Giriş
2020 Mart ayından beri dünyadaki tüm ülkelerin ana gündem maddesi haline gelen koronavirüs (Covid-19) salgınının dünya tarihinde iz bırakacak ve tarih kitaplarına girecek kadar zorlu bir döneme neden olduğu artık yadsınamayacak bir gerçek. Kuşkusuz, yakın gelecekte bu karanlık döneme dair birçok kitap (bilimsel eser, roman vs.) yazılacak ve yeni filmler/diziler çekilecektir. Daha da önemlisi, bu süreç, pandemileri artık ulusal ve uluslararası siyasetin temel konularından birisi haline getirecek ve devletler, firmalar ve insanlar açısından kalıcı bazı değişim ve dönüşümleri tetikleyebilecektir. Bu yazıda, koronavirüs salgınının durumuyla ilgili yapılan bazı çalışmaların bulgularını özetleyecek ve bu sürecin etkilerini Siyaset Bilimi açısından değerlendireceğim.
Salgının Geleceğine Dair Öngörüler
Kuşkusuz, henüz salgının devam ettiği böyle sıkıntılı bir dönemde en önemli konu, salgının geleceğiyle ilgili yapılan çalışmaları incelemek olmalı. Bu bağlamda, Singapur Teknoloji ve Tasarım Üniversitesi (Singapore University of Technology and Design/SUTD) araştırmacılarınca bağımsız olarak hazırlanan ve tamamen güncel verilere dayalı bir çalışmada[1] ortaya konan bulguları okurlarımızla paylaşmak istiyorum.
SUTD araştırmasına göre dünyadaki gidişat
Singapur Teknoloji ve Tasarım Üniversitesi (SUTD) araştırmacıları tarafından devletlerin açıkladıkları verilere dayalı olarak yapılan çalışma sonucunda; dünya genelinde 8 Temmuz 2020 tarihinden itibaren salgının kontrol altına alınacağı ve 2020 Aralık ayı ortalarında salgının sona ereceği öngörülüyor. Dünyadaki genel trende benzer şekilde, araştırma, Türkiye’de de Haziran ayında risklerin ciddi anlamda azalacağını ve 2020 Ağustos ayı sonunda salgının tamamen sona ereceği öngörüsünü yapıyor. ABD’deki Washington Üniversitesi’nin (University of Washington) yaptığı bir çalışmada ise[2], bu ülkede salgının 2020 Temmuz ayından itibaren tamamen kontrol altına alınacağı öngörülüyor. Bu durumda, 2020 ABD Başkanlık seçimi takviminin de normal akışında ilerleyeceği öngörülebilir.
SUTD araştırmasına göre Türkiye’deki gidişat
Koronavirüs Salgını ve Seçim Süreçleri
Koronavirüs salgınının siyaset açısından kısa vadedeki en önemli etkisi, bazı ülkelerdeki seçim süreçlerinin ertelenmesi oldu. Onlarca ülkeyi kapsayan bu durumun Türkiye açısından en önemli ve dikkat çekici olanlarını sıralamak gerekirse; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Cumhurbaşkanlığı seçimi (11 Ekim’e ertelendi), Rusya’daki anayasal referandum süreci, İran (ikinci tur), Suriye, Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Hindistan’daki parlamenter seçimler ve Fransa (ikinci tur), Romanya, Kırgızistan, Avusturya, Güney Afrika, Endonezya ve Tunus’taki yerel seçimlerin ertelendiğini belirtebiliriz.[3] Amerika Birleşik Devletleri’nde de salgın nedeniyle Demokrat Parti’nin düzenlediği bazı önseçimler ertelenirken[4], Başkanlık seçiminin şimdilik ertelenmeyeceği düşünülüyor. Ancak salgın nedeniyle, mektupla oy verilebilmesi yönündeki talepler artıyor. Öyle ki, yapılan bir araştırmaya göre, Amerikan halkının yüzde 60’ı mektupla oy vermeye sıcak bakıyor.[5] Ancak böyle bir durumda seçim hilelerin önüne nasıl geçilebileceği de ayrı bir seçim güvenliği konusu olarak karşımıza çıkıyor.
Koronavirüs nedeniyle ertelenen seçimlerin olduğu ülkeler
Seçimlerini erteleyen ülkelerden farklı olarak, Asya’nın ender demokrasilerinden olan Güney Kore ise, salgına rağmen, olağanüstü güvenlik koşulları sağlayarak, 300 sandalyeli parlamentonun yeni üyelerini belirlemek için yapılan genel seçimini ertelemedi ve zamanında yaptı. Salgına karşı mücadelede en başarılı ülkelerden biri olarak gösterilen Güney Kore’de halkın yüzde 66,2 gibi yüksek bir oranda katılımının sağlandığı seçim sonucunda, mevcut Devlet Başkanı Moon Jae-in’in liderliğindeki Kore Demokrat Partisi (Deobureominjudang) 163 sandalye kazanarak zaferini ilan etti.[6] Güney Kore, bu süreçte koronavirüs ve benzeri salgın hastalıklar döneminde de siyasal yaşamın devam edebileceğine dair güzel bir örnek sergiledi ve dünyada öncü bir ülke olarak ön plana çıktı.
Salgının Siyasete Etkileri
Koronavirüs salgının siyasi etkileri hakkında kapsamlı bir şekilde düşünmek gerekiyor. Elbette bu konu felsefi referanslar da içerecek başlı başına bir kitap konusu olmalı. Ancak kabaca bir kategorizasyon yapmak gerekirse; salgına yönelik siyasi tepkileri iki grupta toplamak mümkün. İlk tepki, ABD Başkanı Donald Trump’ın gösterdiği “milliyetçi” reaksiyon olarak yorumlanabilir. Bu yaklaşımda, salgının Çin kaynaklı olarak dünyaya yayıldığına dikkat çekilerek (hatta Trump koronavirüsünü “Çin Virüsü” olarak yorumlamıştır[7]), bu ülkeye yönelik tepkiler dile getirilmekte ve salgınla mücadele için devletçi ve milliyetçi tedbirler (çok sıkı sınır kontrolleri, yabancı ülkelerle temasın kesilmesi, ticaretin yavaşlatılması, göçmenlerin kabul edilmemesi vs.) önerilmektedir. Trump, zamanla işi daha da ileri götürerek, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) ABD’nin yaptığı ekonomik yardımları da durdurduğunu açıklamıştır.[8] Trump’ın yaklaşımını desteklercesine, ABD’deki bazı eyaletler[9], İngiltere’deki bazı siyasiler[10] ve Almanya’nın[11] da Çin’e yönelik bir tazminat davası açılmasını gündeme getirmeleri dikkat çekiyor. Ancak Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olduğu ve salgından kendisinin de olumsuz etkilendiği düşünülürse, bu ülkeye yönelik hukuki yaptırım taleplerinin bir sonuca ulaşması zor gözüküyor.
Salgına yönelik ikinci tepki ise, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı gibi, bu tarz salgın ve diğer uluslararası sorunlara karşı bölgesel ve küresel işbirliklerini teşvik eden “küreselleşmeci” yaklaşım olarak belirtilebilir. Öyle ki, Macron, Avrupa Birliği’nin bu süreçte “bir parçasını terk ederse tüm AB projesinin tehlikeye gireceğini” vurgulamıştır.[12] Macron’un yaklaşımına benzer şekilde, Türkiye de, İspanya, İngiltere ve ABD gibi gelişmiş demokrasilere bile tıbbi yardım malzemeleri desteği sağlayarak, bu süreçte dünya siyasetinde yardımsever bir devlet olarak ön plana çıkmayı başarmıştır. Hatta bu nedenle, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye’ye bir teşekkür mesajı bile iletmiştir.[13]
Bu iki tepki biçimini kıyasladığımızda; kısa vadede milliyetçi ve içe kapanmacı yaklaşımların hem risk analizi, hem de psikolojik açıdan daha doğru olduğu; zira hastalığın sona erdirilmesi için mutlaka karantina uygulamaları ve diğer ülkelerle temasın kontrol altına alınması gerektiği, ancak orta ve uzun vadede bu tarz tedbirlerin hiç de olumlu sonuçlar üretmeyeceğini düşünüyorum. Bunu daha somut bir şekilde izah etmek gerekirse; örneğin bir ülkenin koronavirüsle mücadele için bir aşı geliştirmesi durumunda bunu siyasal ya da ekonomik şantaj ya da avantaj haline getirmesi, kuşkusuz, diğer ülkelerin tepkisini çekecek ve binlerce/on binlerce hastanın yok yere ölümüne sebebiyet verecektir. Bu durum, hiç şüphesiz, tıpçıların (doktorların) Hipokrat yeminine ve bilimin paylaşımcılık (communalism) ilkesine de aykırı bir tavır olacaktır. Ancak o ülkelerin siyasi ve ekonomik menfaatleri açısından (ulusal çıkarlar) açısından değerlendirildiğinde, bu durum, gayet meşru ve akılcı bulunabilir. Bu nedenle, yeni dönemde devletlerin daha fazla dayanışma ve paylaşım içerisine girmeleri daha doğru bir tavır olacaktır. Bu bağlamda, yakın gelecekte uluslararası dayanışma, ticaret ve paylaşımlar koronavirüs öncesi döneme kıyasla daha da artabilir; ancak aynı esnada, güvenlik gerekçeleri nedeniyle, bunların daha kontrollü bir ortamda gerçekleşmesi düşünülebilir.
Çin’e yönelik tepkiler konusunda da burada ayrı bir parantez açıp değerlendirme yapmakta fayda var. Bu konuda da tepkilerin iki yönlü olarak geliştiği görülüyor. İlk tepki, hastalığın Çin çıkışlı olması sebebiyle, bu konuda Pekin yönetimini suçlayan ve Çin’i küresel siyasal ve ekonomik sistemden dışlamaya yönelik talepleri içeren bir yaklaşım olarak görülüyor. Hakikaten de, 1970’lerin dünyasında olsaydık, bu hastalık büyük ihtimalle daha çok Asya kıtasıyla sınırlı kalacak bir salgın olabilirdi. Zira o dönemde Batı dünyası ile Çin’in siyasi, ekonomik ve toplumsal ilişkileri yok denecek kadar sınırlıydı. İkinci tepki biçimi ise, hastalığın hava yoluyla da kolaylıkla bulaşabildiği ve sınır tanımadığı da göz önünde bulundurulursa, Çin başta olmak üzere tüm devletleri uluslararası sisteme entegre etmek ve uluslararası denetime açmak yönünde gelişebilir. Zira Dünya Sağlık Örgütü (WHO) uzmanlarının gerekli çalışmaları ve araştırmaları yapması durumunda, bu hastalığın neden ve nasıl kaynaklandığını ve bir saldırı veya kaza olup olmadığını öğrenebiliriz. Çin’deki veya diğer ülkelerdeki tüm tesislerin uluslararası denetime açık olduğu küreselleşmiş bir düzen, kuşkusuz, bize bu anlamda büyük güvence sağlayacaktır. Aynı şekilde Kuzey Kore gibi uluslararası denetime kapalı ülkeler ya da KKTC ve benzeri tanınmamış devletlerin de bir şekilde uluslararası sisteme dâhil edilmelerinin bir güvenlik gereksinimi olduğu bu süreçte ortaya çıkmıştır. Zira küresel güvenlik, ancak devletlerin işbirliği ve uluslararası kuruluşların tüm dünyada etkin hale gelebilmeleriyle sağlanabilir. Bu anlamda, Çin’e yönelik tepkilerden de ikinci tepki türü bana kalırsa daha doğrudur. Yapılması gereken Çin’i dışlamak değil, Çin’in uluslararası kurumlara katılımını ve uluslararası denetimlere açık hale getirilmesini sağlamaktır.
Koronavirüs salgınının devletlerin içyapıları hakkında da kalıcı değişim ve dönüşümleri tetikleyebileceği düşünülmektedir. Örneğin, sosyal devletin bir gereksinim ve ücretsiz sağlık hizmetinin bir insan hakkı olduğu görüşü bu süreçte hızla yayılabilecek gibi gözükürken, bunun daha çok sol siyaseti olumlu yönde etkilemesi beklenebilir. Ancak sosyal devleti kurumsallaştıran ve destekleyen sağ/muhafazakâr partilerin de (İngiltere’deki Muhafazakâr Parti örneği) bu dönemde avantaj sağlaması mümkündür. ABD’de ise, siyasetin normal akışında Cumhuriyetçi Donald Trump karşısında hiçbir şansı olmadığı düşünülen Demokrat Başkan adayı Joe Biden, bu süreçte Obamacare’in devamı niteliğinde politika önerileriyle geniş kitlelere ulaşabilir ve bir ihtimal yeni ABD Başkanı seçilebilir. Türkiye’de de, şehir hastanelerinin açılması ve sağlık hizmetlerinin felaket seviyelerde olduğu 1990’lara kıyasla daha iyi bir duruma gelinmesi bağlamında AK Parti, sosyal devletin güçlendirilmesi bağlamında da Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) bu süreçte halktan daha büyük destek bulması makul bir sonuç olarak yorumlanabilir. Sonuçta, koronavirüs salgını nedeniyle devletlerin sol (sosyal) politikalar ve güvenlik temelinde geri dönmeleri ve büyük ölçüde piyasaya kaptırmaya başladıkları rollerini bir nebze olsun geri alabilecekleri düşünülebilir.
Salgının Toplumsal Etkileri
Koronavirüs salgınının toplumsal etkileri de siyasal etkileri kadar kalıcı olacaktır. Öncelikle, insanlar, artık, kamusal alanda birbirlerine her anlamda daha mesafeli yaklaşacaklar ve hijyen konusuna daha büyük önem vereceklerdir. Maske takmak, eldiven giymek ve dezenfektan kullanmak gibi uygulamaların toplumda hızla yaygınlaşacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Bunun yanı sıra, özellikle İstanbul gibi büyük metropollerde gördüğümüz toplu taşıma araçlarındaki kalabalık, çeşitli kural ve uygulamalarla azaltılacak ve insanlar bu tip araçlara mesafeli olarak binmek durumunda kalacaklardır. Uzunca bir süre kalabalık konserler ve toplumsal etkinliklerin yapılması da ertelenebilir. Hatta alışveriş merkezlerine gidişler de eskiye kıyasla seyrekleşecektir. Bu gibi trendler ise, insanların dijital ortamlara yönelmelerini hızlandıracak, esnek çalışma düzenleri yaygınlaşacak ve maalesef yeni nesiller sokaklarda ve bahçelerde değil, daha çok kapalı kapılar ardında (en azından bir süre) büyüyeceklerdir. Bunun psikolojik etkileri ise kuşkusuz ayrı olarak değerlendirilmelidir.
Bu süreçte toplumda sosyal devlet talepleri yükselirken, toplumsal mücadelelerin sokaklarda geniş kitlelerin bir araya geldiği miting ya da gösterilerden ziyade, kolektivist ilkeleri savunan bireysel tepkiler şeklinde gelişebileceği de düşünülebilir. Bu anlamda, sanal mitingler, siyasi parti liderleri ve ileri gelenlerinin internet yoluyla halka ulaşmaya çalışmaları, Zoom ve benzeri programlar üzerinde yapılan online toplantılar ve tartışmalar gibi uygulamalar yaygınlaşabilir. Dolayısıyla, koronavirüs salgını, siyasal açıdan sosyal-toplumsal taleplerin daha yoğun hale geldiği, ancak fiziki açıdan daha bireysel ve eve ve aileye dönük yönelimin arttığı yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Sonuç
2020 koronavirüs salgını dünya tarihi kitaplarına girecek önemli bir olaydır. Bu olayın siyasal ve toplumsal yaşama kalıcı bazı etkileri olacaktır. Bunları kesin olarak öngörebilmek şimdilik mümkün değildir; ancak yazıda işlediğim bazı fikirlerin bu süreçte tartışılması ve değerlendirilmesi faydalı olacaktır kanaatindeyim. Bu vesileyle tüm insanlığa bu zor günlerde umut, sabır ve sağlık diliyorum…
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Buradan incelenebilir; https://ddi.sutd.edu.sg/.
[2] Bakınız; https://covid19.healthdata.org/united-states-of-america.
[3] Detaylar için bakınız; https://www.idea.int/news-media/multimedia-reports/global-overview-covid-19-impact-elections#ANALYSIS.
[4] https://www.nytimes.com/article/2020-campaign-primary-calendar-coronavirus.html.
[5] https://www.ntv.com.tr/dunya/abdde-mektupla-oy-anketi-yuzde-60-sicak-bakiyor,kZyV75b1h0S3mZNCVPAK2g.
[6] Bakınız; https://www.milliyet.com.tr/dunya/guney-korede-moon-buyuk-farkla-secimi-kazandi-6190019.
[7] https://www.aa.com.tr/en/americas/trump-chinese-virus-counter-strategy-against-china/1785215.
[8] https://edition.cnn.com/2020/04/15/world/trump-who-funding-explainer-intl-hnk/index.html.
[9] https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/abddeki-missouri-eyaleti-cine-dava-aciyor-5764535/.
[10] https://www.sabah.com.tr/dunya/2020/04/07/corona-virus-salgininin-faturasi-cine-kesildi-trilyon-dolarlik-tazminat-davasi-aciliyor.
[11] https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/almanya-corona-virusunun-faturasini-cine-kesti-130-milyar-euro-5761250/.
[12] Bakınız; https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/almanya-corona-virusunun-faturasini-cine-kesti-130-milyar-euro-5761250/.
[13] https://www.ntv.com.tr/turkiye/abdden-turkiyeye-tibbi-yardim-tesekkuru,wOcP9cBIyUWZUA3V2H50NA.