M. Deniz Tansi, 1971 İstanbul doğumludur. Tansi, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da gördükten sonra, 1992 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamlamıştır. 1997-1999 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım ana bilim dalında yüksek lisans eğitimini yapmıştır. Tansi’nin tez başlığı “Public Relations Process in the Political Parties”dir. Tansi, 2000 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler ana bilim dalında başladığı doktora eğitimini, 2003 yılında bitirmiştir. Tansi’nin doktora tez konusu, “Türkiye’de 12 Eylül 1980 Sonrası Yazılı Basındaki ‘Türk Milliyetçiliği’ Söyleminin Milletvekili Genel Seçimlerine Etkisi”dir. Deniz Tansi, akademik yaşama geçmeden önce 1993-1994 yılları arasında TBMM’de milletvekili danışmanlığı, 1994-1997 yılları arasında da çeşitli özel okullarda halkla ilişkiler müdürlüğü görevlerini gerçekleştirmiştir. 1997-2005 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde akademik yaşamını sürdürmüştür. Tansi, 1997-2001 yılları arasında adı geçen fakültede Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde Araştırma Görevlisi, 2001’den itibaren aynı fakültenin Gazetecilik bölümünde Öğretim Görevlisi, 2004 Şubat’tan itibaren ise söz konusu bölümde Yardımcı Doçent ünvanını almıştır. 2005 yılının Ocak ayında çalıştığı üniversitede İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünde görevlendirilmiştir. M. Deniz Tansi, Ekim 2007-Haziran 2009 arasında Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Ayrıca, aynı üniversitede 2013 yılında üstlendiği Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcılığı görevine de devam etmiştir. Tansi’nin çeşitli akademik dergilerde Ortadoğu, Türk Milliyetçiliği ve Türkiye-AB İlişkileri üzerine makaleleri bulunmaktadır. Tansi, 2004-2007 yılları arasında danışman düzeyinde yer aldığı Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi (SAREM) biriminde, 2007-2011 yılları arasında Dış Uzman Grubu üyesi olarak da görevlendirilmiştir. Yeditepe Üniversitesi’ndeki görevinin yanı sıra, Harp Akademileri Stratejik Araştırma Enstitüsü-SAREN’de Uluslararası İlişkiler ana bilim dalında 2007-2008 öğretim yılından itibaren tez danışmanlığı yapmış ve aynı kurum bünyesinde Uluslararası Güvenlik Stratejileri yüksek lisans programı Strateji ve Stratejik Bilimler ana bilim dalında yarı-zamanlı öğretim üyesi olarak hizmet vermiştir. Deniz Tansi, Yeditepe Üniversitesi’ndeki kurumsal göreviyle eşzamanlı olarak, ABD’de bulunan Portland State University Turkish Studies Center’da “Affiliated Faculty Member” olarak halen hizmet vermektedir. Ayrıca, Deniz Harp Okulu’nda 2015’ten beri yarı-zamanlı öğretim üyeliği görevini icra etmiştir. M5 Dergisi‘nde ve Uluslararası Politika Akademisi’nde dış politika yazıları yazmaktadır. Deniz Tansi’nin 2011 yılında Türkiye-İsrail Üçgeni adında kitabı yayınlanmıştır. 2015’te ise Türk Dış Politikası’nda Güncel Eğilimler isimli kitabın editörlüğünü ve bölüm yazarlığını yapmıştır. Deniz Tansi, evli ve bir çocuk babasıdır. İyi derecede İngilizce bilmektedir. Deniz Tansi, Doç. Dr. Ozan Örmeci ile birlikte Uluslararası Politika Akademisi’nin Genel Koordinatörü ve UPA Strategic Affairs dergisi Yazı İşleri Müdürü’dür. 2021 yılında Doçent olmuştur, Nisan 2021’de Yeditepe Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı görevine yeniden atanmıştır.
***********************************************************************************************************
Dr. Eren Alper Yılmaz: Sayın hocam, hoşgeldiniz. Öncelikle bizleri kırmayıp mülakat teklifimizi kabul ettiğiniz için UPA ailesi olarak size çok teşekkür ederiz. Sizin de uzmanlık alanınız olan Türk Dış Politikası ile ilgili size birkaç soru yöneltmek istiyorum.
Doç. Dr. Deniz Tansi: Rica ederim, memnuniyetle, ben de UPA okurlarına esenlikler diliyorum.
Dr. Eren Alper Yılmaz: Hocam ilk olarak şuradan başlamak isterim; Cumhuriyetin 100. yılına girdiğimizde, Dışişleri Bakanlığımızın bu yeni dönemde geliştirmeyi planladığı bir dış politika vizyonu olduğunu söylemek mümkün şüphesiz. Bilhassa geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Güneydoğu Anadolu depremi son zamanlarda dış politikada “deprem diplomasisi” kavramını da beraberinde getirdi. Hem 100. yılın, hem de yaşanılan bu felaketin Türkiye’nin müttefikleri ve hasımları ile olan ilişkilerine orta veya uzun vadede ne şekilde yansıyacağını düşünüyorsunuz?
Doç. Dr. Deniz Tansi: Cumhuriyetimizin 100. yılı, hem birtakım bilançoların çıkarıldığı, hem de vizyonumuzun ele alındığı bir süreci ifade ediyor. Dış politikamızda, Soğuk Savaş’tan beri kurumsallaşan birtakım parametreler var; NATO üyeliği, AB adaylığı, Avrupa Konseyi kurucu üyeliği, ABD müttefikliği gibi temel başlıklar sayılabilir. Soğuk Savaş sonrası, söz konusu başlıklar devam etse de, Türkiye açısından ele alınan yarı çevre ekonomi ve stratejik orta boy devlet tanımları, büyük müttefik ve uluslararası örgütlerin biçtiği bir “oyun parkı” ile sınırlanıyordu. Uluslararası sistem yüzeyindeki sınırlılıklar elbette devam ediyor. Bununla birlikte, Türkiye, dış politikasında, çeşitlilik arz eden açılımlar yapıyor.
Körfez Savaşı’ndan beri, ABD ile bölgede yeni devletler oluşturma siyasetinde çelişen, ülkelerin toprak bütünlüğünü savunan ve teröre karşı duran bir Türkiye var. Günümüzde Suriye’de PKK/PYD terörünü destekleyen, Yunanistan’ı Dedeağaç’tan Güney Kıbrıs’a kadar garnizona çeviren, Rusya’nın müttefiki olmasına karşın Ermenistan’a politik yatırım yapan, Azerbaycan’ın öz toprağı Karabağ konusunda düşman saydığı İran’la bile aynı dili kullanan, büyük müttefik ABD, ciddi bir soruna dönüşmüş durumda. 15 Temmuz 2016’ya kadar, ABD-AB ile daha uyumlu bir dış politika izleyen siyasal iktidar, 15 Temmuz sonrası, Azerbaycan’la dayanışma, Kıbrıs’ta iki devletli çözüm, Suriye’de oluşturulmaya çalışılan PKK/PYD terör antitesine askeri müdahale, Ege adalarında ihlal edilen Lozan statüsüne daha fazla sahip çıkan siyasalara destek verdi. Halbuki bu politikalar, düne kadar, bu politikalarla çelişen siyasal iradenin değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinindir. Siyasal iktidardan muhalefete kadar, devletin politikaları, siyaset üstü olmalı, partiler, konjonktüre göre vaziyet almamalıdır.
Öte yandan, deprem diplomasisi 1999’da da çok ses getirmişti. Ancak kalıcı olmadı. Bu çerçevede, depremden bağımsız, İsrail ve Körfez ülkeleriyle, Mısır’la yakınlaşma, dengeli siyaset açısından işaret edicidir. Türk dünyası ve Türk devletleriyle ortak bakış gözden ırak tutulmamalıdır. Dar alanda bu vizyon KKTC’den Azerbaycan’a, geniş alanda Orta Asya’ya dek uzanmaktadır. Rusya ile dengeli ilişkiler, doğalgaz ve gıda-turizmdeki iş birliğinin, nükleer santral ve Karabağ Savaşı’ndaki diplomatik çabalardaki konumu, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde Türkiye’nin aktif tarafsızlığı, Soğuk Savaş’taki hasımlığın yerine yeni bir pencere olarak açılmıştır. Ancak Batı ile ilişkilerin seçeneği değildir, zenginleştirilmiş dış politikanın ürünüdür. Çin’le de pek çok yüzeyde, Marmaray’ın Tek Kuşak’taki konumu gibi, önemli stratejik iş birliği vardır. Tıpkı komşu Yunanistan’ın Pire Limanı’nı Çin’e sattığı gibi.
Büyük önder Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Batı’ya karşı mücadelenin öncüsü olmuş, ancak kurduğu Cumhuriyet ve Cumhuriyet Aydınlanması ile, Batı sisteminin içinde yer almayı tercih etmiştir. Türk Dış Politikası, reaksiyoner değildir, Batıcı değil, ama Batılıdır. Körfez ülkeleri Batıcı ama Batılı değildir, bu önemli bir örnektir. Türkiye, bir yüzüyle de hep Asya’ya bakmıştır. 100. yılda da Batılı kurumların üyesi, dış politikada farklı ülkelerle ilişkilerini geliştiren bir çerçeveyi sürdürecektir. Bu çelişkimiz değil, farklılığımızdır.
Dr. Eren Alper Yılmaz: Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşta bir yılı geride bıraktık. Bu süreçte Türkiye’nin savaşın bitirilmesine yönelik olumlu adımları ve arabuluculuk çabaları oldu. Savaş her ne kadar şiddetini azaltmış gibi görünse de halen devam ediyor. Bundan sonraki süreçte sizce Türkiye’nin bu krizde izlemesi gereken politika ne yönde olmalıdır?
Doç. Dr. Deniz Tansi: Türkiye aslında dengeli ve yapıcı bir politika izledi. Rusya’yı “şeytanlaştırma”dı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savundu ve işgale karşı çıktı. Rusya’yla süren yakın ilişkilere karşın, Ukrayna’ya İHA ve SİHA sattı. Türkiye’nin çıkarı, işgalin ve savaşın sona ermesidir. Yakın zamana kadar Montrö’den çok da memnun olmayan Rusya, bugün eskisinden daha fazla sahip çıkmaktadır. Türkiye için Montrö bir kırmızı çizgidir. Rusya’nın Gürcistan’ı işgal ettiği 2008 Kafkas Savaşı’nda da ABD donanmasının Karadeniz’de Montrö’yü ihlal edecek girişlerine izin vermemişti. NATO’nun Active Endavour Operation inisiyatifinin Karadeniz’e yayılmasına, Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen izin vermemişti. Kırım’ın ya da dört bölgenin işgaline zaten Türkiye karşı duruyor. İşte bu ilk soruda da yanıtlamaya çalıştığım denge iyi anlaşılmalıdır. Endişe verici nokta, Ukrayna’nın işgaldeki meşru müdafaasına Batı’nın vekalet savaşı olarak bakılmasıdır. Batılı müttefikler, Ukrayna’ya tank satışını artırdı, Rusya ise buna “taktik nükleer savaş” tehdidiyle karşılık vereceğini açıklıyor. Bu noktada, Türkiye, hem insani, hem de çıkarları gereği, savaşın kapsamının genişlemesini engellemeye hatta savaşı sona erdirmeye yönelik girişimlere devam edecektir.
Dr. Eren Alper Yılmaz: İbreyi biraz daha Batı’ya doğrultursak, dış politikada her ne kadar AB ile son zamanlarda ılımlı bir hava yaşansa da, Kıbrıs meselesi, Doğu Akdeniz sorunu, sığınmacı krizi, insan hakları ve terörle mücadele gibi halen çözülemeyen konu başlıkları var. Siz, 100. yılda Türkiye- AB ilişkilerinde nasıl bir hava bekliyorsunuz?
Doç. Dr. Deniz Tansi: Kıbrıs konusunda Barış Harekâtı’nın Başbakanı Bülent Ecevit’in yıllar önce iki devletli çözümle ilgili söyledikleri, Türk siyasetinde de pek anlaşılamamıştı. Türkiye’nin Doğu Akdeniz siyasetinde, münhasır ekonomik alanlar başlığında, uluslararası mutabakat arayışı yerindedir. Mavi Vatan politikası, bugünkü siyasetle anlaşılamaz. 1974’te o zamana kadar diplomaside konuyu gündeme getirmeyen Türkiye, Ecevit hükümetinde kıta sahanlığı konusunu ortaya koydu. 1958 Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanarak, Ege’de tek taraflı arama ruhsatları veren Yunanistan, en azından Türkiye’nin hakları olduğunu ve konuşabileceğini 1976 Bern Anlaşması ile kabul etmişti. Türkiye’nin 2019’da Libya ile imzaladığı Deniz Yetkilerinin Sınırlandırılması Anlaşması, stratejik bir hamledir. Doğu Akdeniz’in kıyı açısından en büyük ülkesi Türkiye, Doğu Akdeniz’de yok sayılamaz. İsrail ve Mısır’la diyalog, ileriki adımlarda, yeni gelişmeleri sağlayabilir. AB ile katılım süreci, Ege, Akdeniz ve Kıbrıs başlıklarında ele alınamaz. Kişisel kanaatim, AB ile katılım sürecini Türkiye değil, AB istemiyor, Gümrük Birliği yerine serbest ticaret anlaşması ikame edilmeli, üçüncü ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulanmamalıdır. Yani Türkiye-AB ilişkileri normalleştirilmeli, her iki tarafın üzerindeki stres, kaldırılmalıdır.
Dr. Eren Alper Yılmaz: Son olarak Ortadoğu ile ilişkiler bağlamında bir soru sormak istiyorum. Suriye ile 11 yıldır devam eden bir husumetimiz var. Suriye konusunda Türkiye’nin bundan sonra atacağı adım ne olmalı ve bu adımlar Türkiye’nin çıkarları açısından ne getirir?
Doç. Dr. Deniz Tansi: Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin konuya temel bakışıdır. 2011’den beri yaşananlar, Rusya tarafından desteklenen ve Şam’dan Halep’e uzanan “butik Suriye”, DAEŞ’in egemenliğindeki büyük Suriye çölü ve PKK/PYD terörünün otonomisindeki Suriye’nin kuzeyi olarak parçalanan bir ülkeyi ifade etmiştir. Esad’ı Rusya, PKK/PYD terörünü ABD desteklemektedir. Öte yandan, Suriyeli sığınmacılar ve demografik değişim, PKK/PYD’nin terör devletçiğini kolaylaştırmıştır. O yüzden, Suriyeli sığınmacıların güvenli dönüşü ve terör yapısının engellenmesi, Esad’la başlayan diyalog sürdürülerek önlenebilir. Elbette, hem siyasal iktidar, hem de muhalefet safında yer alıp, o dönemde Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapanlar, ileride bu süreci açıklayacaklardır. 2011-2016 ayrıca ele alınmalıdır. Hem Suriye, hem de Irak’ın toprak bütünlüğü Türkiye’nin de bekasıdır. Bu, Atatürk’ten beri süren, anti-emperyalist bakışımızın doğal yansımasıdır.
Dr. Eren Alper Yılmaz: Deniz hocam bu güzel sohbet için size teşekkür ediyor ve akademik hayatınızda başarılar diliyorum.
Mülakat: Dr. Eren Alper YILMAZ
Tarih: 25.02.2023