Giriş
ABD eski Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, dün 100 yaşında hayatını kaybetti. Kissinger’ın vefatının ABD’nin eski bir Dışişleri Bakanı veya önemli bir bürokratı/diplomatının vefatının çok ötesinde, Amerikan ve dünya medyasında flaş gelişme ve birinci haber olarak verilmesi, bir asırlık hayatında başardıkları/başaramadıkları, yaptıkları/yapmadıkları ve genel olarak bıraktığı iyi ve kötü izlerle oldukça önemli bir şahıs olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda, bu yazıda Kissinger’ın 100 yıllık hayatına, siyasi kariyerine ve akademik açıdan yaptıklarına nesnel bir bakış açısı sunmaya çalışacağım.
Henry Kissinger: Biyografi
27 Mayıs 1923 tarihinde Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Fürth şehrinde Alman Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Heinz Alfred Kissinger, Paula ve Louis Kissinger çiftinin iki çocuklarından büyük olanıydı. 1923 doğumlu Henry’nin ardından, çiftin 1924 yılında Walter Kissinger adlı bir oğulları daha olacaktı (işadamı olan Walter Kissinger 2022 yılında 96 yaşında vefat etmiştir). Kissinger ailesinin dikkat çekici soyadları ise, Henry’nin büyük büyük dedesi Meyer Löb’ın 1817 yılında Bad Kissingen şehrinden esinlenerek bu soyadı seçmesiyle ortaya çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’da kurulan Weimar Cumhuriyeti’nin ekonomik açıdan zorlu ama özgürlükçü ortamında yetişen küçük Henry, çocukluk yıllarında SpVgg Fürth (Greuther Fuerth) takımının minikler branşında futbol oynamış ve futbolu çok sevmiştir. Ancak küçük Henry ve Kissinger ailesinin hayatı, Almanya’da Yahudi karşıtı Nazi Partisi ve Adolf Hitler’in iktidarı ele geçirdiği 1930’lu yıllarda değişmek zorunda kalacaktır. Çocuk yaşlarında Nazi Partisi üyeleri ve sempatizanlarının ırkçı saldırı ve tacizlerine maruz kalan Kissinger, bu yıllarda içe dönük, çok okuyan ve utangaç bir çocuk olarak anlatılmaktadır. Nazi Partisi’nin iktidarı ele geçirmesi ve anti-Semitizm’i Almanya’da siyasetin ana akımı haline getirmesiyle birlikte Almanya’da Yahudilerin üzerindeki baskılar her geçen gün artarken, Kissinger ailesi de baskılara daha fazla dayanamayarak 1938 yılında ABD’ye göç etmiştir. Ailenin Holokost tehlikesinin yaklaştığını hissederek aldığı bu karar döneminde, genç Henry henüz 15 yaşındadır. Hayatını değiştirecek bu kararla birlikte, Henry Kissinger, 15 yaşında, yeni süper güç olmaya hazırlayan özgürlükler ülkesi ABD’de New York şehrine yerleşmiştir.
ABD’de hemen bir fabrikada işe başlayan genç Henry, aynı zamanda George Washington Ortaokulu’na kaydolmuş ve Almanca’nın yanı sıra İngilizce’sini de kısa sürede mükemmel hale getirmiştir. Bu dönemde kendisiyle birlikte birçok Alman Yahudisi göçmenin yerleştiği New York’a kısa sürede adapte olan genç Henry, kısa sürede ciddiyeti ve zekasıyla dikkat çekmeyi başarmıştır. Kissinger, daha sonra City College of New York’a kaydolmuş ve muhasebe eğitimi almıştır. 1943 yılında ABD Ordusu tarafından İkinci Dünya Savaşı sürecinde askere alınan Kissinger, Güney Karolina’daki askeri eğitimi sırasında 20 yaşında ABD vatandaşlığına da hak kazanmıştır. Düşük rütbeli Kissinger, Fransa ve Almanya’da piyade eri ve askeri istihbarat görevlisi olarak hizmette bulunmuş ve savaştan sonra ülkesine dönmüştür. Harvard Üniversitesi’nde eğitimine devam genç Henry Kissinger, lisans eğitiminin ardından aynı kurumda doktorasına başlamış ve Hükümet (Government) bölümündeki doktorasını 1954 yılında teslim ettiği “A World Restored: Metternich, Castlereagh, and the Problems of Peace, 1812-1822” teziyle başarıyla nihayetlendirmiştir. Kissinger, doktora tezinde Napolyon Savaşları sonrasında Viyana Kongresi (1815) ile Avrupa Ahengi sistemini hayata geçiren Avusturyalı diplomat ve devlet adamı Klemens Von Metternich’i incelemiştir. Metternich, Kissinger’ın akademik ve siyasi kariyerinde kendisine daima bir ilham kaynağı olacaktır.
Doktorası sonrasında Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlayan Kissinger, 1957 yılında yayımladığı Nuclear Weapons and Foreign Policy adlı eseriyle ilk kez akademisyen ve siyasal elitlerin dikkatini çekmeyi başarmıştır. Bu eserde, Kissinger, ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower ile Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ın Sovyetlerle mücadele stratejisine karşı çıkmış ve konvansiyonel ve taktik nükleer silahların sınırlı kullanımını içeren esnek bir stratejiyle SSCB’nin askeri olarak mağlup edilmesinin mümkün olduğunu iddia etmiştir. Kissinger, 1960 tarihli The Necessity for Choice kitabıyla bu görüşlerini daha da geliştirmiştir. Bu eserleriyle birlikte önemli bir akademisyen olarak sivrilen Kissinger, 1961-1968 döneminde akademisyenliğin yanı sıra Washington DC’de John F. Kennedy ve Lyndon Johnson gibi Demokrat Partili ABD Başkanlarına dış politika konularında özel danışmanlık yapmış ve ismini başkentteki siyasi kulislerde de duyurmayı başarmıştır. Bu başarılarının ardından, Kissinger, 1969-1975 döneminde Cumhuriyetçi Parti’den ABD Başkanları Richard Nixon ve Gerald Ford’un Ulusal Güvenlik Danışmanı, 1973-1977 yıllarında ise ABD’nin 56. Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır. Görev yaptığı dönemde Amerikan tarihinin en etkili ve popüler Dışişleri Bakanı olarak sivrilen Kissinger, tartışmalı Vietnam Savaşı politikası, SSCB ile geliştirilen detant (yumuşama) süreci ile SALT-I anlaşması ve Başkan Nixon döneminde Çin’le diplomatik ilişkilerin kurulması gibi tarihi çabalara öncülük ve ilham kaynaklığı yapmıştır. Vietnam politikası nedeniyle 1973 yılında Nobel Barış Ödülü de kazanan Kissinger, buna karşın aşırı sol ve anti-emperyalist çevrelerde savaş suçları nedeniyle suçlanan bir isim de olagelmiştir. Ödüle Kuzey Vietnamlı lider Le Duc Tho ile birlikte layık görülen Henry Kissinger, 1970’lerin anti-emperyalist ve sol siyaset eksenli ortamında, bu ödüle hak kazanması nedeniyle çokça eleştirilen bir isim olmuştur. Hatta ünlü The New York Times gazetesi, ödüle “Nobel Savaş Ödülü” (Nobel War Prize) adını vermiştir. Kissinger’a yönelik eleştirilerin temelinde, ABD Ordusu’nun Vietnam ve Kamboçya’da sivillere karşı misket bombaları kullanması ve 1970’lerin Şili’si gibi komünist yönelimdeki ülkelerde askeri diktatörlük yönetimlerine siyasi ve ekonomik destek sağlaması gibi sebepler bulunmaktadır. Buna karşın, Kissinger, 1973 Arap-İsrail Savaşı’nı (Yom Kippur Savaşı) bitiren müzakerelere ve Vietnam Savaşı’nı sonlandıran Paris Barış Anlaşması’na katkıda bulunmuş ve bu çabalarıyla takdir de görmüştür. Türkiye’nin 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında da ABD Dışişleri Bakanı olan ve Ankara’ya karşı ılıman bir ton benimseyen Kissinger, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’le de yakın ilişkileriyle gündeme gelmiştir. Kissinger, resmi görevi olmamasına karşın, 1979 yılında İsrail ile Mısır arasındaki normalleşme sürecine yaptığı katkılarla ve yürüttüğü “mekik diplomasisi” ile de ismini aktif siyasette bir kez daha duyurmuştur.
Henry Kissinger ve Bülent Ecevit
Dünya tarihinin en etkili diplomat ve akademisyenlerinden birisi olarak şöhret kazanan Henry Kissinger, aktif siyaset sonrasında daha çok siyasal danışmanlık ve yazarlık kariyerine yönelmiştir. Bu yıllarda, Kissinger, American Foreign Policy (1969), The White House Years (1979), For the Record (1981), Years of Upheaval (1982), Diplomacy (1994), Years of Renewal (1999), Does America Need a Foreign Policy?: Toward a Diplomacy for the 21st Century (2001), Ending the Vietnam War: A History of America’s Involvement in and Extrication from the Vietnam War (2003), Crisis: The Anatomy of Two Major Foreign Policy Crises (2003), On China (2011), World Order (2014) ve son olarak The Age of AI: And Our Human Future (2021) gibi birçok önemli esere imza atmıştır. Bu eserlerinde, Kissinger, Tarih, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanlarındaki akademik bilgisinin yanı sıra, kendi anı ve deneyimlerini de kullanarak farklı bir üslup yakalamış ve yazarlık kariyerinde çok başarılı olarak, defalarca en çok satan eserler listesine girmeyi başarmıştır. Kissinger’in Diplomacy (Diplomasi) eseri halen Uluslararası İlişkiler disiplininde en yaygın kullanılan eserlerden birisidir. Aynı zamanda Kissinger’ın Çin bir süper güce dönüşme sürecini öngörerek hazırladığı On China (Çin Üzerine) kitabı da çok değerli bir çabadır. 2014 tarihli World Order (Dünya Düzeni) eseri de Kissinger’ın literatüründe önemli ve güncel bir eserdir. Kissinger, son yıllarında yapay zeka konusuyla ilgilenmiş ve bu konuda da vefatından kısa süre önce bir esere imzasını atmıştır. Kissinger, 1982 yılından itibaren “Kissinger Associates” adlı siyasal danışmanlık şirketiyle de siyasete katkı yapmayı sürdürmüştür. İlerleyen yaşına rağmen diplomasiyi bırakmayan Kissinger, geçtiğimiz yıllarda Rusya’ya yönelik Batı politikasına dair bazı eleştirilerde bulunmuş ve 2023 yılı Temmuz ayında da Çin’e bir ziyarette bulunarak, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le bizzat görüşmüştür. Uluslararası kamuoyu da, tüm bu yıllar boyunca Kissinger’ın görüşlerini daima dikkatle takip etmiştir. 1949-1964 döneminde ilk evliliğini Ann Fleischer ile yapan Henry Kissinger, daha sonra 1974 yılında ise iyi bir aileden gelen Nancy Maginnes (Kissinger) ile evlenmiş ve eşinin de etkisiyle magazin dünyasının da dikkatle takip ettiği popüler bir isim olagelmiştir.
Kissinger çifti: Nancy ve Henry Kissinger
Kissinger: Modern Makyavel mi, Akılcı Devlet Adamı mı?
Geçtiğimiz gün vefat eden Henry Kissinger için bugüne kadar pek çok şey yazılmış ve söylenmiştir. Kendisini öven ve yerenlerin birleştikleri tek ortak nokta, Kissinger’ın tartışmasız en popüler ve dikkat çeken diplomat ve akademisyen olmayı başarmasıdır. Büyük güç rekabetine ve büyük güçler arasındaki ilişkilere yönelik geliştirdiği Realizm (Gerçekçilik) temelli yaklaşımla seçilen Kissinger, bu anlamda ABD’nin Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle ilişkilerini düzenlemesine tarihi katkılar yapmıştır. Bu bağlamda, Kissinger için “modern Makyavel” tanımı kullanılmış ve insan hakları ihlalleri yapan ülkelerle ABD’nin ilişkilerini normalleştirmesi veya belli bir seviyede sürdürmesi konusundaki ısrarı nedeniyle bu konularda duyarsız olduğu eleştirisi yapılmıştır. Bu bağlamda, özellikle Vietnam’da ABD’nin karıştığı savaş suçları ve Şili’deki Augusto Pinochet rejimi gibi askeri darbe yönetimlerine destek konusunda, Kissinger, baskıcı rejimleri desteklemekle itham edilmiştir. Örneğin, ünlü İngiliz gazeteci ve yazar Christopher Hitchens, The Trial of Henry Kissinger (2001) adlı eserinde Kissinger’ın Vietnam, Laos, Kamboçya, Bangladeş, Şili, Kıbrıs ve Doğu Timor’da dahil olduğu savaş suçlarından bahsetmiştir. Kendisini “savaş suçlusu” olarak itham ve protesto edenlere karşı bu insanları bilgisizlikle suçlayan Kissinger, Realpolitik akımının modern bir temsilcisi olarak hep dikkat çekmiş ve aynı zamanda eleştiri almıştır. Kissinger’ı övenler ise, kendisinin çok birikimli ve sonuç alması muhtemel gerçekçi yaklaşımlar geliştirebildiğini, bu sayede Vietnam Savaşı’nı sona erdirmek ve İsrail-Mısır (Arap) normalleşmesi (Camp David Antlaşması) gibi tarihi diplomatik başarılara imza atabildiğini vurgulamışlardır. Bu kişilere göre, Kissinger, insan doğası ve “güç” kavramını daha iyi anlamış ve bu sayede ütopik fikirler yerine somut gerçeklikler üzerinden barış kurgulamaya çalışmıştır.
Ünlü diplomat, devlet adamı, akademisyen ve yazar Henry Kissinger hakkındaki tartışmalar, aslında Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi alanlarındaki temel fikir ayrılıklarının da bir yansımasıdır. Uluslararası İlişkiler disiplininde Realizm ve İdealizm arasındaki tarihi mücadele günümüzde de devam ederken, Siyaset Bilimi’nde de güç ve hak odaklı yaklaşımlar arasındaki rekabet sürmektedir. Kissinger, bu çelişkilerde genelde Realizm ve güç konseptlerine yakın durmuş ve siyaseti temelde böyle algılamıştır. Ancak Kissinger’ın bu yaklaşımlarının Soğuk Savaş döneminde Batı ile Doğu arasındaki kamplaşmanın son derece sert ve rekabetçi olduğu bir dönemde etkili olduğunu da hatırlamak gerekir. Yani o dönemlerde zamanın ruhu veya zeitgeist, güç ve çatışma temelli yaklaşımları desteklemektedir. Kissinger da, bu durumu verili gerçek ve insan doğasına uygun kabul ederek, bu yapı içerisinde olabilecek en barışçıl ve makul yöntemleri tercih etmeye çalışmıştır. Kissinger’ın bir savaş çığırtkanından daha çok gerçekçi ve akılcı bir barış adamı olduğunu, en iyi Vietnam Savaşı’nı bitiren ve Mısır-İsrail normalleşmesini sağlayan somut politikalarından anlayabiliriz. Ancak elbette, Sovyetlerle mücadelenin ABD için varoluşsal bir anlam taşıdığı Soğuk Savaş döneminde, Kissinger, bilerek veya bilmeyerek, 1973 Şili darbesi ve ABD Ordusu’nun yaptığı insanlık dışı bazı eylemler nedeniyle daima tartışılacak bir isim olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, bir asırlık ömrüne birçok siyasi ve akademik başarı sığdıran Henry Kissinger, siyasal tarihte daima hatırlanacak bir isim olacaktır. Kendisini yargılamak ise, elbette çeşitli kişilerin farklı felsefi, siyasi ve diplomatik bilgi ve birikimleri doğrultusunda yapmaları gereken önemli bir iştir. Ancak bunu yaparken, kuşkusuz, dönemin siyasi dinamiklerini de her zaman iyi tespit etmek, daima akılda tutmak ve anakronizm hatasına düşmemek gerekmektedir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ