Kerkük, Irak’ın en tartışmalı bölgelerinden biridir. 2017 Mart ayının sonunda Kerkük İl Meclisi’nin kararıyla Meclis binasına Irak bayrağının yanı sıra Kürdistan bayrağının asılması, aslında uzunca bir süredir farklı biçimlerde devam eden yeniden paylaşım mücadelesinin açıktan ilanı oldu. Ancak bugünkü paylaşım mücadelesini anlamak için, öncelikle Kerkük üzerine yüz yıldır süren tartışma ve mücadelenin tarihsel arka planını kısaca hatırlatmak gerekiyor.
Kaynak: Sofia Barbarani, “A look into Iraq’s disputed Kirkuk before referendum”, http://www.aljazeera.com/indepth/features/2017/09/iraq-disputed-kirkuk-referendum 170923080251698.html, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
İlk olarak, Musul ve Kerkük’ün İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Osmanlı topraklarının paylaşımı için yürüttüğü gizli görüşme ve anlaşmalara konu olduğunu görmekteyiz. Bu iki emperyalist güç arasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’na göre, Musul ve Kerkük Fransa’ya veriliyordu.[1] Ancak bu anlaşmayı Ekim 1916’da imzalayıp Osmanlı’yı paylaşım mücadelesine taraf olan Rusya’da, Kasım 1917’de Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesinden sonra yeniden çizilen sınırlarla, Musul ve Kerkük bu kez İngilizlerin mandası olan Irak’ın parçası oldu. Kurtuluş Savaşı sürecinde Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Milli sınırları içinde gösterilmesi, Mustafa Kemal’in Başkanlık ettiği TBMM Hükümeti’nin (ve sonra Cumhuriyet rejimi) İngiliz ve Fransızlarla yaptıkları anlaşmalarda Musul ve Kerkük’ün yeniden paylaşım mücadelesine konu olmasının önünü açtı. Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Anlaşması’nda karara bağlanamayan konulardan birisi de Musul ve Kerkük’ün aidiyeti meselesiydi. Görüşmelere TBMM adına katılan İsmet İnönü’yle İngilizler adına katılan Lord Curzon’un Kerkük’ün aidiyeti ile ilgili tartışmalarda buranın nüfus bileşimi ile ilgili sundukları veriler dikkat çekicidir. Bu görüşmelerde, İnönü, burada, Türkmenler ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu, Curzon ise Araplar ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu listeler sunmuştu. Ancak her iki listede ortak nokta, burada nüfusun büyük çoğunluğunun Kürt olduğunun kabul edilmesiydi. İnönü, Kürtlerin Türkler/Türkmenlerle birlikte Misak-ı Milli’nin bir parçası olduğunu ileri sürüyor, Curzon ise Misak-ı Milli’nin Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerle sınırlı olduğunu, dolayısıyla Kürtlerin ve Arapların çoğunluğu oluşturduğu Musul ve Kerkük’ün bu sınırların dışında olduğunu savunuyordu. Burada dikkat çekici nokta, o gün Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ün aidiyeti konusunda plebisit (halk oylaması) yapılmasını savunmasıydı.[2] Ayrıca İngilizlerin önemli petrol yatakları bulunan bu bölgeyi Türkiye’ye bırakmaya niyeti yoktu. Musul Sorunu’nun çözüme kavuşturulması için 1924’te yapılan Haliç Konferansı’ndan da sonuç çıkmamış, ancak 1925’te Şeyh Said İsyanı’nın patlak vermesi Türkiye’nin Kürtleri Misak-ı Milli’ye dâhil etme tezlerini geçersizleştirdi. Bu koşullarda Türkiye, 1926’da Ankara’da, 25 yıl boyunca Musul-Kerkük petrollerinden yüzde 10 pay alma karşılığında İngilizlerle anlaşma imzalamış ve bu anlaşmaya göre, Türkiye’ye petrol gelirlerinden verilen payın süresi 1951’de sona ermişti.[3]
Kaynak: http://tarihistory.com/arastirmalar/irak-liderlerinin-ortak-akibeti/, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
Irak Krallığı 1932’de İngiliz mandasından çıkıp ‘bağımsız’ bir devlet haline gelse de, ilerici subayların Temmuz 1958’de Abdülkerim Kasım öncülüğünde krallığı devirip Cumhuriyet ilan etmelerine kadar Irak’ta İngiliz egemenliği devam etti. Musul ve Kerkük petrollerinin Irak’ın en önemli gelir kaynakları olması, 1963’te Kasım’ı darbe ile deviren Baas’çıların Irak için stratejik önem taşıyan bu bölgeyi Araplaştırma yönünde bir siyaset izlemesine yol açtı.[4] 1969’da Baas’ın Devrim Komuta Konseyi’nin ikinci başkanı olan ve resmi Devlet Başkanı olduğu 1979’a kadar ülkeyi fiilen yöneten Saddam Hüseyin, Kürtlerin ulusal hakları için mücadele eden Molla Mustafa Barzani ile 1970’te ‘özerklik’ anlaşması imzalamıştı. Kürtlerin 1991’deki Körfez Savaşı’na kadar Saddam rejimi ile mücadele sürecinde, rejimin operasyonları nedeniyle –Enfal Operasyonları– 180 bine yakın Kürt yaşamını yitirdi. ABD öncülüğündeki koalisyonun Saddam rejimini işgal ettiği Kuveyt’ten çıkıp anlaşmak zorunda bıraktığı Körfez Savaşı’ndan sonra Kürtlerin yaşadığı 36. paralelin kuzeyinin uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, Kürtlerin fiili olarak özerk bir statüye kavuşmasını sağladı ki, bu statü, Saddam’ın devrildiği 2003’ten sonra, 2005’te kabul edilen yeni Irak anayasasıyla resmiyet kazandı. Ancak bu dönemde de, Kerkük, Irak yönetimi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında aidiyeti konusunda anlaşmazlık yaşanan bölgelerden biri oldu.
2003 Sonrası Kerkük: Çekişme ve Belirsizlik
ABD’nin 2003 tarihinde Saddam Hüseyin yönetimini devirmesiyle beraber Kerkük’ün demografik yapısına ilişkin Araplaştırma politikasının yerini Kürtleştirme politikasının aldığı söylenebilir. Bu sorun, kısa bir zaman zarfında hem bölgesel, hem de uluslararası mahfilde gündeme alınmıştır. Çünkü Kerkük’ün statüsü Irak’ın toprak bütünlüğü, etnik ve dini yapısındaki dayanışmanın bir parçası olarak nitelendirilebilir. Keza Kerkük’ün statü sorununun aynı zamanda Türkmen-Kürt ilişkisinin de temelini oluşturduğu ifade edilebilir. 15 Ekim 2005 tarihinde referanduma sunulan Irak’ın kalıcı anayasasının 140. maddesi Kerkük’ün konumuyla ilgilidir. Bu maddeye göre 31 Aralık 2007’ye kadar normalleşme, sayım ve referandum yapılarak Kuzey Irak bölgesine bağlanması öngörülmekteydi. Fakat kentin statüsü hususunda gerek Irak içerisindeki siyasi gruplar arasında, gerekse bölgesel ve uluslararası arenada Kerkük’ün geleceğini belirleyen referandumuna ilişkin bir uzlaşı sağlanamadı.[5] Böylece Kerkük’ün statü sorununu çözüme kavuşturmak amacıyla Türkmen-Kürt ve Araplar arasında özel statü/ortak idari paylaşım gibi bir takım öneriler tartışıldı. Ancak Kerkük Sorunu’nun çözümü için en makul öneri, kentin idari yapısının ortak paylaşımı olarak görüldü. Bu formüle göre, Kerkük’ün idari paylaşımı kapsamında; kentin idari yapısı her biri % 32’lik oranla Türkmen, Kürt ve Araplar arasında paylaştırılması ve geri kalan % 4’lük dilimde de diğer etnik ve dini unsurlara (Kildaniler-Asuriler gibi) yer verilmesi taraflar arasında uygun görülmüştür. Bunun için Temmuz 2008’de iller, ilçeler ve nahiyelerle ilgili 36 nolu kararla birlikte yerel seçimler yasasının 23. maddesi Türkmen-Kürt ve Arap parlamento üyelerinin uzlaşması sonucunda onaylanmıştır. Söz konusu maddenin 1. fıkrası gereğince, Kerkük ilinin idaresi, güvenliği ve genel kamu görevlerinin Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında ortak paylaşımının gerçekleşmesinin ardından seçimlerin yapılması öngörülmektedir. Aynı fıkraya göre, Vali, Meclis Başkanı ve yardımcılarının Kerkük’ün asıl unsurları tarafından (Türkmen-Kürt ve Araplar) seçilip paylaştırılması kararlaştırılmaktadır. Söz konusu 23. maddenin 2. fıkrası ise, Kerkük’ün temel etnik unsurlarının (Türkmen-Kürt ve Arap) her birinden ikişer kişi seçerek bir komisyon teşkil edilmesini vurgulamaktadır. Sözü edilen komisyonun kentteki taraflar arasında Kerkük’ün statüsü konusundaki tüm sorunların araştırılması ve çözüme kavuşturulması için adım atması gerekmektedir. Mahalli seçimler yasasının 23. maddesinin 1. ve 2. fıkrası gereği Kerkük’te 2005 yılından beri yerel seçimler yapılmamaktadır.[6]
Bu bağlamda, Mart 2013’te Kürdistan listesinden seçilen Kerkük milletvekili Halid Şivani, yerel seçimler yasasının 23. maddesinin 1. ve 2. fıkrasının iptal edilmesi için Irak Federal Mahkemesi’ne başvurmuştur. Federal Mahkeme, 26 Ağustos 2013 tarihinde yerel seçimler yasasının 23. maddesinin ilgili fıkralarını iptal ettiğini açıklamıştır.[7] Mahkemenin iptal kararıyla beraber, Kerkük Sorunu ve kentteki yerel seçimlerin yapılmasına ilişkin ülkedeki siyasi taraflar arasında tartışmalar hız kazanmıştır. Mahkemenin iptal kararına Türkmenler ve Araplar tepkili, ancak Kürtler ise bu durumdan oldukça hoşnut görünmektedirler. Şu hususu belirtmek gerekir ki, 23. maddenin ilgili fıkraları Irak Federal Mahkemesi tarafından iptal edilirken, aynı zamanda 26 Ocak 2013 tarihinde Irak Parlamentosu, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanlık görev süresini iki dönemle sınırlamasına ilişkin yasa tasarısı kararını da reddetti. Bu iki gelişmenin zamanlaması dikkate alındığında, mahkeme kararları Bağdat-Erbil arasındaki siyasi pazarlıkların bir sonucu olarak nitelendirilebilir.
Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde; Nisan 2013’te Kerkük il meclisi seçimleriyle ilgili bir yasa tasarısının hazırlanması için Irak Parlamentosu Başkanı Usame el-Nuceyfi başkanlığında bir komisyon kurulmuştur. Komisyona Kerkük’te seçimlerin yapılması için Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşad Salihi, Türkmenler adına bir öneri sunmuştur. Salihi, önerisinde, Kerkük’te il meclisi seçimleri tarihinin belirlenmesi, kentteki seçmen sicillerinin incelenmesi ve seçim gerçekleştiğinde kentteki güvenlik birimlerinin ve önemli görevlerin ortak bir şekilde paylaşılmasını vurgulamıştır. Ayrıca Salihi, 23. madde doğrultusunda Kerkük’ün durumunun normalleşmesi, kentteki idari görevlerin ortak biçimde paylaşılması ve 2005 seçmen kütüklerinin dikkate alınması şartlarını ileri sürmüştür. Türkmenlere göre, Kerkük’te yapılacak yerel seçimlerde 2005 yılının seçmen kütüğünün dikkate alınması, 2013 yılına kadar Irak’ın kuzeyinden kente yerleştirilen Kürt nüfusundaki artışın önüne geçilecektir. Türkmenlerin bu önerisine Araplar destek verirken, Kürtler kendi aleyhlerine olmasından dolayı şiddetle karşı çıkmaktadır. Çünkü Kerkük’e kuzeyden gelen Kürtlerin nüfusu her geçen gün artmakta ve kentin hem demografik, hem de siyasi dengesini değiştirmektedir. Bu sebeple, Kürtlerin ortak paylaşımı 2005 yılının seçmen kütüğünün temel alınması önerileri Kerkük’ün geleceğine dönük stratejileriyle (kuzeye bağlanması gibi) ters düştüğü ifade edilebilir. Kentin siyasi, ekonomik ve güvenlik temelli istikrarının sağlanması için idari yapıdaki etnik temelli bir yapı oluşturulmasından ötürü on yıldır Kerkük’e istikrar gelmemiştir.[8]
Kerkük’te uzun süredir nüfus sayımı yapılmamaktadır. Irak’ın parçalanma süreci ile IŞİD’in işgali de kentin demografik yapısının değişmesine sebep oldu. Musul’u alan IŞİD Kerkük’e yönelince kentin kontrolünü Kuzey Irak Kürt yönetimi ele geçirdi. IŞİD bahanesi ile kenti ele geçiren Peşmerge bir daha da çıkmadı. ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılında başlattığı Kerkük’e Kürt yerleştirme planı kesintisiz devam etti. Kerkük Vilayet Meclisi’nin Türkmen üyesi Ali Mehdi’ye göre, 2003 öncesi Kerkük’ün nüfusu 800 bin civarındaydı. İşgalden sonra 1 milyon 300 bin oldu. Mehdi, aradaki 500 binlik farkın sonradan bölgeye yerleştirilen Kürtler olduğunu söylemektedir.[9]
Kaynak: http://www.internethaber.com/kerkuk-kimin-turkmen-kurt-arap-nufusu-ne-kadar-1802334h.htm, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
Kerkük’ün Kırılma Noktası
Kerkük’teki asıl kırılma noktası ise, IŞİD’in Haziran 2014’te Irak’ta kontrolü sağlaması ile yaşandı. Kerkük’ün güneyindeki Havice ilçesinde de IŞİD’in hâkimiyet kurması üzerine, Irak Ordusu Kerkük’ten çekildi ve kentteki tüm öncelik Peşmerge ve Kürt siyasi partilere bağlı asayiş güçlerine kaldı. Bu durum, Kerkük ile Bağdat yönetimi arasındaki siyasi ve idari bağlantının fiilen kopmasına sebep oldu. Kerkük ve çevresinde terör örgütü PKK’nın varlığı da arttı. Kerkük Valisi PKK’lı teröristleri resmi makamında ağırlayarak örgütün varlığını onaylamış oldu. 2014 Irak Parlamentosu seçimlerinde milletvekili seçilen Kerkük Vilayet Meclisi Başkanı Türkmen asıllı Hasan Turan’ın yerine vekâleten Kürt asıllı Rebvar Talabani getirildi. Türkmenlerin Turan’ın yerine gösterdiği adayları ya Meclis çeşitli bahanelerle oylamaya almadı, ya da Vali kabul etmedi. Bu mevki de Kürtlerin eline geçti. Haziran 2014’te bir suikast sonucu öldürülen Kerkük İlçe Meclisi Başkanı Türkmen asıllı Münir Kafili’nin yerine bir seçim yapılmasına da imkân verilmedi.[10] Öte yandan, IŞİD işgali sonrası Kerkük petrolleri üzerindeki Kürt denetimi de giderek arttı. Kerkük’te petrol çıkarılan beş bölgenin ikisi tamamen Peşmergelerin kontrolüne geçti. Bunun üzerine Irak merkezi hükümeti Kerkük petrolü konusunda IKBY ile anlaşma yapmak durumunda kaldı. Böylece idari ve hukuki olarak Kerkük petrolü üzerinde resmi ve hukuki hiçbir hakkı olmayan IKBY, Kerkük’teki petrolden de gelir elde etmeye başladı. Kürt iç politikasındaki gelişmeler, IŞİD sonrası IKBY’nin alan genişletme çabası, Irak merkezi hükümetinin pozisyonu, PKK’nın Kerkük’te etkinliğinin artması, bölgesel denklem içerisinde Türkiye-İran rekabeti gibi faktörler neticesinde Kerkük üzerindeki çekişme en üst seviyeye taşındı.[11]
Kaynak: http://www.haberturk.com/reuters-kerkuk-operasyonunun-perde-arkasini-yazdi-1681581, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
‘Kürtlerin Kudüs’ü’
Bağdat ve Erbil arasındaki sorunlarda Kerkük’ün özel bir yeri olduğunu belirtmek şart. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ‘Kerkük Kürtlerin Kudüs’üdür’ sözü, aslında çok şey ifade ediyor. Kerkük petrol demektir ve petrol Kürt yönetiminin bölgedeki varlığını güçlendirerek ayakları üzerinde daha sağlam bir şekilde durabilmesi anlamına geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, Irak petrolünün mevcut üretiminin yüzde 40’ı Kerkük’te gerçekleşiyor, ülkenin kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 6’sı Kerkük’te, potansiyel petrol rezervi oranı ise yüzde 9. Kerkük-Ceyhan petrol boru hattı da Kürt yönetimi için hayati öneme sahip. Kerkük’süz bir Kürdistan hep küçük bir bölge olarak kalacak iken, Kerkük’süz bir Irak’ın da zayıf bir ülke olacağı düşünülmektedir.[12]
Türkiye’nin Kerkük politikası
Ankara çoklu etnik yapısı nedeniyle Kerkük’te tek bir unsurun baskın olması fikrini benimsemedi ve bölgedeki farklı etnik grupların yönetimle ilgili bir mutabakata varmasını talep etti. Türkiye’nin Kerkük’e bakışı, o dönemde henüz Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmamış olan Ahmet Davutoğlu’nun şu sözlerinde gizli: “Kerkük küçük bir Irak’tır, Irak da küçük bir Ortadoğu’dur.”
Kerkük’teki yoğun Türkmen nüfus da Türkiye’nin önem verdiği konuların başında geliyor. Türkmenler, Türkiye dış politikasının önemli argümanlarından biri. Ankara, Türkmenlerin güvenliği ve Türkmen nüfusun yaşadığı bölgelerde istikrarın sağlanmasına büyük önem veriyor.
Birleşmiş Milletler’e göre, Irak’ta yaşayan Türkmen nüfus 2 milyon civarında. Türkmenler ise bu sayının çok daha fazla olduğunu belirtiyorlar. Kerkük açısından Türkiye için hayati öneme sahip bir diğer nokta ise, Kerkük-Ceyhan petrol boru hattı. 1977’de ilk akışın gerçekleştiği ve yıllık taşıma kapasitesi toplam 70,9 milyon ton olan boru hattı, Ankara-Erbil ilişkileri parlak bir dönem yaşarken Irak petrolünü Türkiye’ye taşıyor.[13] Irak’ta yaşanan son gelişmeler de petrol akışını kesmedi. Her gün yaklaşık 120 bin varillik Irak petrolü Kerkük-Yumurtalık ham petrol boru hattı üzerinden Ceyhan’a ulaşıyor.
İran Etkisi
Kerkük’te kontrolü elinde tutan KYB’nin Bağdat ve İran ile ilişkileri KDP’ye göre çok daha iyi. Haliyle KYB, IKBY’deki etkinliğini arttırmak için bu yolu tercih edebilir. Ancak böyle bir işbirliği, IKBY’nin bütünlüğü açısından sorun yaratabilir. KYB’nin Kerkük’ü de IKBY’ye bağladıktan sonra, zaten etkili olduğu Süleymaniye ile birlikte ayrı bir federal bölge kurmak istediğine dair söylentileri hatırlamakta fayda var. Böyle bir senaryo, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her fırsatta dile getiren İran ve kuzeydeki doğal kaynaklardan gelecek geliri kaybetmek istemeyen Bağdat’ın işine gelebilir. Burada Kerkük’te KYB’nin attığı adımlara karşı olan ve Haşdi Şabi ile birlikte hareket eden Türkmenlerin de pozisyonu önemli olacaktır. Kerkük üzerinden KYB, Bağdat ve İran arasında bir işbirliğinin ortaya çıkması, Türkiye’nin IKBY’deki etkisinin de sınırlanması anlamına gelir.
Burada ABD faktörünü de dikkate almakta fayda var. Kerkük’teki bayrak krizine sessiz kalan ABD, IŞİD sonrası süreçte Irak’ın siyasi ve idari olarak yeniden yapılandırılması konusunda en kritik rolü oynayacak aktörlerden biri. 2003 sonrası bağımsızlığa giden süreçte IKBY’nin en büyük destekçisi olan ABD’nin, Kerkük’e ilişkin tavrını netleştirmediği görülüyor. Ancak KYB’li silahlı grupların Kuzey Petrol Şirketi’ne yaptıkları operasyon sırasında, ABD ile çok iyi ilişkilere sahip olduğu bilinen ve Washington Kürt Enstitüsü’nün de kurucusu olan Necmettin Kerim’in ABD’de olması dikkat çekiciydi. ABD, bölgede mutlak bir itaat içinde olacak bir yönetim istemektedir. Mesut Barzani ve ailesi ise geleneksel anlayış, alışkanlık ve hedeflerini terk etmeye yanaşmamaktadır. Barzani, ABD’ye rağmen bağımsızlık ideallerinden vazgeçmemiş, bölgesinde çıkan petrolü dünyaya pazarlamış, 2011’den sonra ABD’ye rağmen Türkiye ile ilişkilerini Irak hükümetinden bağımsız yürütmüştür.
16 Ekim 2017’nin Önemi
16 Ekim 2017, Irak için unutulmayacak önemli bir tarih olarak kendini tescil ettirdi. Kuzey Irak petrolünün büyük bir kısmının çıkarıldığı Kerkük, Irak merkezi hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve diğer Kürt tarafları arasında birkaç gün boyunca süren karşılıklı üst düzey askeri tehditlerden sonra 24 saatten kısa bir sürede Irak Ordusu, Irak terörle mücadele birlikleri ve Haşdi Şabi güçlerinin oluşturduğu Ortak Operasyon Güçleri’ne teslim edildi. Kerkük kentinin bırakın bu kadar kısa sürede teslim edilmesini, çatışmasız el değiştirmesini kimse beklemiyordu. Barzani’nin ‘‘gerekirse silahımı alır Kerkük’e savaşmaya giderim’’ sözleri, ‘‘silahlarımızla sokaktayız, direneceğiz’’ fotoğrafını veren Kürt yetkililer ve Kerkük’e intikal ettiği söylenen Peşmerge güçlerinin konvoy görüntülerinin haberleri, Kürt haber ajanslarında 16 Ekim sabahının ilk saatlerine kadar dolaşıyordu. Kürt partileri birbirlerini ihanet ile suçlasa da, Peşmerge güçlerinin çekildiği bölgelere bakıldığı zaman herkesi kapsayan bir anlaşmanın olduğu ve anlaşmaya tüm tarafların sadık kaldığı görülüyor.
2014 Haziranı’nda Musul’un işgalinin ardından şöyle bir Irak fotoğrafı vardı: Irak’ın her tarafına yayılmış bir IŞİD, ülkeyi karanlığa boğmuş bir vahşet, felce uğramış bir Irak Ordusu ve sona doğru yaklaşan bir Irak. Bu sırada Barzani, IŞİD’in de varlığından istifade ederek özellikle tartışmalı veya statüsü belirsiz/sorunlu olan bölgelerde fiili kontrol sağladı. 24 saatten kısa bir sürede Irak Ordusu’na teslim edilen zengin petrole sahip Kerkük kenti bu bölgelerden bir tanesi. Bu sırada IŞİD’e karşı mücadelede İran’dan ve İran’a yakın gruplardan ciddi destek alan Irak Ordusu ve müttefikleri, IŞİD’i ülkenin birçok yerinden kovmayı başardı. IŞİD, Suriye sınırına doğru süpürüldü ve bazı noktalarda Suriye Ordusu ve Suriye müttefikleri ile kara bağlantısı sağlandı.
Barzani, uluslararası destek almadan ve birliği sağlamadan hızlıca bir bağımsızlık referandumuna gitmek istedi ve bu referanduma petrol zengini tartışmalı bölgeleri de kattı. Kerkük’ün tesliminden sonra duyduğumuz açıklamalarda, Kerkük’ü referanduma katma ısrarına karşı çıkan Talabani partisinin (KYB) tarafları arasında bu konuda derin ayrılıklar yaşanmıştır. Akhbar gazetesine konuşan bir KYB yetkilisine göre, KYB’den bir taraf diğer bir tarafa ‘‘Bizi inatçı Barzani’nin yalanları peşinde sürüklüyorsunuz, Kerkük referanduma dâhil edilmemeliydi’’ demiştir. Kerkük’ün tesliminden sonra, Cumhurbaşkanı Fuad Masum ilk açıklamasında net bir şekilde ‘‘Operasyonumuzun ana nedeni referandum’’ dedi. Başbakan Haydar İbadi ise, ilk açıklamasında ve birçok Iraklı yetkili verdikleri demeçlerde referandumun ana sebep olduğunu dile getirdi. Barzani, belki de referandumda ısrar edip uluslararası desteğini de kaybetmeseydi Kerkük dâhil tartışmalı bölgeler Peşmerge’nin kontrolüne kalırdı. Irak ile müzakerelerde güçlü taraf Erbil olurdu. Bunu Iraklı yetkililer de dile getiriyor. Meşruiyeti ile ilgili ciddi eleştirilerden ve muhalefetten sonra Kerkük gelişmesi Barzani’yi köşeye sıkıştırmış durumda. Barzani’ye yakın medyanın ise son iki gündür asılsız çatışma ve ayaklanma haberleri ile ‘‘çatışmalı’’ bir çıkış yolu denediği görülüyor.[14]
Sonuç ve Değerlendirme
Barzani ailesi, ABD tarafından iki defa yalnız bırakıldı. Buna rağmen hala Batı’ya güvenerek tüm komşularını karşısına alacak kadar gözünü karartabildi. Ne yazık ki, bu süreç sadece kendisini ilgilendirmiyor. Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ulus yaşananlardan zarar gördü. Barzani’yi artık daha zor günler bekliyor. Kerkük petrollerinden gelir elde edemeyecek. Ticareti son 3 yılın en düşük seviyesinde. Parıltılı bağımsızlık yerini diğer Kürt gruplarla çatışmaya bırakma ihtimali ise yüksek.
Burada şüphesiz en fazla kaybeden taraf Türkmenler oldu. Hem Kürt iç siyasetindeki çekişme, hem IKBY ve Bağdat arasındaki gerginlik, hem Türkiye-İran arasındaki rekabetin etkileri, hem de Kerkük’teki güvenlik boşluğunun IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerince doldurulması, Türkmenlerin yaşam alanlarını kısıtlamaktadır. Kerkük ile ilişkili aktörler düşünüldüğünde, Kerkük’ün vilayet sınırlarını aşan çatışma potansiyeli, hem Irak içinde hem de bölgesel ve uluslararası çatışma dinamiklerini harekete geçirebilir. Bu nedenle tek taraflı adımlardan kaçınılarak, Kerkük’ün demografik, siyasi ve idari yapısına uygun bir biçimde ortak ve barışçıl yaşamı destekleyecek çözümler üretilmeli.
Hâlihazırdaki hâkim toplumları asli unsur olarak gören I. Dünya Savaşı sonrası yaklaşımı, ABD tarafından sınırların da korunmasıyla sürdürülmek istenmektedir. ABD, laik bir unsur olacağına inandığı Kürtlerin Irak veya Suriye’de bağımsızlaşmasını bu ülkelerin laiklikten uzaklaşması konusunda riskli bulduğu gibi, bu ülkelerin iç sorunlar üzerinden karıştırılmasını engellemesi açısından da riskli bulmakta ve mevcut koşullarda bunu desteklememektedir. Kürtlerin bağımsızlığına karşı çıkması, ABD’nin bölge ülkelerinin bütünlüğünden yana olduğu anlamına gelmemektedir. ABD, bölgenin kontrol edilebilir bir parçalılık içinde bulunmasından yanadır. ABD’nin, Suriye ve Irak’ta amacına ulaşması durumunda, Türkiye ve İran’da da kontrollü bir parçalılık için uğraşacağını söylemek yanlış bir görüş olmayacaktır.
Kerkük operasyonunun ABD’nin planlama ve desteğiyle yapıldığı kesinlik kazanmıştır, ancak operasyon kararının 25 Eylül’den sonra alındığı ise kesin değildir. Barzani’nin, IŞİD’le mücadeleye rağmen, bölgesel hükümetin silah alımlarının engellenmesinden yola çıkarak kararı önceki yıldan bu yana hissetmiş olması, ya da karardan haberdar olmuş olması ve operasyona karşı referandum kartını öne sürmüş olması mümkündür. Ayrıca Kerkük’ün referanduma sonradan dâhil edilmesinin, Barzani’ye kurulmuş bir tuzak olması da ihtimaller arasındadır. Netice ne olursa olsun, Batı’nın yönlendirmesi ile değil, Batı’ya rağmen referandum kararı alan Barzani’nin bu süreçten sonra bölgesel yönetimdeki konumunu koruması güçleşmiştir.[15]
Şeniz DENİZELLİ
DİPNOTLAR
[1] http://www.dunyabulteni.net/haber/301594/sykes-picot-anlasmasi-neler-getirmisti, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[2] http://www.turkishnews.com/tr/content/2016/04/11/yabancilarin-gozuyle-lozan-ve-ismet-pasanin-lozan-zaferi/, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[3] http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-71/musul-sorunu-ve-lozan, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[4] http://tarihistory.com/arastirmalar/irak-liderlerinin-ortak-akibeti/, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[5] https://www.theguardian.com/world/2017/oct/22/kurds-bitter-defeat-iraq-reclaims-kirkuk, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[6] http://www.orsam.org.tr/files/OA/3/2habib.pdf, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[7] http://www.orsam.org.tr/files/OA/58/10habibhurmuzlu.pdf, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[8] http://www.bilgesam.org/incele/198/-kuzey-irak-secimleri–turkmenler-ve-kerkuk-sorunu/#.WezXy1u0PIV, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[9] http://www.internethaber.com/kerkuk-kimin-turkmen-kurt-arap-nufusu-ne-kadar-1802334h.htm, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[10] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/kerkukte-sorun-sadece-bayrak-mi, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[11] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/kerkukte-sorun-sadece-bayrak-mi, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[12] http://www.ufkumuzhaber.com/abd-ve-irak-hukumetinin-kerkuk-operasyonu-analiz-62014h.htm, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[13] http://www.bbc.com/news/world-middle-east-41693143, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[14] http://www.haberturk.com/kuzey-irak-ta-yuksek-tansiyon-kerkuk-operasyonu-barzani-nin-sonu-mu-1674963, Erişim Tarihi: 22.10.2017.
[15] https://www.haberler.com/analiz-kerkuk-operasyonu-ve-eski-duzenin-sonu-10153055-haberi/, Erişim Tarihi: 22.10.2017.