Giriş
Üç yıl aradan sonra yeniden hayata geçirilen Rusya ile ABD arasındaki üst düzey müzakereler, uluslararası ilişkilerde yeni bir diplomatik dönem başlangıcının işareti olarak değerlendirilmektedir. Bu görüşmeler, Soğuk Savaş sonrası dönemden kalan stratejik mesafeyi kısmen aşarak, iki ülke arasında yeniden diyalog ve iş birliği zemini oluşturma çabalarını somutlaştırmaktadır. Bu makale, Rus uzmanlarının açıklamalarına dayalı olarak, diplomatik temasların yeniden tesis edilmesi, Ukrayna krizine yönelik doğrudan temaslar, ekonomik iş birliği alanındaki düzenlemeler ile barış planı ve Avrupa’nın sürece dahil edilmesi gibi önemli başlıkları ele almaktadır. MGİMO Uluslararası İlişkiler Fakültesi Dekanı Andrey Sushentsov’un Ukrayna’daki siyasi meşruiyet ve stratejik hesaplamalar konusundaki değerlendirmeleri, Valday (Valdai) Kulübü analisti Andrey Kortunov’un ticaret ve yatırım alanında ekonomik engellerin kaldırılmasına yönelik öngörüleri ile tanınmış Siyaset Bilimci Georgy Bovt’un üç aşamalı barış planı çerçevesinde ortaya konan stratejik temkinlilik yorumları, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirecek temel unsurlar olarak ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, makale, yenilenen diplomatik temasların uluslararası düzen ve bölgesel güvenlik üzerindeki yansımalarını inceleyerek, Rusya’nın ulusal çıkarlarını koruma ve uluslararası arenada güç dengesini yeniden tesis etme stratejisine dair ipuçları sunmaktadır.
Diplomatik Temasların Yeniden Başlaması
Üç yıl aradan sonra yeniden gündeme gelen üst düzey müzakereler, Rusya ile ABD arasındaki diplomatik temasların yeniden canlandırılmasının somut bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Bu süreç, yalnızca iki ülke arasındaki uzun süreli mesafenin azaltılması açısından değil, aynı zamanda küresel güvenlik ve stratejik denge açısından da kritik öneme sahiptir. Müzakerelerin açılması, tarafların geçmişte uygulanan yaptırımların ve kısıtlayıcı politikaların gölgesinden sıyrılarak, yeniden yapılandırılmış bir diplomatik diyalog zemini oluşturma gayretinin ifadesidir.
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Genel Direktörü İvan Timofeyev’in belirttiği üzere, müzakerelerin ardından diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi, özellikle büyükelçilik faaliyetlerinin 2022 öncesi seviyelere çıkarılması yoluyla somutlaşabilir. Bu gelişme, mevcut diplomatik yaptırımların hafifletilmesi açısından önemli bir mihenk taşı olarak görülmekte ve iki ülke arasında yeniden karşılıklı güven inşa edilmesi yönünde atılan stratejik bir adım olarak yorumlanmaktadır. Büyükelçilik faaliyetlerinin normalleşmesi, yalnızca resmi temsilciliklerin yeniden faaliyete geçmesi anlamına gelmiyor; aynı zamanda uzun yıllardır kesintiye uğramış iletişim kanallarının yeniden açılması, diplomatik temas ve iki ülke arasında devam eden uluslararası iş birliğinin de sembolü olarak değerlendirilmektedir.
Öte yandan, ABD tarafından Rusya’ya uygulanan mali yaptırımlarda bazı muafiyetlerin gündeme getirilmesi ihtimali, müzakerelerin ekonomik boyutunun da önem arz ettiğini göstermektedir. Yaptırımlar, uluslararası hukuk ve ekonomik düzen açısından geniş çaplı etkiler yarattığından, bu tür muafiyet uygulamalarının hayata geçirilmesi her iki tarafın da stratejik çıkarlarına uyum sağlama çabalarını yansıtmaktadır. Ancak mevcut değerlendirmeler, yaptırımların tamamen kaldırılmasının yakın vadede mümkün görünmediğini ortaya koymaktadır. Bu durum, tarafların ekonomik çıkarlar ile ulusal güvenlik endişeleri arasında denge kurma çabalarının ne kadar karmaşık olduğunu da göstermektedir.
Diplomatik temasların yeniden başlaması, yalnızca mevcut krizlerin çözümüne yönelik bir adım değil, aynı zamanda uluslararası sistemde yeniden yapılanma ve iş birliğinin genişletilmesine yönelik stratejik bir hareket olarak da değerlendirilebilir. Müzakereler sürecinde, geçmişte yaşanan aksaklıkların ve iletişim kopukluklarının telafisi, gelecekte benzer durumların önüne geçilmesi açısından ders niteliğinde görülmektedir. Tarafların uzun vadeli stratejik hedefleri doğrultusunda karşılıklı esneklik ve iş birliği içinde hareket etmeleri, yalnızca mevcut sıkıntıların hafifletilmesi değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerde yeni bir norm oluşturulması bakımından da önem arz etmektedir. Bu bağlamda, diplomatik temasların yeniden canlandırılması, her iki ülkenin de mevcut politikalarındaki esneklik ve karşılıklı güven unsurlarının yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Uzun süreli soğukluk ve yaptırımların ardından, yeniden tesis edilen bu diyalog kanalları, gelecekte daha kapsamlı ekonomik, politik ve stratejik iş birliğinin temelini atabilir. Ancak, sürecin kalıcı başarısı, yalnızca açılan bu yeni iletişim kanallarının değil, aynı zamanda mevcut uluslararası düzenin dinamiklerine uyum sağlayacak yapısal reformların ve siyasi iradenin de devreye girmesine bağlıdır.
Ukrayna Krizi ve Stratejik Hesaplaşmalar
MGİMO (Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) Uluslararası İlişkiler Fakültesi Dekanı Andrey Sushentsov’un açıklamalarına göre, Rusya ve ABD arasında Ukrayna krizinin çözümüne yönelik doğrudan temaslar, iki ülke arasında daha geniş kapsamlı bir anlaşmanın zeminini oluşturma potansiyeline sahiptir. Sushentsov, Washington’ın Kiev’in kendisine olan bağımlılığının farkında olduğunu ve bu durumun ABD’nin Ukrayna liderliğini belirli bir çözüme yönlendirme stratejisine zemin hazırladığını vurgulamaktadır. Bu stratejik hesaplama, Ukrayna’nın mevcut siyasi yapısının, uluslararası alanda meşruiyet tartışmalarını da beraberinde getirmektedir.
Sushentsov, Moskova perspektifinden bakıldığında, Ukrayna’daki mevcut yönetimin uluslararası meşruiyetinin tartışmalı olmasının Rusya’nın güvenlik ve çıkar politikaları açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğini belirtmektedir. Bu çerçevede, Kremlin’in, Ukrayna siyasetindeki belirsizlikleri, iki ülke arasındaki müzakerelerin ilerleyen aşamalarında tartışmanın merkezine koyduğu anlaşılmaktadır. Sushentsov, ayrıca, eğer Zelenski yeniden seçilirse, Rusya ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın yasal dayanağının güçleneceğini ifade etmektedir. Bu değerlendirme, Rusya’nın Ukrayna’daki siyasi gelişmelerin sonuçlarını stratejik pazarlık gücüne dönüştürme çabasının bir parçası olarak yorumlanmaktadır.
Bu yaklaşımlar, doğrudan temasların yalnızca kriz çözümüne yönelik yüzeysel adımların ötesinde, bölgedeki güç dengelerinin ve uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandırılmasına yönelik derinlemesine stratejik hesaplaşmaların bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Sushentsov’un vurguladığı hususlar, müzakerelerin ilerleyen süreçlerinde Ukrayna’nın siyasi dönüşümünün hem ikili ilişkilerin, hem de bölgesel istikrarın sağlanmasında kritik bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Böylelikle, doğrudan temaslar ve bundan sonraki adımlar, Rusya’nın ulusal çıkarlarını koruma ve uluslararası arenada güç dengesini yeniden tesis etme stratejisinin önemli bir bileşeni olarak değerlendirilmektedir.
Ekonomik İş Birliği ve Uzlaşmanın Zorlukları
Valday Kulübü analisti Andrey Kortunov, Rusya ile ABD arasında gerçekleşen müzakereleri kritik bir kilometre taşı olarak nitelendiriyor. Kortunov, bu görüşmelerin, iki ülke arasında yeniden diyalog ve iş birliği ortamının temellerinin atılmasında önemli bir başlangıç aşaması olduğunu belirtmektedir. Ancak, Kortunov’un açıklamalarına göre, asıl engel, varılan genel uzlaşmanın ayrıntılı olarak nasıl yapılandırılacağı ve hayata geçirileceğinin belirlenmesinde yatmaktadır.
Kortunov, ekonomik iş birliği bağlamında ticaret ve yatırım alanındaki karşılıklı engellerin kaldırılmasının, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha istikrarlı bir zemine oturması için temel öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle atılacak adımların yalnızca yüzeysel düzenlemelerle sınırlı kalmayıp, kapsamlı bir stratejik çerçevede ele alınması gerektiğini ifade etmektedir. Özellikle ticari ve yatırım ilişkilerini güçlendirecek reformların Ukrayna’daki siyasi ve güvenlik gelişmelerle yakından ilişkili olduğuna dikkat çeken Kortunov, bölgedeki dinamiklerin ekonomik iş birliğini şekillendiren en belirleyici etmenler arasında olduğunu ortaya koymaktadır.
Kortunov’un görüşlerine göre, iki ülke arasındaki mevcut müzakerelerde elde edilen genel uzlaşma, ancak detaylandırılmış bir stratejik plan çerçevesinde somut adımlara dönüşebilecektir. Bu stratejik plan, yalnızca ekonomik reformlar ve engellerin kaldırılmasıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda siyasi irade ve güvenlik unsurlarının da desteklenmesiyle bütünleşik bir yaklaşım gerektirmektedir. Böylece, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha sağlam temellere dayandırılması ve uzun vadeli istikrarın sağlanması hedeflenmektedir.
Barış Planı ve Avrupa’nın Rolü
Siyaset Bilimci Georgy Bovt’un savaşa yönelik yaklaşımları ise (o özel askeri operasyon ifadesini kullanmaktadır) müzakereler kapsamında ele alınan konular arasında Ukrayna’da olası bir ateşkes sürecine yönelik girişimler öne çıkmaktadır. Fox News kaynaklı bilgilere dayanarak değerlendirilen üç aşamalı barış planında, ilk adım olarak çatışmaların derhal sonlandırılmasına yönelik ateşkesin sağlanması hedeflenmektedir. İkinci aşamada, Ukrayna’da yapılacak seçimlerin ülke siyasetinde demokratik düzenin yeniden tesis edilmesine zemin hazırlaması amaçlanırken, üçüncü aşamada kalıcı bir barış anlaşmasının imzalanması öngörülmektedir. Ancak Bovt’un belirttiği gibi, her iki tarafın da henüz bu planı resmi olarak onaylamadığı gözlemlenmektedir.
Bovt’un açıklamaları, müzakerelerin mevcut aşamasında stratejik temkinliliğin hâkim olduğunu ve barış planının uygulanabilirliği hususunda önemli belirsizliklerin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği’nin sürece ne ölçüde dâhil olacağı konusu halen netlik kazanamamış durumda olup, bu belirsizlik, barış planının geniş kapsamlı uygulanmasını zorlaştıran bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, Rusya’nın Avrupa’nın Ukrayna’ya asker gönderme eğilimine karşı açık tutum sergilemesi, ABD’nin ise Avrupa’yı müzakere masasına çekme çabaları, iki taraf arasındaki stratejik farklılıkları belirginleştirmektedir.
Bu perspektiften bakıldığında, barış planı çerçevesinde ele alınan ateşkes, seçim ve kalıcı barış anlaşması aşamaları, sadece askeri ya da siyasi alanlarda değil, ekonomik, diplomatik ve jeopolitik unsurların da dikkate alındığı çok boyutlu bir süreç olarak ele alınmalıdır. Georgy Bovt’un vurguladığı hususlar, bu sürecin, bölgesel güvenlik mimarisinin ve uluslararası ilişkilerde güç dengelerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik stratejik hesaplaşmaların bir parçası olduğunu göstermektedir. Avrupa’nın sürece müdahil olma düzeyi, barış planının kapsamı ve uygulanması üzerinde belirleyici bir etki yaratma potansiyeline sahiptir.
Bovt’un değerlendirmeleri, müzakerelerin barış sürecine yönelik dinamiklerini anlamak açısından önemli ipuçları sunmaktadır. Rusya, bölgesel güvenlik ve ulusal çıkarlarını koruma stratejisi çerçevesinde Avrupa’nın müdahale eğilimlerine karşı temkinli bir duruş sergilemekte; bu durum da barış planının uygulanmasında ve geniş kapsamlı bir anlaşmanın sağlanmasında kilit bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği’nin rolünün netleşmesi ve taraflar arasındaki stratejik uyumun sağlanması, barış sürecinin başarılı bir şekilde ilerlemesi için kritik öneme sahiptir.
Sonuç
Netice itibarıyla, değerlendirilen müzakereler, Rus uzmanları tarafından ele alındığında, Rusya ile ABD arasında yeniden tesis edilen diplomatik kanalların yalnızca mevcut krizlerin hafifletilmesi aşamasını aşarak, uluslararası sistemin yeniden yapılandırılmasına yönelik uzun vadeli stratejik hesaplaşmaların ve yapısal reformların zeminini oluşturduğunu göstermektedir. Andrey Sushentsov’un Ukrayna krizine ilişkin açıklamaları, Washington’ın Kiev stratejisi ile Moskova’nın bu konudaki endişelerini net bir biçimde ortaya koymakta, ikili ilişkilerde güç dengelerinin ve bölgesel çıkarların yeniden tartışılması gerekliliğini vurgulamaktadır. Andrey Kortunov’un ekonomik iş birliği alanındaki reformların ve ticari engellerin kaldırılmasının, iki ülke ilişkilerinin daha sağlam temellere oturtulması açısından belirleyici olacağına dair öngörüleri, uluslararası ekonomik düzenin ve karşılıklı bağımlılık mekanizmalarının önemine işaret etmektedir. Ayrıca, Georgy Bovt’un barış planı ve Avrupa’nın sürece dahil edilmesine ilişkin değerlendirmeleri, askeri, siyasi ve ekonomik boyutların iç içe geçtiği çok katmanlı bir sürecin varlığını ortaya koymakta, bu durumun uluslararası ilişkilerde güç dengelerinin yeniden tanımlanmasına olanak sağlayacağı öngörülmektedir. Bu unsurlar, ilerleyen dönemlerde detaylandırılacak stratejik planlarla desteklenen yeniden açılan diplomatik platformun, iki ülke arasındaki ilişkilerin uzun vadeli istikrarı ve bölgesel güvenlik mimarisinin yeniden inşasında kritik bir rol oynayacağına işaret etmektedir. Fakat tüm zorlu stratejik diplomasi ve müzakerelere rağmen Trump ve ekibinin müzakere girişimleriyle birlikte Rusya’da pozitif bir havanın hâkim olduğunu söylememiz gerekiyor.
Sadık ARPACI
Uluslararası İlişkiler, Rusya Uzmanı