NEW YORK’TA TÜRK-İSRAİL ZİRVESİ

upa-admin 20 Eylül 2023 579 Okunma 0
NEW YORK’TA TÜRK-İSRAİL ZİRVESİ

Türk Dış Politikası ve uluslararası diplomasinin odağı olan ve ABD’nin New York kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul çalışmaları, ikili ve çoklu görüşmeler için önemli fırsatlar yarattı. Efsanevi Dış İşleri Bakanlarımızdan, AP hükümetlerinin değişmez diplomasi şefi İhsan Sabri Çağlayangil’in girişimleri ve sonraki hükümetlerimizin de katkılarıyla, BM binasına yakın bir yerde yeniden inşa edilen Türk Evi, farklı ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanlarının ağırlandığı, sadece diplomasi değil, içindeki sanat ve kültür kompleksleri ile kamu diplomasisi açısından da ilgi çeken bir merkez haline geldi. Bu bağlamda, Türk Evi, ülkemiz açısından önemli temasların, üst düzeyde sağlandığı bir çerçeveyi ifade ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, bölgesel ve uluslararası pek çok konu gündeme gelirken, özellikle Kıbrıs’ta federasyona karşı Türk resmi tutumunun yinelemesi, Azerbaycan’ın aynı gün (19 Eylül) Karabağ’da ayrılıkçı terör hareketlerine başlattığı operasyona da atıfta bulunarak, “tek millet, iki devlet” şiarının vurgulaması ve “Karabağ Azerbaycan’dır” sözleri dikkat çekti. Bu arada, Avrupa Birliği (AB) ile ilgili Türkiye’nin rahatsızlığı, Suriye’de PKK/PYD terörü ve antitesine karşı tutum, DEAŞ’ın farklı istihbarat odakları tarafından nasıl kullanıldığı, PKK/PYD terörünün nasıl meşrulaştırıldığı, İsveç’in terörle ilgili tutumu ve Kur’an yakma eylemlerine karşı kayıtsızlığı kendileri tarafından ifade edildi.

Bu önemli mesajlar ve yoğun diplomasi trafiğinde, yine 19 Eylül’de, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türk Evi’nde ağırlandı. Aslında Netanyahu’ya kalp pili takılmasaydı, Türkiye’yi geçen ay ziyaret edecekti. Simgesel gibi gözükse de, son yıllardaki normalleşme adımlarında, Cumhurbaşkanları arasındaki ve Bakanlar düzeyindeki zirvelerin ardından, Erdoğan hükümetleriyle sorunlu, 2010 Mavi Marmara hadisesinin Başbakanı Netanyahu ile görüşme önemli bir zemini ortaya koyuyor. İsrail, 2009’da, Davos’ta yaşanan “one minute” olayından sonra, adım adım Yunanistan ve GKRY ile önce savunma, sonra da şimdi kadük kalan EASTMED doğalgaz boru hattı projesi dahil, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik alanlar ve enerji paylaşımı konularında siyasetler geliştirdi. Aynı Netanyahu, 2010’daki Mavi Marmara süreci ve Palmer Raporu (2011) ardından Türkiye’nin diplomatik açıdan dondurduğu ilişkilerde, Obama’nın İsrail ziyareti sırasında “üçüncü koşul” olan özrü de yerine getirerek, Mavi Marmara’da yaşamını kaybedenlere tazminat, Gazze’deki ablukanın en azından Türk gemileri için kaldırılması konularında esneklik gösterdi. Türkiye-İsrail Üçgeni kitabımda da belirttiğim üzere, Erdoğan ve Netanyahu, iki muhafazakar lider, sanılanın aksine pragmatik davranışlar gösterebiliyor. Siyasal yüzeyde, tabanlarını konsolide eden söylemler ile birlikte, diplomatik yumuşamalar, beklenmedik zaman aralıklarında ortaya koyulabiliyor.

15 Temmuz 2016’dan sonra, Mavi Vatan konseptinin geliştirilmesi, ABD ile gerilen ilişkiler, Suriye’de PKK/PYD terörüne karşı operasyonlar, 2020’de Azerbaycan’la yaşanan dayanışma, Yunanistan’la yaşanan stresler, Kıbrıs’ta “iki devletli çözüm”, Rusya ile Ukrayna Savaşı dahil dengeli giden ilişkilerde, stratejik özerklik, kompartıman siyaseti ön plana çıkmıştı. Kafkasya’da dahi, Rusya’nın müttefiği Ermenistan’la tatbikat yapan, Suriye’de PKK/PYD terörüne destek veren ABD’ye rağmen, 2023 seçimleri sonrasında, Türkiye’nin bölgesel normalleşme sürecinde, seçim öncesi tohumları atılan İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan boyutlarında önemli açılımlar sağlandı. ABD’nin iki yakın “stratejik ortağı”, İsrail ve Birleşik Krallık’la yaşanan yakın temas, ezberleri de bozacak türden bir profil sergiliyor.

Keza, İsrail’in, bağımsızlığına kavuştuğundan beri Azerbaycan’la yakın ilişkileri, tıp, telekomünikasyon ve savunma alanındaki yatırımları, İran’dan Türkiye-Azerbaycan ve İsrail’in eş zamanlı rahatsızlığı, farklı ilişki zeminlerini de besliyor. Ancak bu, her konuda yakınlık anlamına gelmiyor. İsrail’in Yunanistan ve GKRY ile yinelenen zirveleri ve iş birlikleri, Türkiye’nin Filistin konusundaki tutumunu 1967 sınırları dahilinde her daim koruması, İran’ı “düşman” değil “rakip” görmesi, farklı bakış açılarına karşın, “kompartıman siyaseti” bağlamında, özellikle Doğu Akdeniz ve enerji odaklı, yüksel teknoloji, inovasyon ve yapay zekayı öne alan, vizyoner bir perspektifi de içinde barındırıyor.

İlginç olan nokta, her iki lidere ABD Başkanı Biden’ın “soğuk bakması”dır. Daha 2019’da, henüz ABD Başkan aday adayıyken, Biden’ın “sivil toplum yoluyla” Erdoğan’ı devirme bakışı ve Netanyahu’ya karşı yakın zaman diliminde “8’li koalisyon”u desteklemesi, değişik bir atmosferle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu noktadan itibaren, “Leviathan-Ceyhan” doğalgaz boru hattı projesi işlerlik kazanır mı, en azından artık bir olasılık dahilinde ele alındığını göreceğiz. Netanyahu’nun resmi açıklamasında “güvenlik iş birliği” konusunun ön plana çıkması, mevcut iş birliği, istihbarat paylaşımı ve terörle mücadele bağlamında daha da vurgulanması durumunu içermektedir. Kafkasya’da Azerbaycan zemininde önemli iş birlikleri öne çıkarken, GKRY ile yakın temas, Türkiye-İsrail arasında farklılıkların, bir örneğini daha belirtmektedir.

Netanyahu’nun haftalar boyunca, yüksek yargıya müdahalesini protesto eden kitleler, Türkiye’nin AB nezdinde, farklı platformlarda, “otoriterlik” suçlamalarına maruz kalmasını gözlemlemekle birlikte, Türkiye’de henüz 4 ay önce, tabandan yeniden destek alan bir siyasal iradenin olması; ikili ilişkiler ve bölgesel çerçevede, hızla birtakım gelişmelerin ardı ardına gelmesine vesile olabilecektir. 2024 Başkanlık seçimleri, Türkiye-İsrail üçgenindeki ortak payda ABD’yi değil ama yönetimini yenileyecek mi, idealist liberallerin ideolojik takıntıları, bölgedeki jeopolitik zemini yok sayan siyasalarıyla devam edecek mi, yoksa başka bir muhafazakar Cumhuriyetçi Parti ve belki de Trump, yeni realist ve pragmatik siyasetleri ortaya koyacak mı ?

İşte bu sorular, çelişki ve uyumlarla birlikte, geleceği belirleyecektir. Bu zirve, bölge ve dünya politikası, diplomatik kanalların açık olması ve yeni iş birlikleri bağlamında, değer taşımaktadır. Simgesellikten yapısallığa bir dönüşüm sağlanmak durumundadır.

Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.