Soğuk Savaş sonrasında düzenli ordulara sahip ülkeler, saldırı ve güvenlik stratejilerini değiştirerek, asimetrik etki oluşturabilecek düzensiz silahlı grupları da kullanmışlardır. Gelişen teknolojik imkânlarla beraber rolü artan asimetrik tehditler, konvansiyonel üstünlüğe sahip ülkelerin tehdit sıralamasında öncelik kazanmış; böylelikle güvenlik paradigmasının değişmesine de zemin hazırlamıştır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ortaya çıkan “Hibrit Savaş” kavramı, geleneksel savaş taktiklerini siber savaş ve siber temelli bilgi faaliyetleriyle harmanlayan, propaganda faaliyetlerini yaymak için kitle iletişim kanallarını kullanan, diplomatik yolları da seferber ederek rakip/düşman üzerinde tehdit yaratan yeni bir savaş türüdür. Hibrit savaşlar artık yalnızca ülkeler tarafından değil, aktivist gruplar ve terör örgütleri gibi devlet dışı aktörler tarafından da gerçekleştirilmektedir.[1] Hibrit savaşta, düzenli ve düzensiz güçlerin yanı sıra, askerî ve sivil unsurlar da modern teknolojinin ve iletişim imkânlarının getirdiği yeniliklerden faydalanmakta, alışılmış ve alışılmadık taktikleri bir arada kullanmaktadırlar.[2] Bu savaşta, silahlı çatışmanın dışında yeni aktörlerin teknoloji yardımıyla kullandıkları yöntemler de ağırlığını hissettirmektedir.[3] Modern teknolojinin getirdiği araçlarla askeri olmayan kapasitenin yönlendirilmesi, konvansiyonel güç kullanımından çok daha etkili sonuçlar vermektedir. Düzenli ordunun kullanılması ise, son kertede önem kazanmakta, hibrit savaş yöntemleriyle belirlenen maksatlara ulaşıldıktan sonra elde edilen kazanımın korunması, yani barışı koruma ve desteklemeye yönelik olarak eyleme geçirilmektedir.
Hibrit savaşın yürütüldüğü ülkede hedeflenen; istihbarat faaliyetleri yardımıyla savaş alanına sızan, sınırda ya da hazırda bekletilen düzensiz askeri unsurların ve terörist grupların medyanın ve kamuoyunun da desteğini alarak çıkarı bulunduğu ülkeye zarar vermesidir. Bunu yaparken güçlü ülkelerin desteği alınarak, hedef ülkeye ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulanması, diplomatik kanalların harekete geçirilmesi, davalarına haklılık kazandırabilmek için medya yoluyla kamuoyu oluşturulması, siber teknolojinin kullanılması gibi yöntemler uygulanmaktadır. Dolayısıyla, düşük düzeyli konvansiyonel harekete ek olarak, siber ve uzay eylemlerin yanında, kamuoyu ve uluslararası toplumun algısını şekillendirmek adına sosyal ve geleneksel medyayı kullanmayı amaçlayan hibrit savaş, propagandayı en güçlü silah olarak görmektedir.
Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, bu doktrinin ayrıntılarını 27 Şubat 2013’te yayımlanan “The Value of Science in Prediction” başlıklı makalede daha detaylı bir biçimde ele almaktadır.[4] Gerasimov, askerî olmayan araçlar kapsamında politik, ekonomik, bilgi/iletişim, insanî ve diğer araçları saymakta, bu araçların sivil halkın protesto gücüyle beraber kullanılmasının etkili olacağını belirtmektedir. Gerasimov, etkili bir eylem ve karar alma süreci oluşturabilmek adına ülke içindeki sivil unsurların kullanımının kritik olduğunu vurgulamaktadır.
Hibrit savaşı konvansiyonel savaştan ayıran bazı unsurlar vardır. Birinci unsur politiktir. Buna örnek olarak, o ülkenin ekonomisinin yanlış bilgilendirme, siber sabotaj veya casusluk ile çökertilmesi verilebilir. İkincisi unsur diplomasidir. Bir başka ifade ile müttefikleri ayırma ya da bölme girişimidir. Üçüncü olarak, bu savaş, askeri bir biçim almakta, yerel düzensiz güçler aracılığıyla sabotaj ve suikastlar, korku politikaları ve terör unsurları kullanılmaktadır. Dördüncüsü, kamuoyunu demoralize etmek için propaganda amaçlı medyayı kullanan sosyal boyuttur. Beşinci unsur ise, varlıkların ve kaynakların satın alınması, hatta tüketicilerin ödediği fiyatlara müdahale edilmesi gibi yöntemlerin kullanıldığı ekonomik saldırılardır.[5]
Bir savaş ve mücadele metodu olarak hibrit savaş yöntemini, birbirleriyle çatışma ihtimalini en aza indirme konusunda etkin olarak kullanmaya çalışan Rusya ve ABD’nin, çıkarlarını gerçekleştirmek adına yaygınlaştırmaya çalıştığı görülmektedir. Özellikle ABD, sahip olduğu ekonomik, teknolojik ve iletişimsel üstünlüğü avantaj haline getirerek, Ortadoğu bölgesinde sıcak bir çatışmaya mahal vermeden bölgeyi istediği gibi kontrol edebilmektedir. Bölgede çıkan savaşlar, genellikle düzenli ordular ile farklı imkân ve yeteneklere haiz olan silahlı gruplar arasında çıkmaktadır. Örneğin Suriye’de ABD, DEAŞ’la mücadelede YPG/PKK kuvvetlerini desteklemekte, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü bu düzensiz kuvvetlere silah ve mühimmat yardımı yaparak, askeri eğitim ve lojistik destek vermektedir. Son zamanlarda Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekâtı’na karşı da olumsuz yaklaşım gösteren ABD Başkanı Donald Trump ve Amerikalı bürokratlar, YPG’nin etkisiz hale getirilmesinin bölgede DEAŞ ile mücadeleyi sekteye uğratacağını vurgulamışlar, bu operasyona zor ikna olmuşlardır. Bu süreçte ABD hiçbir sorumluluk almayacağını da beyan etmiş, Fırat’ın doğusundaki hapishanelerde tutulan DEAŞ’lıların sorumluluğu da Ankara’ya verilmiştir.[6] Bu operasyonla birlikte, ABD’nin bölgedeki terör örgütlerini uzun süredir bir başka terör örgütüne karşı kullandığı ve onlara destek verdiği gerçeği de ayyuka çıkmıştır.
ABD’nin Barış Pınarı Harekâtı’nın sonuçlarına istinaden Türkiye’ye yönelik dile getirdiği sert ekonomik yaptırım tehditleri de hibrit savaşın bir tezahürüdür. Trump’ın Twitter aracılığı ile defalarca Türkiye’ye sert ekonomik yaptırımlar uygulayacağını ifade etmesiyle birlikte, bu ekonomik odaklı tehditler Türkiye’deki düşük ve orta gelirli kesim üzerinde ekonomik endişeler yaratmış, yaptırımlar daha uygulamaya geçirilmeden kur fiyatları yükselmiş, bu da toplumun psikolojisine yansımıştır. Ayrıca bu tehditlerin uluslararası kamuoyuna duyurulmasında aracı olan sosyal medyanın da ne kadar güçlü bir hibrit savaş unsuru olduğu görülmüştür. Bu çerçevede, Avrupa’nın ileri gelen ülkelerinin yanı sıra, gerek Türk medyası ve kamuoyu, gerekse de YPG/PKK’nın söz geçen liderleri, Trump’ın sosyal medyadaki açıklamalarına ve ABD bürokratlarının geleneksel medya organlarında Türkiye aleyhine verdiği demeçlere odaklanarak Türkiye’nin operasyona ne şekilde yön vermesi gerektiğiyle ilgili önerilerde/eleştirilerde bulunmuşlardır.
Hibrit Savaş’ın diğer bir unsuru olan diplomasi unsuru ise daha önceki operasyonlarda olduğu gibi Barış Pınarı Harekâtı sonucunda da ortaya çıkmış, bu durum ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirme sürecinde askeri güç kullanmadan bölgede söz sahibi olduğunu göstermiştir. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılan müzakereler sonucunda, Fırat’ın doğusunda 120 saatliğine ateşkes ilan edilmiş; bu süreçte YPG güçlerinin sınırın 20 mil güneyine çekilmesi, Türkiye’nin bu süreçte operasyonları durdurması ve ABD’nin de Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulamaması kararları alınmıştır. Her ne kadar, Trump, daha önceden atmış olduğu tweetlerde bölgeye ABD askerinin girmesini seçeneklerden birisi olarak gösterse de[7], Türk Ordusu (TSK) ile böyle bir konvansiyonel savaşa girmek yerine sorunun çözümü için diplomatik müzakereleri tercih etmiştir. Bu durum, ABD’nin Ortadoğu’da söz hakkı olduğunu bir kez daha göstermiş, Suriye’de Esad ordusunu destekleyen, askeri personel bulunduran ve Doğu Akdeniz’de birçok savaş gemisi ve uçak konuşlandıran Rusya’ya ABD tarafından “Ben de buradayım” mesajı verilmiştir.
Sonuç olarak, uzun yıllardır Ortadoğu’da bölgesel hâkimiyet sağlamak isteyen ABD, Irak ve Afganistan tecrübelerinden sonra artık konvansiyonel savaş yöntemini bırakmış, propaganda yöntemleri, diplomasi kanalları ve ekonomik yaptırım tehditlerinin kullanıldığı hibrit savaş modeline doğru eğilim göstermiştir. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapmış olduğu “Barış Pınarı Harekâtı”, ABD’nin sıcak çatışma yerine psikolojik ve diplomatik yolları kullanarak bölgedeki varlığını sağlamlaştırmasına, Ortadoğu’da karar verici statüsünde bir imaj çizmesine ve Rusya’ya karşı güç gösterisi yapmasına zemin hazırlamıştır.
Dr. Eren Alper YILMAZ
[1] https://www.bournemouth.ac.uk/research/projects/emergence-hybrid-warfare.
[2] Lawrence Freedman, L. (2015). “Ukraine and the Art of Limited War”. Survival: Global Politics and Strategy. 56 (6): 7-38.
[3] Hoffman, Frank G. (2009). “Hybrid Warfare and Challenges”, Joint Forces Quarterly. 52.
[4]Karabulut, Ali Nedim (2016). “Eski Savaş, Yeni Strateji: Rusya’nın Yirmibirinci Yüzyıldaki Hibrit Savaş Doktrini ve Ukrayna Krizi’ndeki Uygulaması”. Uluslararası İlişkiler. 13(49): 25-42.
[5] Özel, Y. & İnaltekin, E. (2018). Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş. İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi Yayınları.
[6] https://tr.euronews.com/2019/10/07/suriye-de-isid-li-esirlerle-ilgili-turkiye-nin-secenekleri-neler-abd-ypg-operasyon.
[7] https://www.dw.com/tr/trump-t%C3%BCrkiyeye-y%C3%B6nelik-%C3%BC%C3%A7-se%C3%A7enek-sundu/a-50789124.