Giriş
6-9 Haziran 2024 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu’nda yer alacak 720 milletvekilini belirlemek için Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkede düzenlenen 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri, seçim öncesinde “Avrupa faşizme mi gidiyor?” şeklinde korkutucu sorulara neden olacak vahim bir tabloyu ortaya koymasa da, aşırı sağın kısmi yükselişi dikkat çekti. Buna karşın, merkez sağ ve merkez solun gücünü koruması, Avrupa’nın geleceğine dair oluşan korkular karşısında yüreklere su serpen bir gelişme oldu. Fakat buna rağmen, aşırı sağın Almanya, Avusturya ve özellikle Fransa’da son yıllarda yaptığı büyük atılım bu seçimlerle birlikte bir kez daha anlaşılırken, özellikle Fransa, AB’nin gelecekte birliğini koruması adına bir nevi en riskli ülke durumuna geldi. Bu yazıda, 2024 AP seçimlerini yorumlayacağım.
Seçim Sonuçları
2024 AP seçimleri sonucunda, merkez sağ/Hıristiyan Demokrat partilerin oluşturduğu EPP (Avrupa Halk Partisi), 184 milletvekilliği kazanarak en büyük grup olma özelliğini sürdürdü ve merkez sağın Avrupa’da gücünü koruduğunu ve aşırı sağın henüz beklenildiği ölçüde ilerleyemediğini gösterdi. Benzer şekilde, Avrupa’daki merkez sol-sosyal demokrat-sosyalist partilerin oluşturduğu S&D (Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı veya eski adıyla PES-Avrupa Sosyalistleri Partisi) de, 139 milletvekilliği kazanarak en büyük ikinci parti olma özelliğini korudu ve gücünden fazla bir şey kaybetmedi. İki büyük parti de 2019 seçimlerine göre yalnızca birkaç milletvekilliği kaybettiler ve merkez aktörler olma özelliklerini korudular.
2024-2029 döneminde görev yapacak Avrupa Parlamentosu’nda partilerin oy dağılımı (henüz kesinleşmemiş sonuçlar)
Kaynak: https://results.elections.europa.eu/
Diğer önemli partilerden liberal RE (Avrupa’yı Yenile veya Avrupa’yı Yenileme) 80 milletvekilliği ile üçüncü parti konumunu korudu. Ancak RE’deki 20 civarında milletvekili kaybı, Avrupa’da düşüşe geçen liberalizm trendini ortaya koydu. Bazı aşırı sağ partilerin de dahil olduğu ECR (Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi) 73 civarında milletvekilliği ile gücünü korurken, aşırıcı sağcı partilerden oluşan ID (Kimlik ve Demokrasi Partisi), 58 milletvekilliği ile en büyük 5. parti oldu. Ancak ID, beklendiği gibi büyük bir çıkış gerçekleştiremedi ve hatta milletvekili sayısında azalma yaşadı. RE’ye benzer şekilde 20 civarında milletvekilliği kaybeden Yeşiller (Greens/EFA) 52 milletvekilliği ile altıncı sırayı alırken, aşırı sol Sol-GUE/NGL, 36 milletvekilliği ile yetinmek durumunda kaldı. Kalan 98 milletvekilliği ise bağımsız adaylar ve herhangi bir gruba dahil olmayan partilerin temsilcilerinden oluştu.
Aşırı Sağın Güçlendiği Ülkeler: Fransa, Avusturya ve Almanya
Aşırı sağın 2024 AP seçimlerinde güçlendiği ülkeler arasında en dikkat çekici örnek -hiç şüphesiz- Fransa oldu. 2022’den beri merkez soldan gelmesine karşın liberal-merkez sağ çizgide siyaset yapan Emmanuel Macron tarafından yönetilen yarı-Başkanlık sisteminin geçerli olduğu Fransa’da, halk, 2024 AP seçimlerinde Jordan Bardella liderliğindeki ve Le Pen ailesiyle (baba Jean-Marie Le Pen ve sonrasında kızı Marine Le Pen) özdeşleşen Rassemblement National/RN veya Ulusal Birlik Partisi’ni yüzde 31,5 oyla ve 30 AP koltuğu ile açık farkla birinci parti yaptı. Macron’un partisi Rönesans (Renaissance) -eski adıyla Cumhuriyet Yürüyüşü/LREM- yüzde 14,6 oy ve 13 koltukta kalırken, yeni bir parti olan ve geleneksel merkez sol parti Fransız Sosyalist Partisi (Parti Socialiste/PS) ile ittifak içerisinde hareket eden sol-çevreci çizgideki ve Raphaël Glucksmann liderliğindeki Place Publique/PP (Kamusal Alan Partisi) yüzde 13,8 oy ve 13 milletvekilliği ile üçüncü sıraya yükseldi. Aşırı sol çizgideki Boyun Eğmeyen Fransa (La France Insoumise/LFI) yüzde 9,9 oy ve 9 milletvekilliği, merkez sağ Cumhuriyetçiler (Les Républicains/LR) ise yüzde 7,2 oy ve 6 milletvekilliği alabildiler. Ekolojistler (LE) ise yüzde 5,5 oy ve 5 parlamento koltuğuyla altıncı, Le Pen ailesinden gelen yeni jenerasyon siyasi figür Marion Maréchal Le Pen liderliğindeki ve geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayları Eric Zemmour’la adını duyuran bir diğer aşırı sağcı parti olan Reconquete veya Yeniden Fetih Partisi de yine yüzde 5,5 oy ve 5 milletvekilliği kazanarak yedinci sırada yer aldılar. Aşırı sağın açık farkla ülkedeki en güçlü siyasal hareket olduğunu ortaya koyan bu sonuçların ardından, Cumhurbaşkanı Macron, meclisin yenilenmesi kararı aldığını duyurarak meclisi feshettiğini ilan etti. Yeni parlamento seçimlerinin 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde yapılacağı açıklanırken, RN liderlerinden Marine Le Pen de bu karara destek verdi.
Fransa’da aşırı sağ RN açık farkla birinci oldu
Kaynak: https://www.lemonde.fr/
Almanya’da ise, beklenilen ölçüde korkutucu bir senaryo yaşanmasa da, tüm engellemelere ve kısıtlamalara rağmen aşırı sağcı, göçmen ve Müslüman karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin yüzde 15’in üzerinde oyla ikinci sıraya yükselmesi dikkatleri çekti. Öyle ki, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) partisi yüzde 30,30 oyla ülke genelinde birinciliğini korumasına karşın, merkez sol Almanya Sosyal Demokrat Partisi-SPD’nin yüzde 14,1 oy oranına düşmesi, benzer şekilde liberal Hür Demokratların (FDP) yüzde 5,3’te kalması, gelecek adına olumsuz bir sinyal olarak değerlendirilebilir. Almanya’da aşırı sol Die Linke veya Sol Parti’nin yüzde 3’ün altına düşmesi de oldukça olumsuz bir gelişme olarak not edildi. Yeşiller ise yüzde 12 oy aldılar ve iddialarını korudular.
Almanya’da merkez sağ gücünü korurken, aşırı sağ AfD ikinci parti konumuna yükseldi
Kaynak: https://results.elections.europa.eu/en/germany/
Aşırı sağın sandıktan birinci çıktığı bir diğer ülke Avusturya olurken, Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) yüzde 26 civarında oyla bu ülkede ilk sırayı aldı. Almanya ile birlikte bu ülkeye kültürel-tarihsel açıdan oldukça yakın olan Avusturya’da da aşırı sağın güçlenmesi, AB’nin temel direkleri Fransa ve Almanya’nın aşırı sağ dalga karşısında sallandıklarını ve AB’nin geleceğinin riske girdiğinin anlaşılması adına oldukça önemli bir veri oldu. Nitekim İtalya’da da Başbakan Meloni’nin ECR üyesi olan aşırı sağcı partisi İtalya’nın Kardeşleri (FdI), önceki seçime göre oylarını muazzam arttırarak yüzde 28,59 oyla birinci parti konumuna yükseldi ve bir diğer AB üyesi ülkede daha aşırı sağın popülerliğini ortaya koydu.
Sonuç
Sonuç olarak, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri, ECR-ID birlikte düşünüldüğünde, beklendiği üzere aşırı sağın kısmi oy artışına sahne olması bağlamında önemliyse de, merkez sağ ve merkez solun gücünü koruduklarının anlaşılması durumu biraz olsun hafifletti. Buna karşın, AB’nin merkezi ülkelerinden Avusturya, Almanya, İtalya ve özellikle de Fransa’da aşırı sağın yükselişi yakın gelecek adına ciddi bir alarm sinyali olarak okunabilir. Zira Emmanuel Macron sonrasında 2027 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı RN, Jordan Bardella veya Marine Le Pen gibi karizmatik bir adayla seçimi kazanırsa, bu, artık hiç kimse için sürpriz bir gelişme olmayacak. Bu ise, AB’nin geleceği ve Fransa-Almanya ilişkilerindeki gerilimler bağlamında endişe yaratan bir durum ortaya koyabilir. Lakin şunu da belirtmek gerekir ki, Fransız halkı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tepkisel oy kullanma eğilimine sahiptir ve 2019 AP seçimlerinde de aşırı sağcı RN veya Ekolojistlere (LE) çok oy vermiştir. Bu nedenle, bu seçimlerden yola çıkarak “2027 Cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu şekilde sonuçlanacaktır” demek için henüz erkendir. Lakin Cumhurbaşkanı Macron’un aldığı erken seçim kararı ardından parlamento seçimlerinde de aşırı sağın üstünlüğü tescil edilirse, bu, Fransa ve AB adına zor günlerin habercisi olabilir.
Sonsöz, AB’nin geleceğini şekillendirmek ve uçlara savrulmamak adına özüne dönmesi, Avrupa kıtası ve çevresinde genişlemeye, derinleşmeye ve nüfuzunu arttırmaya devam etmesi ve özellikle Türkiye gibi son dönemde BRICS üyeliğine yönelen ama Avrupa’nın güvenliği açısından çok kritik durumda olan önemli bir ülkeyle ilişkileri düzeltmesi akıllıca bir hamle olabilir. Bir diğer kritik husus da Rusya ile Ukrayna konusunda uzlaşılarak bu ülkeyle ilişkilerin dengeli hale getirilmesidir. Zira Avrupa’nın doğal ve tarihsel bir parçası olan Rusya ile ilişkiler kopuk veya gergin olursa, bu, her zaman Avrupa’ya istikrarsızlık olarak yansımaktadır. Ancak elbette, bunun için Moskova’nın da barış yönünde adımla atması lazımdır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ