ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ

upa-admin 26 Ağustos 2024 1.165 Okunma 0
ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ

Giriş

Süper seçim yılı olarak değerlendirilen 2024 yılı, dünya genelinde 60’tan fazla ülkede yaklaşık 2 milyar seçmeni sandık başına götürecektir. Bu seçimler arasında en çok dikkat çeken ise, kuşkusuz, 2024 ABD Başkanlık seçimleridir. ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken, Demokrat aday Kamala Haris ve Cumhuriyetçi aday Donald Trump arasındaki rövanştan endişe duyan kutuplaşmış bir Amerikan seçmen kitlesi ile karşı karşıyayız. Joe Biden’ın yerine aday olan Harris’in Chicago’daki Demokrat Parti Kongresi’nde (DNC) 47. ABD Başkanlığı için adaylığı resmen kabul edildi. 5 Kasım 2024 yılında yapılacak olan ABD Başkanlık seçimleri için adaylığı kabul eden Harris, rakibi olan eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 6 Ocak ABD Kongresi baskınındaki rolüne gönderme yaparak, “Geriye gitmeyeceğiz” dedi. İki lider arasında devam eden sürükleyici tartışmalarda, Harris, bu sözleriyle Trump’a ikinci kez ülkeyi yönetme şansı vermeyeceklerini söyledi.

Donald Trump Döneminde Sisteme Yönelik Artan Meydan Okumalar

Donald Trump’ın Başkanlık görevinde ülke içerisinde getirdiği kısıtlamalar ABD’de ve dünya genelinde büyük eleştiriler almıştır. ABD’nin Trump öncesinde de, Afganistan ve Irak’a demokrasi götürmedeki başarısızlığı, Washington’ın Mısır’da 2013 yılında gerçekleşen askeri darbeyi desteklemesi ve Trump dönemi sonunda 6 Ocak 2020 tarihinde yaşanan ABD Kongresi baskını, ülke içerisinde giderek artan popülist ve ayrıştırıcı söylemlerle birlikte liberal yönetim modelinin kendi içerisinde yaşadığı meşruiyet krizini ortaya koymaktadır. Özellikle Trump’ın kürtaj, eğitim ve sınır güvenliği konusundaki politikalarını eleştiren Demokrat Başkan adayı Harris, eski Başkan’ın 6 Ocak 2021 Kongre baskınındaki rolüne de dikkat çekmiştir.

İnsani boyutta ele aldığımızda, ABD (Amerikan) dış politikası son yıllarda çeşitli meydan okumalarla karşı karşıya kalmıştır. Donald Trump yönetimi, ulusal çıkarları ön planda tutarak, çok taraflı anlaşmalar ve uluslararası iş birliklerini sorgulamıştır. Trump yönetimiyle benimsenen dış politika anlayışı, değerler bütününün çıkar kavramı çerçevesinde yeniden şekillendiğini göstermektedir. Örneğin, ABD’nin BM İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı davranmaya başlaması, ülke içerisinde artan kemer sıkma politikaları, Transatlantik ittifak içerisinde farklılaşan çıkarlar ve serbest ticari kısıtlamaya yönelik artan yaptırımlar uluslararası yapıdaki tek ses olma özelliğini kaybetmesine yol açmıştır. Sistemik ayrımcılık kapsamında, Trump yönetiminin göçmenlik ve iç politika uygulamaları, sistematik ayrımcılığa ve insan hakları ihlallerine yol açtığı yönünde geniş çapta eleştirilere neden olmuştur. Amerika içerisinde “biz ve onlar” söylemleri altında ifade edilen gruplar arasında siyahî ırk da yer almaktadır. Göçmenlik politikaları, özellikle mülteci ve azınlık topluluklarına yönelik ayrımcılıkla ilişkilendirilmiştir. Bu dönemde, Trump, medya ve basın organlarını sıkça hedef almış ve “sahte haber” olarak adlandırdığı haberlerle mücadele etmiştir. Bu yaklaşım ise, basın özgürlüğü ve bağımsızlığı konusundaki endişeleri arttırmıştır.

Donald Trump’ın Başkanlığı sırasında ortaya çıkan COVID-19 pandemisi ise dünya genelinde ve ABD’de büyük bir kriz yarattı. 2019 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, demokratik devletlerin başarısızlığını ortaya koyarak, sınırların daha belirgin hale gelmesine ve bencil davranışların daha ön plana çıkmasına yol açmıştır. Trump’ın, Başkan Barack Obama döneminde getirilen sosyal güvenlik sistemini sonlandırmasına izin vermeyeceklerini aktaran Harris, ekonomi politikası olarak da ABD’de orta sınıfın güçlenmesi için çalışacaklarını belirtti.

Donald Trump’ın Müslümanla yönelik artan eylemleri, İslamofobinin yükselişi, ayrımcılık ve ırkçılığın yükselişinin bir sonucudur. Dış siyasette de eski ABD Başkanı’nı eleştiren Harris, Trump’ı Kuzey Kore lideri Kim Jong-un gibi “zalimler” ile saf tutmakla suçladı. Trump’ın NATO’dan ayrılma tehdidinde bulunduğunu hatırlatan Harris, rakibinin Putin’i de Ukrayna’yı işgal etmeye teşvik ettiğini ileri sürdü. Donald Trump’ın Avrupa ülkeleri ile NATO kapsamında çıkarsal mücadele içerisine girmesi, bütçe krizi sonrasında askeri alandaki yekpare duruşun zedelenmesine ve otonom güvenlik arayışına girmesine yol açmıştır. Trump döneminde artan güvenlik odaklı dış politika anlayışı mevcut düzeninin bozulmasına yol açmıştır. “Başkomutan olarak Amerika’nın her zaman dünyanın en güçlü, en ölümcül savaş gücüne sahip olmasını sağlayacağım” ifadelerine yer veren Harris, Başkan seçilmesi halinde askeri harcamalara kısıtlama getirmeyeceği mesajını da verdi.

Donald Trump Dönemi ve Türkiye 

Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya çalışsa da, 4 yıllık süre içerisinde ülkeye yönelik artan yaptırım eylemleri ve sert söylemleri ile dikkat çeken Donald Trump, derin çatlaklıklar ve çalkantılı krizlere neden olmuştur. Trump döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin kurumsal zemini epey zayıfladı. İlişkiler, büyük oranda şahsileşti. Trump’a selefi Barack Obama’dan miras kalan en önemli sorunlardan biri, ABD’nin “DEAŞ/IŞİD ile mücadele” bahanesiyle Suriye’de YPG/PKK terör örgütüne verilen destek olmuştur. Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde ön plana çıkan terör sorunu, bu süreçten itibaren adeta bir ikili mücadele alanı olmuştur. İkili ilişkilerde ön plana çıkan önemli bir konu ise Rahip Brunson’ın tutuklanması olmuştur. Brunson davasında mahkeme, üç kez tahliye talebini reddedip 25 Temmuz 2018’de de Brunson’ın hapis cezasını ev hapsine çevirince, dönemin Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Trump, Türkiye’ye yönelik yaptırım tehdidinde bulunmuştur. 2018’de ise, Beyaz Saray, yine Brunson davası nedeniyle Türkiye’ye yönelik çelik ve alüminyumda gümrük vergisinin iki katına çıkarıldığını duyurmuştur.

Washington ile Ankara arasında son yılların en derin krizi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini almasıyla başladı. NATO üyesi olan Türkiye’nin NATO üyesi olmayan bir ülke ve hatta en büyük tehdit olarak tanımlanan Rusya ile yaptığı S-400 anlaşması, ABD tarafından büyük bir yaptırım (CAATSA) ile sonuç bulmuştur. 2017’de Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren CAATSA’nın (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) Türkiye’ye karşı uygulanmasını talep etti. Buna cevaben, Pentagon, 17 Temmuz 2019’da Kongre’nin baskısıyla Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programı ortaklığını askıya aldığını açıkladı. Donald Trump, Türkiye’ye yönelik olumlu yaklaşımına rağmen 4 yıllık görev sürecinde, ikisi Brunson davası, ikisi S-400 alımı, biri de YPG/PKK’ya yönelik operasyonlar olmak üzere “Türkiye’ye 5 kez yaptırım uygulamış ABD Başkanı” olarak tarihe geçti. İkili ilişkilerin geleceğine en büyük darbe ise FETÖ olayları tarafından gerçekleşmiştir. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine kadar varan faaliyetleri de iki ülke arasındaki ilişkilerde 4 yıl boyunca masaya gelen konu oldu. Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) kurucusunun ABD’den iadesi 7 kez istenmesine rağmen olumsuz sonuçlanmıştır. Dolayısıyla, Trump’ın, Türkiye’ye yönelik olumlu yaklaşımına rağmen iki ülke arasında son yılların en derin çatlakları ve en çalkantılı ilişkileri Trump döneminde meydana geldi.

Joe Biden Dönemi ve Türkiye

Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerini yönetmek tarihin her döneminde zor olmuştur. NATO üyesi olan, ortak geçmişleri bulunan, ortak değerler çatısı altında kendilerini Batılı ülke olarak tanımlayan bu devletler,  sorunların çözümünde ortak platformda bulunmaktan kaçınmaktadırlar. Demokrasi başlığı altında önemli girişimlerde bulunan ABD’nin 46. Başkanı Joe Biden, küresel sorunlar karşısında daha aktif rol oynayan çok taraflılığı ve uluslararası ittifakları yeniden canlandırma çabası içinde bulunan, NATO ve diğer uluslararası organizasyonlarla iş birliğine önem veren bir lider olmuştur. Değerler ekseninde ele alırsak, Türklerin, Biden yönetiminin Müslüman dünyaya yaklaşımına (örneğin Trump dönemi seyahat kısıtlamalarının kaldırılması) ve İran’la nükleer anlaşmaya dönme konusuna daha olumlu bakması önemli gelişmeler arasında yer almıştır. Joe Biden ile Türkiye arasında Trump yönetimine nazaran daha uyumlu iş birliği ön plana çıkarken, dönemsel olarak  yaşanan önemli ayrışmalarda dikkat çekmektedir. Örneğin, Biden, Ocak 2020’de New York Times editörleri ile yaptığı bir görüşme sırasında Erdoğan’ı “otokratik” bir lider olarak suçlayarak, demokratik yollarla görevden uzaklaşması için Türk muhalefetini destekleyebileceklerini ifade etmiştir. Biden, “Demokrasi Zirvesi” gerçekleştirerek  özellikle tehdit olarak gördüğü Rusya ve Çin’in yönetim biçimini eleştirmiş, popülist liderlerin dünyada giderek artan şekilde demokrasiyi zayıflatma girişimlerine set çekmeyi amaçlamıştır. Trump yönetiminde olduğu gibi Joe Biden ve ekibi de Türkiye ilişkilerde en önemli sorun olarak Rusya Federasyonu’ndan alınan S-400 hava savunma sistemlerini görüyor. Biden döneminde de en zor başlıklardan biri S-400 sorunu olmuştur. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini alması üzerine, ABD Türkiye’yi önce F-35 savaş uçağı programından çıkardı akabinde de CAATSA yaptırımlarını uyguladı.

ABD Seçimlerin Türkiye’ye Etkisi ve Değişen Türk Dış Politikası

Türk-Amerikan ilişkileri yaşanan tüm krizlere ve dalgalanmalara rağmen kendi içinde sürekliliği olan bir bütündür. Bu süreç devam edecektir. İlişkiler, her iki taraf için de kopamayacak kadar önemlidir. Donald Trump ve ekibinin öngörülemez, tek taraflı ve çoğu zaman ideolojik yaklaşımlarının ön plana çıkmasından dolayı, Joe Biden’ın adayı olan Kamala Harris’in koltuğa geçmesi sonucunda Türkiye ile ilişkilerinde daha iyi olacağı yönündeki algı ön plana çıkmaktadır. Trump, Suriye’de, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonuna yeşil ışık yaktı ve Türkiye’ye geçici bir avantaj sağladı ama sonuçta Suriye’yi de Rusya’ya bıraktı. Trump döneminde çeşitli yaptırımlarda karşı karşıya kalınmış, sert söylemler ile sıkça karşılaşılmış ve ikili ziyaretler ise sayılı kalmıştır. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşanan sorunların yanında dengesiz bir taraf olan ABD yerine diyalog ve diplomasiye önem veren  özellikle NATO içinde bir çatlak istemeyen Biden yönetimi ile aynı görüşte yer alan Harris yönetiminin varlığı Türkiye için daha önemlidir.

Türkiye’nin mevcut uluslararası konjonktürde ulusal çıkarlarını Amerikan müttefikliğinin üstünde tuttuğu bir dönemin ağır basması, bu kapsamda otonom güvenlik arayışına karşılık kendi savunma sanayiindeki önemli atılımlar atması ve çok yönlü dış politikaya yönelik artan eğilim Türk-Amerikan ilişkilerinde köklü bir değişimin habercisi gibi görünmüyor. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında yürüttüğü dengeli dış politikası, Ankara merkezli ve kritik konularda dışa daha aza bağımlı hale getirme hedefi sabit kalmıştır. 15 Temmuz hain darbe girişiminden yaklaşık bir yıl sonra Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) “diyalog ortağı” statüsü için iç hukuk sürecini tamamlamış, Türkiye’nin en önemli bölgesel iş birliği ise Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin yapısının güçlendirilerek; 2021’de Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüştürülmüş bir örgütün üyesi olmuş, bölgesel iş birliklerinin içerisinde ŞİÖ gibi çok taraflı iş birlikleri kadar ikili iş birlikleri, 15 Temmuz darbe girişiminden önceki döneme göre derinleşmiştir. Öte yandan, Washington’ın PKK/YPG ile olan iş birliği, Fethullah Gülen’e karşı süren desteği sadece Ankara için değil Türk kamuoyunda uzun yıllardır bağlı olduğu “Amerikan Rüyası“ndan kopuşa neden olmaktadır. Türkiye’nin jeostratejik olarak ABD için önemli bir müttefik, ortak savunma iş birliğinin 1949 yılından beri ortak üyesi ve Batı değerlerinin  en önemli savunucusudur.

Daha özgüvenli adımlarla yolunda devam eden Ankara, her kim Başkan seçilirse seçilsin ABD ile geçmişten devam eden sorunlar ile yeniden yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle, köklü bir değişimi beklemek zor gibi görünmektedir. Ermeni Soykırımı, F-35, S-400, FETÖ’nün iadesi, Kıbrıs Sorunu ve beraberinde İsrail’e yönelik artan ABD desteği en önemli başlıklar arasında yer almaktadır. Trump’ın Ukrayna Savaşı’nı bitirmeye yönelik artan söylemleri karşısında aynı çatı altında hareket eden Ankara, ABD’nin İsrail’e yönelik tutumu karşısında ise farklı bir tavır sergilemektedir. Ankara’nın İsrail karşıtı tutumu  ve ya iki ülkenin de bu konuya yönelik izlediği farklı bakış açısı ortak zeminde buluşmayı zorlaştıracaktır.

Dr. Seda Gözde TOKATLI

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.