Meksika yapabilir. İran’ın dünya pazarına 2 milyon varil petrol çıkarması ise, bu meseleyi o kadar da ciddi etkilemez. Bu arada, Tahran, bu yılın sonbaharında petrol ihracını bu seviyelere yükselteceğini açıkladı.
Bunlardan başka, Tahran’ın Ortadoğu ve Güney Kafkasya yönlerinde jeopolitik ve ekonomik açılardan etkinleşeceğini öngörenler de var. Genel olarak, yasakların ortadan kaldırılmasının jeopolitik manzaraya yeni imkanlar vereceği hakkında fikir bildiriliyor. Her durumda, İran gibi büyük bir devletin yeniden dünya siyasetine dönmesi sıradan bir olay olmayacaktır.
Aynı zamanda, yukarıda vurgulanan hususlardan öyle görünüyor ki, Batı, İran’a karşı belli “planlar”ından vazgeçmemiştir. Tahran’ın küresel siyasette Washington’un belirlediği çerçeveden dışarı çıkması, ona karşı öfkeyi arttırabilir. Bu, geniş bir jeopolitik coğrafyada İran’la diğer büyük güçler arasındaki gerginliğin devam etmesi olasılığının az olmadığını gösteriyor.
Belki de baştan beri burada bir mantıksızlık var ve çifte standartlar politikasının belirtileri kendini gösteriyor. Örneğin, neden İran balistik füze üretimi yapmamalıdır? İlginçtir ki, Batı, Rusya, İsrail ve Çin’in bu alanda çok modern silahları vardır. Onlara karşı ise, füzelere göre kimse yaptırım uygulamak niyetinde değildir. Fakat bir Müslüman ülke benzer adım atmak isterken, hemen yasaklardan söz ediliyor. Başkaları gibi, İran’ın da kendini savunma hakkı vardır.
Görünen o ki, nükleer programıyla ilgili yaptırımları başka “programlar”la ilgili kısıtlamalar ikame edebilir. Kendilerini demokrat adlandıranlar hakkın, adaletin yoluna gelmek istemiyorlar. Bundan kim yarar görecek? Bizce, hiç kimse!