Giriş
2023 yılı Mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar partisi AK Parti’nin üstün bir performansla yeniden seçilmesi sonrasında, yeni atanan bazı Bakanların (Hakan Fidan ve Mehmet Şimşek başta olmak üzere) Batı ülkelerinde eğitim almış ve başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşik Krallık gibi Batılı ülkelerle iyi ilişkileri olan kişiler olması nedeniyle, Türk Dış Politikası’nda yeniden bir Batı ile yakınlaşma döneminin yaşanabileceği umudu yeşermişti. Nitekim ilk haftalarda kurulan sıcak temaslar ve kullanılan yapıcı üslup da Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerini düzeltmesi bağlamında oldukça umut vericiydi. Ancak ikili ilişkilerdeki ciddi yapısal sorunlar çözülemediği için, kısa sürede ilişkilerde sorunlar ve krizler yine başgöstermeye başladı. Nitekim geçtiğimiz gün, Suriye’nin kuzeybatısındaki Haseke yakınlarında Türkiye’ye ait bir SİHA’nın ABD F-16’sı tarafından düşürülmesi, yalnızca Türk-Amerikan ilişkileri açısından değil, NATO açısından da ciddi bir krize sebebiyet verdi. Bu yazıda, bu olayı enine boyuna değerlendireceğim.
Ne Oldu?
1 Ekim tarihinde PKK’nın Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nı hedef alan terör eylemi sonrasında, Türkiye, PKK uzantısı hedeflerin vurulması adına Suriye’ye yönelik faaliyetlerine hız vermişti. Türkiye’nin yeni Dışişleri Bakanı olan eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, olay sonrasında basına yaptığı açıklamada, başta ABD olmak üzere bölgede faaliyet gösteren ve terör örgütlerine destek veren yabancı ülkeleri kastederek, “üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum” şeklinde iddialı bir ifade kullanmıştı. Ancak 5 Ekim tarihinde yaşanan bir olay, adeta ABD’nin Hakan Fidan’ın sözlerine cevap niteliğindeki bir tepkisi olarak algılandı. Öyle ki, bu tarihte Suriye’de MİT adına görev yapan bir silahlı insansız hava aracı (SİHA veya drone) ABD Ordusu adına görev yapan bir F-16 uçağı tarafından düşürüldü. SİHA’larda insan personelin görev yapmaması ve can kaybı olmaması nedeniyle olay şimdilik büyük bir krize dönüşmese de, NATO tarihinde büyük ihtimalle ilk kez iki müttefikin bilinçli bir şekilde birbirlerine ait savaş teçhizatına zarar veriyor oluşu, hem Türk-Amerikan ilişkileri, hem de NATO’nun birliği açısından gelinen vahim noktayı ispatladı.
ABD’nin eylemi Hakan Fidan’ın sözlerine cevap gibi algılandı
İlk açıklamalar ABD resmi makamlarından gelirken, olayın gerçekleştiği 5 Ekim gecesi konuşan Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, “ABD’li komutanlar, Amerikan kuvvetlerine 500 metreden daha yakına gelen Türkiye’ye ait insansız hava aracını potansiyel bir tehdit olarak değerlendirdi. ABD F-16 savaş uçakları daha sonra İHA’yı meşru müdafaa amacıyla düşürdü.” açıklamasını yapmıştır. Amerikalı yetkili, olayın ABD kontrolündeki kısıtlanmış harekât bölgesine yapılan bir uçuş nedeniyle gerçekleştiğini ve olay öncesinde uyarı yaptıklarını belirtirken, iki ülke Savunma Bakanları Lloyd Austin ve Yaşar Güler’in görüşmelerinin de olumlu geçtiğini vurgulamış ve Türkiye’nin önemli bir NATO müttefiki olduğunun altını çizmiştir. Amerikalı yetkililer, olayın Türk SİHA’sının izinsiz olarak Amerikan hedeflerine 500 metre yaklaşmasının ardından gerçekleştiğini ve yerel saatle 11:40’ta vuku bulduğunu ifade etmişlerdir. Amerikan basınında yer alan ilk haberlerde, düşürülen SİHA’nın Bayraktar TB2 modelinde olduğu ve SİHA’yı vurmak için kullanılan F-16’nın da Ürdün’den havalandığı belirtilmiştir. İlerleyen günlerde F-16’nın Musul’dan kalktığı da iddia edilmiştir.
Olayın hemen ardından Reuters haber ajansına konuşan Türk yetkililer ise, SİHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait olmadığını vurgulamışlardır. Bu açıklama, başta düşürülen SİHA’nın Türkiye’ye ait olmadığı şeklinde algılansa da, ilerleyen saatlerde düşürülen SİHA’nın MİT adına Suriye’de istihbarat toplama faaliyetleri gerçekleştiren bir drone olduğu iddia edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ise, ilerleyen saatlerde yaptığı açıklamada, “Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir Siha kaybedilmiştir. İlgili taraflarla çatışmasızlık mekanizmasının daha etkin işletilmesi yönünde gerekli tedbirler alınmaktadır.” ifadelerine yer vermiştir. Bu şekilde, T.C. Dışişleri Bakanlığı, olayın büyümesi ve iki müttefikin arasını daha da açmasını önlemek için dikkatli ve özenli bir üslup kullanmayı tercih etmiştir.
Olayın Analizi
Olay hakkında tüm detaylar henüz bilinmese de, Amerikan tarafının yaptığı açıklamalarda, Türk SİHA’sının Amerikan askerlerinin 500 metre kadar yakınına geldiği ve bu konuda kendilerine önceden herhangi bir bilgi verilmediği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, ilk söylenmesi gereken husus, iki NATO üyesi ülkenin Suriye’de uyguladıkları politikaların birbirlerine taban tabana zıt ve bunun da ötesinde son derece koordinasyonsuz biçimde kurgulanıyor olmasıdır. Öyle ki, NATO’nun en büyük iki ordusuna sahip olan devletler, birbirlerinin terör örgütü kabul ettikleri örgütlere alenen destek vermektedirler. ABD, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PYD/YPG gibi Kürt gruplarını Suriye’de alenen destekler, silahla donatır ve onlara yönelik eğitim faaliyetleri gerçekleştirirken, Türkiye de ABD’nin terör örgütü kapsamında değerlendirdiği Hamas’la ilişkilerini sürdürmektedir. Bu da, kuşkusuz, akıllara Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un birkaç yıl önce söylediği “NATO’nun beyin ölümü” söylemini getirmekte ve Batı dünyasının askeri alyansının daha uyumlu hale getirilmesi gerektiğini göstermektedir.
İkinci olarak, Türk SİHA’sının ABD’den izinsiz uçuş yaparak istihbarat topluyor olmasına yönelik ABD Ordusu’nun tepkisinin de son derece sert olması hususu vurgulanabilir. Zira her ne kadar bu olay Amerikan askeri makamlarınca “meşru müdafaa” olarak değerlendirilse de, Türk SİHA’sının Amerikan hedeflerine yönelik bir saldırı hazırlığı içerisinde olmadığı ortadadır. Hatta bunu, Pentagon adına konuşan Amerikalı yetkili de bizzat söylemiştir. Yani Washington, Ankara ile ilişkilerindeki güvensizlik ve kötü gidişatın sonucu olarak, bu olayda verilebilecek en sert tepkiyi göstermiş ve SİHA’yı düşürmeyi seçmiştir. Ancak bu sert tepkinin temelinde de, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Suriye’ye yapılan bir Türk SİHA saldırısında Amerikan hedeflerinin güvenliğinin riske atıldığı iddiasının etkili olduğu söylenebilir. Bu konuda haklı tarafı belirleyecek husus ise, kuşkusuz, askeri hukuk açısından önemli bir kavram olan “angajman kuralları” (rules of engagement) esaslarıdır. Bu bağlamda, Sanremo Handbook on Rules of Engagement‘a göre, meşru müdafaa hakkının (self-defence) kullanılması için, düşmanca hareket ve niyetin (hostile act and intent) oluşması gerekmektedir. Türk SİHA’sı için bu durumun ne derece geçerli olduğu ise tartışmalıdır. Bu konuyu siviller yerine askeri uzman ve hukukçuların değerlendirmesi daha doğru olacaktır.
Üçüncü olarak, gerek Türkiye medyası, gerekse uluslararası medyada bazı kişilerin olayı ele alış şeklinin Türk-Amerikan ilişkilerinde krizler yaşanmasını teşvik eder nitelikte olması düşündürücüdür. Zira iki müttefik ve demokratik ülkenin birbirleriyle ilişkilerinin bozulması, ne bu ülkelere, ne de dünyanın geri kalan ülkelerine fayda sağlayabilecek bir husus değildir. Bu durum, Türk-Amerikan ilişkilerinde artık üçüncü aktörlerin (Türkiye örneğinde bu Rusya olabilir) çok önemli hale ve etkin konuma geldiklerini düşündürmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak, Türk-Amerikan ilişkileri ve Türkiye’nin NATO ittifakındaki yerinin sağlamlaşması için Suriye’deki koordinasyonsuz ve birbiriyle çelişen politikaların uyumlu hale getirilmesi gerektiği ortadadır. Bu konuda elbette taraflar müzakere yöntemiyle ve uluslararası hukuk ve teammüller doğrultusunda bir uzlaşıya varmalıdırlar. Zira iki ülkenin birbirlerine ihtiyaçları olduğu gibi, dünyanın geri kalanı için de iyi kötü demokrasi olmaya çalışan bu devletlerin müttefiklik ilişkilerini koruması çok faydalıdır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ