SURİYE’DE YENİ BİR DÖNEM Mİ BAŞLIYOR? AHMED EL ŞARA’NIN İLK DIŞ TEMASLARI

upa-admin 03 Şubat 2025 79 Okunma 0
SURİYE’DE YENİ BİR DÖNEM Mİ BAŞLIYOR? AHMED EL ŞARA’NIN İLK DIŞ TEMASLARI

Giriş

2024 yılı Aralık ayı başlarında, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde 2011’den bu yana Beşar Esad/Baas Partisi rejimini devirmek için mücadele eden Sünni muhalif grupların başkent Şam’a girmesi ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Moskova’ya sığınmasıyla ortaya çıkan Suriye Devrimi, muhalif grupların İslami kökten gelmeleri ve şiddet sarmalında devrimci bir hareket yürütmeleri nedeniyle uluslararası kamuoyunda ciddi endişeler uyandırsa da, Türkiye’deki Erdoğan yönetimi ve ona paralel olarak Avrupa’daki birçok önemli devletin (Almanya, Fransa vs.) yeni yönetime meşru bir zemin sağlaması neticesinde, şimdilik kendi kulvarında düzenli bir şekilde ilerliyor. Öyle ki, HTŞ’nin karizmatik lideri eski adıyla Ebu Muhammed el Colani, yeni adıyla Ahmed el Şara veya Ahmed eş-Şara, 29 Ocak 2025 tarihi itibariyle kendisini Suriye’nin Geçici Devlet Başkanı olarak ilan etti. Şara, bu şekilde ülkenin tamamında merkezi idarenin kontrolünü sağlamayı ve dış temaslar yaparak Suriye’nin geleceğini şekillendirmeyi ümit ediyor. Bu yazıda, Ahmed el Şara’nın kimliği ve ilk dış temasları analiz edilecektir.

Ahmed el Şara Kimdir? Şara ve HTŞ’nin Hikâyesi

Küba’nın efsanevi devrimci lideri Fidel Castro’nun gençliğini anımsatan yeşil askeri üniformasını çıkaran ve şimdilerde Suriye’nin yeni Devlet Başkanı olarak temaslara başlayan Ahmed el Şara veya eski Golan Tepeleri’nden kaynaklanan lakabına dayalı ismiyle Ebu Muhammed el Colani, 1982 doğumlu çok genç bir siyasetçidir. Suriye’nin çok köklü bir ailesinden gelen Şara’nın dedesi Şeyh Talib El Şara, 1920’de Cibin köyünde Fransız sömürgeciliğine karşı yapılan El-Zaviye devriminin lideridir. Fransız manda rejimine direnişi örgütleyen El-Zaviye devrimine öncülük eden dedesi gibi, Ahmed el Şara da bugün Suriye’nin bağımsızlığı ve birliği için uğraş göstermektedir. Nitekim Şara’nın uzaktan akrabası olan Faruk el Şara da Esad hanedanı döneminde Suriye’de üst düzey görevler yapmış ve uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı ve Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütmüştür. Bu anlamda, Şara, Suriye’de bilinen ve sayılan bir aileden geldiği için, yerli ve milli kimliğiyle ön plana çıkmakta ve siyaseten bazı avantajlar elde etmektedir. Ahmed el Şara, uzaktan akrabası olan ve Esad döneminin son yıllarında rejime muhalefet ettiği için zor şartlarda bulunan Faruk Şara’yı kısa süre önce ziyaret ederek, onun da ulusal diyalog konferansına katılmasını talep etmiş ve bu şekilde birleştirici bir lider olmaya gayret ettiğini göstermiştir. Babası Hüseyin Şara’nın Suudi Arabistan’da Petrol Bakanlığı’nda danışman olarak çalıştığı dönemde Riyad’da dünyaya gelen Ahmed el Şara, Suriye’de iyi bilinen bir aileden gelmektedir ve zamanla ailesiyle birlikte ülkesine dönerek Şam Üniversitesi’nde Basın-Yayın eğitimi almıştır.

Bu kadar köklü ve iyi bir aileden gelmesine karşın, Ahmed el Şara’nın geçmişte radikalleşmesini iyi incelemek gerekir. Genç Şara’nın radikalleşmesi ve El Kaide yanlısı güçlere katılması, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin (kısaca ABD) uluslararası hukuku hiçe sayarak gerçekleştirdiği Irak Savaşı ile başlamıştır. Türkiye, Almanya ve Fransa gibi geleneksel Washington müttefiklerinin bile destek vermediği bu kanlı savaş sürecinde, Ahmed Şara, giderek Müslüman hayatlarının Batılı devletler tarafından hiçe sayıldığını düşünerek İslami direniş hareketlerine yönelmiş ve Irak’a işgalci ABD güçlerine karşı savaşmaya giderek, burada El Kaide’ye katılmış ve 5 yılını ABD hapishanelerinde geçirmiştir. Colani, Beşar Esad karşıtı gösteriler başlayınca Suriye’ye geçmiş ve zamanla El Nusra (Nusra Cephesi) olarak bilinen El Kaide’ye yakın bir İslami köktendinci terör örgütüne dahil olarak liderlik mertebesine yükselmiştir. Cihatçı Selefi anlayışına dayalı ve ülkenin gerekirse şiddet ve terör yoluyla yabancı güçlerden arındırılarak bağımsız olmasını amaçlayan bu hareket, özünde milli hevesleri bağlamında ulusal kurtuluş hareketlerine benzemesine karşın, İslami-Selefi niteliğinin siyasal ideoloji ve yaşam tarzında ağır basması nedeniyle, Batı dünyasında ve genel olarak uluslararası kamuoyunda pek destek görmemiş ve genelde “radikal” ve “tehlikeli” olarak değerlendirilmiştir. Nitekim bu dönemdeki röportajlarında, Şara, Suriye’deki baskıcı rejime destek çıkan Nusayrileri itikadi olarak eleştirmiş ve bu dönemde El Nusra, ülkedeki bazı kilise ve türbelere yönelik saldırılarıyla tepkilere neden olmuştur. El Nusra, bu dönemde İslami uygulamaların günlük yaşamda uygulanmasına yönelik ısrarcı tutumuyla da korkuları tetiklemiştir.

Ancak zaman içerisinde, özellikle 2016 yılından itibaren, Ahmed Şara ve El Nusra, El Kaide’den ayrılarak daha farklı bir yola girmiştir. Prof. Dr. Hilmi Demir’e göre, Şara ve Nusra liderliği, IŞİD ve El Kaide’nin Batı dünyasında yarattığı tepkiler nedeniyle bu şekilde ilerlemeyeceklerini düşünmüş ve bu bağlamda yeni ve farklı bir yaklaşıma yönelmişlerdir. Nusra liderliği, bilhassa genç Ahmed Şara’ya yol gösteren İslam alimi Ebu Mariye el Kahtani, IŞİD’i “Hariciler” olarak değerlendirerek, Müslüman kanı döken bu örgütü kınadı ve Nusra’nın bu çizgide yer almaması gerektiğini savundu. Zamanla bu çizgi Nusra’da genel kabul görürken, önce Cabha fath al-Şam (Levant’ın Kurtuluşu Cephesi), sonra da 2017 yılında HTŞ adıyla bu yeni çizgi örgütleştirildi. Bu şekilde El Kaide geçmişine bir set çeken Ahmed Şara, İdlib merkezinde Suriye Kurtuluş Hükümeti ile gösterdiği yönetim başarısıyla ve pragmatizmi ile çok daha farklı bir lider olacağının sinyallerini vermeye başladı. Şehirde hastaneler ve okullar inşa eden HTŞ, bu şekilde radikal köklerine rağmen halktan destek bulmaya başladı. HTŞ’nin bu yerel yönetim başarısı, biraz da Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün ve Türkiye’deki Millî Görüş hareketinin geçmişteki başarılarını anımsatır. HTŞ’nin bu dönemde IŞİD’le mücadele konusunda da Türkiye ve ABD ile iş birliği içerisinde hareket ettiği yakın zamanda Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından dile getirilmiştir. Bu anlamda, Colani’nin terörle mücadele konusunda da güven vererek Suriye Devrimi’nin lideri olma yolunda önemli bir adım attığı söylenebilir.

İdlib deneyimiyle güven toplayan HTŞ ve Ahmed Şara, 2024 yılı sonunda ülkenin kontrolünü ele geçirecek güce de kavuşmuştur. Bu şekilde, Suriye’de Esad ailesinin 54 ve Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının sonuna gelinmiştir. Yönetimi ele geçirdikten sonra ise, Şara, Suriye’nin bölünmesine ve Suriye’nin kuzeydoğusunu PYD/YPG’nin üs haline getirmesine izin vermeyeceklerini açıklamış ve geçiş sürecinin tamamlanmasını müteakiben 3 yıl içerisinde anayasa ve 4 yıl içerisinde ülkede demokratik seçimlerin yapılabileceğini açıklamıştır. Nüfus sayımı nedeniyle zamana ihtiyaç olacağını belirten Şara, HTŞ’nin feshedileceğini ve tüm silahlı güçlerin Suriye Ordusu içerisinde yapılandırılacağını da sözlerine eklemiştir. Şara, Rusya ile ilişkilerde de ılımlı mesajlar vermiştir. Şara, ayrıca, ABD yönetiminin ülkesine yönelik yaptırımları kaldırmasını umduklarını belirtmiştir. Bu sayede ABD’nin kendisi için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü kaldırtmayı başaran Şara, BBC’den Jeremy Bowen’a verdiği röportajda, “ülkesinin hiçbir komşu devlete tehdit oluşturmadığını, HTŞ’nin hiçbir zaman sivilleri hedef almadığını, Suriye’nin kabile toplumu olan Afganistan gibi olmayacağını, İslami kurallara dair düzenlemelerin anayasa yapıcılar tarafından belirleneceğini ve kadınların eğitime katılmasından yana olduklarını” söylemiştir. Şara, uluslararası basına verdiği mülakatlarda da dikkatli bir üslup benimserken, askeri üniforması yerine takım elbise giymeye başlamış ve ülkesine yönelik tüm yaptırımların kaldırılmasını savunmuştur. Nitekim Şara, yönetimi geçirdikten kısa süre sonra Şam Havaalanı’nı uçuşlara açmış ve iç savaş sürecinde yurt dışına kaçmak zorunda kalan Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerine olanak sağlamıştır.

Geçiş sürecinde diplomatik temasları da dikkat çeken Ahmed Şara, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen bir kadın hayranına başörtüsünü takma işareti yaparak dikkat çekmiş, yine Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile el sıkışmaktan imtina etmesiyle de gündem yaratmıştır. Ayrıca, Şara, Alman ve Fransız Dışişleri heyetleriyle görüşmelerinde radikal bir görüntü çizmemeye özen göstermiş ve Türk devlet adamları İbrahim Kalın ve Hakan Fidan ile de uyumlu ve dostane ilişkiler geliştirmiştir. Bu şekilde, 20 yıldır gölgelerde savaşan Ahmed el Şara, değişen tarzı ve üslubuyla eski bir cihatçıdan bir devlet adamına dönüşme çabası içerisinde uluslararası kamuoyunun ilgisini çekmeye devam etmektedir. Buna karşın, Şara’nın “Cihat” yanlısı ve siyasal İslam denebilecek bir ideolojik çizgiden geldiği ve bu konuda dürüst davrandığı da kesin gibidir. Bu anlamda, laiklik, demokrasi ve kadın hakları gibi çağdaş değerlere Şara’nın ne ölçüde uyum gösterebileceği halen büyük bir muammadır.

Suriye’de Ahmed Şara Dönemi: Suudi Arabistan’ın Artan Etkisi

Suriye’nin yeni Devlet Başkanı Ahmed Şara’nın ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması ve bu ülke ziyaretinde Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MBS) ile görüşmesi ise, yeni dönemde Suriye’nin İran-Rusya ekseni yerine daha Körfez etkisinde kalabileceğine dair önemli bir göstergedir. Nitekim Şara’nın Suudi Arabistan ziyareti öncesinde Suriye’yi ziyaret eden ilk Devlet Başkanı da Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani olmuş ve bu ziyarette olumlu ve ılımlı mesajlar verilmiştir. Bu bağlamda, Suriye’nin yeni döneminde artan bir Körfez etkisinden söz etmek doğru olacak gibi gözükmektedir.

Suudi Arabistan ziyaretinde Prens Muhammed’e sıcak karşılaması için teşekkür eden Şara, Suriye’nin bütünlüğü ve ekonomik destekler konusunda Riyad rejimine duyduğu güveni belli etmiştir. Bu, ABD’de yeni işbaşı yapan Donald Trump yönetiminin Ortadoğu politikasıyla uyumlu olabilecek bir sürece işaret etmektedir. Nitekim Şara, şimdilik Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail konusunda da sert mesajlar vermekten kaçınmaktadır.

Kahire merkezli Al Ahram Merkezi için süreci değerlendiren Rabha Seif Allam, Şam’ın Tahran yerine Riyad’a daha yakın durmasının Suudi Arabistan için önemli bir hizmet olduğunu düşünmekte ve bu nedenle yeni dönemde Suriye’ye Suudi Arabistan’dan gelebilecek siyasi ve ekonomik desteklere vurgu yapmaktadır. Bunun dışında kuşkusuz Suriye’de önemli bir askeri mevcudiyeti bulunan ve ülkenin bölünmemesi konusunda en büyük garantör durumundaki Türkiye de yeni Suriye yönetimi için istikrar sağlayıcı bir aktör olacaktır.

Sonuç

Sonuç olarak, Suriye’de yaşanan dönüşüm süreci, dikkatle incelenmesi gereken bir süreçtir. Fransız uzman Didier Billion’un vurguladığı gibi, bu süreçte ön yargılı davranmak ve kapıları kapatmak hatalı da olsa, dikkatli olmak da kuşkusuz yerinde ve gereklidir. Zira yeni yönetimin ideolojik arka planı oldukça radikaldir. Bu bağlamda rejimi radikalleşmeden uzak tutmak noktasında Türkiye ve Avrupa ülkelerine ise büyük görevler düşmektedir.

Kapak fotoğrafı: France24

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.