ASP’NİN ‘AMERİKAN FİRMALARI VE ÇİN’İN VERİ REJİMİ’ RAPORU

upa-admin 04 Şubat 2025 79 Okunma 0
ASP’NİN ‘AMERİKAN FİRMALARI VE ÇİN’İN VERİ REJİMİ’ RAPORU

Giriş

“American Security Project” (kısaca ASP, Türkçesiyle “Amerikan Güvenlik Projesi”), 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri eski Bakanı (2013-2017) ve 2004 Demokrat Parti Başkan adayı John Kerry ile ABD eski Savunma Bakanı (2013-2015) Chuck Hagel tarafından başkent Washington DC’de kurulmuş olan saygın bir düşünce kuruluşudur. https://www.americansecurityproject.org/ adresinde faaliyetlerine devam eden ASP, Matthew Wallin Koordinatörlüğünde ve birçok uzmanın katkısıyla, Amerikan dış politikasının önemli boyutları ve kritik konularına ilişkin çeşitli araştırma ve raporlar yayınlamakta ve isabetli öngörüleriyle dikkat çekmektedir. ASP, Ocak 2025 tarihinde “U.S. Firms and China’s Data Regime” (Amerikan Firmaları ve Çin’in Veri Rejimi) başlıklı yeni bir rapor yayınlamış ve yeni dönemde ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (kısaca Çin) ilişkilerinde yaşanabilecek gelişmelere ışık tutacak saptamalarda bulunmuştur. ABD-Çin ilişkilerinin 21. yüzyılın en azından ilk yarısına damga vuracak yeni büyük güç rekabeti olarak öne çıkarılması gerektiğini her platformda ifade eden bir akademisyen olarak, bu yazıda, bu raporun ana hatlarını sizler için özetlemeye çalışacağım.

Raporun Özeti

ASP imzalı ve Ocak 2025 tarihli güncel raporda, Şi Cinping’in Genel Sekreter olması sonrasında daha atılgan bir dış politika anlayışı benimseyen Çin Komünist Partisi’nin (kısaca ÇKP), 2017’den bu yana Çin’de faaliyet gösteren tüm yerli ve yabancı şirketlere fikri mülkiyet, teknoloji ve tüketici verilerinin kendileriyle paylaşılması konusunda baskı yaptığı belirtilerek, bunun Çin’in tek yönlü gelişimine katkı sağladığı ve özellikle yapay zekâ gibi kritik teknolojilerde haksız rekabet koşulları yarattığı iddia edilmiştir. Raporda, Çinli şirketlerin ABD’yi propaganda, siber saldırılar ve Çin’in askeri kapasitesinin geliştirilmesi gibi konularda da istismar ettiği görüşü savunulmuştur. Bu bağlamda, raporda, Çin’in ABD’nin demokratik sistemini haksız şekilde kullanarak uyguladığı kabul edilemez veri sistemi (yasaları) ile mücadele edilmesi gerektiği düşüncesi ileri sürülmüştür. Bu doğrultuda, ayrıca, Amerikan şirketlerine Çin’e istihbari, gözetimsel ve tekno milliyetçilik alanında faydalar sağlayan tüketici verilerinin sunulmasının da önüne geçilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Raporda, ÇKP yönetimindeki Çin rejiminin temel siyasal hedefleri tekno milliyetçilik (technonationalism) ve bilgi/istihbarat savaşı (informatized warfare) olarak açıklanırken, son iki on yılda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen Çin’in ABD’nin müttefikleriyle birlikte kurduğu kurum ve ilkelerden faydalandığı ve açık pazar, doğrudan dış yatırım, ticari ilişkiler ve eğitim programları gibi Amerikan uygulamalarını kullanarak ekonomik gelişimini sürdürebildiği savı işlenmiştir. Buna karşın, ÇKP’nin haksız rekabete ve yasadışı uygulamalara dayalı istihbari yöntemleri, teknoloji hırsızlığını ve angaryayı kullanarak ABD karşısında orantısız avantaj elde ettiği vurgulanarak, 2020 yılında Çin Devlet Başkanı Şi’nin açıkladığı “İnovasyon Öncelikli Kalkınma Planı“nda (Innovation-Driven Development Plan) Çin Halk Kurtuluş Ordusu ve diğer güvenlik birimlerinin “akıllılaştırma” (intelligentization) hedefine odaklanıldığı belirtilmiştir. Bu doğrultuda ÇKP’nin agresif bir şekilde ABD’nin kritik teknolojilerine yönelik saldırılar gerçekleştirdiği de iddia edilmiş ve bu bağlamda, Çin, ABD açısından ciddi bir tehdit kaynağı olarak resmedilmiştir.

Çin’in kullandığı haksız teknoloji transferi yöntemi ise, yukarıdaki grafiğe uygun olarak şu şekilde izah edilmiştir; ABD’de yeni geliştirilen teknoloji ve bilgiler, üç farklı şekilde Çin’e aktarılabilmektedir. Bunlardan ilki, ABD’de geliştirilen çığır açan teknolojiler ve yeni bilgilerin küresel ekonomi ve bilimsel ağlar yoluyla tüm insanlığa hizmet amacıyla küresel platformlara aktarılması ve bu şekilde ÇKP kontrolündeki Çin Halk Cumhuriyeti sistemince absorbe edilerek Pekin’in kurduğu otoriter sivil-askeri ekosistemde işlevsel olarak değerlendirilmesidir. İkinci olarak, özel sektör kontrolündeki özgür Amerikan teknoloji endüstrisini oluşturan firmaların çeşitli yatırım avantajları nedeniyle Çin’e yatırım yapması yoluyla Amerikan teknolojileri Pekin tarafından da ele geçirilebilmektedir. Ancak Çin’deki sistemin otoriter doğası gereği, Çinli firmaların sahip olduğu kritik bilgilerin diğer ülkelere aktarılması ÇKP tarafından engellenmekte, dolayısıyla bilgi akışı büyük ölçüde tek yönlü olarak devam etmektedir. Üçüncü olarak, ABD’deki serbest piyasa sistemi nedeniyle kritik teknolojilere sahip Amerikan malları rahatlıkla Çin’e girebilir ve bu şekilde Amerikan teknolojisi Çin’in eline geçebilirken, Çin, ABD’ye genelde düşük teknolojili tüketim mallarını satarak kendi kritik teknolojilerini paylaşmamaktadır. Ek olarak, raporda, ÇKP’nin 2000 yılından beri yeni teknolojilere neredeyse 1 trilyon dolar (912 milyar dolar) yatırım yaptığı ifade edilirken, ABD’nin ise bu rakama ancak tüm sektörler hesaba katıldığında ulaşabildiğinin altı çizilmiştir.

Raporda bir diğer dikkat çekilen husus ise, Çin’in uyguladığı iddia edilen talancı/yırtıcı (predatory) veri transferi (data transfer) uygulamalarıdır. Bu bağlamda, üç önemli hukuki kaynağa atıf yapılmaktadır. Bunlardan ilki, 2017 tarihli Sibergüvenlik Yasası’dır. Bu yasaya göre, Çin’de faaliyet gösteren firmalar, devletin istemesi halinde tüm kritik tüketici bilgilerini Çin Devleti ile paylaşmak zorundadırlar. Hatta bu bağlamda, firmalar, özgür eleştirilerin sansürlenmesi konusunda da ÇKP’nin görüşlerine uyum sağlamakla yükümlüdürler. İkinci önemli yasal kaynak 2021 tarihli Veri Güvenliği Yasası’dır. Bu yasaya göre ise, Çin’de faaliyet gösteren şirketler -ki buna Amerikan şirketleri de dahildir-, ÇKP onayı olmadan hiçbir veriyi yabancı bir kuruluş veya devletle paylaşamazlar. Amerikan yasalarıyla bu durum desteklense bile, Çin’de geçerli olan hukuk sistemi uyarınca, bunun yapılması yasaktır. Üçüncü hukuki kaynak ise 2024 tarihli Devlet Sırları Yasası’dır. Yeni yasalaşan bu hukuki kaynak uyarınca, Çin’de faaliyet gösteren tüm şirketler, Çin Devleti açısından riskli olabilecek bir bilgiye erişmeleri durumunda, bu bilgi ÇKP tarafından ifşa edilebilecektir. Büyük Amerikan şirketleri Amazon, Oracle ve Microsoft veya Amerikan federal kuruluşları dahi bu yasaya tabi olacaklardır.

ASP imzalı raporda vurgulanan bir diğer kritik husus ise, ÇKP kaynaklı siber saldırılarla Amerikan hükümet/devlet kuruluşları ve ABD adına görev yapan Başkan Donald Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance gibi önemli kişilerin bilgilerine izinsiz ulaşılabilmesi ve Microsoft’un bu konuda 2022 yılında yazdığı rapora rağmen, Amerikan şirketlerinin Çin’de Çin Devleti’nin yasalarına uygun şekilde faaliyet göstermeye devam etmeleridir. Bu bağlamda, ASP raporu, 2023 yılı içerisinde Çin’de faaliyet gösteren Amerikan şirketlerinin yüzde 40 kadarının ellerindeki tüketici verilerini Çin Devleti ile paylaşmaya zorlandıklarını vurgularken, yüzde 21 düzeyinde şirketin de piyasa koşullarını geliştirmek amacıyla ÇKP ile iş birliği içerisinde hareket ettiğini ifade etmiştir.

Rapor, bu düzlemde Amerikan hükümetine üç önemli politika tavsiyesinde bulunmaktadır. Bunlar şöyledir:

1. Hassas ABD verilerini işleyen veya bunlara erişimi olan devlet yüklenicilerinin, ticari olmayan araştırma ortaklıkları veya Çinli firmalarla birleşmeler de dahil olmak üzere, Çin’de faaliyet göstermelerine izin verilmemelidir.

2. ABD hükümet yüklenicilerinin iştirakleri ve ortaklarının Çin’de ABD vatandaşlarına ait verileri depolamasına veya Çin’de Amerikan vatandaşlarının erişebileceği veri merkezleri veya sunucular işletmesine izin verilmemelidir.

3. ABD firmalarının ABD tüketici verilerini Çin bağlantılı şirketlere satması veya aktarması yasaklanmalıdır.

Raporun Eleştirisi

ASP imzalı rapor, ABD ile Çin arasında 1972 yılında başlayan tarihi yakınlaşma süreciyle oluşan karşılıklı anlayış ve uzlaşı yaklaşımı yerine, son on yıldır depreşen anti-komünist hassasiyetleri ve Çin’in ekonomik gelişiminin ABD için kesinlikle olumsuz sonuçlar üreteceği görüşünü yansıtan oldukça güvenlikçi ve Realizm anlayışını yansıtan bir belgedir. Bu, Çin sisteminin kendisine özgü ve Batı tipi demokrasilere uygun olmayan yaklaşımı nedeniyle kısmen anlaşılabilir olmakla birlikte, elbette raporun tarafsızlığı çeşitli eleştirilere maruz kalabilir. Zira mutlak özgürlüğe dayalı olduğu savı yayılan Amerikan siyasal sistemi de aslında oldukça güvenlikçi ve daha önce Edward Snowden/NSA skandalında olduğu gibi büyük ölçüde toplu gözetleme ve kontrol yöntemlerine dayalıdır. Örneğin, Çinli firmaların yaptığı iddia edilen uygulamaları Facebook firmasının da yaptığı Cambridge Analytica skandalı ile daha önce su yüzüne çıkmıştır. Bu bağlamda, devletlerin kendileri için bazı stratejik sektörlerde güvenlikçi ve kısıtlayıcı uygulamalara yönelmeleri ve bunları karşılıklılık (reciprocity) düzleminde yapmaları, şimdilik büyük krizleri atlatmak adına iyi bir formül olabilir.

Lakin bu bağlamda ABD açısından asıl ulaşılması gereken zihinsel düzey, nüfusu ABD’ye kıyasla çok daha fazla olan Çin’in ekonomik büyüklükte ABD’yi geçmesinin ABD’nin çöküşü veya prestij kaybı anlamına gelmeyeceği ve Washington’ın doğru politikalarla daha uzun yıllar dünyanın en büyük güç merkezi olarak kalmaya devam edeceğidir. Maalesef, ABD’de bu yaklaşım giderek zayıflamakta ve Washington’ın yöneldiği bence hatalı olan korumacı politikalar, yalnızca Çin’le değil, Kanada, Birleşik Krallık (İngiltere) ve Avrupa Birliği (AB) gibi müttefiklerle bile arayı bozmaktadır. Umuyoruz ki yeni dönemde Amerikan yönetimi korumacı tedbirlerinde ölçülü davranır ve dünyaya bir demokratik rejim olarak iyi bir örnek olmaya çalışır. Aksi takdirde otoriter rejimlerin daha da güçleneceği bir döneme girilebilir. Zira ABD dünyaya yardım ve yatırımları keserken, Çin, son süratle bunları arttırmaya çalışmaktadır. ABD için asıl prestij kaybı ise bu olacaktır…

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.