Ukrayna ve Rusya arasında uzun süredir devam eden savaş, tarafların güçlü kararlılıklarıyla halen sürmektedir. Ukrayna’nın Batı ile eklemlenmeyi ifade eden politikalarına karşın, Rusya, sert gücüyle müdahalede bulunmuştur. Ukrayna’yı arka bahçesi olarak gören Rusya için bu devletin kendi kontrolünden çıkması kabul edilemez bir yaklaşımdır. Ukrayna topraklarında süren mücadele, aynı zamanda Rusya’nın Batı ile büyük bir rekabeti haline de gelmiştir. Dolayısıyla, Rusya-Ukrayna Savaşı çoklu bir etkileme alanına sahiptir.
Ukrayna, insan ve lojistik konularında sınırlı bir kapasiteye sahiptir. Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD ve Avrupa’da sürekli görünürken yaptığı görüşmelerin odağı da bitmek tükenmek bilmeyen lojistik destek taleplerine dayanmaktadır. Batı’nın desteği olmasaydı bugüne kadar dayanamayacak olan Ukrayna Ordusu’nun bundan sonraki kaderi de ABD ve Avrupa Birliği’ne bağlıdır. ABD’de Başkan Joe Biden’ın taleplerine Kongre tarafından büyük direnç görülmüştür. Ukrayna’ya yapılacak yardımlar okyanus ötesinde bir nevi iç hesaplaşmanın unsuru olmuştur. Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya yapacağı 50 milyar avroluk yardım paketinin ardından bunun yeterli olmayacağı öngörülmüş olmalı ki, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bilfiil asker göndererek savaşa müdahil olma düşüncesini açıklamıştır. Fransa’nın bu eylemi, doğal olarak Rusya’ya karşı doğrudan meydan okumayı içermektedir. Fransa’nın asker gönderme fikri hayata geçerse, bu durum, hem Avrupa Birliği’ni, hem de NATO’yu dipsiz bir savaşa sürükleyecektir. Macron’un bu kadar keskin açıklamaları kuşkusuz Ukrayna’ya verilen önemi göstermektedir. Ukrayna’da zafer kazanan bir Rusya’nın moral gücüyle beraber daha etkili olacağını bilen Batı, bunun gerçekleşmemesi için büyük fedakarlıklar yapacaktır. Ancak Ukrayna’nın topyekûn bir savaşa değip değmeyeceği hususu kuşkuludur. Bugünün dünyası Soğuk Savaş döneminden çok farklıdır. Birçok değişkenin etkisinin bulunduğu bir zamanda en küçük politik adımlar bile dikkatle atılmaktadır.
Rusya açısından bakıldığında ise, Ukrayna Savaşı’nın yakın zamandaki en önemli askeri ve politik hamle olduğu görülmektedir. Vladimir Putin için Rusya’nın eski Çarlık dönemine dönüşü ya da SSCB’nin yeniden teşkil edilmesi beklentisinin güçlü bir karşılığı vardır. Gürcistan ile çatışmadan kaçınmayan Rusya, Kırım’ı da ilhak etmiştir. Soğuk Savaş sonrasında eski üye devletlerin önemli bir bölümünün yer aldığı Orta ve Doğu Avrupa’daki aktörlerin hem Avrupa Birliği üyesi olması, hem de NATO’ya dahil olmaları Rusya’nın çıkarlarına aykırıdır. Bunun üstüne, Finlandiya ve İsveç’in de NATO’ya dahil edilmeleri de Rusya’yı iyice köşeye sıkıştırmıştır. Belarus’un kontrolü perde arkasında Rusya’nın elindeyken Ukrayna’daki hâkimiyeti zamanla azalmıştır. Geleceğini Batı değerlerinde gören Ukraynalılar için Rus etkisinden kurtulmak kaçınılamaz bir yüzleşmedir. Bu motivasyonda Avrupa Birliği üyesi olan eski Doğu Bloku devletlerin kalkınmaları Ukrayna için önemli bir rol model olmuştur. Dolayısıyla, Rusya bağlamında Ukrayna ile ilişkilerde birçok sorun görülmektedir. Zihinsel olarak Rus değerlerinden uzaklaşmış bir Ukrayna’da başarının her zaman bir sınırı olacaktır. Ancak Avrupa Birliği’nin ve özellikle de NATO’nun kendisini kuşattığını bilen Rusya için her ne kadar yüksek risk de içerse, buna karşı askeri ve politik hamleler yapması zaruridir. Nitekim Ukrayna’da istediğini elde edemeyen bir Putin’in görevde kalması imkânsızdır. Bunun ağır bedelini ona ödetecek bir Rus devlet kültürü vardır. Bununla beraber, Rusya’nın savaşı kaybetmesi de ona çok büyük bedeller ödetecektir. Bunlardan en önemlisi, kaybedeceği prestiji olacaktır. Caydırıcılığı sorgulanacak ve gerek devletler arasındaki ilişkileri gerekse de uluslararası örgütlerdeki etkisi büyük oranda azalacaktır. Bu nedenle, Ukrayna Savaşı aslında Rusya için olduğundan çok daha büyük fırsatları ve riskleri barındırmaktadır. Rusya’nın bu savaştan istediğini alamaması çok büyük kayıplar yaşayacağı anlamına gelmektedir.
Uluslararası örgütler bağlamında Rusya-Ukrayna Savaşı çok önemli bir dönüm noktası olabilir. Özellikle NATO açısından bu savaşa dahil olmanın kaçınılamaz ve geri dönülemez sonuçları olacağı açıktır. Soğuk Savaş döneminde SSCB ile tek başına mücadele etmek istemeyen ABD’nin riski paylaştırmak için görece etkili bir planı olan NATO’nun varlığı karşı örgütün ortadan kalkmasına rağmen devam etmiştir. SSCB sonrasında İslam coğrafyasını hedefine alan NATO için bu bağlamda uluslararası terörle mücadele yaklaşımı geliştirilmiştir. Bunula beraber hiçbir zaman Rusya’yı odağından çıkarmamıştır. Eski Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin NATO’ya alınması gerektiğinde Rusya ile çatışmadan kaçınılmayacağını göstermek için büyük bir meydan okuma olarak görülmelidir. Ardından Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil edilmesi ise gerilimi son haddine tırmandırmıştır. Tarihsel süreçte defalarca kez işgal edilmiş bir Rusya için bunun okuması doğal olarak son derece tehditkâr olmuştur. Ukrayna ise kaybedebileceği son stratejik alanıdır. Ukrayna’nın kaybedilmesi demek sıranın doğrudan Rus topraklarına gelmesi demektir. Rusya’nın ulusal çıkarları için Ukrayna’nın kontrol altında tutulması vazgeçilemez bir stratejidir. Diğer taraftan, bu kadar önemli bir konuda NATO’nun alacağı riski bugünden kestirmek güçtür. Ukrayna’nın açıkça desteklenmesi NATO-Rusya Savaşı demek olacaktır. Böyle bir savaşı varoluşsal bir tehdidi karşılamak olarak algılayacak olan Rusya için bütün imkânların seferber edilmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla, kaybetmemek için nükleer cephaneliğini kullanmaktan da kaçınmayacaktır. Çin ve İran gibi müttefiklerine de böyle bir savaş cereyan ederse dahil etmenin yollarını arayacaktır. Sonuç olarak, NATO’nun Ukrayna’daki savaşa katılması küresel bir felakete yol açabilir. Ukrayna’ya atfedilen değer tarafların aldığı riskler karşında atılan askeri ve politik hamlelerle görülecektir.
Dr. Mehmet EMİR