Giriş
2024 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık seçimlerini rahat bir şekilde kazanan ve 47. ABD Başkanı olarak önümüzdeki ay yemin ederek göreve başlayacak olan Donald Trump, Dışişleri Bakanı (Sekreteri) olarak Florida Senatörü Marco Rubio’yu seçmiştir. Geçmişte Trump’a karşı Cumhuriyetçi Parti Başkan adaylığı konusunda rakip olmuş olan Rubio, buna karşın bu yeni dönemde Başkan Trump’ın Savunma Bakanlığı ile birlikte en kritik görev olan Dışişleri Bakanlığına getirerek güvenini gösterdiği isim olmuştur. Rubio, Senato onayını almasının ardından 2025 yılı içerisinde yeni görevine başlayacaktır. Bu bağlamda, Rubio, Amerikan tarihinde en yüksek konuma gelen Hispanik siyasetçi olarak da tarihe geçecektir. Bu yazıda, Marco Rubio’nun hayatı ve özellikle uluslararası siyaset ve Türkiye’yi ilgilendiren kritik konulardaki görüşleri özetlenecektir. (Rubio’nun X/Twitter hesabı buradan takip edilebilir)
Marco Rubio’nun Hayat Hikâyesi
1971 Miami doğumlu olan Marco Antonio Rubio, Küba göçmeni orta sınıf bir Kübalı Amerikalı ailenin dört evladından üçüncü doğan çocuklarıdır. Marco Rubio’nun babası Mario Rubio Reina ve annesi Oriales (Garcia) Rubio, 1956 yılında, yani Küba Devrimi sonucunda Fidel Castro’nun başa geçmesinden önce Küba’dan ayrılarak ABD’ye yerleşmişlerdir. Hatta öyle ki, Marco Rubio doğduğunda henüz anne ve babası ABD vatandaşı bile değillerdi; ikili ancak 1975 yılında ABD vatandaşı olabildiler.
Genç Marco Rubio
Küçük Marco, Hispanik (Latin) nüfusun çoğunlukta olduğu Miami’de ayrıcalıkları olmayan bir çocuk olarak büyüdü. Katolik bir aileden gelen Rubio, buna karşın Mormon Kilisesi’nde vaftiz edildi ve bir süre Mormon inancına mensup oldu. İlerleyen yıllarda ise Katolik inancına geri intisap etmiştir. 1989 yılında Güney Miami Ortaokulu’nu bitiren Rubio, amerikan futbolu bursuyla bir yıl Missouri’de Tarkio Koleji’nde ve sonrasında Santa Fe Koleji’nde eğitim aldıktan sonra, 1993 yılında Florida Üniversitesi’nin Siyaset Bilimi bölümünü bitirdi. 1996 yılında ise Miami Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak avukat olarak çalışmaya hak kazandı. Rubio, böylelikle Siyaset Bilimi ve Hukuk eğitimi alarak kendisini aktif siyasal yaşama hazırladı. Rubio, ayrıca, Miami’deyken Miami Dolphins takımı için dansçı kız olarak görev yapan Jeanette Dousdebes ile tanıştı ve çift kısa süre içerisinde evlendiler. Çiftin bu evlilikten 4 çocukları olmuştur.
Marco Rubio ve eşi Jeanette Dousdebes
Dindar bir Hıristiyan olması ve Küba’daki komünist rejime duyduğu karşıtlık nedeniyle daima Cumhuriyetçi Parti’ye yakın olan Marco Rubio, ilk siyasi deneyimlerini Cumhuriyetçi Parti temsilcisi Ileana Ros-Lehtinen’in yanında staj yaparak ve 1996 yılında Cumhuriyetçi Senatör Bob Dole’un Başkanlık kampanyasında görev yaparak kazandı. Rubio, 1999 yılında henüz 28 yaşındayken ilk kez Florida eyaletinin Miami’deki 111. bölgesinden Cumhuriyetçi Parti temsilcisi (milletvekili) seçildi ve 2000-2008 döneminde 4 dönem Meclis’te görev yaptı. Rubio, 2006-2008 döneminde Temsilciler Meclisi’nin Başkanlığını (Speaker) yaparak, genç yaşında büyük bir deneyim yaşadı ve ülke genelinde ismini duyurmayı da başardı.
2010 yaşında Mel Martinez’in emekliye ayrılması sonrasında, Rubio, ilk kez Florida eyaletinden Cumhuriyetçi Parti adına Senatörlük yarışına girdi ve seçilmeyi başardı. Rubio’nun seçilmesi, gençliği, çalışkanlığı, Kübalı Amerikalılara ve genel olarak Latin Amerikalılara hitap edebilmesi ve Amerika’nın genel siyasi normlarına uygun üslubu sayesinde oldu. Rubio, Senatör seçildikten sonra adeta bir Miami ve Florida efsanesi haline gelerek günümüze kadar tüm Senato seçimlerinde yeniden seçilmeyi başardı. Bu dönemde 2010’lu yılların başında Cumhuriyetçi Parti içerisinde oluşan Çay Partisi (Tea Party) hareketinin de lider isimlerinden biri olarak sivrildi. Kısa sürede partinin genç yıldızı haline gelen Rubio, 2015 yılında partisi adına 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde adaylığını koydu. Ancak Mart 2016’da kendi eyaleti Florida’nın ön seçimini kaybetti ve şansının kalmadığını düşünerek Başkanlık yarışından çekildi. Bu seçimlerin sonunda, siyasete dışarıdan yeni giren Amerikalı ünlü iş insanı Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti adına ABD Başkanı seçilmiştir. Başkanlık ön seçim sürecinde, Trump, tüm rakiplerine olduğu gibi Rubio’ya da sataşır ve bir lakap takarken, Rubio’nun bu süreçte Trump’ın dilinen dolanan lakabı -muhtemelen genç yaşı nedeniyle- “Küçük Marco” olmuştur.
Donald Trump ve Marco Rubio
Trump’ın ilk Başkanlığı döneminde Latin nüfusu ve ülkeleri üzerindeki etkisi nedeniyle adeta Trump’ın “Sanal Latin Amerika Bakanı” olarak bakılan Rubio, özellikle yükselen güç Çin’e yönelik sert eleştirileri ve Çin Komünist Partisi’ne eleştirel yaklaşımı nedeniyle Amerikan sağ siyasetinde önemli bir isim haline gelmeyi başardı. Nitekim Rubio, Çin konusunda sert politikaları destekleyen ve Tayvan’a koşulsuz destek veren bir isim olarak bilinmektedir. Rubio, Çin’e yönelik hasmane yaklaşımında kuşkusuz Küba’daki komünist rejimden zarar gören aile üyelerinin de etkisiyle oldukça duygusal ve katıdır ki, bu da hiç şüphesiz eleştiriye açık bir durumdur. 2024 ABD Başkanlık seçimleri öncesinde ismi Trump’ın Başkan Yardımcısı olarak geçen Rubio, Başkan Trump’a açık desteğini açıklamış ve bu sayede seçim sonrasında Dışişleri Bakanı olarak seçilmeyi başarmıştır. Şimdilerde, Rubio, ABD’nin bu en kritik koltuğuna hazırlanmaktadır. Rubio’nun ayrıca An American Son (2012) ve American Dreams: Restoring Economic Opportunity for Everyone (2015) adlı iki önemli kitabı bulunmaktadır. Bu kitaplardan özellikle otobiyografik özellik taşıyan An American Son (2012) oldukça ses getirmiştir.
Rubio’nun otobiyografik eseri An American Son (2012)
Rubio’nun Bazı Kritik Konulardaki Siyasi Görüşleri
1-) Çin karşıtlığı: Marco Rubio’yu diğer siyasetçilerden ayrıştıran en önemli özelliği, anti-komünist duruşunun Soğuk Savaş yıllarını çağrıştırırcasına çok katı olmasıdır. Bu bağlamda, Rubio, Küba’daki Castro rejimine duyduğu kişisel öfkenin de etkisiyle, Çin’deki ÇKP denetimindeki rejimi de aynı kapsamda değerlendirmekte ve Çin’e karşı olan her girişimi desteklemektedir. Dindar bir insan da olması sebebiyle Çin’deki rejimi dini özgürlükler bağlamında olumsuz değerlendiren Rubio, Çin’i ABD’nin küresel liderliği için en büyük rakip olarak değerlendirmekte ve bu bağlamda Çin’i zayıflatmak adına Tayvan, Güney Çin Denizi ve Doğu Türkistan’da (Sincan) Uygur Türklerinin durumu gibi konuları sıklıkla gündeme getirmektedir.
2-) Şahin ve müdahaleci: Marco Rubio, dış politikada Donald Trump’ın genelde uluslararası basında izolasyonist olarak değerlendirilen çizgisinden ziyade, Bush ailesiyle hatırlanan müdahaleci ve şahin dış politikaya daha yatkın bir isimdir. 11 Eylül terör saldırıları sonrasında 2001 Afganistan Operasyonu ve 2003 Irak Savaşı’na destek veren Rubio, ayrıca daha yakın geçmişte Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesine ve Suudi Arabistan’ın Yemen müdahalesine de destek açıklamıştır. Rubio, Suriye’de Beşar Esad rejimine de karşı durmuş ve geçiş sürecine destek olduğunu açıklamıştır.
3-) Amerikan istisnacılığına destek: Marco Rubio, birçok Amerikalı sağcı siyasetçi gibi Amerikan istisnacılığına (American exceptionalism) inanmakta ve ABD’nin bu bağlamda dünya siyasetine yön veren en güçlü ve özel devlet olması gerektiğini düşünmektedir.
4-) İsrail destekçisi: Marco Rubio, tüm önemli Amerikalı siyasetçiler gibi İsrail’in varlığı ve güvenliği konusunda aşırı duyarlı bir siyasetçidir. İsrail’in Ortadoğu’daki yegane demokrasi ve Batılı devlet olduğunu düşünen Rubio, bu nedenle İsrail’in tüm politikalarına uluslararası hukuka uygun olsun veya olmasın destek vermektedir.
Marco Rubio, İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu ile
5-) Latin Amerika’da pembe dalga karşıtı: Komünizm karşıtlığı nedeniyle Latin Amerika’da sol rejimleri düşman olarak değerlendirme eğiliminde olan Rubio, Brezilya gibi demokratik ülkeleri doğrudan hedef almak istemezken, özellikle Venezuela gibi demokrasinin tartışmalı olduğu ülkelerdeki liderleri (Maduro) çok sert eleştirmektedir. Bu bağlamda, Rubio, göreve başlamasının ardından bu tarz ülkelerde rejim değişikliği politikası için de yeşil ışık yakabilecek bir isimdir. Ancak bu konuda son söz kuşkusuz Başkan Trump ve ulusal güvenlik ekibinin olacaktır.
6-) Türkiye’de 2016 darbe girişimi sonrasında gelişen sürece karşıt: Türkiye hakkında pek açıklaması olmayan Rubio, buna karşın 2016 darbe girişimi sonrasında Türkiye’de muhaliflere yönelik politikalara ve rejimin yaşadığı dönüşüme karşıt bir pozisyon almıştır. Öyle ki, Rubio, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olağanüstü hâlin kaldırılması ve yargı bağımsızlığının sağlanması önerisi içeren bir açık mektubu dahi imzalamıştır. Rubio, ilerleyen dönemde de Türkiye’nin Suriye’de terörle ilişkili Kürt gruplarına yönelik başarıyla icra ettiği askeri operasyonlara sıcak yaklaşmamış ve Kürtlerden ziyade radikal İslamcı gruplara daha karşıt durmuştur. İyi bir Hıristiyan olan Rubio, Ermeni Soykırımı yasa tasarısına da destek vermiştir. Rubio, ayrıca, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemi nedeniyle Türk yönetimini eleştirmiş ve CAATSA yaptırımlarını desteklemiştir. Aynı Rubio, Ukrayna konusunda ise Türkiye’nin Kiev rejimine Rusya’ya karşı sağladığı silah desteğini takdir etmiş ve övmüştür. Bu bağlamda, siyasi geçmişine bakıldığında, Rubio’nun Türkiye’ye Suriye’de Kürtlerin durumu, ülke içerisindeki demokratik uygulamalar, demokratik olmayan rejimlerle ilişkiler (özellikle Venezuela ve Çin gibi komünizan ülkeler) ve Ermeni meselesi gibi birçok konuda muhalefet yapabileceği öngörülebilir. Ek olarak, Rubio’nun Fethullah Gülen grubu ve Türk asıllı Amerikalı basketbolcu Enes Kanter’e destek verdiği de bilinmektedir.
7-) Bireysel olarak Ukrayna destekçisi olsa da, Trump’ın planına karşı çıkmaz: Marco Rubio, Rusya’nın Ukrayna toprak bütünlüğüne ve uluslararası hukuka karşıt olarak başlattığı askeri operasyona açıktan karşıt durmasına ve bu konuda geçmişte sert bazı açıklamalar yapmasına karşın, Başkan Trump ve Amerikan devletine duyduğu bağlılık nedeniyle, muhtemelen yeni dönemde Trump’ın politikalarına uygun olarak Ukrayna ile Rusya arasında müzakere, ateşkes ve barış sürecini destekleyecek, hatta bu sürece bizzat katkı sağlayacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, ABD’de yakında Dışişleri Bakanı olarak göreve başlaması beklenen Marco Rubio, ABD standartlarında iyi bir sağ muhafazakâr siyasetçi olup, gençliği, enerjisi, Hispanik desteği ve karizmatikliğiyle ciddi bir potansiyele sahiptir. Ancak maalesef Rubio’nun genel siyasi duruşu Türkiye’ye sıcak değildir. Fakat önemli bir siyasetçi olan Rubio, bilhassa önceliğini ABD karşıtı aşırı sol rejimlerle uğraşmaya ayıracağı için, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmayı muhakkak deneyecektir. Bu bağlamda en önemli konu ise kuşkusuz İsrail’le Türkiye’nin ilişkilerinin krizli devam etmemesi ve iki ülke arasında Kürt politikası bağlamında uyum sağlanması olacaktır. Bunların olmaması durumunda ise, sert bir siyasetçi olan Rubio ve Trump’ın oldukça köşeli ve sivri açıklama ve duruşlarına hazır olmak gerekir. Ancak umuyoruz ki yeni dönemde iki devlet daha iyi geçinecek ve sorumlu davranarak sorunları çözmeye ve ortak politikalar geliştirmeye çalışacaklardır.
Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ