BREXIT: GEÇİŞ SÜRECİ VASSALLIK İLİŞKİSİ Mİ?

upa-admin 19 Aralık 2020 5.135 Okunma 0
BREXIT: GEÇİŞ SÜRECİ VASSALLIK İLİŞKİSİ Mİ?

Birleşik Krallık, 31 Ocak 2020 tarihinde Avrupa Birliği’nden (AB) çekildi. Bunun, 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’nın çekilmeyi düzenleyen hükmüne istinaden gerçekleşen ilk çekilme olması ve AB’ne üye diğer devletlerin varsa çekilme niyetlerini uygulamaya sokmasını tetikleyecek bir başlangıç olması açısından, çekilme tarihi olan 31 Ocak 2020 AB için bir mihenk taşı. Ancak 31 Ocak 2020 tarihinin önemi sembolik; pratik açıdan en az 31 Ocak kadar önemli bir tarih ise önümüzde, geçiş sürecinin sona ereceği 31 Aralık 2020… Bu tarih, hem Birleşik Krallık, hem de AB için Yeni Düzen’in başlangıcı; Yeni Düzen’de taraflar, şimdiye kadar dizayn etmeye çalıştıkları yeni rollerini oynamaya başlayacaklar ve bu düzenin kısa ve uzun vadede yansımaları, hem Avrupa federalistleri ile devletler-Avrupası yanlılarını, hem de Avrupa şüphecileri ile Avrupa karşıtlarını tekrar düşünmeye zorlayacak.

Yeni Düzen’in başlangıcı olarak neden çekilme tarihi olan 31 Ocak 2020’yi değil de, geçiş sürecinin sona ereceği 31 Aralık 2020 tarihini veriyorum? Çünkü, çekilme tarihi olan 31 Ocak 2020 Birleşik Krallık-AB ilişkisinin çehresini değiştirmedi. Birleşik Krallık AB kurumlarından çekildi çekilmesine de, İç Pazar’ın ve Gümrük Birliği’nin bir parçası olarak kalmayı, AB muktesebatını uygulamayı sürdürdü. Çekilmeyi “geçiş süreci” adı altında “çekilmiş gibi yapmak” haline dönüştüren bu durumun gerekçesi, Birleşik Krallık ve AB’ye, çekilme sonrası ilişkileri şekillendirecek müzakereleri yürütmek için zaman tanımaktı. Üstelik Çekilme Anlaşması, taraflara geçiş sürecini, yetersiz gördükleri takdirde, uzatma imkânı da tanıdı. Birleşik Krallık hükümeti AB’den çekilmekte kararlı, AB ise çekilmeyi -kendince- Birleşik Krallık açısından en maliyetli hale getirmekte kararlı görünürken, çekilmeyi “çekilmiş gibi yapmak” haline dönüştüren geçiş sürecinin tuhaflığı, bu kavram alenen kullanılmasa da, Birleşik Krallık hükümetinin geçiş sürecinin uzatımına dair tavrında ifadesinde buldu. Birleşik Krallık hükümeti, bu yılın başında, Çekilme Anlaşması’nın tanıdığı uzatma imkânına rağmen, taraflar çekilme sonrası ilişkileri düzenleyecek anlaşmaya varamasalar dahi, geçiş sürecini uzatmak niyetinde olmadığını açıkladı. Üstelik Covid-19 pandemisinin etkisiyle tarafların dikkati ve enerjisi Brexit’den uzaklaşmış, ekonomik sorunlar başgöstermiş, ekonomik sorunların daha da kötüleşeceğine dair öngörüler artmış iken, hâl böyle olunca, hem halk tarafından, hem de Britiş muhafazakarlar içinde geçiş sürecinin uzatılması talebi dile getirilmiş iken, hükümet duruşunu bozmadı. Kısaca “geçiş sürecinin uzatımına hayır“…

AB’den çekilen bir devleti, İç Pazar, Gümrük Birliği ve AB muktesebatı içinde tutmaya devam eden geçiş sürecine yönelik en ilginç tanımlama da Başbakan Boris Johnson’dan geldi; “bu vassallık ilişkisi 2020 yılı sonundan ötesine uzatılmamalıdır” diyen Johnson, geçiş sürecini “vassallık ilişkisi” olarak tanımlamış oldu. Boris Johnson, daha önce de, selefi Theresa May’in taslak Brexit Anlaşması’nı “Birleşik Krallık’ı vassal devlete dönüştüreceği” gerekçesi ile eleştirmişti. Böylelikle, bir Ortaçağ Avrupa kavramı, modern Avrupa siyasetinin içine Brexit vasıtasıyla girmiş oldu.

Şimdi, Boris Johnson’un geçiş süreci-vassallık benzetmesini değerlendirmek için Ortaçağ’a dönelim ve feodal sistemin özü olan vassallık ilişkisine kısaca bakalım. Ortaçağ feodal sisteminde tüm ülke Kral’a aitti; Kral, ülkenin bir kısmını özel mülkiyet olarak elinde tutarken, geri kalan kısmını, belirli şartlar altında, soylulara (Lordlar) dağıtırdı. Kral tarafından kendisine toprak verilen soylu, Kral’a bağlılık yemini eder ve bağlı olduğu Kral’a, Kral’ın isteği doğrultusunda, maddi ve askeri destek sağlardı. Kral’a bağlı ve Kral’a karşı sorumlu Lordlar, Kral’ın vassalları idi. Bu perspektiften bakarsak, Johnson’un Brüksel’i “Kral“, Londra’yı da “vassal” olarak gördüğü sonucuna varırız. Ancak modern Avrupa siyasetine “vassallık” kavramını sokan Johnson’un asıl derdi, Kral’ı ya da vassalı tanımlamak değil, geçiş süreci adı altında Birleşik Krallık ve AB arasında oluşan asimetrinin altını çizmektir. Birleşik Krallık’ın halihazırda kurumlarımda temsil edilmedigi bir yapılanmanın kurallarına tabi kalması, Brüksel’i Londra karşısında nispeten daha güçlü gösteren asimetrik bir ilişki yaratmıştır; tıpkı Kralların Lordlardan daha güçlü olması gibi… Johnson’un daha fazla sürdürülmesini kabul etmek istemediği işte bu asimetrik ilişkidir.

Diğer taraftan, Boris Johnson’un geçiş sürecini vassallık ilişkisine benzetmesinin bir başka nedeni de, İngiltere tarihinde aranabilir. Ortaçağ’da Plantagenet ve Lancaster Hanedanlıkları döneminde, İngiliz monarkların Kıta Avrupası’ndaki toprakları üzerinden Fransız monarkların vassalı olmasından kaynaklanan vassallık ilişkisine son vermek amacıyla Yüzyıl Savaşları adı altında sürdürdüğü savaşlar ve bu savaşların İngiliz toplumu üzerindeki yıkıcı etkisi dikkate alınırsa, Başbakan Johnson, toplumsal hafızada vassallık ilişkisine yüklenen olumsuzluğu, AB’ye kanalize etmeye çalışıyor olabilir.

Dilek YİĞİT

Kapak Fotoğrafı: https://www.fidefundacion.es/Brexit-will-it-be-the-final-denouement-on-31-October-The-EU-UK-negotiating-context_a1080.html

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.