Dünyanın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi olan Rusya’da, halk, Devlet Başkanlığı seçimi için 18 Mart Pazar günü sandık başına gitti. Seçimlerde katılım oranının düşük olacağı tahmin edilirken, seçim sürecinin adil şekilde işlemediği yönünde yapılan bazı eleştiriler de vardı. Yaklaşık 109 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu seçime, toplam 8 aday katıldı. Yapılan seçim sonucunda, mevcut Devlet Başkanı Vladimir Putin, oyların yüzde 76,67’sini alarak seçimleri açık ara farkla kazandı. 56 milyondan fazla oy alan Putin, sonuçların kesinleşmesiyle birlikte 4. ve son kez Devlet Başkanlığı görevini yürütecek ve 2024’e kadar Rusya’nın başında olacak.
Kaynak: http://www.dw.com/tr/rusyada-zafer-y%C3%BCzde-7667-ile-putinin/a-43033783, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
Seçimlere katılım oran yüzde 60 oldu. 6 yıl önceki seçimlerde katılım oranı ise yüzde 65’ti. Rusya’nın dört yıl önce ilhak ettiği Kırım’daki seçmenler de, geçtiğimiz Pazar günü ilk kez Rusya Devlet Başkanlığı seçimlerinde oy kullandılar. Seçimlere bağımsız aday olarak giren Putin’in ardından, ikinci sırada yer alan isim, yüzde 12’lik oy oranıyla Komünist Parti adayı Pavel Grudinin oldu. Grudinin’i yüzde 5,66’lık oy oranıyla milliyetçi Rusya Liberal Demokratik Partisi Başkanı Vladimir Jirinovski takip etti.
Kaynak: https://www.washingtonpost.com/news/monkey-cage/wp/2018/03/19/remember-the-cold-war-putin-has-brought-it-back/, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
Putin’in akıl hocası Anatoly Sobçak’ın kızı ve ünlü televizyon sunucusu Kseniya Sobçak ise, oyların yüzde 1,67’sini alarak dördüncü sırada kaldı. Muhalefet temsilcileri ve seçim müşahitleri, oyların sayımı sırasında toplamda 2.700 usulsüzlüğün kayıt altına alındığını açıkladı. Sandık başında mükerrer oy kullanımının yanı sıra, müşahitlerin görevlerini yapmaktan alıkoyulduğunun da tespit edildiği kaydedildi.
Kaynak: http://politikaakademisi.org/2018/03/19/rusya-secimleri-zafer-acik-ara-putinin/, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
Fiili olarak 2000 yılı başından beri Rusya’yı yöneten Vladimir Putin’in, 2018 seçimlerinde de yine sadece kendisiyle yarıştığı en baştan açık şekilde görülmüştür. Putin haricinde 7 Başkan adayının katıldığı seçimlerin pratikte iki temel bileşeni mevcuttu. Birincisi, Rus siyasal sistemine muhalif adayların olup olmaması bir yana, seçimlere katılımına sistemin izin vermemesidir. İkincisi ise, Başkanlık seçimlerinde yarışın yeterince adil bir çerçevede gerçekleşmesinin önünde önemli ölçüde engellerin bulunmasıdır. Putin’in dışındaki aday profillerine yakından bakıldığında ve yine adayların yürüttüğü seçim kampanyaları ve katıldıkları medya organlarında kendilerine ayrılan oldukça sınırlı alan dikkate alındığında, bu tablo daha net bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Kaynak: http://politikaakademisi.org/2018/03/19/rusya-secimleri-zafer-acik-ara-putinin/, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
2018 seçimlerinde Putin’in kendisine koyduğu oy hedefi yüzde 70 barajının aşılmasıydı. Muhtemel ki, bu hedefine fazla zorlanmadan ulaştığı söylenebilir. Parti üyesi olmamakla birlikte, Birleşik Rusya Partisi’nin adayı olarak katıldığı 2012 seçimlerinde Putin’in aldığı oy oranı yüzde 71,3 idi. 2018 seçimlerine ise, meşruiyetini toplumsal tabanda arttırma amacıyla yine partisiz ve bağımsız aday olarak katılan Putin, özellikle geçen 6 yılda izlediği politikaya desteğin onaylanması anlamında 2012 rakamlarının üstüne çıkmayı hedefliyordu. Seçimlere katılım oranının ise 2000 ve sonrasındaki Başkanlık seçimlerinde olduğu gibi yine yüzde 65-70 aralığında seyretmesi Kremlin bakımından oldukça olumlu değerlendirilecek iken, katılımın yüzde 70’i geçmesi durumunda ise sonuçların Putin’e bundan sonrası için toplumun güçlü bir desteği şeklinde yorumlanması söz konusu olacaktı.[1]
Alternatifsizlik Etkili Oldu
Seçim öncesi anketlerde zaten Putin’in yüzde 65-75 aralığında bir oyla seçilmesi bekleniyordu. Dış politikada izlediği milliyetçi ve saldırgan politikanın ve içeride ekonomik krizi görece kontrol altına almış olmasının yansımalarına, karşısına “karizma”sı ve halkta karşılığı olan herhangi alternatif bir aday çıkmaması da eklenince, Putin için belki beklediğinden de daha güçlü bir zafer kaçınılmaz oldu. Seçimlere katılım oranını en az yüzde 60 olarak hedefleyen iktidar, yüzde 68 olarak gerçekleşen katılım oranıyla seçimlerin meşruiyeti tartışmalarının da önünü almış oldu. Değişik bölgelerden gelen seçim ihlali haberlerinin önemli bir kısmı da gerçekdışı çıktı; iddia edilen ihlallerin bile sandığa herhangi bir etki etmeyecek kadar düşük yüzdede olduğu anlaşıldı. Bu açıdan da, Vladimir Putin, ülkenin içi açısından şaibesiz bir zafer elde etmiş oldu.
Seçim Öncesi İngiltere Krizi
Sandığa gitme oranını artıran başlıca iki etken olduğu söylenebilir. Birincisi, seçimlerden bir hafta önce İngiltere ile patlak veren sürpriz siyasal kriz, halkın milliyetçi duygularını ön plana çıkardı ve Putin’e destek vermek için sandığa gitmelerini sağladı. İngiltere’nin herhangi bir kanıt göstermeden ve diplomatik üslubu bir kenara bırakarak, açıkça Rusya’yı ve Vladimir Putin’i, eski ajan Sergey Skripal ve kızının Salisbury’de sinir gazı kullanılarak zehirlenmesinden sorumlu tutması ve “iki gün içinde suçunu kabul etmeye” çağırması, Rus halkında öfkeye ve tepkiye yol açtı.[2] Hatta denilebilir ki, bu kriz, Rusya seçimlerinde Putin’in elini kuvvetlendirdi ve halkı sandığa gitmek için motive etti. Katılımı etkileyen ikinci etken de, özellikle Moskova dışında yoksul kesimlerin yaşadığı bölgelerde etkili olan bir yöntemle sandıkların kurulduğu okullar ve kliniklerin bahçelerinde, ücretsiz sağlık taramaları ve gıda dağıtımı gibi faaliyetlerin yapılması oldu.
‘Eskisi Gibi Olmayacak’ Mesajı
Putin, seçim sonrası yaptığı konuşmada, bilindik övgü ve teşekkür ifadelerinin yanında, yeni dönemde işlerin artık “eskisi gibi” devam edemeyeceğini söyledi. Genellikle sonraki adımları önceden hesap ederek adım atmayı başarabilen bir lider olan Putin’in tam olarak hangi alanda ve ne demek istediğini önümüzdeki dönem gösterecek. Seçim öncesi son konuşmasındaki “silahlanma” mesajı ile bu konuşmanın ne derece bağlantılı olduğu da önemli bir soru işareti olarak görünüyor.
2012’deki Başkanlık seçimlerinin aksine, 2018 seçimi öncesinde Kremlin karşıtı protestoların oldukça düşük düzeyde kalmasının en büyük nedeni ise, Putin’in geçen süre içerisinde dış politikada elde ettiği kazanımlar oldu. Bu noktada, Kırım’ın Rusya’ya ilhakı, çekilen birçok ekonomik sıkıntıya rağmen Rus toplumundan hemen hemen bütün anketlerde hala yüzde 85’lerin üstünde destek görüyor. Rusya’yı 1990’lı yıllardakine benzer bir kaosa sürükleyebilecek olağanüstü bir durum olmadığı takdirde, bu desteğin devam edeceği rahatlıkla söylenebilir. Hâlihazırda, Moskova, iç işleri olarak tanımladığı Kırım dosyasını hiçbir uluslararası platformda tartışmaya açmıyor. Seçim gününün farklı hukuki yorumlarla Kırım’ın Rusya’ya ilhakı tarihinin yıldönümüne denk getirilmesi de, bu açıdan Rus siyasetindeki sembolizme dikkat çekici bir örnek teşkil etti.[3]
Rus dış politikasında Batılı ülkelerle ilişkilerde kırılmaya neden olan Ukrayna krizinde Donbass üzerinden süren askeri mücadelenin ise, 2018 sonrasında bir müddet daha devam etmesi yüksek olasılık. Rusya’nın oldukça alerjik yaklaştığı NATO’nun Doğu Avrupa ve Baltıklarda son yıllarda artan askeri varlığı da Putin’in yeni dönem ajandasında Ukrayna dosyasıyla birlikte değerlendirilmesi gereken bir başlık olarak yerini alacak. Bir yandan Kıta Avrupası’nın lider ülkelerinden Almanya, Fransa, İtalya gibi aktörleri Kuzey Akım-2 ve Türk Akımı projeleri başta olmak üzere enerji ilişkilerinde yanında görme hedefine yönelik politikalar izleyen Moskova’nın, Avrupa güvenlik mimarisinde bu ülkelerle zıtlık içerisine girmemesi önem arz ediyor. Bu durum ise, Brexit sonrası İngiltere-ABD ikilisinin Doğu Avrupa ve Baltıklarda NATO’nun askeri varlığının artmasına yönelik takip ettikleri stratejiye karşı Moskova’nın dengeleyici adımlarını Kıta Avrupası’nın ağır toplarıyla birlikte atmasını gerektiren bir tabloyu karşımıza çıkarıyor. Bu nedenle, muhtemeldir ki, Kremlin, yeni dönemde Kıta Avrupası ülkelerle AB üzerinden çoklu mekanizmalarla değil de ikili çerçevede başkentler bazında bir ilişki modelini ilerletmeye çalışırken, Londra-Washington hattıyla da NATO perspektifli yeni jeopolitik meydan okumalarla karşı karşıya kalacak. Ancak her halükarda Moskova için Kıta Avrupası ile Anglosakson ittifakı ilişkilerinin zayıflatılmasının kolay bir dış politika hedefi olmadığını belirtmek lazım.
Sonuç
2018 seçimleri bir Devlet Başkanı seçiminden ziyade Rus toplumunun Putin’in önceki yıllarda izlediği politikayı tasdik edici bir onay mührü ve yeni dönemde takip edeceği stratejilere de vereceği güvenoyu anlamına geliyor. Seçim sonrası Rusya’nın iç siyasetinde daha zamana yayılan evrimsel bir dönüşüm söz konusu iken, ekonomi politikasında 2018 öncesine nispeten daha sonuç odaklı değişimler beklemek mümkün. Dış politikada ise, seçimler dolayısıyla alınmayan bazı taktiksel ve geçici risklerin uzun vadeli stratejilere ayarlanması olası. Şüphesiz, her seçim, öncelikle seçimin gerçekleştiği o ülke toplumunu ve o ülkenin hinterlandını ilgilendirir. Ancak Rusya gibi nüfuz hinterlandı özellikle son yıllarda sadece coğrafi açıdan değil, silah sanayiinden medyasına siber-teknolojisinden siyasi diyaloga girdiği aktörlerin çeşitlenmesine kadar genişleyen bir ülkede gerçekleşen Devlet Başkanlığı seçim sonuçları merasiminin, bu sefer Kremlin’in Andreyevsky Salonu’nda düzenlenen klasik yemin töreninin çok ötesine geçeceği kesin.[4]
Şeniz DENİZELLİ
[1]https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/03/17/putin-rusya-kader-ortakligi-baskanlik-secimleri-ve-sonrasi/,(Erişim Tarihi: 22.03.2018).
[2] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43456912, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
[3] https://www.washingtonpost.com/world/europe/significant-moments-in-putins-18-years-of-power/2018/03/18/6c411526-2a80-11e8-a227-fd2b009466bc_story.html, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).
[4] https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/03/17/putin-rusya-kader-ortakligi-baskanlik-secimleri-ve-sonrasi/, (Erişim Tarihi: 22.03.2018).